19 Mart’ta İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun gözaltına alınmasıyla İstanbul’da başlayan eylemler memleketin dört bir yanında her geçen gün artarak devam ediyor. Eylemlerin devam ederken kaleme alınan yazıları bu dosyada topluyoruz
İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun önce diplomasının iptal edilmesi ardından operasyonla gözaltına alınmasıyla başlatılan sivil darbeye karşı 19 Mart’ta halk ayağa kalktı. Üniversitelilerin katılımının dikkat çektiği isyanda kitlesel buluşmalar da yapıldı polis saldırılarına karşı direniş de sergilendi. İstanbul’dan başlayıp yurdun dört bir yanına yayılan halkın isyanı farklı farklı tartışmaları da beraberinde getirdi.
Sendika.Org’da ve farklı sitelerde yer alan yazıları okurlarımız için derledik.
Bugünkü gençliğin alanlara çıkması, üniversitelerde boykota varan eylemler gerçekleştirmesi üniversitelerin özerkliği ya da bilimsel bir eğitim talebinden daha çok, üniversitelerin diplomalı işsizler yetiştirmesinin bir sonucu olarak ortaya çıkan gelecek kaygısı oldu. Bugün gelecekten umudunu kesen gençlerin öfkeleri AKP’nin gençlik üzerine yaptığı planın tutmadığını gösteriyor
Yazının tamamını okumak için tıklayınız!
Bu şartlarda Türkiye sakince bir bayram geçirmeyecek gibi. Hükümet, bayram tatilini uzun tutarak piyasaların soğumasını hesaplıyor olabilir ancak kırılgan ekonomi çok ağır bir hasar aldı, artık yabancı yatırımcı ve sermaye bulmak ne kadar mümkün, bilinmez
Yazının tamamını okumak için tıklayınız!
Hedef ekonomik krizi derinleştirmek olmalıdır! “Hem boykot yapalım hem ekonomi zarar görmesin” anlayışı istenilen sonuca ulaştırıcı değildir. İktidarın kutuplaştırıcı karşı savunmasına karşın boykotu kolektif, herkesin katılımına uygun ve kapsayıcı örgütlemek gerekir
Yazının tamamını okumak için tıklayınız!
“Rubicon” çoktan geçildi ve muhalefetin geri dönüşü olmayan bir güç devşirmesi var. Erdoğan bir adım bile geri adım atmaz, atarsa neler olacağını çok iyi tahmin ediyor. Ama halkın da canına tak etti ve bir kıvılcım, iki büklüm emeklileri bile çileden çıkarabilir
Yazının tamamını okumak için tıklayınız!
İlkay Akkaya’nın bu günlerde meydanları sarsan şarkısı Kurtuluş Yok Tek Başına, “Zulmün sermayesi, mazlum bedeni” sözleriyle başlıyor. Önümüzdeki sürece dair gerçekleşeceğinden kuşku duymayacağımız tek kehanet, sermayeyle emekçiler arasındaki çatışmanın derinleşmesi olacak. Bu sınıf mücadelesine önderlik etmesi gereken sosyalistlerin yaşadığımız günleri enine boyuna, yüzeyine ve derinliğine çözümlemesi ve kendi güçsüzlükleriyle onları aşmak üzere başvuracağı potansiyellerini iyi görmesi gerekiyor
Yazının tamamını okumak için tıklayınız!
Rejim gayrı meşru hale düşmüştür; şefiyle beraber istifa ederek sahneden çekilmeli, halk iradesinin demokratik biçimce tecellisinin önünü açmalıdır. Buna razı değilse genel grev genel direniş yoluyla razı edilmelidir
Yazının tamamını okumak için tıklayınız!
Eylemlere toplumun çok çeşitli kesimleri katılıyor. Müzisyenler de yürüyüşlerde varlar. Fakat çalgılarını unutmuş gibiler. Bu yazı müzisyenler için aslında. Bu akşam yine her yerde eylemler var. Giderken çalgılarımızı unutmayalım
Yazının tamamını okumak için tıklayınız!
Uzun ve zorlu bir kavganın henüz başındayız. Hâlâ yükselerek devam eden bu kitle seferberliğini daha fazla kente yaymak, eylemlerin sürekliliğini sağlamak, sonuç alıcı fiili mücadeleye yönelik militan potansiyeli öne çıkarmak için bulunduğumuz her yerde inisiyatif almalı, barikatın en önünde durmalıyız. Sokağa çıkmak isteyene bunun yolunu, kavga etmek isteyene de yalnız olmadığını, faşizme karşı direnilebileceğini göstermeliyiz
Yazının tamamını okumak için tıklayınız!
Bu süreç gösterdi ki halk biz sosyalistlerin maruz kaldığı devlet şiddeti ve anti demokratik uygulamalar için sokağa dökülmezken kendi açlığına yoksulluğuna geleceksizliğine tepkiyle, bir burjuva siyasetçinin merkezinde olduğu seçme ve seçilme hakkı için yapılan çağrıya icabet ediyor. Bugün elbette halkın bir parçası olarak halkla birlikte sokaklarda direnmek gerekiyor. Ancak İmamoğlu’na verilecek koşulsuz destek en iyi ihtimalle, neoliberalizmin içinden bir restorasyonun hegemonyasıyla AKP’nin devrilmesini mümkün kılar. Gezi’nin ruhunu Saraçhane ile başlayan eylemlere taşımak için, neoliberalizm karşıtlığının [hatta anti kapitalizmin] yanı sıra, Gezi’nin kapsayıcılığını, işçi sınıfını, gençlik hareketini, ekoloji mücadelesini, feministleri, sosyalistleri, LGBTİ+ları ve Kürtleri içermesiyle, hatırlatan bir politik yönelimde ısrar ön şart
Yazının tamamını okumak için tıklayınız
Bütün zayıflığına rağmen sokağı terketmeyen sol daha ilk günlerde polis eliyle toplanınca sokaklar deneyimden de iyice yoksun kaldı. Üstelik öfke çok bileşenli, kitle alabildiğine heterojendi
Yazının tamamını okumak için tıklayınız!
Özgürlük arayışının zorunluluğu ve bu zorunluluğun özgürleştirici gücünün her alana yayılması, odaklanmamız gereken temel noktadır. Öznel ve nesnel gerçekliğimizin tezahürü olarak, mevcut durum artık “yeter” dedirten bir aşamaya ulaşmış ve kitleleri sokağa, eyleme, direnişe çağıran bir realiteyi ortaya çıkarmıştır. Bu birikim, öfke ve nefretin giderek büyümesine yol açmaktadır. Uzun zamandır biriken bu enerji, şimdi bir patlama anına, bir ayağa kalkış zamanına dönüşmektedir
Yazının tamamını okumak için tıklayınız!
Sokaklara çıkan gençlerin çoğunluğu 2000 ve sonrası doğan üniversite öğrencileri… Onlar metropolün karamsar gençleri. Genel olarak Türkiye’de demokrasinin işleyişinden memnun olanların oranı sadece yüzde 1.4. “Türkiye’de genel hayat şartları 5 yıl sonra daha iyi olacak” beklentisi olanlar yüzde 3. Kendilerini ‘geleceksiz’ olarak görüyor, kaybedecek bir geleceklerinin olmadığını düşünüyorlar
Yazının tamamını okumak için tıklayınız!
Gezi’nin belki de en olumsuz bakiyesi, kurumsal siyasetin dışında ve ona rağmen gelişen “sokak siyasetinin” esas olarak bir toplumsal patlamaya indirgenmesi, herhangi bir gelişme karşısında tepesi atan ahalinin bir gece ansızın sokağa inivermesi olarak anlaşılmasıdır. Oysa sokak siyaseti apansız gelen bir toplumsal patlamadan, kolektif bir infial halinden ibaret değildir. Örgütlenmeyi, koordinasyonu, kolektif direniş yapılarını, halkın kendi kaderine el koymasını mümkün hale getirecek alternatif iktidar organlarını gerektiren bir süreçtir
Yazının tamamını okumak içi tıklayınız!
Burada biraz eylemlerin içeriğini değerlendirmek gerekiyor. Başta gençler olmak üzere sokakları, alanları dolduranlar doğrudan politik taleplerle eyleme başladılar. Seçme ve seçilme hakkının gasp edilmesi, diploma iptali, gözaltı ve tutuklama bu eylemlerin temel itici gücü oldu. Dikkat edilirse eylemlerde neredeyse hiçbir ekonomik talep ileri sürülmedi, gündeme getirilmedi. Evet, halkın yaşadığı derin yoksulluk, hayat pahalılığı, zamlar, düşük ücret ve maaşlar, gençliğin ekonomik sıkıntıları halkın ve gençliğin tepkisinin bu denli hızlı ve yaygın olmasında kuşkusuz bir rol oynadı ama bunların dile getirilmesi eylemlere damga vuran etkenler olmadı. Eylemlere çerçevesi sınırlı olan doğrudan politik talepler damga vurdu. Bu kadar derin yoksulluğun, sefaletin ve açlığın yaşandığı bir dönemde halkın doğrudan politik taleplerle hareketlenmesi kuşkusuz ileri bir tutum ve bunun devam etmesi gerekir
Yazının tamamını okumak için tıklayınız!
Bu isyan bundan sonra salt meydanlarda toplanıp öfkesini dile getiren protestoculukla yetinemez! Genel Grev-Genel Direniş hedefine kilitlenmeli, onu farklı eylem biçimleriyle adım adım örmeliyiz
Yazının tamamını okumak için tıklayınız!
Kendisini Türkiye solunun, sosyalist hareketinin içinde tanımlayan insanlar ve yapılar, içinde yaşadıkları siyasal-sosyolojik yapının tezahürü olan bir gerçekliğe kolaycı bir şekilde yaklaşamazlar. Bu çocuklar, bu memleketin çocukları
Yazının tamamını okumak için tıklayınız!
Öfkeli ama örgütsüz, eylemlilikle dönüşen, sokağa çıkana kadar dünyayı dijital ortamdan ve buradaki sohbet odalarından tanıyan gençlerden korkmak yerine onları kazanmak için siyasi ezberlerden de sıyrılmak gerekiyor. Öfkenin yerine ideolojiden beslenerek bir gelecek tasarımı sunmak önemli. Yoksa bu yeni dip dalgasının önüne neler katıp götüreceği çok da öngörülebilir değil
Yazının tamamını okumak için tıklayınız!
Madem mesele sadece CHP meselesi değil, bu bir halk iradesi gasbı, o zaman devrimcilerin, sosyalistlerin ve bir bütün olarak emekçi sol hareketin, “mağdurla dayanışmacı” pozisyonunu terk ederek, sürecin öznesi ve önderi olma sorumluluğu da açığa çıkıyor. Devrimci sosyalistlerin daha yüksek inisiyatif alması, hareket içindeki birleşik devrimci güçlerin, ortak mücadele etkinliğini artıracak örgütlenme ve mücadele biçimlerine yönelmesi de ihtiyaç olarak açığa çıkıyor
Yazının tamamını okumak için tıklayınız!
Bu aşamadan sonra önemli olan kendiliğinden gelişerek oluşan birleşik halk muhalefetini sürekli kılabilecek bir mücadele stratejisi geliştirebilmektir. CHP’nin merkezinde olduğu ancak onun siyasal ölçeğini de aşan tepkisellik, ancak geniş bir koordinasyon ve kolektif akılla doğru ve sonuç alıcı bir mecrada ilerleyebilir. Karşı cenahtan bu birleşik zemini dağıtmak için türlü provokasyonlar denenecek ve manipülatif hamleler yapılacaktır. Mücadelenin akıbeti içinde tüm bunlara politik bir hazırlık yapılması elzem. Bunun yanı sıra tıpkı boykot gibi gündelik yaşamın içine girecek, hayatın kolayca bir parçası haline getirilebilecek ve somut çıktılar üretecek yöntemler de böylesi bir ortak aklın ürünü olabilir
Yazının tamamını okumak için tıklayınız!
Şimşek programı başta gençler olmak üzere geniş halk kitlelerini derin bir yoksulluğa, işsizliğe, geleceksizliğe mahkûm etmiş durumdadır ve işte öfke de en çok bununla ilgilidir
Yazının tamamına erişmek için tıklayınız!
Şimdi bir akordeon gibi şişip inerek sürecek isyan döneminin bu uğrağında, isyanın açığa çıkardığı potansiyeli 1 Mayıs’a taşıyarak taleplerini emekçi halkın talepleriyle buluşturmalıyız. Direnişi sürekli kılacak şekilde yerellere yaymalı, okulda, kampüste, fabrikada, madende, yaşamın her alanında temsilden kovulan çoğunluğun inisiyatifi ele alacağı örgütlenmeleri hayata geçirmeli işçi sınıfının örgütlü mücadelesiyle sahneye çıkmasını sağlayacak mekanizmaları acilen kurmalıyız
Yazının tamamını okumak için tıklayınız!
Doktriner olmayan, “hükümet istifa” talebini sahiplenen, ideolojik tutarlılıktan ziyade hareketin ana gövdesiyle etkileşim içerisinde kalmayı önemseyen görece pragmatik bir yaklaşıma ihtiyacımız var. Aksi takdirde bu kabarışın dışında kalma riski vardır, sosyalistlerin içinde konumlanamadığı bir gençlik hareketiyse kalıcılaşamadan sönümlenme tehlikesini aşamayabilir
Yazının tamamını okumak için tıklayınız!
Faşizmin en büyük dayanağı, insanları korkuyla teslim almaktır. Ama biliyoruz ki, korku bir kez yarıldığında, içinden başka bir yaşam fışkırır. Devrim, sadece eskiyi yıkmak değil, aynı zamanda yeni bir dünyayı kurma cesaretidir. İşte bu yüzden, mücadele yalnızca öfkeyle değil, neşeyle de sürmelidir. Çünkü gülen insanlar, korkunun en büyük düşmanıdır. Çünkü şarkılar, en sert duvarları bile çatlatır. Çünkü umut, sadece direnmek değil, yaşamak, yeniden inşa etmektir
Yazının tamamını okumak için tıklayınız!
Dosya yeni yazılar yayımlandıkça güncellenecektir, dosyada yayımlanmasını istediğiniz makaleleri [email protected] adresinden iletebilirsiniz.
Sendika.Org