Eylemlere toplumun çok çeşitli kesimleri katılıyor. Müzisyenler de yürüyüşlerde varlar. Fakat çalgılarını unutmuş gibiler. Bu yazı müzisyenler için aslında. Bu akşam yine her yerde eylemler var. Giderken çalgılarımızı unutmayalım
Ülkenin her tarafında milyonlarca insan, bu baskı atmosferinin içinde bir yolunu bulduk ve yeniden kazan kaldırdık. Gezi İsyanı ile bugünkü arasında farklar olsa da, büyük ölçüde benzer bir mümkünün kıyısında eyliyoruz.
Yürüyüşleri dizginlemek için öncü sosyalistleri gözaltıyla oyalıyorlar, gençleri ve örgütlü insanları tutuklayarak korku salmaya çalışıyorlar. Bu da alandaki politik bilinç düzeyini etkiliyor. Eylemin niteliği ile eylemcilerin bilinç düzeyi arasındaki kritik farkı kapatmak zorlaşıyor. Bu, kitle içerisinde bilinç yükseltme konuşmalarına ve ileri sloganların hegemonyasının kurulmasına ihtiyaç var. Ve elbette bunu kurmak için ses cihazlarına. Gezi İsyanı günlerinde her birimizin ve eylemlere katılan herkesin dönüşümüne şahit olmuştuk. İsyan ve direniş alanları bu anlamda bir okul olarak görülmeli. Öncülerin kitleden öğrenerek aynı anda öğrettiği, bu etkileşimin araçlarını geliştirdiği bir zemini inşa edebilmek oldukça önemli. Bu anlamda dövizler epey iş görüyor. Eylem için döviz hazırlamak tüm eylemcilerin sahiplendiği, yapmaktan övündüğü bir işe dönüşmüş, bu çok olumlu, hatta bir düzeyde özneleştirici de. Bunun yanına sloganların, şarkıların da gelmesi gerekir. Bu bir anlamda toplumsal repertuvarın ve özel olarak da eylem repertuvarının yeniden inşa edilmesi anlamına geliyor. Mücadelenin içinde doğan sloganlar ve şarkıların yanına devrimci slogan ve şarkılar yerleşmeli, iç içe geçmeli. Gençlerin ürettiği “Diplomasız Erdoğan” şarkısı repertuvarımızda olmalı, geçmişten bugüne direnişin simge şarkılarından olan Çav Bella’da “Güneş doğacak, açacak çiçek” iddiasında yüzler gülmeli. Biraz daha yaşça büyüklerle Livaneli’nin şarkısının nakaratında buluşmalı: ”Ey Özgürlük”. Avusturya İşçi Marşı tekrar hatırlanmalı, altı çizilmeli sözlerinin: “Biz bu karanlık yolun sonunda doğacak güneşi görüyoruz”. Gündoğdu Marşı’nda yumruklar havada hep bir ağızdan: “Yolumuz devrim yolu”.
Şarkıları öne çıkarıyorum çünkü müzik, oldukça birleştirici. Ritim öğesinin insanlığın çok eski süreçlerinden bugüne üstlendiği ortaklaştırmacı nitelik, tüm gerçekliğiyle önümüzde duruyor. Asma davulun eşlik ettiği yürüyüşün coşkusu katlanıyor. Eylem repertuarında yer alan şarkının ilk birkaç notası duyulduktan sonra hep bir ağızdan söyleniyor: “Sık bakalım, sık bakalım…” Sosyal medyada paylaşılan videolar bunun göstergesidir.
Eylemlere toplumun çok çeşitli kesimleri katılıyor. Müzisyenler de yürüyüşlerde varlar. Fakat çalgılarını unutmuş gibiler. Bu yazı müzisyenler için aslında. Topluluğun ritmini tutmak için bir davul, bir darbuka bile yeter. Kaldı ki nice müzisyenlerimiz var yürüyüşlere yüreğini yatıran. Trompet, saksafon, klarnet, zurna, davul, trampet, darbuka, flüt çalanlar, akülü amfisiyle gelen gitaristler, yürüyüşün bulundukları yerlerinde ortak şarkıları çalabilirlerse toplumun ve dolayısıyla aynı zamanda müziğin özgürleşmesine müthiş bir katkı yapmış olacaklar.
Bu akşam yine her yerde eylemler var. Giderken çalgılarımızı unutmayalım. Sokakların ve özgürleşmenin müziğe ihtiyacı var. Ve müziğin de sokaklara ve özgürleşmeye.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.