Dünyanın en zengin ailelerinden birisi olan Quandt ailesinin zenginliklerinin kaynağının faşizmle ve savaşla ne kadar da iç içe olduğu görülüyor. Faşizmin ve diktatörlerin sadece Hitler gibi delilerden ibaret olmadığını, onların arkasında sermaye sınıfının tercihlerini ve daha fazla kar elde etme “güdüsü”nü görüyoruz. Diktatörler kullanım süreleri bitince çöpe atılıyor, ama sermaye sınıfının temsilcilerine bir şey olmuyor
“Quandt Ailesinin Sessizliği” (Das Schweigen der Quandts) isimli bir belgesel 2007 yılında yayımlandığında oldukça ilgi gördü. Belgesel BMW’nin sahibi olan Quandt ailesinin Nazi rejimi ile kirli ilişkilerini ortaya çıkarıyor ve ailenin servetlerini Nazi dönemindeki köle işçileri kullanarak elde ettiklerini öne sürüyordu[1].
BMW (Bayerische Motoren Werke) 1916 yılında Münih’te kuruldu. 2017 yılı itibarı ile 130.000 çalışanı ve 100 milyar Avro yıllık geliri ile dünyanın 12’nci büyük motor üreticisidir. BMW’nin çoğunluk hissesi 1959 yılından itibaren Quandt ailesindedir.
BMW kurulduğu ilk yıllarda uçak motorları üretti ve hem 1. Dünya Savaşı hem de 2. Dünya Savaşı’nda Alman Hava Kuvvetleri’ne çok fazla uçak motoru sattı. BMW’nin uçak motoru üretimi 1945 yılına kadar sürdü.
BMW 1923 yılında motosiklet üretimine başladı. Bir Alman otomobil fabrikasını bünyesine kattıktan sonra otomobil üretmeye de başladı.
1945 yılına gelindiğinde BMW fabrikaları ağır bombardıman altında yerle bir edilmişti. Ancak BMW iki yıl içinde toparlandı ve 1947 yılında motosiklet üretimine, 1952 yılında da otomobil üretimine tekrar başladı. Ancak 1959 yılına geldiklerinde iflasın eşiğindeydi. BMW ağır borçlar altında çok zor durumda idi. BMW’nin Daimler-Benz’e satılması konusu gündemde iken zaten %30 ortağı olan Quandt’lar devreye girdi ve BMW’nin kontrolünü alacak şekilde hisselerini artırdı. BMW’yi Quandt’lar ele geçirdikten 3 yıl sonra, 1962 yılında yeni segment otomobil olan BMW 1500 modelini piyasaya sürdü ve o tarihten itibaren BMW sürekli büyüdü.
Günther Quandt (1881-1954) babasının tekstil fabrikasını iki dünya savaşının sonunda dev bir imparatorluğa dönüştürdü. 1. Dünya Savaşı’nda orduya asker üniforması satarak çok büyük servet birikimi sağladı. Savaşın karlılığını bilen Günther Quandt 1918 yılından itibaren savaş ekonomisine yatırımlar yaptı. Bir taraftan Yahudilerin işletmelerini de satın alıyordu. 1922 yılında büyük pil ve akü şirketi AFA’nın hisselerini satın almaya başladı ve bir süre sonra sahibi oldu. Varta, Petrix ve DEAC markaları ile piller üreten AFA, Almanya pil ve akü pazarının %80’ni kontrol ediyordu[2].
Günther Quandt 1928 yılında ise Silah ve Mühimmat Fabrikası (DWM) şirketinin sahibi idi.
Günther Quandt üst düzey Nazi ilişkileri nedeni ile İkinci Dünya Savaşı’nda Alman ordusuna büyük satışlar gerçekleştirdi. Nazi rejimin sağladığı köle işçi nimetlerinden de yararlandı. Quandt şirketlerinde 1939-1945 arasında 57.000 köle işçi kullanıldı. Köle işçilerin altıda biri AFA’da çalışırken altıda beşi silah ve mühimmat üreten şirketi DWM’de çalışıyordu.
Günther Quandt 18 Temmuz 1945 yılında savaştaki rolü nedeniyle tutuklandı, 1948 yılında aklandı, şirketlerinin başına geri döndü ve 1954 yılındaki ölümüne kadar şirketlerini yönetti.
1954 yılında baba Günther öldüğünde Quandt imparatorluğu içinde pil, akü, metal işleme firmalar, tekstil, kimya dahil 200 şirkete sahipti. Otomobil fabrikası Daimler–Benz ‘in %10 hissesine, BMW’nin %30 hissesine sahiptiler.
Günther Quandt’ın ölümü ile tüm serveti iki oğlu Herbert ve Harald arasında bölüştürüldü. Harald, Herbert’in üvey kardeşi idi ve Günter Quandt’in ikinci eşi Magda Ritschel’den (Goebels) doğmuştu[3].
Harald Quandt 1967 yılında bir uçak kazasında ölünce Herbert BMW, Varta gibi şirketlerdeki hisselerini daha da artırarak imparatorlukta tek söz sahibi durumuna geçti[4].
“Quandt Ailesinin Sessizliği” belgeseli çekilirken, belgeseli yapanlar ailenin servetinin birikimi, köle işçiler ve Nazi rejimi ile işbirliği konusunda aile üyelerine sorular sormak istediler. Günther Quandt’ın torunu Sven Quandt dışında tüm aile üyeleri kameralara konuşmayı reddettiler. Sadece Sven konuştu ama olanlarla ilgili sorumluluğu olmadığını söyledi. “Nasıl sorumlu olabilirim ki? O zaman hayatta mıydım? Hayır… Sonuç olarak tüm olanları unutmayı denemek zorundayız. Her ailenin karanlık bir tarafı vardır” diyordu.
2007 yılında belgesel yayımlandıktan sonra Quandt ailesi sessizliğini bozma konusunda bir adım attı. Bonn Üniversitesi’nde tarihçi Prof Dr. Joachim Scholtyseck ile aile tarihini detaylı bir incelenmesi üzerine komisyon kurdular.
Scholtyseck ve ekibi 3 yıl süresince ailenin özel arşivi dahil birçok kaynağa erişerek araştırma yaptı. Araştırma sonuçlarını 1.100 sayfalık bir kitap olarak “Quandt’ların yükselişi, Bir Alman girişimci Hanedanı (Der Aufstieg der Quandts. Eine deutsche Unternehmerdynastie)” adıyla yayımladılar. Araştırmanın odak noktalarını özellikle Nazi döneminde Almanya ve Almanlar tarafından işgal edilmiş ülkelerdeki Quandt grup şirketlerinin köle işçi kullanımı olarak belirlediler.
Böylece akademik bir çalışmanın sonucunda Quandt ailesi şirketlerinde Günther Quandt ve oğlu Herbert’in bütünüyle bilgisi ve sorumluluğunda 51.000 – 57.000 köle işçiyi, savaş esirini ve toplama kampı tutsağını çalıştırdıkları ilk defa belgelenmiş oldu.
Petrix Accumulatorenfabrik AG (AFA)’nın iştirak fabrikası idi. 1939-1945 yılları arasında Berlin’deki Petrix pil fabrikasında yaşananlar Quandt’ların diğer fabrikalarında da yaşandı. Quandt’ların servetlerinin kaynağını görmek için Petrix’deki köle işçiliği fotoğrafına bakmak bile yeterlidir.
Petrix’de 1928 yılında 1200 olan işçi sayısı 1938 yılında 800’e kadar düşmüştü. 1943 yılı sonunda ise köle işçiler sayesinde işçi sayısı 1750’ye ulaştı. AFA’nın diğer Oberschöneweide fabrikasında Ekim 1939’da 5600 işçi varken 1943 sonunda bu sayı köle işçilerle 14.000 idi.
Quandt ailesine ait Petrix fabrikalarında 1939-1945 arasında 16 ülkeden 2000 civarı köle işçi çalıştırıldı. Bunların 1700 tanesi bugün Nazi Zorunlu Çalıştırma Dokümantasyon Merkezi’nin çalışmaları sonucunda tek tek, isim isim biliniyor[5].
Petrix’in ilk köle işçileri Berlin’in Yahudileri idi. Yahudiler bir süre çalıştıktan sonra 1942 yılı sonlarında Auschwitz ve Riga’ya ölüme gönderildiler. Sonra Batı ve Doğu Avrupa’dan sivil köle işçiler geldi. Bunlara İngiltere ve Fransa’dan savaş esirleri eklendi. Petrix’de İtalyan askeri tutuklular da çalıştılar. Petrix’deki 760 köle işçi ile en büyük grup Sovyetler Birliği vatandaşı sivilleri idi. Petrix Ağustos 1944’de Polonya, Belçika ve Fransa’daki toplama kamplarından da köle işçi temin etti. Petrix’de 200’den fazla çocuk ve 18 yaş altındaki gençler çalıştırıldı.
Petrix’in en büyük müşterisi Alman hava kuvvetleri idi. Örneğin 1939-1942 arasında savaş uçaklarında kullanılmak üzere 45000 adet özel pil-akü siparişi verdi.
2002 yılında tarihçi Rüdiger Jungbluth “Die Quandts” Quandt’lar kitabında AFA pil, akü üretim şirketinin Hannover şehrinde 1500 köle işçi çalıştırdığına dikkat çekmişti.
Herbert Quandt 1937’de personelden sorumlu yönetici olarak başladığı Petrix’deki kariyerinde, önce Petrix CE0’su sonra 1940 yılında AFA pil fabrikalarının CEO’su oldu. Herbert AFA fabrikalarının en üst düzey tek yöneticisiydi ve tüm köle işçilerin alınmasından bizzat sorumlu idi.
Ama tüm bunlar ortada iken Herbert Quandt savaş sonrası gerçekleştirilen soruşturmalarda “aklandı”. 1982 yılında 72 yaşında ölünceye kadar köle işçiler konusundaki suçları ile ilgili hiç bir açıklama yapmadı.
Dünyanın en zengin ailelerinden birisi olan Quandt ailesinin zenginliklerinin kaynağının faşizmle ve savaşla ne kadar da iç içe olduğu görülüyor. Faşizmin ve diktatörlerin sadece Hitler gibi delilerden ibaret olmadığını, onların arkasında sermaye sınıfının tercihlerini ve daha fazla kar elde etme “güdüsü”nü görüyoruz. Diktatörler kullanım süreleri bitince çöpe atılıyor, ama sermaye sınıfının temsilcilerine bir şey olmuyor. Quandt ailesinin yaptıkları kötülükler ortada iken hiç cezalandırılmadıkları gibi. 1887’de Rum azınlıklar tarafından kurulan bir iplik fabrikasını 1925 yılında Çukurova Grubu – Karamehmetler nasıl ele geçirdi? Ermeni Aristidis Simyonoğlu’nun tekstil fabrikası, Nuri Has (Kadir Has’ın babası) ve diğer iki ortakla beraber devralınarak Milli Mensucat Fabrikası’na dönüştürülmesi nasıl oldu? Demirören ailesi, iddia edildiği gibi işadamı Arşimidis’i öldürerek mallarına el koydu mu? Hacı Ömer Sabancı Kayseri’den Adana’ya taşındı, Bossa’yı nasıl kurdu ve nasıl çok hızla yükseldi? Koç ailesi Taksim’deki Divan Otel’in bulunduğu arsayı nasıl ele geçirdi? Kurtuluş Savaşı’nda, 2. Dünya Savaşı’nda, darbeler sonrasındaki diktatörlük rejimlerinde iş adamları, sermaye grupları neler yaptılar? 1942 yılında çıkarılan Varlık Vergisi sonucunda hangi gayrimüslimlerin sermayesi kimlerin eline geçti?
Aşağıdaki fotoğrafa iyi bakın. Damat Bakan’ın krizden çıkışla ilgili yaptığı basın toplantısında hepsi hazır bulundu. Bu fotoğrafta son yıllarda en çok kâr eden sermaye gruplarının temsilcilerini göreceksiniz.
Almanya’da Quandt ailesinin kanlı tarihi ortaya çıkmış durumda. Sabancı, Koç, Demirören, Karamehmet, Has gibi ailelerin, Türkiye’nin en büyük sermaye gruplarının servetlerinin kaynaklarını, savaş ve diktatörlük dönemlerindeki rollerini gösterecek belgeseller yapılsa güzel olmaz mı?[6].
Dipnot:
[1] Bu belgesel 13. Uluslararası İşçi Filmleri Festivali’nde Türkçe altyazılı olarak gösterildi. Belgeseli izlemek için tıklayınız.
[2] Varta pilleri 2000 yılına kadar Quandt ailesine aitken, 2000 yılında ABD’li firmaya satıldı.
[3] Günther ve Magda 8 yıl evlilikten sonra 1929 yılında boşanmışlar ve Magda 1931 yılında Joseph Goebels ile evlenmiş. 1945 yılında Naziler yenilince 6 çocuğu ile birlikte intihar etmişti.
[4] Harald Quandt’ın daha önceki başka bir uçak kazasından sağ kurtulmuş olması ve ama ikincisinde ölmesi dikkat çekici.
[5] Kadın köle işçilerin 200’ü Britzer/Kölnische caddesindeki baraka kamplara yerleştirilmişti. Bugün bu baraka kamp Nazi Zorunlu Çalıştırma Dokümantasyon merkezi ve müzesi olarak kullanılmaktadır. Berlin’deki Nazi Zorunlu Çalıştırma Dokümantasyon Merkezi, köle işçilerle ilgili bilgileri topluyor, arşivliyor ve paylaşıyor. Bu yazı yazılırken merkez ziyaret edildi ve bu merkezin yayımladığı 3 adet kitaptan yararlanıldı. Bu yayınlardan birisinde aşağıdaki veriler bulunuyor: Köle işçilik Almanya’da 1944 sonlarında en yüksek noktaya ulaştı. 6 milyon yabancı sivil işçi, 2 milyondan fazla savaş esiri. Ağustos 1944 verileri ile sivil zorla çalıştırılan köle işçilerin %43’ü endüstri sanayide, %36’sı tarım ve orman sektöründe, %12’si ise kilise, özel evler ve devlet yönetimindeki hizmet sektöründe, %3’ü madencilikte, %6’sı inşaat sektöründe çalışıyordu. 1940 yılında Almanya Hollanda’yı işgal ettiğinde 500.000 Hollandalıyı köle işçi olarak değişik fabrikalara gönderdiler. İtalya kralı Mussolini’yi görevden alıp hapse attıktan sonra, Almanya 1943 yılında İtalya’yı işgal ederek, Mussolini’yi hapisten kurtarmış ve kendi kukla devletlerini kurmuşlardı. Naziler 1943 yılında 600.000 İtalyan askerinin silahlarını alarak kendi köle işçi merkezlerine dağıtmışlar ve bu askerleri “askeri tutuklu” statüsü ile köle işçi olarak savaşın sonuna kadar çalıştırmışlardı.
[6] Emval-i Metruke üzerine Nevzat Onaran gibi araştırmacıların kitapları bulunuyor. Bu konuyu araştıranlarla yapılan 22 Mayıs 2015 tarihli Lanetli Yıllar – Emval-i Metruke TV programının kaydı için tıklayınız.
1914 yılında 16 milyon olan Osmanlı nüfusunun %20’si Hristiyan – Musevilerden oluşuyordu. 1914-1930 yılları arasında sürgün edilen 3 milyon Ermeni ve Rum’un malları, evleri, işyerleri, topraklarına, kiliselerine el konuldu.
Cumhuriyette Ermeni ve Rum Mallarının Türkleştirilmesi (1920-1930) Yazar: Nevzat Onaran
İLGİLİ YAZILAR:
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.