Alman Propaganda Bakanı Goebbels “İtalyan ihaneti, endüstri ve savaş sanayi için iyi oldu” derken aslında İtalyan askerlerin köle işçi olarak önemine vurgu yapmaktadır. Çünkü tutuklanan İtalyan askerleri Almanya işgücüne katılan en büyük topluluktu
Zorunlu İşçilik (siz köle işçiler diye okuyun)[1] Dokümantasyon Merkezi ve Müzesi, Berlin’de tamamen korunmuş olan GBI 75/76 kodlu Schöneweide çalışma kampında yer alıyor. Bu eski kamp 2006 yılından bu yana müze ve bilgi merkezi olarak hizmet veriyor. Merkezde kütüphane ve daimi sergilerin yanında o zamanki işçilerin barındıkları yerleri görmek mümkün. İki yıl önce bu müzeyi ziyaret edinceye kadar II. Dünya Savaşı’ndaki köle işçiliğinin boyutları hakkında fikrim yoktu.
Müzenin yayımladığı üç kitabı temin ettim.[2] Bu kitapların içindeki belgeleri gördükçe şaşkınlığım daha da arttı. Hitler’in arkasındaki şirketlerin beslendikleri köle işçiler hakkında meğer ne kadar az şey biliyormuşum. Konu üzerine araştırmalarımı sürdürdüm. Bu konuda öğrendiklerimi Sendika.Org’daki yazılarımda paylaşmaya başladım.
Bugün önemli bir kısmı hala faaliyette olan dev Alman şirketleri tarafından 1939-1945 yılları arasında 26 milyondan fazla köle işçi çalıştırılmış. Bu işçiler Almanya’dan ve işgal edilen diğer ülkelerden getirilmiş. Konu ile ilgili kaynaklarda köle işçiler; Yahudiler, savaş esirleri, sivil işçiler ve İtalyan askeri tutuklular gibi kategorilere ayrılmış. 26 milyon köle işçi içerisinde en büyük grup zannedildiği gibi esir askerler ya da Yahudiler değil 8,4 milyon ile sivil köle işçilerdi.
İlk okuduğumda “askeri tutuklu” teriminin neden savaş esirinden ayrı olarak kullanıldığına anlam verememiştim. Konu ile ilgili kaynaklara göre İtalyan askeri tutuklular savaş esiri değildi ve sayıları 500 binden fazlaydı. İtalyan askeri tutuklular konusunu araştırınca İtalya’nın tarihinde çok önemli bir ayrıntıyı öğrenmiş oldum.
1943 yılında İtalya Kralı III. Vittorio Emanuele, Mussolini’yi görevden alır ve hapse attırır. Daha sonra Hitler Mussolini’yi kurtarır ve onu “İtalyan Sosyal Cumhuriyeti” adı ile kurulan kukla bir devletin başına geçirir. Bu nedenle İtalyanlar savaş esiri değil askeri tutuklu statüsünde muamele görürler. Çünkü Almanların gözünde İtalyan Sosyal Cumhuriyeti “dost” devlettir.
Benito Mussolini’nin kurduğu Ulusal Faşist Parti 1922 yılında yaptıkları ünlü “Roma Yürüyüşü” sonrasında bir çeşit darbe ile iktidara gelir.[3] 1943 yılına kadar 21 yıl süresince İtalya kralı ve İtalyan elitlerinin rızası ile ülkeyi tek parti diktatörlüğüyle yönetir. Mussolini faşist[4] bir devlet olarak özellikle Afrika’ya doğru yayılmacı politika uygular.
1923 yılında bir İtalyan generalinin öldürülmesine misilleme olarak Libya’yı bombalar.1936 yılında ise Eritre, Somali ve Etiyopya’dan oluşan İtalyan Doğu Afrikası’nı kurar.
İtalyan faşistlerini hem Almanya’daki Naziler, hem de Avrupa’daki diğer anti-komünist hareketler “rol model” olarak alırlar.
Berlin ile Roma arasında 1 Kasım 1936 tarihinde imzalanan antlaşma ile iki diktatörün ülkesi arasında anti-bolşevik bir pakt oluşturulur.
Mussolini’nin bu antlaşma ile ilgili bir konuşmasında geçen “eksen” (mihver) metaforu daha sonra da kullanılmaya devam edilecek ve II. Dünya Savaşı’nda “mihver devletleri” olarak adlandırılacaktır. Bu antlaşma sonrasında Almanya ve İtalya arasında kültürel turlar, akademik konferanslar, politik-kültürel işbirliği faaliyetleri artar.[5]
İki ülke İspanya İç Savaşı sırasında Francisco Franco’ya askeri destek verirler.[6] Mayıs 1939’da Almanya ve İtalya arasında bu kez “Çelik Pakt” imzalandı. Antlaşmaya göre devletlerden biri savaşa girdiğinde diğer devlet onunla beraber savaşa girecekti. Nitekim Hitler, 1939’da Polonya’yı işgal ederek II. Dünya Savaşı’nı başlatır. Mussolini, namı diğer Duçe ise 1939 yılında Arnavutluk’a, 1940 yılında Fransa’ya saldırarak Almanya’ya savaşta eşlik eder. 1940 yılı ekim ayında ise Yunanistan’ı işgal eder.
Hitler’in Nazi ordusu korku yayarak Avrupa’yı işgal eder, ardından yönünü Sovyetler Birliği’ne çevirir.
Ancak 1942-1943 kışında savaşın seyri değişir. Sovyetlerin efsanevi Stalingard direnişi sonrası Nazilerin yenilebileceği görülür ve her şey değişmeye başlar.
1943 yılına gelindiğinde İtalyan askerleri mutsuzdur. Afrika’da İtalya için sorunlar başlar. 1943 yılı temmuz ayında müttefik orduları Sicilya’ya çıkarma yapar.
Ulusalcı-muhafazakâr İtalyan egemenleri, o güne kadar arkasında durdukları Mussolini’den desteğini çekerler.
İtalya kralı yanına genelkurmay başkanını da alarak Mussolini’ye darbe yapar ve 1943 yılı temmuz ayında onu görevden alır. Mussolini tutuklanır ve cezaevine gönderilir.
Kral, Mareşal Pietro Badoglio’yu başbakan ilan eder.
Hemen arkasından 8 Eylül 1943 tarihinde İtalya II. Dünya Savaşı’ndan çekilir ve ateşkes ilan eder.
Bunun üzerine Hitler İtalyanları hain ilan ederek Kuzey ve Orta İtalya’yı işgal eder.
Balkanlardaki, Fransa’daki, Rusya’daki ve İtalya’daki tüm İtalyan askerlerinin silahsızlandırılmasına karar verilir.
Kral, hükümet ve askeri üst komuta müttefiklerin kontrolündeki Güney İtalya’ya kaçarlar.
12 Eylül 1943 tarihinde Mussolini Alman paraşüt birliği tarafından hapsedildiği cezaevinden kurtarılır.
Krallık Güney İtalya’da sürerken, Orta ve Kuzey İtalya’da Hitler tarafından İtalyan Sosyal Cumhuriyeti’ni (Repubblica di Salò) kurar ve başına Mussolini’yi getirir. Mussolini, 23 Eylül 1943 tarihinden savaş sonunda kaçarken partizanlar tarafından yakalanıp 25 Nisan 1945’te öldürülünceye[7] kadar Garda gölü kenarındaki bir karargâhta, “altın kafes”inde yaşar. Yanında korumaları olmadan dışarı çıkması yasaktır. Ölümüne kadar Hitler’in gönderdiği her evrakı imzalar.
Hitler’in karşı darbesi sonrası silahları alınan İtalyan askerleri önce tren istasyonlarına yakın barakalarda, stadyumlarda hapsedilir.
Alman savaş esiri kamplarına gönderilirler.
Sürekli Alman askerleri tarafından ihanetleri nedeni ile hakarete uğrarlar.
Savaşta taraf değiştiren hainler olarak görülürler ve “Macaroni” denilerek aşağılanırlar.
Alman askerleri tarafından ele geçirilen İtalyan askerlerinin seçenekleri şunlardı:
-Almanlara karşı aktif direniş göstermek
-Kaçmayı denemek
-Çalışırken iş yavaşlatmayı seçmek
-Yaşama koşullarının, durumlarının iyileştirilmesi için çaba harcamak
-Askerlerle-Nazilerle işbirliği yapmak
Nitekim bazıları Yunanistan ve Balkanlarda partizan birliklerine katılırlar. Ve Alman faşizmine karşı savaşırlar.
Yaklaşık 26 bin İtalyan askeri Alman ordusunun silahlarını almasına direndiği için öldürülür.
Kamplarda İtalyan askerlerine sürekli Alman ordusuna katılmaları için baskı yapılır.
650 bin civarındaki askerin 103 bini Almanya’daki kamplara ulaşınca işbirliğine karar verir. Bunlardan 60 bini Alman ordusuna, 19 bini SS polis kuvvetine, 24 bini de “kukla devlet” İtalyan Sosyal Cumhuriyeti ordusuna katılır.
Alman Propaganda Bakanı Goebbels “İtalyan ihaneti, endüstri ve savaş sanayi için iyi oldu” derken aslında İtalyan askerlerin köle işçi olarak önemine vurgu yapmaktadır. Çünkü tutuklanan İtalyan askerleri Almanya işgücüne katılan en büyük topluluktu. Bunların çoğu askeri sanayide ve ağır sanayide çalıştırıldı. Örneğin İtalyan askeri tutuklulardan Silvia Venturelli Flick Group’un fabrikasında sıcak demir çubukları döndürerek bir yerden bir yere taşımaktaydı. Yaralanma riski çok fazla idi. Örneğin İtalyan askerler Polonya’nın liman kenti Gdansk’ta torpido botlarının imalatında çalışırlar.
İtalyan askerler 8 Eylül 1943’te ilk önce savaş esiri statüsünde idiler. Kısa süre sonra Hitler’in emriyle statüleri değiştirildi. 20 Eylül 1943 tarihinde askeri tutuklu statüsünde işlem görmeye başladılar.
Bu statü onları diğerlerinden de daha kötü duruma düşürdü.
Örneğin daha önce aldıkları yemek paketlerini alamamaya başladılar.
Kızıl Haç gözlemcileri savaş esirlerini denetlemeye gidebildikleri halde, İtalyanlara gidemiyorlardı, çünkü artık savaş esiri değillerdi.
Aslında Almanlar İtalyanlardan “ihanet”in intikamını alıyorlardı.[8]
Sanayiciler İtalyan köle işçilerinin yaşam koşulları nedeniyle verimin ve üretimin düşük olduğu sonucuna ulaştılar ve Hitleri ikna ettiler.
20 Temmuz 1944’te İtalyanlar askeri tutuklu statüsünden sivil köle işçi statüsüne geçirildi. Yemek ve yaşama koşulları nispeten iyileşmişti, ancak 1944 sonundan savaş sonuna kadar tekrar kötüleşti. Savaşın sonuna doğru İtalyan köle işçiler ön cephede tanklara karşı hendeklerin kazılması görevine gönderildiler.
1944-45 kışı çok sert geçiyordu ve soğuk nedeniyle özellikle İtalyan köle işçiler içinde çok fazla hastalık ve ölümler oldu.
8 Eylül 1943’te başlayan silahlara el koyma sırasında 10 bin askerin akıbeti belli değil. Çoğu eski Yugoslavya ve Yunanistan’da olmak üzere 6 bin 500 İtalyan askeri öldürülür, Almanya’ya transferleri sırasında ya gemilerin aşırı yüklenmesi ya da gemilerin bombalanması sonucu 13 bin İtalyan askeri ölür.
25 bin İtalyan, köle işçilik sırasında çalışma koşulları nedeniyle ölür.
Ölümler 1944 şubat-temmuz aylarında artmış ve 1945 yılında en yüksek noktaya ulaşmıştır. Kamplardaki 5 bin 200 İtalyan askerini akıbeti hala belli değildir.
2000 yılında Hafıza, Sorumluluk ve Gelecek (EVZ) isimli bir vakıf kurulur. Bu vakfı Alman Federal Hükümeti ve Alman sanayicileri eşit şekilde finanse ederler.[9] 2007 yılında EZV 4,7 milyar euroyu Nazi döneminde zorla çalıştırılan 1,7 milyon köle işçiye dağıtır. Köle işçiler bir defaya mahsus 500-7700 euro arasında tazminat alırlar.
O dönem yaşayan 130 bin İtalyan askeri tutuklu da statülerinin savaş esiri olmadığı gerekçesi ile tazminat talep ettiler.
Ancak EVZ, Alman yasasında savaş esirlerine tazminat verilemeyeceği maddesine dayanarak İtalyan askeri tutukluları savaş esiri sayarak tazminat vermedi.
Claudio Sommaruga, 1920 Cenova doğumludur. Mussolini’nin faşist gençlik gruplarında aktif olarak yer alır. 1943 yılındaki ateşkes olduğunda genç bir teğmendir. Almanlar onu Kuzeybatı İtalya’da, Alessendria’da ele geçirirler. Almanlarla işbirliğini reddeder ve İtalyan askeri tutuklu statüsünde bir kampta Almanya ve Polonya’da bulunur. 1944 yılında sivil köle işçi statüsüne geçirilince Köln’e transfer edilir ve Glanzstoff & Courtaulds’de köle işçi olarak çalışır. 1944 yılı eylül ayında ise Bergen-Belsen yakınındaki Wietzendorf kampına transfer edilir. 22 Nisan 1945 tarihinde özgürlüğüne kavuşur. Ağustos 1945’te İtalya’ya döner. Almanya’daki köle işçilik dönemine ilişkin başvurduğu halde tazminat alamaz. 1980’den itibaren İtalyan askeri tutuklular konusuna kendisini adar.
2005 ve 2006 yıllarında onunla yapılan sözlü tarih görüşmelerinde alınan 5 saat 31 dakikalık İtalyanca kayıttan 123 sayfa doküman oluşturulmuş. Özetleyerek çevirdiğimiz aşağıdaki bölümler köle işçilerin koşullarını açıkça gösteriyor.[10]
Sommaruga’nın askerliğini yapmak için gittiği karargâhta üçüncü günüdür. Almanlar panzerlerle karargâhı basarlar. İtalyan askerleri ana giriş kapısını kapattıkları ve silahlı oldukları için Almanlar karargâha giremezler. Telefonla üst düzey yetkililere, bakanlara ulaşmaya çalışsalar da savaş nedeniyle ülkede kaos hakimdir. Sadece 200’e yakın üst düzey subay görevdedir. Ne yapabileceklerini bilmezler.
Karargâhın yanında askeri karakol vardır. Karakolun yan girişinden bir delik açıp askerleri içeri alırlar. Kaçma planları yaparlarken Almanlara yakalanırlar. Bir İtalyan subay, Alman subayların önünde diz çöküp ailesi ve çocukları olduğunu söyleyip bağışlamaları için yalvarınca, diğer İtalyan askerler subayı yuhalarlar. (Kendilerini yakalayan Alman yüzbaşı için “Daha sonra partizanlar tarafından öldürüldüğünü öğrendik” der Sommurga). Sonuçta 5 bin İtalyan asker birkaç yüz Alman askeri tarafından tutuklanır.
Kilometrelerce yol kat ettikten sonra savaş esiri kampına ulaşırlar. Bu kampta 20 bin İtalyan var. Şu hikâye anlatılır: “Daha önce 25 bin Rus savaş esiri varmış, Ruslar tifüse yakalandıkları için izole edilmiş ayrı bir yerde kalmışlar. Almanlar ekmeği duvarın arkasından onlara atıyorlarmış, kazma kürek gibi malzemeleri olmadığı için hendeğe düşen ekmekleri alamıyorlarmış. Sonuçta binlerce Rus askeri hastalıktan ve açlıktan ölmüş, Almanlar cesetleri yakmışlar, günlerce yanık et kokusu duyulmuş.”
Bu arada Almanlar, Mussolini’nin kurtarıldığını ve İtalyan Sosyal Cumhuriyeti’nin Garda’da kurulduğunu İtalyan askerlerine anlatır. Kampta Sommaruga’ya SS’e girmesi teklif edilir ve o bu teklifi reddeder. Teklifi reddeden askerleri tekrar trenlere bindirip yola çıkarırlar. Aynı Vagonlarda hayvanlar ve samanlar taşınmaktadır. Samanların arasında, atların arasında bir vagonda 40-50-60 kişilik gruplar halinde bitişik, yan yatar pozisyonda yolculuk yaparlar. Her iki saatte bir komut eşliğinde bir taraftan öbür tarafa dönmektedirler. Dizlerini bile hareket ettirmeleri mümkün değildir. Tuvalet gibi ihtiyaçlarını orada gidermek zorundadırlar. 60 kişinin tuvalet ihtiyacı için sık sık dolan sadece bir kova vardır. Önce Polonya’ya götürürler. İtalyan askerlere yeni üniforma verilmiştir, sanki Nazi askeri gibi şehri bir baştan bir başa yürüyerek geçerler. Polonyalılar onları faşist sanırlar. Bir süre sonra Polonya halkı durumu anlar. Częstochowa denilen bu yerin nüfusu 160 bin iken Almanlar geldikten sonra 40 bin Yahudi götürüldüğü için 120 bine iner.
Burada Almanlara katılmaları için baskı yaparlar.
Aynı kampta yer alan Ruslara daha kötü davranılır.
Daha sonra Rus sınırındaki Chelm’e götürülürler. Kötü ve soğuk geçiren barakalarda kalırlar; I. Dünya Savaşı’ndan kalma, Almanların Rus tutsakları hapsettiği barakalar. Çok soğuktur, barakada küçük bir soba vardır. Kendini bile ısıtmayan sobanın etrafına dizilip ısınmaya çalışırlar. Almanlara katılma konusunda yeniden baskı yapılır, hayır derler. Bunun üzerine tek sayılı barakalar askeri trene bindirilir, çift sayılı barakalarda kalanların akıbeti bilinmez.
(…)
“1 Haziran’a kadar hem SS’e katılmaya, hem de zorunlu çalışmaya karşı çıkıyordum. Çünkü biz askerdik, Cenevre anlaşmasına göre çalıştırılabilirdik ama asker olarak, her işi yaptıramazlardı. 1 Haziran’dan sonra bizim askerliğimizin sona erdiğini açıkladılar. Zorunlu çalışmaya karşı çıkamazdık. Bize kanalizasyon kazdırıyorlardı. Bu işten kurtulmak için kimya eğitimi aldığımı söyledim. Bana asit bidonlarını taşıma görevi verdiler. Eldivensiz ve çıplak gözle bu işi yaparken gözlerim yanıyordu, ellerim şişti ve kızardı. Daha sonra coğrafya okuduğumu söyledim, bana tünel kazma görevi verdiler, elektrikçi olduğumu söyleyince tünel kazıp aydınlatma kablolarını döşettiler.
Bizimle anlaşma sağlayabilmek için kampın ortasındaki revire çağırıp masanın üstüne koydukları envaiçeşit yiyecek ve içecekleri gösterip işbirliği anlaşmasını imzalarsak hemen masadakileri yemeye başlayabileceğimizi söylüyorlardı. Paraşüt fabrikasında Fransızlar, Alman öğrenciler ve birkaç da Yahudi çalışıyordu. Bazı özel yeteneklere sahip kalifiye Yahudiler, Auschwitz yerine buraya getirilmişti. 12 saat fabrikada çalıştıktan sonra 4 saat barakalarda temizlik yaparlar. Günlük toplam 12 saat çalışıyorlardı. Bu haftalık 96 saat yapıyordu. Amerikalılar, Fransızlar ve diğer tutsaklar Kızıl Haç yiyecek paketlerinden ve evden gelen yiyeceklerle günlük kalori ihtiyaçlarını karşılıyorlardı. Biz savaş esiri sayılmadığımız için hiçbir şeyimiz yoktu. Askeri mutfak bizim yiyeceklerimizi sürekli kesiyordu, vermeleri gerekenin yarısını veriyorlardı. Toplam aldığımız kalori 3000 yerine 1000 kaloriydi. Bu şekilde insan sadece 40 gün yaşayabilirdi. Ben bu şekilde bir ay çalıştım, sonrası hastane… (…) Annem toplam 27 paket göndermiş, sadece 5 tanesi bana ulaştı.”
İki kamp daha değiştirdikten sonra paraşüt teçhizatı fabrikasına getirilirler. Bu arada tehdit ve teklifler defalarca tekrarlanır.
“Kamp iki barakadan oluşuyordu, etrafı dikenli tellerle çevrilmişti. Nazi karşıtı çalışmayı reddeden Alman öğrencilerin kaldığı bir kamp vardı ki onlar yeniden çalışmaya başlasınlar diye rehabilite ediliyorlardı. Bazıları hamile, bazılarının çocukları vardı. Yaklaşık 30 kişiydiler.
Kampta çalışma koşulları çok kötüydü; her işi yapmak zorundaydık, vardiya saatleri berbattı. 25 gün içinde 14 kilo kaybettim, hastalandım, ishal, ateş, yorgunluk… Önce revir doktoruna, sonra hastaneye gönderildim, tesadüfen oraya getirilmiş 2-3 kişi dışında hastanede savaş tutsakları yoktu. Buraya getirilmem bir mucizeydi. Doktor İtalya hayranıydı. Bana iyi davrandı. Nöbetçi beni kampa geri götürmek istedi, doktor engelledi, karantinada kalmam gerektiği konusunda ısrar etti. İki İtalyan Katolik hemşire geldi, onlara torbamdaki İncil’i gösterdim. Bu kamptaki tek İncil’di, çok sevindiler. Alman hemşireler de bana çok iyi baktı. 15 günde 10 kilo almıştım. Ateşim de düşmüştü.”
12 Nisan 1945 gecesi savaş bitmek üzeredir, SS’ler kamptan kaçarlar. Ertesi gün kampta SS olmadığı fark edilince, kamptakilerin ilk işi yiyecek deposunu bulmak olur. İki yıl süren kronik açlıktan sonra kilolarca patatesi kabuğuyla yerler. 3 ay süren yaya, arabayla ve trenle arada uzun bekleyişlerle süren bir yolculuktan sonra eve ulaşırlar.
Dipnotlar:
[1] Uluslararası Çalışma Örgütü ILO dahil birçok kuruluşun uluslararası kavramsallaştırmasında Almanya’da yaşananlar “forced labor” (zorla çalıştırma) terimi ile açıklanmaktadır. Ama bu kavram durumu açıklamakta yetersizdir. Bu hali, işlenen suçu yeterince açıklamaktan uzaktır. Kullanılması gereken kavram “slave labor” (köle işçi) olmalıdır.
[2] Sadece dokümantasyon olarak satın alınabilen kitaplar: Forced Labour in the Daily Round 1938-1945, Between Two Stools (The History of Italian Military Internees), Batteries for the Wehrmacht, Forced labor at Petrix 1939-1945.
[3] 1914 yılında kurduğu Fasci d’Azione Rivoluzionaria, 1919’da Fasci Italiani da Combattimento olarak adını değiştirir. I. Dünya Savaşı gazileri başta olmak üzere savaş yorgunu aç toplulukları örgütler. Siyah gömleklilerden oluşan milis faşist gruplar terör estirir. 1921’de Ulusal Faşist Parti (Partito Nazionale Fascista, PNF) adını alır.
[4] İtalyanca “faşizm” (fascismo) terimi, “demet” (fascio) sözcüğünden türetilmiştir. Bu kelimenin kökeni ise Latince “fasces” kelimesinden gelmektedir. “Fasces” aynı zamanda Roma’da bir hâkimiyet sembolü olarak konsüllere eşlik eden muhafızların (lictor) sopa demeti içinde taşıdıkları baltanın da adıdır. İtalyan faşizmi balta sembolünü kullanmıştır.
[5] Almanya ve İtalya, dostluk antlaşması imzaladıktan bir hafta sonra, 1 Kasım 1936’da Roma-Berlin Güç Ekseni’ni ilan etti. Nazi Almanya’sı ve İmparatorluk Japonya’sı, 25 Kasım 1936’da Sovyetler Birliği’ne yönelik Antikomintern Paktı’nı imzaladı. İtalya, 6 Kasım 1937’de Antikomintern Paktı’na katıldı. Almanya ve İtalya 22 Mayıs 1939’da, Mihver ittifakını askerî hükümlerle resmî hâle getiren, Çelik Pakt’ı imzaladı. Almanya, İtalya ve Japonya, son olarak 27 Eylül 1940’ta, Mihver ittifakı olarak bilinen Üçlü Pakt’ı imzaladı.20 Kasım 1940’ta Macaristan, 23 Kasım 1940’ta ise Romanya, Mihver Devletleri’ne katıldı.
[6] Picasso’nun ünlü tablosundaki Guernica kasabasını Franco’yu desteklemeye gelen Alman uçakları bombalamıştır.
[7] Kılık değiştirip kaçarken Piazza Loreto’da partizanlarca yakalanır, kurşuna dizilir ve Milano kentinde ayaklarından asılarak cesedi teşhir edilir.
[8] I. Dünya Savaşı’nda İtalyan ordusunun zaten Almanlara karşı savaşmış olmasını da dile getirerek sürekli hakarete uğruyorlardı, koşulları köle işçiler içinde en kötü olanlardı.
[9] Sanayiciler bu fona katkısını gösterdiklerinde vergi indirimi aldılar.
[10] Gülşen Güler, Claudio Sommaruga ile saatlerce yapılan sözlü tarih kaydının Almanca metninden özet çeviri yaptı. https://www.zwangsarbeit-archiv.de/en/sammlung/lebenswege/claudio-s/index.html
İLGİLİ YAZILAR:
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.