Ancak sorunumuz bu mücadeleyi yürütecek bir önderliğin olmayışıdır. Atılması gereken ilk adım da buna yönelik olmalıdır. Bundan kaynaklı, bu faşist iktidarın işçileri, kadınları, öğrencileri ve emeği ile geçinen tüm halkı daha fazla ezmesine ve sömürmesine izin vermemek adına ciddi bir karar almakla karşı karşıyayız. Tarihsel bir eşikte bulunduğumuzun farkındayız
Faşist iktidarın gerçekleştirdiği 19 Mart darbesinden sonra Türkiye’de yeni bir süreç başladı. 20 Temmuz 2016 faşist darbesinden (OHAL ilanı) bu yana, faşist bir rejimi kurumsallaştırmak için sürekli taarruz halinde olan iktidar bloku, gerçekleştirdiği bu darbe ile yeni bir düzeye geçmiş oldu. Uzun zamandır hileli seçim sonuçları üzerinden oluşturduğu suni meşruiyet ile ülkeyi yöneten ve faşist kurumsallaşmayı tamamlamaya çalışan iktidar, artık hilenin dahi işe yarayamayacağını görüp, esasında kapitalistler için bir rıza üretme aracı olan seçme-seçilme aygıtını dahi doğrudan ıskartaya çıkarttı. Genel olarak son 40 senedir, özel olarak ise son 10 senedir Kürt illerinde uygulanan iç sömürge hukuku, bu operasyonla birlikte tüm Türkiye’ye mâl edilmiş oldu. Çok açık olarak söylemek gerekiyor; artık tüm Türkiye, saray etrafında öbekleşmiş olan faşist iktidar blokunun tabiri caizse bir iç sömürgesidir! Lafı ise hiç dolandırmaya gerek yok; bunun adı faşizmdir!
Yaşadığımız hiçbir şey dünyada esen savaş rüzgarlarından ayrı düşünülemez. Emperyalistlerin dünyayı yeniden paylaşmak için yürüttükleri mücadele, olası bir dünya savaşına doğru hızla ilerliyor. 7 Ekim 2023’den sonra alt-üst olan ve bizlerin de bir parçası olduğumuz Ortadoğu, bu yeniden paylaşımın en önemli odak noktalarından birisi. Bugüne kadar gördüklerimiz belki de hiçbir şeydi; belki de daha sert günler bizleri bekliyor. Kendi tarihsel-yapısal sınırlarına ulaşmış TC devleti ve sermayesi ise bu sınırları aşabilmek için bugüne değin kazandığı mevzileri koruyarak bu paylaşım mücadelesinden en kârlı şekilde çıkmanın hesaplarını yapıyor. Bu asla gerçekleşemeyecek bir hayal. Gerçekleşemeyecek bu hayal için, bizlere, Türkiye halklarına, emekçilerine ve ezilenlerine çok büyük bir bedel ödetilmek isteniyor. Yaşamımıza, alınterimize, bedenimize, geleceğimize, dilimize, kültürümüze kayyum atanmak isteniyor!
Faşist iktidar, bu hayal uğruna, son 10 senedir sınır ötesinde sürekli bir savaş halindedir. Sınır içinde ise kapitalistlerin kârına kâr katmak için uygulanan ekonomi programı ile emekçileri aşırı-sömürü, enflasyon ve işsizlik cenderesine hapsetmiştir. Bu sömürünün sürdürülebilmesi için tüm muhalefete karşı uyguladığı baskı ve şiddet ile ülkeyi toplumun çok büyük bir çoğunluğu için yaşanamaz hale getirmiş; kendi yandaşlarını ise ihya etmiş ve zenginleştirmiştir. Bu uğurda, halklarımızı, “kendi taraftarları” ve “diğerleri” şeklinde kutuplaştırmıştır. Ülkede gelişen her yasal gösteride, sosyal medyada had bildirmek ve linç amacıyla, “reis, izin ver sokağa çıkalım” gibisinden sesler yükselmektedir. Bu iktidar kendi bekası uğruna toplumun içerisinde bir iç savaş dinamiğinin oluşmasına sebep olmuştur. Ki olası bir iç savaşa yönelik tüm hazırlıklarını da yapmıştır ve yapmaya devam etmektedir. Yine kendi bekası için bu durumu her fırsatta bir tehdit unsuru olarak kullanmaktan da geri durmamaktadır!
19 Mart sonrası yapılanlar, artık bıçağın kemiğe dayandığı bir sürece girildiğini göstermektedir. Bu gerçekleştirilen darbe, sadece burjuva sol muhalefete değil, asıl olarak halklarımıza karşı ciddi bir el yükseltmedir. Tüm ülkeye karşı bir düşman hukuku uygulanmakta ve kitlelere sokak ortasında işkence edilmektedir. Kitleler selefi çetelerin tehditleriyle sindirilmeye çalışılmaktadır. Bu durum, en başta da ifade ettiğimiz üzere, salt Cumhurbaşkanlığı seçimindeki rakibini safdışı bırakmakla sınırlı değildir. İktidarın amacı bellidir: Meslek örgütlerine; muhalif ve kontrolleri dışında olan medyaya; kazanılmış haklara; Kürt halkına ve temsilcilerine; kadınlara, LGBTİ+’lara ve gençlere; muhalif partilere; ezcümle, kendilerinden olmayan herkese ve her şeye karşı son 10 senedir farklı biçimlerde saldıran iktidar, iktidarını sürdürebilmek ve faşist kurumsallaşmayı tamamlayacak yeni bir anayasa yapmak uğruna, topyekûn taarruza geçmiştir. Bu doğrultuda önüne çıkabilecek bütün engelleri etkisiz hale getirmek istemektedir. Faşist iktidar, her şeyin yanı sıra, kendi üzerinde birikmiş halk öfkesini tartmak ve ona göre bir yol çizmek istemiştir.
Öğrenci gençliğin, cüret ve kararlılıkla, 19 Mart günü Beyazıt’ta barikatları yıkmasıyla darbeye karşı başlayan direniş, her ne kadar devrimci bir önderliğin olmayışı ve yeni bitme faşistlerin direniş alanını sabote etmesi sebebiyle şu an geri çekilmiş gözükse de direniş, iktidarın terazisindeki dengeyi bozmuştur. Azgın bir azınlığın sabotajı sonucu alanlardan her ne kadar faşist içerikte sloganlar duyulsa da, ‘71 devrimciliğinin ruhu bir heyula gibi memleket sathında dolaşmaktadır. O yüzden kimse enseyi karartmamalıdır. Gerekli olan adımlar atıldığı taktirde kazanacak olan kuşkusuz Türkiye halklarının özgürlük mücadelesidir. Bu doğrultuda, başlayan direniş yükseltilmelidir. Geleceğini düşünen, özgür ve müreffeh yarınlarda yaşamak isteyen herkes, faşist iktidarın bu taarruzuna karşı durmalı ve mücadele etmelidir. Bu direnişin amacı, ortak bir özgürlük mücadelesiyle, halklarımıza ve emekçilere derin bir soluk aldırmak, yarınlarına daha güvenle bakmalarını sağlamak olmalıdır.
Ancak sorunumuz bu mücadeleyi yürütecek bir önderliğin olmayışıdır. Atılması gereken ilk adım da buna yönelik olmalıdır. Bundan kaynaklı, bu faşist iktidarın işçileri, kadınları, öğrencileri ve emeği ile geçinen tüm halkı daha fazla ezmesine ve sömürmesine izin vermemek adına ciddi bir karar almakla karşı karşıyayız. Tarihsel bir eşikte bulunduğumuzun farkındayız.
Çağrımız, Türkiye’de özgürlük isteyen tüm muhalif güçler, sol-sosyalist partiler, kadın ve gençlik örgütleri, LGBTİ+’lar, sendikalar, dernekler, meslek örgütleri, Alevi dernekleri, ezilen halklar, ezilen ve yok sayılan dini gruplar, sol-sosyalist basın ve Kürt siyasi hareketinedir:
Gelin, hep birlikte tek bir bayrak altında toplanalım. Türkiye emekçileri ve halklarının bugün en büyük ihtiyacı olan “Antifaşist halk cephesi”ni kuralım!
Kuracağımız bu birleşik halk cephesi ile şu hedefler doğrultusunda mücadeleyi yükseltelim:
- Gelinen durum ortadadır. Bu iktidar halkın en az %60ı tarafından istenmeyen gayri-meşru bir iktidardır. Bu ülkeye, altı boş emperyalist hayaller uğruna, kan, irin ve gözyaşından başka verecek hiçbir şeyi yoktur! Son 10 yıldır ülkedeki tüm kötülük ve olumsuzlukların kaynağı olan bu HÜKÜMET DERHAL İSTİFA ETMELİDİR!
- İmralı’da açıklanan “Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı”nın siyasi gerekleri, bir an önce yerine getirilmelidir. Sürecin devam edebilmesi için “umut hakkı”nın uygulanabilmesi doğrultusunda hukuki düzenlemeler yapılmalıdır!
- Hapishanelerdeki hasta tutsaklar derhal serbest bırakılmalıdır. 30 seneyi doldurduğu halde, “iyi halli olmadığı” gerekçesiyle cezası uzatılan devrimcilere uygulanan itirafçılığa zorlama baskısına son verilmelidir. Cezaevlerinde gerçekleşen tüm hak ihlalleri durdurulmalı, başta kuyu tipi hapishaneler olmak üzere, tüm işkencehaneler ve tecrit merkezleri kapatılmalıdır.
- Adli kontrol şartı, yurt dışı yasakları gibi kişinin masumiyet karinesini ihlal eden yasalar ortadan kaldırılmalıdır. TMK kaldırılmalı, etkin pişmanlık -gizli tanık- uygulamaları son bulmalı, tüm siyasi tutsaklar serbest bırakılmalıdır!
- İstanbul ve Kürt illerinde kayyum atamalarıyla tutuklanan belediye başkanları ve meclis üyeleri serbest bırakılmalı; yerine kayyım atanan tüm seçilmişlerin görevlerine geri dönmeleri sağlanmalıdır!
- 19 Mart sonrası, başta öğrenciler olmak üzere, sokağa çıkarak meşru haklarını savunan tüm direnişçiler serbest bırakılmalıdır!
- Başta gazetecilerin basın özgürlüğü olmak üzere ifade özgürlüğü üzerindeki tüm baskı ve yasaklar kaldırılmalıdır. Hapishanelerdeki yüzlerce gazeteci derhal serbest bırakılmalıdır!
- Faşist iktidarın tetikçisi rolüne soyunan hâkim ve savcılara görevden el çektirilmeli ve bunlar yargılanmalıdır.
- Toplantı ve gösteri yürüyüşlerindeki polis şiddetine, sokakta başlayan işkencelere son verilmelidir! Bugüne dek işkence suçunu işlemiş ve iştirak etmiş herkes yargılanmalıdır!
- Başta Güney Kürdistan ve Kuzey-Doğu Suriye olmak üzere, sınır ötesinde aktif savaş halinde olan ordu birlikleri geri çekilmeli, Ortadoğu’daki savaş maceralarına bir son verilmelidir. Suriye’de kurulması düşünülen askerî üslerden vazgeçilmelidir. Özellikle IŞİD’in devamcısı olan HTŞ ile ilişkilere son verilmelidir. Savaş için ayrılan bütçe işçi sınıfı ve emekçilerin temel ihtiyaçları için kullanılmalıdır. Bugüne değin bu doğrultuda yapılan gizli anlaşmalar kamuoyuna teşhir edilmelidir!
- Türkiye sınırları dışında, SMO gibi Türkiye adına savaşan paramiliter vekil güçlerin işlediği savaş suçları araştırılmalı ve yargılanmalıdır. SMO ile olan tüm askerî ve siyasi bağlar derhal koparılmalıdır!
- Emekçi sınıflar ve emeklilerin asgari ücret ve maaşları, insanca yaşamaya elverişli hale getirilmelidir.
- İstanbul Sözleşmesi’ne geri dönülmeli ve 6284 no’lu kanunun eksiksiz uygulanabileceği koşullar oluşturulmalıdır!
- Üniversitelerde, Cumhurbaşkanı tarafından seçimsiz olarak atanan, liyakat sahibi olmayan ve bilim etiğinden yoksun rektör, dekan ve öğretim üyeleri derhal görevden el çektirilmelidir. KHK ile ihraç edilen herkes görevlerine iade edilmelidir. Öğrencilerin üniversite ve liselerde örgütlenme özgürlüğü sağlanmalıdır. Bilimsel bilgi ve zihinsel emeğin bir meta olarak üniversitelerden tekelci sermayeye aktarılmasına son verilmelidir.
- RTÜK, BTK ve İletişim Başkanlığı’nın internet, sosyal medya ve televizyon üzerindeki yetkileri ellerinden alınmalıdır. Mevcut görevliler görevden el çektirilmelidir!
Komün, bu hedefler doğrultusunda, Türkiye’deki tüm muhalif ve anti-faşist grupların bir araya gelerek tek bir bayrak altında birleşmesi için ne gerekiyorsa ve neyi yapabilecekse yapmaya hazırdır!
Kaynak: Komün Dergi
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.