Deprem tartışmaları: Felaket kapitalizmi, deprem komünizmi, ceset birikimi…

6 Şubat depremlerinin ardından toplum ve siyasetin yeniden şekillenişi tartışılıyor. Devlet denilen aygıt neydi? Depremin ardından yaşanan toplumsal seferberlik haline nasıl bir politik anlam yüklenebilir? Bundan sonra toplumsal siyasal mücadelelerinin seyrine dair ne söylenebilir, sosyalistler bu süreçte ne yapabilir? Depremin ardından yapılan tartışmaları bu dosyada topluyoruz

Deprem tartışmaları: Felaket kapitalizmi, deprem komünizmi, ceset birikimi…

Türkiye’de siyaset ve toplum 6 Şubat Maraş depremlerinin ardından kaçınılmaz olarak yeniden şekillenecek. Depremden etkilenen 15 milyon insanın yaşamının eskisi gibi devam edebilmesi mümkün değil. Yüzbinlerce insan enkaz altında kaldı, on binlerce insan yaşamını yitirdi. Devletin yetersizliği, koordinasyon krizi ya da devletin yokluğuyla deprem bölgelerinde var olması tartışmaların odağındaydı. Depremin ilk gününden bu yana Hatay ağırlıklı olmak üzere deprem bölgelerinde bulunan sosyalistler mevcut durumlarının çok üzerinde bir güçle dayanışma faaliyetlerini yürüttü.

Devlet denilen aygıt neydi? Depremin ardından yaşanan toplumsal seferberlik haline nasıl bir politik anlam yüklenebilir? Bundan sonra toplumsal siyasal mücadelelerinin seyrine dair ne söylenebilir, sosyalistler bu süreçte ne yapabilir?

Sendika.Org bir süredir bu ve benzer sorular etrafında, farklı siyasal perspektiflerden kaleme alınan, birbirinin yer yer eleştirisi yer yer de bütünleyeni olan yazılara yer veriyor, diğer yayınlarda yayımlanan ilgili yazıları da “Derlediklerimiz” bölümünde okurun ilgisine sunuyor.

Bir çıkış yolunun her zamankinden daha çok arandığı, devlet ve neoliberalizm eleştirisiyle toplumsal seferberlik halinin kesiştiği bu dönemde söz konusu tartışmaları Sendika.Org okurları için bu dosyada bir araya getirdik.

Yazılar yayımlanma tarihine göre sıralanmıştır ve tartışma yeni yazılarla devam ettikçe dosyaya eklemeler yapılacaktır. Katkı ve önerilerinizi [email protected]’dan iletebilirsiniz.

Sendika.Org yazıları:

Durduramayacaklar halkın dayanışma selini – Nabi Kımran (13 Şubat)

Seçim, geçim, deprem, geleceğimiz, her şey ama her şey bugün sokaklarda çırpınıp duran halk iradesinin siyasal-örgütsel bir forma kavuşmasına bağlıdır. Önce bunun farkına varmak, sonra da bu farkındalığın gerektirdiği irade, sorumluluk, yaratıcılık ve akılla hareket etmek halklarımızın “kader defterine” yazılacakları belirleyecektir; artık kaybetmeye tahammülümüz yok!

Yazının tamamını okumak için tıklayınız!

Bir halkı enkaz altında bırakan devlet dersi – Ali Ergin Demirhan (14 Şubat)

Deprem günü enkaz altında kalan 15 milyon, devletin halka karşı sorumluluklarını yerine getirmediğini, devletin başındaki şahsın ve hükümetinin iktidarın güvenliğinden başkasını dert etmediğini, ortada halkın ihtiyaçlarını bilen ve halkın feryadını duyan bir devlet bulunmadığını gördü. “Devlet yok” derken de bunu tarif etti. “Ses var, devlet yok” diye ses veren bu halk başka bir devlet istiyor artık. Bekledikleri devlet enkazın altında, geri kalanlarımızı da enkaz altında bırakmasını istemiyorsak bir halka mezar olan bu enkazın üstünde sırıtan devlet de yıkılmalı, yenisi kurulmalı.

Yazının tamamını okumak için tıklayınız!

Afet ve devrimciler için birkaç ders – Samut Karabulut (17 Şubat)

Sosyalizmin ABC’sini bilmeli ki (Kapital okumamış olsa da olur), doğal olaylar neden felakete dönüşüyor anlayabilsin. Anlayabilsin ki kimi suçlayabileceğini, kimi koruyacağını bilsin. Bilsin ki yeniden imar edilirken neye itiraz etmesi, neyi savunması gerektiğini şaşırmasın.

Yaznın tamamını okumak için tıklayınız!

Enkaz üzerinde sınıf savaşları: Her şey yeniden kurulacak! – Sendika.Org

Önümüzde fikri, pratik ve örgütsel boyutları olan üç ayaklı bir mücadele duruyor. Neoliberal çöküntü karşısında kamunun eşit, özgür, insanca bir yaşam temelinde yeniden inşasını, piyasa karşısında toplumsallaştırmayı, gericilik karşısında bilimi, faşist sindirme ya da düzen muhalefetinden gelen meseleyi sandığa havale etme girişimleri karşısında toplumsal seferberliğin yükseltilmesini, bir sosyalist perspektifi, halk iktidarı perspektifini öne çıkarmamız gerekiyor.

Yazının tamamını okumak için tıklayınız!

Genç solcunun enkazın ortasında bulduğu umut – Damla Topuz (18 Şubat)

Tenekeden yaptığımız odun sobasının başında battaniyemize sarılmış bir şekilde otururken gözlerimiz enkaz altındaki kente dalıyor. Zap’a köprü yapan Devrimci Gençlik geliyor aklımıza. Biz o kuşağın mirasçısıyız.

Yazının tamamını okumak için tıklayınız!

Koordinasyon krizi ve deprem komünizmi – Ali Ergin Demirhan (20 Şubat)

Çözüm devletin ve piyasanın yeniden inşası mıdır? O zamana kadar zorunlu bir komünist ara mı verilmiştir? Yıkan, enkaz altında bırakan ve olanakla ihtiyaç sahibini buluşturamayan bu neoliberal devletin ve piyasanın neoliberal ilkelerinin ta kendisidir. Bu devlet ve piyasanın yeniden inşası ölümün ve tanık olduğumuz rezaletin yeniden inşası olacaktır. Hayat inşa edilecekse, şimdi milyonların “herkesten yeteneği kadar, herkese ihtiyacına göre” ilkesiyle ortaya koyduğu toplumsal seferberlik ve kapasite üzerine inşa edilmelidir.

Yazının tamamını okumak için tıklayınız!

Enerji işçileri deprem bölgesinde: Yıkıntılar arasında ışık olmak – Emin Atsız (24 Şubat)

Deyim yerindeyse yok olmuş bu kentlerde, insanların kaderine terk edildiği, yaşam savaşı verdiği, ortada devletin olmadığı koşullarda enerji işçileri de gönüllü emeği ile ışık olmaya çalıştılar.

Yazının tamamını okumak için tıklayınız!

Söyledik, yine söylüyoruz: Kentsel dönüşüme değil rantsal dönüşüme karşıyız – Kutay Meriç (23 Şubat)

Kentsel yenilemelerin yapılamama nedeni AKP’nin ve kentleri peşkeş çektiği açgözlü yandaş müteahhitlerin halkı mağdur eden, kentçilikle çelişen uygulamalarıdır. Bugün başta İstanbul olmak üzere, kentleri depreme hazırlamanın temel yolu AKP’de simgeleşen neoliberal paradigmanın terk edilmesidir. Yani konut üretiminin sermaye birikim aracı haline getirilmesi, konutun/barınma hakkının sadece mülk edinilerek sağlanabilecek bir şey olduğu anlayışı ve yoksullara satılması hedeflenen niteliksiz ucuz konutlara “sosyal konut” denilmesi garabeti ve yalanı da terk edilmelidir.

Yazının tamamını okumak için tıklayınız!

Yıkıntılar arasında kalan çocuklarla bir kenti yeniden inşa etmek – Tuana Uğuz (26 Şubat)

Yaraları birlikte sarmanın peşinden akıp gidecek bu sürecin uzun erimli olacağını bilerek yola çıkıyoruz. Tıpkı kendi ülkesini savunmak zorunda olduğu için mücadele eden Pal Sokağı Çocukları gibi kazanabiliriz, yıkıntılar arasındaki çocuklarla birlikte herkes için yeni bir ülke inşa edebiliriz.

Yazının tamamını okumak için tıklayınız!

“Direniş Komiteleri”nden “Dayanışma Komiteleri”ne – Özay Göztepe (27 Şubat)

Aslında bu tablo, düzen dışı siyasi aktörlere çok önemli bir zemin sağlıyor. Deprem dolayısıyla halkın dayanışma eğilimleri, tarihte görülmemiş boyutlara ulaştı. Aslında bu eğilimler, Türkiye’de her zaman güçlü bir damar olmuştur. 17 Ağustos Depremi’nde Dayanışma Gönüllüleri faaliyeti, bu eğilimi örgütleme çabasının mütevazı bir adımıydı. Gezi sürecinde bu eğilimler, çok daha belirgin hale geldi. Son depremden sonra ise adeta bir sel olup aktı.

Yazının tamamını okumak için tıklayınız!

üzgün ve öfkeli – Ayşe Düzkan (27 Şubat)

türkiye solunun şekillenmesinde çok önemli olan 1968 kuşağından devrimcilerin her türlü dar zamanda halkın yanında olduğunu biliyoruz. hakkâri’de zap suyu üzerine asma köprü inşaatı, varto depremi ilk aklıma gelenler. o gün yanında durdukları halkın, dar zamanlarında onları korumadığını da biliyoruz ama attıkları tohum o günkü etkisini kat kat aşacak şekilde büyüdü. çünkü halkın yanında olmakla yetinmediler, başka bir siyaset yapma biçiminin mümkün olduğunu gösterdiler.

Yazının tamamını okumak için tıklayınız!

Dayanışmadan yeni bir yaşamın inşasına… – Ergin Çevik (17 Mart)

Ortaya çıkan dayanışma, halkın kendi sorunlarını çözecek bir biçimde örgütlenebilir. Gelişen potansiyelin iktidarın saldırıları karşısında bir direniş özelliği kazanmasının ve yaşamın yeniden inşasının halk örgütlülüğü ile komiteler ve meclisler aracılığıyla örgütlenmesinin olanakları kendini gösteriyor. Halk kendisini ölüme terk eden devletin karşısında seferber olmuş ve hayatta kalmak, kentini, yaşamını yeniden inşa etmek için mücadele ediyor.

Yazının tamamını okumak için tıklayınız!

“Yasallaştırılmış dolandırıcılık”ta planlanmış “kader” – Av. Kazım Bayraktar (18 Mart)

Komünal toplum yıkılmaya mahkumdu ancak evrimimizin en zor ve en uzun aşamasında kazandığımız, geleceğin komünist toplumunu olanaklı kılacak komünal dayanışmacı insanal özü miras bıraktı. Bu mirasın bize yüklediği tarihsel sorumluluk, özel mülkiyetin, sınıfların, devletin olmadığı bir dünyanın yeniden inşasıdır.

Yazının tamamını okumak için tıklayınız!

Derlediklerimiz:

Toplumsal patlamalara karşı fay hatlarını kaşıyorlar – Alınteri (11 Şubat)

Sistem can kurtarmak, yıkılan hayatlara tutunacak dal sunmak yerine asıl olarak bu dinamiklerin bir toplumsal patlamayı tetiklememesi için uğraşıyor. OHAL’i bu olasılıklara karşı ilan etti. Yerlerde sürünen otoritesini baskı ve zorbalıkla tesis etmeyi temel politika haline getirmiş durumda.

Yazının tamamını okumak için tıklayınız!

Katliamın politik ekonomisi: Deprem, devlet, sermaye – Özgür Orhangazi (13 Şubat, ozgurorhangazi.com)

Sosyalist ve kamucu fikirlerin en marjinalleştirildiği dönemlerden birisinde bu fikirlere ve bu fikirlerin hayata geçirilmesine ne kadar ihtiyacımız olduğunu gördük. Halkın kendiliğinden örgütlenebilmesinin ve dayanışabilmesinin gücünü gördük.  

Yazının tamamını okumak için tıklayınız!

Anadolu Katliamı – Hakkı Özdal (13 Şubat, Mavi Defter)

Başta tekelci burjuvazi olmak üzere, sermaye sınıfının ’Batıcı’sı ve ‘İslamcı’sıyla tüm kesimleri; taşra ekonomisinin eşraf ve ağaları; tarikat, cemaat ve öteki dinbaz teşkilatların hacıağaları; bütün bunların uzantısı durumundaki asalak siyaset sınıfı ve sivil-asker bürokrasinin tüm yönetici takımı, yüzbinlerce Anadolu insanının kanını döken, canını alan, milyonlarcasını bir dehşetin içinde sahipsiz bırakan bu katliamın suç ortağıdır.

Yazının tamamını okumak için tıklayınız!

Çöküş dönemi – Can Soyer (15 Şubat, İleri Haber)

Bunun bir “çöküş dönemi” olup olmadığını ise ne depremin yarattığı hasar tablosu ne de toplumsal ve insani kayıplarımız tayin edecek. Nihai karar, ülkeyi bir enkaz yığını haline getirenlerin şımarık kibri ile o enkazın arasında yaşamı arayan, yaşamı bulan ve büyüten dayanışma inadı arasındaki mücadeleye kalacak.

Yazının tamamını okumak için tıklayınız!

Onu enkazdan çıkarmayalım – Alınteri (16 Şubat)

Depremin açığa çıkardığı öfke temelinde inşasına girişilecek kalıcı bir halk örgütlenmesinin ortak hedef ve taleplerinin başında kuşkusuz ‘Bütün sorumlular hesap versin’ talebi gelmelidir. Her şeyin tek adamın istek ve emirlerine, hezeyan ve fantezilerine bağlı hale getirildiği führerci rejim, 3-5 hırsız müteahhidi günah keçisi haline getirerek depremi felakete dönüştüren sorumsuzluklar bahsinde kendi suçlarının üzerini kapatma çabasındadır.

Yazının tamamını okumak için tıklayınız!

Bu bir uygarlık sorunudur – Ergin Yıldızoğlu (16 Şubat, Cumhuriyet)

Deprem felaketinin bir kez daha gösterdiği gibi, Türkiye 20 yıldır, bu iki uygarlık anlayışının buluşmasının sonuçlarını yaşıyor. Siyasal İslamın insanı ve rejimi, “süreç olarak faşizm” işte bu uğursuz buluşmanın ürünüdür.

Yazının tamamını okumak için tıklayınız!

Deprem komünizmi – Levent Dölek (17 Şubat, Gerçek Gazetesi)

Toplum bilhassa deprem bölgesinde can havliyle kendisine kapitalizmin giydirdiği deli gömleğini yırtarak hayata tutunmaya çalışmıştır. Depremin yıktığı evlerin enkazından canlarımız nasıl emeğin gücü ve seferberliği ile çıkmışsa yaşadığımız sosyal enkazdan çıkmanın yolu da sermayenin değil emeğin etrafında toplumun paylaşmacı, dayanışmacı, eşitlikçi ilişkilerle yeniden inşasıdır.

Yazının tamamını okumak için tıklayınız!

Toplumsal yeniden inşa için Amed deneyimi – Sedat Yılmaz (17 Şubat, Mezopotamya Ajansı)

Amed’de, bir güvenlik ve zor aygıtına bürünmüş, sivil alanı baskılamış, hapsetmiş, kamusal tüm hizmetleri tasfiye etmiş ve sahada “devlet yok” sözüyle özetlenen yitik merkezi iktidara karşı dev bir komün yaratıldı.

Yazının tamamını okumak için tıklayınız!

Depremin devrimci durumuna yaslanmak – Atılım (17 Şubat)

Erdoğan da egemen sınıf duyusu ve yönetme deneyimiyle depremin yarattığı toplumsal ve siyasal sonuçları görüyor. Toplumsal felaketin toplumsal bir isyana dönüşmesinden müthiş korkuyor ve önlemeye çalışıyor. Karşılıklı yardımlaşma ve toplumsal dayanışmanın kendi kontrolü dışında gelişmesini açık bir tehdit olarak değerlendiriyor. Çünkü açığa çıkan toplam gerçeklik tablosu her şeye muktedir şeflik rejimi imgesini yerle bir ediyor. Yönetenlerin artık eskisi gibi yönetemediklerini ortaya seriyor. Dahası bu olgu toplumsal bilince dosdoğru bir otorite sorunu olarak yansıyor.

Yazının tamamını okumak için tıklayınız!

Büyük deprem yeni sorunlar ve yeni önemli talepleri gündeme getirdi – İhsan Çaralan (18 Şubat, Evrensel)

Taleplerin belirlenmesi belki önemlidir. Ama bundan da önemlisi taleplerin sahiplerinin bu taleplerin arkasında birleşerek talepleri için mücadele etmesidir. Burada da sorumluluk, bütün önemli taleplerde olduğu gibi demokrasi güçlerine, ileri işçilere ve mücadeleci sendikacılara düşmektedir.

Yazını tamamını okumak için tıklayınız!

Sen depremi yaşadın mı? – Metin Özuğurlu (20 Şubat, BirGün)

İşte o soru, “depremi yaşadın mı” sorusu, yaralar sarılırken devletin tutacağı derecelendirilmiş depremzede envanterini temellendiren sarsan bir politik anlama sahiptir. Kim midir depremzede? Yaraların sarılma sürecinin yönetilmesi bakımından hedef-nüfus belirlenmesine mi ihtiyaç var? 10 ildeki yaklaşık 13 milyon insanımızı vuran felaketten çıkan depremzede tanım şöyledir: Kısa aralıklarla iki büyük fay kırığının o bitmek bilmez saniyelerini, ruhunun derinliklerinde ve fiziki varlığında yaşayana depremzede denir ve yeni yaşamın kurulma gerekleri bakımından aralarındaki ihtiyaç temelli farklılaşma asla eşitsizliğe yol açamaz. Bu çaptaki bir yıkımda yaralar ancak bu ilkelere yaslanan uygulamalarla sarılabilir.

Yazının tamamını okumak için tıklayınız!

Deprem ve devlet – Oya Açan (20 Şubat, Birleşik Mücadele)

Adına ister “Dayanışma Komiteleri”, “Halk Komiteleri” ya da “Mahalle Meclisleri” diyelim… bunlar bir an önce koordine edip bütünleştirmemiz, işleyişe sokmamız gereken örgütlenmeler olmalıdır. Bu komiteler aynı zamanda öz savunma yapılanmaları olarak anti-faşist savunma ağlarıyla birlikte düşünülmelidir. Fiili, meşru mücadele hattını militan bir içerikte örmek zorundayız. Daha şimdiden işkencelere, gözaltılara, tutuklamalara başladılar. Bundan sonra da bize gül uzatmayacaklar!

Yazının tamamını okumak için tıklayınız!

Çare kamuculuk ve sosyal politikalarda! – Aziz Çelik (20 Şubat, BirGün)

Felaketin insani, sosyal yaralarını sarmak ve tekrarını önlemek için acil sosyal politika önlemleri ile kamucu politikalara ihtiyaç var. Bir yanda derin acı ve öfke var diğer yanda ise bilimi ve kamucu politikaları esas alarak yaraları sarma ve ülkeyi yeniden inşa etme gereği.

Yazının tamamını okumak için tıklayınız!

Depremin işlevleri – Harry Cleaver (20 Şubat, libcom.org / Heimatlos Kolektif)

Midnight Notes’tan Otonomist Harry Cleaver’ın yazdığı bu metin, “Felaket Komünizmi” ve komünizasyon tartışmalarında çokça bahsedilen bir metindir, doğal afetlerle ilgili gelecek tartışmalara bir teorik katkı sunması muhtemeldir.

Yazının tamamını okumak için tıklayınız!

Devlet budur zaten! – Kezban Konukçu (22 Şubat, Karşı Mahalle)

99 depremlerinde “devlet nerede?” isyanından çok asayiş korkusu hakimdi. Devlete alenen yönelmeyip hükümete yönelen öfke belki de ordunun ilk andan itibaren sahada olmasındandı. Devletin itibarını ordu kurtarmıştı denilebilir. Son yaşadığımız depremde öfkenin büyük oranda devlete yönelmesi Saray rejiminin devlet mekanizmalarını büyük oranda kontrolüne almasındandır.

Yazının tamamını okumak için tıklayınız!

“Devlet, benim!” – Kansu Yıldırım (22 Şubat, Mavi Defter)

Ceset birikimi ile sermaye birikimi kusursuz bir senkronla, ölümcül bir ahenkle ilerliyor. Yaşayanlar çadır, ölenler kefen bulamıyor. İnsanlar enkaz altındayken hafriyat çalışması başlıyor. İçecek temiz su, yıkanmaya banyo, sıçmaya tuvalet bulunamazken inşaat şirketleri ile sözleşmeler imzalanıyor.

Yazının tamamını okumak için tıklayınız!

“Nerede Bu Devlet?”- Devlet Dersi ve Kamu – Tanıl Bora (22 Şubat 2023, Birikim)

Makam-mevki atlı karıncasına çevrilen, kurumsal uzmanlık gelenekleri tahrip edilen, kurum-kırıma uğratılan devleti onarma gereğinden canhıraş söz edenleri işitiyoruz. Ama asıl meselenin, kamuyu devletin tasallutundan kurtarmak olduğu apaçık görünmüyor mu? “Devlet kapasitesi” denilip dururken, asıl ihtiyacımız, kamusallık kapasitesini artırmak değil mi?

Yazının tamamını okumak için tıklayınız!

 “Deprem komünizmi” – Foti Benlisoy (23 Şubat, Tumblr)

“Deprem komünizmi”, yani deprem sonrasında açığa çıkan büyük toplumsal dayanışma ve yardımlaşma hareketi, ülkenin siyasal iklimini bütünüyle değiştirdi, siyasal güçler dengesinde daha düne kadar tahmin edilmesi mümkün olmayan olumlu bir etkide bulundu.

Yazının tamamını okumak için tıklayınız!

On binlerle ölmemek için sosyalizm ve yeniden inşa önerileri – Ali Ekber Doğan (23 Şubat, İleri Haber)

19 Ağustos (1999)’tan bugüne, depremlerin ardında bıraktığı devasa yıkım ve kırım tablosunda esaslı bir değişiklik olmaması, aksine kayıplar tablosunun daha da ağırlaşmış olması, deprem ülkesi Türkiye’de, sosyalizmin sadece hayatta kalmak için bile zorunlu ihtiyaç haline geldiğini gösteriyor.

Yazının tamamını okumak için tıklayınız!

General Deprem – Deprem konjonktüründe devlet ve demokrasi – Metin Kayaoğlu (25 Şubat, Teori ve Politika)

Depremin ilk birkaç gününün havasından içinde bulunduğumuz konjonktür için bir model çıkarmaya yönelmek, anakronik olmak yanında, politik bakımdan tehlikelidir. Devlet denilen dev örgütlü gücün arzı endam ettiği bir ortamda komünalliğin komünallik olarak yaşama şansı yoktur. Komünallik ancak uygun mekanizmalarla politikleştiği yani devlete karşı, onun alanında onu geriletecek bir güç haline dönüştüğü zaman gerçek bir varlık olur. Deprem konjonktürü, ilk iki günün şu ya da bu şekilde gerçek bir yönü olan devletsiz boşluğuyla değil, devletin geldiği günleri esas alarak tanımlanmak zorundadır.

Yazının tamamını okumak için tıklayınız!

Deprem: Kapitalizmin cinayet aleti – Alper Öztaş (25 Şubat, Mavi Defter)

Acımızı dindiren tesellilere değil, yıkım ve ölümün siyasi kararlarını veren kapitalist devlet ve burjuva sınıfla girilecek bir hesaplaşmaya ihtiyacımız var. Bunca yıkımın ve ölümün ortasında mı? Evet, çünkü: “İnsanların hayattan daha fazla istediği şeyler vardır, ölümden daha fazla nefret ettiği şeyler de…

Yazının tamamını okumak için tıklayınız!

Doğal olmayan afet, “felaket ütopyası” ve “sınıfsal deprem”: Meksika’dan dersler – Esra Akgemci (26 Şubat, T24)

Meksika’dan alınması gereken en önemli ders, depreme karşı dirençli toplum oluşturabilmek için yoksulluk ve eşitsizlikle mücadelenin de depreme hazırlık sürecinin önemli bir parçası olması gerektiği ve bu zorlu sürecin ancak toplumsal mücadele ile inşa edilebileceği olmalı. Sınıfsal depremlerin önüne geçmek, başka türlü mümkün değil.

Yazının tamamını okumak için tıklayınız!

Kapitalist felaketçilik ve kıyamet döngüsü – Foti Benlisoy (26 Şubat, Evrensel)

Bir felaketten bir başka felakete sürüklendiğimiz, süreklileşmiş kriz halinin istisna değil kaide haline geldiği çağımızda felaket artık merkezi bir mücadele alanı. Naomi Klein’ın sözünü ettiği “felaket kapitalizmi”, felaketin hâkim sınıf tarafından güç ilişkilerini radikal bir biçimde kendi lehine dönüştürmek için bir fırsat olarak kullanılmasını ifade ediyordu. Bu anlamda “felaket kapitalizmi”, kriz sonrası bir normalleşmeyi, güç ilişkilerinin farklı olduğu bir “yeni normal” durumunu varsayıyordu.

Yazının tamamını okumak için tıklayınız!

Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak, olmamalı da – Ebru Pektaş (1 Mart, İleri Haber)

Sınıf siyaseti ölçeğini, parti-sendika-işyeri üçgeninin ötesine taşımak; yaşam alanlarına, emeğin yeniden üretimi sürecinin türlü katmanlarına uzanmak ve burayı merkezi bir hat içine oturtmak, hiç olmadığı kadar hayati bir noktaya gelmiştir. “Çürük binada oturmak” işçi sınıfının kaderi haline getirilmişse burayı ancak bütünsel bir sınıf siyaseti kuşatabilir.

Yazının tamamını okumak için tıklayınız!

Bir imdat freni olarak Devrim – Sinan Mert (1 Mart, Karşı Mahalle)

İlerleme sadece ezilenlerin, sömürülenlerin, emekçilerin örgütlü bir biçimde tüm geçmiş yenilgilerine rağmen bir kez daha yeniden, gür bir öfkeyle bir araya gelerek, birleşerek dayanışmayı büyütmeleri ve örgütlü kötülükten hesap soracak örgütlü iradeyi yaratabilmesiyle mümkün. Bu karanlığın içinde ışıldayan tek olgunun sosyalistlerin, HDP’nin, devrimcilerin, halkın bin bir renginin fedakârca, karşılık düşünmeksizin kendisini ortaya atması, enkazlara koşması bir tesadüf mü?

Yazının tamamını okumak için tıklayınız!

Mezar ve mezar kazıcıları – Foti Benlisoy (2 Mart, Tumblr)

Kapitalizm, Marx ve Engels’in yüz elli yıl önce tahmin ettiği gibi, onu mezara gömme potansiyeline sahip yeterli “mezar kazıcısını” üretti; ancak bunu yaparken de onlara miras kalacak tek şeyin devasa bir mezarlık haline gelen bir dünya olmasını temin etti.

Yazının tamamını okumak için tıklayınız!

Deprem sonrasında Mutabakat Metni – Korkut Boratav (3 Mart, soL)

Sermayenin tahakkümü dışına taşan bu gündemi, tüm demokratların, cumhuriyetçilerin katılımıyla, elbirliğiyle sürdürmek, olgunlaştırmak, hayata geçirmek zorundayız.

Yazının tamamını okumak için tıklayınız!

Depremin sürdüğünü anlamayanlar var – Aydemir Güler (4 Mart, soL)

Sadece büyük kara kütleleri hareket etmedi. Türkiye’nin ideolojik ve politik haritası değişiyor. Meral Akşener bunu anlayamayanlardandır. Sağ bunu anlama kabiliyetinden yoksundur.

Yazının tamamını okumak için tıklayınız!

“Deprem komünizmi” ve Tavla mutfağı – Özgür Gelecek (5 Mart)

TC devleti cumhuriyetlerinin ikinci yüzyılına “Türkiye Yüzyılı” gibi afili sloganlarla hazırlanırken milyonlarca insanı kendi çıplak yüzüyle tanıştırdı. On binlerce insan enkaza dönüşmüş şehirlerde “güçlü Türkiye”nin(!) kendilerine uzanacak elini boş yere bekledi.

Yazının tamamını okumak için tıklayınız!

Kapitalizm de budur devlet de! – Kezban Konukçu (6 Mart, Yeni Yaşam)

Geleceğimizi restorasyoncu güçlerin insafına da bırakamayız. “Deprem komünizmi” kavramlarıyla romantize edilecek bir durum da yoktur. Gezi’de de gördüğümüz kolektif duruş, politik özneler tarafından ileriye taşınmadığında, yeterince örgütlü olunmadığında olmamışa dönüştürülebiliyor

Yazının tamamını okumak için tıklayınız!

Sendika.Org 

Sendika.Org'u destekle

Okurlarından başka destekçisi yoktur