Yaraları birlikte sarmanın peşinden akıp gidecek bu sürecin uzun erimli olacağını bilerek yola çıkıyoruz. Tıpkı kendi ülkesini savunmak zorunda olduğu için mücadele eden Pal Sokağı Çocukları gibi kazanabiliriz, yıkıntılar arasındaki çocuklarla birlikte herkes için yeni bir ülke inşa edebiliriz
“… Arsa… Ey dağlarda, ovalarda yaşayan, bir adımda ucu bucağı görünmez tarlalara ulaşabilen güçlü, kuvvetli, sağlıklı çocuklar! Siz ki, güzelim mavi göğün altında yaşamaya, sonsuz uzaklıklara alışkınsınız. Siz ki, koca apartman blokları arasında sıkışık yaşamak zorunda değilsiniz. Büyük kent çocuğu için, boş bir arsa ne demektir bilebilir misiniz? O çocuklar için arsa, ova demek, kır demek, bozkır demektir. Çürük tahta perdelerle, göklere yükselen apartmanlarla sınırlanmış küçücük bir toprak parçası, o çocuklar için sonsuzluk ve özgürlük demektir. Pal Sokağındaki o Arsada bugün dört katlı bir apartman yükselmektedir. O Arsa, vaktiyle bir sürü çocuk için mutluluk demekti. Bu gerçeği Arsanın üzerine dikilmiş apartmandaki kiracıların bir teki bile bilmiyordur.”
Ferenc Molnar, Pal Sokağı Çocukları.
Pal Sokağı Çocukları çocukluk yıllarında okunan ve yıllar sonra tekrar okunmak istenen kitaplar listesinde yerini alacaklardan biri. Bu cümleyi okuyanlarınız belki hemen sormuştur o soruyu “Sonunda ne olmuştu ya o kitabın?” diye. Pal Sokağı Çocuklarının en küçükleri ve en zayıfları olan Ernö Nemecsek, hasta yatağından kalkıp arsaya çarpışmaya gelmiş ve kendisini feda etmiştir bu savaş uğruna ve sonunda Pal Sokağı Çocukları kazanmıştır. Kitapta geçen kırmızı gömleklilere karşı sürdürülen mücadele hepimizde, her yaşta farklı etkiler bırakabilir. Buraya kadar kitabı anımsayanlarınız olduysa zaten çoktan anlatacaklarımla bağ kurduğuna eminim. Yakın bir süre önce hepimizde derin etkiler yaratan bir deprem yaşadık. Yıkımı bizzat yaşamasa bile tüm herkesin etkisini bir şekilde hissettiği bu depremde gözümüz tabii ki çocuklara çevrildi. Depremden etkilenen çocuklara… Kentlerin nefes alma olanağı olan parkların yok edildiği, meydanların azaltıldığı, işlevsiz, özensiz, güvensiz binaların dikildiği kaotik ortamların çocukları bir de depremden etkilendi. Ev içerisinde dizayn edilen oyun ve eğlence alanlarına hapsolmuş, çocukluğunun bir bölümünü pandemi yasaklarıyla geçirmiş, izole yaşama mecbur bırakılmış çocuklar şimdi bir de depremden etkilendi. Gözümüzün gördüğü, kulağımızın işittiği haberlerle her gün sarsıldığımız, çocukların güvende olmadığı bu ülke, bu tarih yıkıntılar arasındaki binlerce çocuğa tanıklık ediyor şimdi ve artık deprem bölgesinde “hiçbir şey eskisi gibi olmayacak”.
Depremin hemen ardından bölge halkı ayağa kalkmaya çalışırken önümüze düştü şu haber:
“9 depremzede çocuk, İsmailağa Cemaatine ait Kuran Kursuna verildi.”
Adı çocuk istismarıyla, tacizle anılan cemaat ve tarikatlar bu kez felaketin ortasından çıktı karşımıza. Henüz haberi yapılmamış olanları da vardır belki. Depremden önce memleketin dört bir yanında “çocukların güvende olduğu bir ülke kuracağız” iddiasıyla yürüyen çocuk hakları mücadelesinin öznelerini göreve çağırıyor içinden geçtiğimiz süreç. Çağın ortaya çıkarmış olduğu dayanışma, sıcaklık, samimiyet yoksunu yaşamlar çocuğun fiziksel, duygusal ve psikolojik yönlerden sağlıklı gelişebilmesi için başka çocuklarla birlikte zaman geçirmesi, oyun oynaması hakkını dahi elinden alan bir hayat sunarken deprem sonrası yaşamın nasıl inşa edileceği konusu toplumsal seferberlik ilanıyla başlayan bir süreci gerektiriyor. Dezavantajlı olan veya olmayan, özel gereksinimi olan veya olmayan tüm çocukların ihmal ve istismara daha da açık hale geldiği deprem sonrası hayatın çocuklar açısından güvenli, yaşanabilir hale getirilmesi için sıfır noktasında değiliz. Van depremi sonrası kurulan Van Çocuk Evi, Soma maden katliamı sonrası Madenci Evi’nde yürütülen çocuk çalışmaları, yaz çocuk buluşmaları…
Hatay’da depremin 5. gününde aşevinde yemek hazırlıkları yaparken günlerdir duymadığımız bir ses işittik ve anımsadık sıfır noktasında olmadığımızı. Çocuklar günlerden sonra ilk kez oyun oynuyordu. 5 günde unutmuştuk bize yaşamın gücünü hatırlatan bu sesi. Yine onlar hatırlattı. Hemen ardından çocuklarla birlikte oyun oynamaya, yaşananlar hakkında konuşmaya başladık. Sonrası daha kalabalık oyunlar daha çok şey paylaşmayla sürdü gitti. Tüm bunları yaşarken işe başlamıştık aslında. Şimdi işe başlamışken adım adım neler yapacağımızı planlamanın ve bir yandan hayal etmenin vakti.
Sorunu özetleyerek başlayalım.
Afetlerde çocuklar gözlemlenebilir bir şekilde içinde bulundukları yaş grubuna özgü tepkilerle kimi zaman huzursuz, endişeli, kaygılı, korku dolu, içe kapanık yas süreçleri, stres bozukluğu yaşarlar.
Bu sürecin üstesinden gelebilmenin koşullarını yaratmak deprem bölgesindeki çocuklar için acil ihtiyaçların başında geliyor. Bu ihtiyaç için gönüllü seferberliği yaratmak gerekirken bir yanıyla toplumun kendini sağaltma gücünü çocuklar için harekete geçirerek, herkesin aynı zamanda birbiri için de faydalı olma halini sağlamalıyız.
Depremden etkilenen çocuklar için gönüllü olan herkesin, ihtiyaçları doğru şekilde belirleyerek, fiziksel ihtiyaçları sağladıktan sonra sosyal ve psikolojik açıdan destekleyici, net bir tutum sergileyen psikolojik ilk yardımda bulunabilmesi gerekir.
Psikolojik ilk yardım için broşür, çalıştay, sempozyum gibi birçok yola başvurabiliriz. Bu sayede çocuklar için bilgi merkezleri işlevi görevi gören çadırlar kurabiliriz. Burada sadece çocuklar için çadır kuruyoruz gibi bir düşünceye kapılmayalım çünkü bu ufkumuzu kısıtlayabilir. Unutmayalım depremden etkilenen çocukların aynı zamanda aileleri de depremden etkilendi. Bunun için ilk olarak çocuğun güvenliğini, fiziksel ve psikolojik iyilik halini ve eğitimini kısmi de olsa karşılayabileceği bir rehabilitasyon merkezine ihtiyacı var. Bu ihtiyaç bizim inşa ettiğimiz rehabilitasyon görevi gören merkezler ile alanda var olabilir.
Bu inşa deprem bölgesinin devlet eliyle teşvik edilen tarikat-cemaat ilişkilerine mahkûm olmadığını vurgulayarak başlamalı. Yeniden inşa edilecek bir kentin çocuk odaklı merkezlerinin varlığını yaratmak, tüm memlekette psikologların, akademisyenlerin, sosyologların, çocuk gelişimcilerin, eğitimcilerin halkla, kentle, doğayla kurduğu ilişkinin yeniden inşasını mümkün kılmak için gerekir. Bir kentin bileşenleri olanca gücüyle yıkıntılar arasından bir kenti çocuklar için yeniden inşa etmenin programını oluşturabilir ve bunun örgütleyicisi olabilir.
Hayal edelim demiştik. Uzun sürelerle terk etmediğimiz deprem bölgelerinde kurduğumuz çocuk evlerini çocuklarla birlikte çocuk kampüslerine dönüştürebiliriz örneğin. Çocuk kütüphaneleri, kreşler, oyun odaları, bedensel-ritmik çalışma odaları, spor ve müzik odaları olan çocuk kampüsleri inşa ederek bir kentin omurgasını bir memleketin geleceğiyle, çocuklarıyla inşa edebiliriz. Artık deprem bölgesinde çocukların hak ve özgürlüklerinin farkında olduğu, etkileşimi güçlendiren, hayatın içinden, ihmal ve istismara karşı bilinçlenmiş, koruyucu ve önleyici tedbirlerin hayata geçirilebildiği bir yaşam inşa etmek demek yeni bir ülkenin inşasındaki yolun taşlarını döşemek demektir.
Aylar, yıllar alacak bu süreç bir vadede tamamlandığında insanca yaşanabilir kentler inşa etmenin becerisine, özverisine, bilincine sahip binlerce insan da yaratmış olacağız. Yaraları birlikte sarmanın peşinden akıp gidecek bu sürecin uzun erimli olacağını bilerek yola çıkıyoruz. Tıpkı kendi ülkesini savunmak zorunda olduğu için mücadele eden Pal Sokağı Çocukları gibi kazanabiliriz, yıkıntılar arasındaki çocuklarla birlikte herkes için yeni bir ülke inşa edebiliriz. Uzak olduğuna bakmayın “Dünyanın bütün çocukları Pal Sokağı’ndandır!”
Devam edecek…
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.