ABD, Rusya’yı zayıflatmak için kendisinin emperyalist hamlesi olan bu vekalet savaşını uzatmaktayken, barıştan yana olan sesler maalesef oldukça az sayıda. ABD’deki Demokrat Parti’yi destekleyen liberaller barıştan yana ilkeli bir duruş sergileme konusunda isteksiz
Ukrayna’daki çatışma üçüncü ayına girerken, Barışın -acil bir gereklilik olan- başarılı bir şekilde müzakere edilme olasılığı giderek daha da uzak hale geliyor. Bu vekalet savaşı ABD tarafından, Rusya’yı ölümcül bir şekilde devre dışı bırakmak için Ukrayna halkını kullanmak üzere tasarlanmıştır. Savaştan çıkarı olanlar savaştan yararlanırken, en savunmasız olanlar acı çekiyor: yani Ukraynalı siviller ama daha geniş anlamda uluslararası alanda ve özellikle Küresel Güney’de çalışan insanlar.
Sovyetler Birliği’nin 1991’de dağılmasının ilk Soğuk Savaş’a ve dünyanın nükleer imha tehdidine son vermesi bekleniyordu. Bunun yerine, dünyada kalan süper güç “gelecekteki herhangi bir potansiyel küresel rakibin” ortaya çıkmasını önlemek için küresel emperyalist “tam saha egemenliği” arayışını sürdürdü.
ABD içinde, 1991’de bir “barış temettüsü” yerine, Demokratların ve Cumhuriyetçilerin iki partili fikir birliği amansız bir askeri genişleme politikası üzerine olmuştur. ABD askeriyesi şimdi Rusya’nın savunma harcamalarının 12 katı büyüklüğündeki federal ihtiyari bütçenin yarısından fazlasını tüketiyor. Ukrayna savaşı, Kongre’nin en son Pentagon’un kendisinin talep ettiği miktarın üzerine 29 milyar dolar daha ekleyerek savaş ödeneğindeki bu müstehcenliği haklı çıkarmak için kullanıldı. Bunun da 800 milyon doları yüksek teknolojili askeri silahlar şeklinde doğrudan Ukrayna’ya gidecek.
Bu arada, Ukrayna’daki savaş, mevcut yönetimin COVID’den korunma ya da öğrenci kredisi borçlarının tamamının silinmesi, ücretsiz Yerel Yüksek Okullar (Community College) veya Toplum Sağlık Güvenliği (Medicare) için kamu seçeneği ve işçiler için vaat edilen yedi gün ücretli hastalık izni garantisi gibi sosyal programlardan vazgeçmek için kullanıldı. Savaş, fosil yakıtı üretimini teşvik etmek için kullanıldı ve federal topraklarda petrol ve gaz üretim ve fracking’in (toprağın derinlerinde kırılmalar yaratarak fosil gaz elde edilmesi -ç.n.) durdurulması politikaları terk edildi.
Rusya’nın Ukrayna’ya askeri müdahalesi ABD’nin acımasızca kışkırtması olmasaydı önlenebilirdi. ABD, 2014 yılında ABD’nin düzenlediği darbeden bu yana Ukrayna’daki etnik Rusları hedef alan ve faşistlerin sızdığı Ukrayna ordusuna silah ve askeri eğitim verdi. Rusya’nın doğrudan müdahalesinden önce çatışmalarda yaklaşık 14 bin kişi ölmüştü.
Rusya defalarca Minsk Anlaşması’nda belirtilen ateşkese saygı gösterilmesi çağrısında bulundu. 2015 Minsk II Anlaşması, Ukrayna’nın doğusundaki ayrılıkçı Donbass bölgesi için özerklik çağrısında bulundu. Çoğunluğun Rusça konuştuğu yerlerde, savaş esirlerinin serbest bırakılması ve ağır silahların geri çekilmesi de bu anlaşmada yer alıyordu.
Bunun yerine, Ukrayna ve Rusya’nın yanı sıra ayrılıkçı bölgelerin ve Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT) temsilcilerinin de barış anlaşmasını imzalamış olmalarına rağmen Ukrayna ordusu kendi vatandaşlarına yönelik saldırılarını artırdı. Daha sonra şubat ayı sonlarında, Ukrayna ordusu tarafından planlanan tam ölçekli bir saldırı ayrılıkçı bölgeye derhal bir Rus işgalini hızlandırdı.
Çatışma, ABD tarafından açıkça sağlanan silahlar ve istihbarat olmadan devam edemezdi. ABD Senato Silahlı Hizmetler Komitesi önünde yapılan bir oturumda, General Mark Milley, Genelkurmay Başkanı olarak, ABD’nin ve NATO’nun Ukrayna ordusuna 60.000 tanksavar ve 25.000 uçaksavar silahı tedarik ettiğini söylemişti. Geçtiğimiz haftalarda Biden yönetimi Ukrayna’ya 1,6 milyar dolarlık bir “ölümcül yardım” daha yapılmasını emrederek çatışmayı daha da tırmandırdı.
İddialarının aksine NATO bir savunma örgütü değildir. Başından beri NATO’nun amacı ABD’nin dünya hegemonyasına ve ABD’ye yönelik tüm meydan okumaları önlemek için bir araç olarak hareket etmekti. Bu yüzden 1991’de Sosyalistlerin Kampı Varşova Paktı dağıldıktan sonra yok olmadı. Aksine, yüksek yerlerdeki ABD yetkilileri tarafından Mihail Gorbaçov’a verilen NATO’nun “bir santim bile doğuya genişlemeyeceği” sözlerine rağmen, on beş yeni ülkeye genişletildi. NATO’nun son on yıllarda doğuya doğru bu amansız genişlemesi nükleer silahlı bir Rusya’ya yönelik varoluşsal bir tehdit oluşturmaktadır ve Ukrayna’daki mevcut askeri çatışmanın ana nedenidir. Artık, Ukrayna’daki savaşın etkisiyle NATO, Batı Avrupa’da İsveç’i ve Finlandiya’yı ve Doğu Avrupa’da Ukrayna ve Gürcistan’ı üye listesine alabilir.
NATO gerçek bir ittifak değildir. Aslında doğrudan ABD komutasındaki entegre bir emperyalist ordudur. Üye devletleri, bu savaş makinesini korumak için ulusal devletlerinin bütçelerinin önemli bir bölümünü ve gençlerini asker olarak sunmak zorundadır.
NATO aynı zamanda, ABD’nin nükleer silahlarının bulunduğu -Belçika, Almanya, İtalya, Hollanda ve Türkiye- ülkeleri, soğuk savaş bir sıcak savaşa dönüşürse acil hedefler haline getirerek Avrupa’nın çıkarlarına da hizmet etmiyor. Aynı şey, şu anda ABD’ye ev sahipliği yapan ve Rusya’yı hedef alan NATO için “savunma” tesisleri bulunan Polonya ve Romanya için de geçerli.
Ukrayna çatışması sadece NATO üyelerini ABD’li silah şirketlerinden daha fazla silah almaya zorlamak için kullanılmıyo, aynı zamanda ABD’nin daha büyük amacı olan Rusya’yı ekonomik olarak Avrupa’dan ayırma hedefini harekete geçiriyor. Burada, Rusya ve komşuları arasında barışçıl ticaretle bütünleşmiş bir Avrupa’nın engellenmesi durumu oluşmaktadır. Bunun yerine, örneğin Almanya, kendi ekonomik çıkarına aykırı olarak, maliyeti çok daha ucuz olan Kuzey Akım II boru hattı üzerinden Rusya’dan temin etmek yerine ABD’nin sıvılaştırılmış doğalgazını satın almaya mecbur bırakılıyor.
Rusya’nın Avrupa’nın geri kalanıyla nihai barışçıl entegrasyonu artık öngörülebilir bir gelecek için önlenmiştir. Böyle bir potansiyel entegrasyon uzun vadede bir ABD hegemonyasına karşı bir denge oluşturabilirdi. Rusya’nın Avrupa’dan izolasyonu ABD için en önemli stratejik jeopolitik bir hedef idi. Ve gene ABD’nin Küba ile tekrar angajmanı, İran nükleer anlaşmasına yeniden katılma veya Kuzey Kore ile nükleer silahlardan arındırılmış bölgeyi müzakere etme vaatlerini unutmak gerekecek.
Ukrayna’yı NATO’nun bir parçası olarak silahlandırmak, yarı-hükümet örgütü Rand Corporation’ın sözleriyle, “Rusya’yı aşırı yaymak ve dengesini bozmak” için anahtar niteliğindedir. Başlarda, Başkan Carter’ın ulusal güvenlik danışmanı Zbigniew Brzezinski gibi ABD stratejik planlamacıları, Rusya’nın 24 Şubat’taki askeri tepkisini hızlandıracak unsurları harekete geçirdiler.
Yukarıda belirtilen tüm nedenlerden dolayı, ABD Hükümeti, Rusya’yı Ukrayna çatışmasında tuzağa düşürmenin peşinde koştu ve çatışmayı uzatmak için her türlü teşvike sahiptir. Ukrayna’nın eli kolu bağlıdır, ABD’den izin almadan yakında olması muhtemel bile olmayan bir çözümü müzakere edemez.
Çatışmanın yankılanan sonuçları ve ABD’nin yaptırımları Rusya ve müttefikleri üzerinde yıkıcı etki yaratıyor ama küresel olarak da gıda ve yakıt kıtlığına neden olmaktadır. Bunu takip eden ve yaşam maliyetinde ortaya çıkan enflasyon, bunu en az karşılayabilecek olanları en çok etkilemektedir.
İklim kaosu, devam eden pandemi ve enflasyon, çatışma nedeniyle daha da şiddetleniyor. Bu tehditlerle mücadele için gerekli uluslararası dayanışma ve işbirliği gerekirken, küresel parçalanma ile tam tersi sonuçlar açığa çıkmaktadır. ABD, dünya nüfusunun %35’ine ev sahipliği yapan Hindistan ve Çin gibi ülkelere, Rusya ile ekonomik bağlarını kesmezlerse, yaptırım uygulama tehdidi savuruyor. Pakistan kısmen Rusya ile dostça davranmaya devam ettiği için son zamanlarda ABD destekli bir darbe yaşadı.
ABD, Rusya’yı zayıflatmak için kendisinin emperyalist hamlesi olan bu vekalet savaşını uzatmaktayken, barıştan yana olan sesler maalesef oldukça az sayıda. ABD’deki Demokrat Parti’yi destekleyen liberaller barıştan yana ilkeli bir duruş sergileme konusunda isteksizdir. Aksine, Putin’in devrilmesi için çağrıda bulunuyorlar ve Rusları ihlalleri için cezalandırmak peşindeler.
Her ne kadar liberaller Başkan Trump ile ilişkili olduğunda faşizm hayaletini hemen anmakta hızlı olsalar da, kendilerini açıktan itiraf eden Ukrayna’daki gerçek faşistlere aynısını yapmak konusunda çok az endişe duyuyorlar. Yine de, radikal bir sağın yeniden canlanması, (dış ilişkilerde neo-muhafazakar bir bakış açısının benimsenmesiyle birlikte), daha önce liberal ve sosyal demokrat alternatifleri destekleyen birçok işçiyi yabancılaştıran ve mağdur eden liberallerin başarısız bir neoliberal gündeme doğrudan doğruya boyun eğmeleri yüzündendir.
Yaklaşan ara dönem kongre seçimlerini gören Cumhuriyetçiler, daha da maceracı bir jingoizmi savunma taktiğini benimsediler. Bu arada, birçok emperyalist anlatıya alternatif görüşler sosyal medyadan çıkarıldı ve ABD halkı istikrarlı bir Rusofobi (Rus korkusu) diyeti ile beslenmeye mahkûm edildi.
Sol bile bir barış platformunda tamamen birleşmiş değil. Bazıları bu çatışmayı öncelikle doğal kaynaklar için ve işçi sınıfının hiçbir payının olmadığı, sadece kapitalist bir ABD ve kapitalist bir Rusya arasındaki emperyalistler-arası rekabet çatışması olarak görüyor. Her ne kadar böyle bir konumda gerçeğin unsurları varsa da, bu görüş, daha büyük ve çok daha ağır basan sorunları, özellikle de NATO’nun Ukrayna’daki başarısının dünyanın dört bir yanındaki emekçilerin yaşamları üzerinde yıkıcı etkilerini, görmezden geliyor.
Ukrayna’daki mevcut durumun bu değerlendirmesine dayanarak, ABD Barış Konseyi 24 Mart’ta şiddetin hızla azaltılması ve barışçıl bir çözümün müzakere edilmesi çağrısında bulunan açıklamasını yineler. Siyasi yelpazenin her kanadından analistler dünya nükleer soykırımına hiçbir zaman bugün olduğu kadar yaklaşılmadığı konusunda hemfikirler.
Biden Yönetimi’ni Ukrayna’ya milyarlarca dolar değerinde silah göndererek yangını körüklemekten ve savaşı uzatmaktan vazgeçmeye çağırıyoruz. Bu fonların diğer uluslara karşı emperyalist savaşlar yürütmek yerine ciddi olarak görmezden gelinen insani ihtiyaçlar üzerine harcanmasının zamanı geldi.
10 Mayıs 2022
[wpc’deki İngilizce orijinalinden Mehmet Bayram tarafından Sendika.Org için çevrilmiştir]
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.