II. Dünya Savaşı sona erdiğinde birçok Alman “Nazi döneminde yaşanan köle işçiliği ve toplama kamplarında olanları bilmiyorduk” diye kendilerini savundu. Ancak o dönem kaydedilen görüntülerden, belgelerden köle işçiliğin günlük hayatın içinde sıradanlaştığını anlıyoruz
Almanya’nın başkenti Berlin’deki “Nazi Zorunlu Çalıştırma Dokümantasyon Merkezi”ni (Nazi Forced Labour Documentation Centre) iki yıl önce ziyaret ettiğimde orada sergilenen bir video görüntüsü beni çok etkilemişti.
Video, 1944 yılında 8mm kameralarla renkli olarak kaydedilmiş. Görüntüyü kaydeden kişi farkında olmadan çok ilginç bir enstantane yakalamış.
Görüntü halka açık bir mekânda, muhtemelen Almanya’ya özgü bir bira bahçesindeki mutlu insanları gösteriyor. Kadrajda iyi giyimli, hayatından memnun insanlar var. Ama kadrajda başka görüntüler de var. Arkada bir grup işçi toplu halde SS-polis eşliğinde gece kalacakları barakalara gitmektedir. Mutlu insanlarla tek tip giyinmiş köle işçiler ve barakalar aynı kadrajda görünüyorlar.[1]
İşçi Filmleri Festivali’nin davetlisi olarak İstanbul’a gelen Alman yönetmen Markus Fiedler, anti-faşist olarak bildiği ailesi ile ilgili bir anısını anlatmıştı. Dedesi 1940’lı yıllarda Almanya’da fotoğrafçılık yapmaktadır. Dedesi 8mm kamera ile kızı ve eşini de kaydeder. Yönetmenimiz yıllar sonra bu kaydı tesadüfen tavan arasında bulur ve ortaya çıkan görüntülerden şaşkına döner. Yönetmenimizin halası ve babaannesi vardır görüntülerde. Tarih, 21 Nisan 1943’tür ve halasının 3. yaş günüdür. Bu tarih aynı zamanda Hitler’in doğum gününün bir gün sonrasıdır. Tüm kasaba doğum gününü kutlamıştır. Görüntülerde ailenin de Hitler’in doğum günü etkinliklerine katıldığı anlaşılmaktadır. Küçük kızın elinde bir Nazi bayrağı vardır ve onunla oynamaktadır.
Görüntülerin çekildiği 1943 yılında; savaş, köle işçilik, toplama kampları aslında her yerde vardır. Ancak görüntülerde her şey oldukça normaldir ve mutlu bir bayram günü gibidir.[2]
II. Dünya Savaşı sona erdiğinde birçok Alman “Nazi döneminde yaşanan köle işçiliği ve toplama kamplarında olanları bilmiyorduk” diye kendilerini savundu. Ancak o dönem kaydedilen görüntülerden, belgelerden köle işçiliğin günlük hayatın içinde sıradanlaştığını anlıyoruz. Ayrıca yönetmenin ailesine ilişkin anlattığı anekdot ise birçok Almanın günlük hayatının içinde tüm bu insanlık dışı durumları normalleştirdiklerini göstermektedir.
***
Nazi Almanyası döneminde yaşananlar unutulmasın, hatırlansın diye oluşturulan iki projeden bahsedeceğim.
İlki “Nazi Zorunlu Çalıştırma Dokümantasyon Merkezi”, ikincisi ise “Hafıza, Sorumluluk ve Gelecek” Projesi.
“Nazi Zorunlu Çalıştırma Dokümantasyon Merkezi”, Berlin’in tarihi Schöneweide semtindedir.[3]
26 milyon kadın, erkek, çocuk II. Dünya Savaşı döneminde köle işçi olarak çalıştırıldı. Naziler, Avrupa’da işgal ettiği ülkelerden topladığı yaklaşık 8,4 milyon sivili ve milyonlarca savaş esirini köle işçi ile olarak Alman şirketlerinin, fabrikalarının olduğu her yere transfer etti.
Köle işçiler, Alman halkının gözleri önünde küçük, orta ve büyük ölçekli şirketlerde, fırın, mağaza ve kilise mezarlıklarında, çöp toplama gibi belediye hizmetlerinde, tarımda, ağır sanayide zorla çalıştırıldılar. Onların Nazi rejiminde yaşadıklarını göstermeyi amaçlayan bu merkez 2006 yılında ziyarete açıldı.
Berlin’deki köle işçilerin barındıkları barakalar bugün sergi salonu ve eğitim salonları olarak kullanılmaktadır. Dokümantasyon merkezinde birçok belgenin yanında bir arşiv olarak hayatta kalan köle işçilerin ses kayıtları da saklanmaktadır.
II. Dünya Savaşı süresince sadece Berlin’de köle işçilerin barınması 3000 adet için kamp yer almaktaydı. Bunlardan bir tanesi olan Schöneweide Kampı, mahalle ortasında sıradan Almanların oturdukları evlerin arasına 1943 yılında inşa edildi.
400’den fazla İtalyan köle işçi, İtalyan askeri tutuklu (savaş esiri değil)[4] ve değişik ülkelerden köle işçiler bu kampta kaldılar.
Bu kamp 1945 yılında ise Petrix[5] pil fabrikasında çalışan kadın köle işçilerin barınması için kullanıldı.
Kampta son kalanlar 23 Nisan 1945 tarihinde Kızıl Ordu tarafından özgürleştirildi. Daha sonra Kızıl Ordu bazı barakaları askeri evrak deposu olarak kullandı.
“Baraka 13”
Dokümantasyon merkezinde ziyaretçilere gösterilen aşağıdaki özet bilgiler köle işçiliğin boyutlarını gözler önüne sermektedir:
Kampta sergilenen aşağıdaki ücret bilgileri işçiler arasındaki uçurumu göstermektedir. Aslında yaşama koşulları, barınak vb. gibi gerekçelerle bu paralara da el konulduğunu unutmamak gerekiyor.
Ruhr kömür madenlerindeki Alman sivil işçinin ücreti net günlük 8,72 Reich Mark (RM); Doğu Avrupalı sivil işçinin ücreti net günlük 1,86 RM; Sovyet bir savaş esirinin ücreti net günlük 0,40 RM, toplama kampındaki tutuklunun ücreti ise net günlük 0 RM idi.
AEG-Borsig’in Hennigsdorf kampı, Berlin 1944
Berlin merkezli “Hafıza, Sorumluluk ve Gelecek Vakfı” (EVZ), Berlin Özgür Üniversite (Freie Universität Berlin) ve Alman Tarih Müzesi işbirliği ile bir proje gerçekleştirdiler.[6] “Hafıza ve Tarih” projesi ile 1939-1945 yıllarında zorla çalıştırılmış ve hayatta kalan köle işçilerle yapılan sözlü tarih kayıtlarının ve diğer materyallerin kalıcı olarak saklanması amaçlanmış. Proje kapsamında görüşme kayıtları dijitalleştirilerek arşivlenmiş. Konuşmaların band çözümleri oluşturmuş, çevirileri yapılmış ve online bir platform oluşturularak internet üzerinden erişime açılmış durumda.
Hayatta kalan köle işçilerle görüşmeler 2005-2006 tarihlerinde gerçekleştirilmiş.
Yapılan görüşmelerin ses ve görüntü kayıtları da Ocak 2009’dan itibaren online olarak erişime açılmıştır. Ses ve görüntü kayıtları arşivi hayatta kalan 590 köle işçi ile yapılan sözlü tarih kaydından oluşmaktadır. Bu kayıtları almak için 26 ülkeden 32 ayrı proje ekibi çalışmış, Orta ve Doğu Avrupa’dan başlayarak Ukrayna, Polonya ve Rusya’dan toplam 590 kişi ile görüşmeler kayıt altına alınmıştır. Görüşme yapılanların 341’i erkek ve 249’u kadın; ayrıca 134’ü Yahudi, 46’sı Sinti veya Romandır. Görüşme yapılanların yaşları 65 ile 98 arasındadır.
Görüşme yapılanlarla kendi anadillerinde 190 adet görüntülü, 393 adet sesli kayıt alınmıştır. 3-4 saat uzunluğundaki kayıtlar çoğunlukla kendi evlerinde gerçekleştirilmiş.
Bu görüşmelerden yapılan özetlerle “Hitler’in Köleleri” (Hitler’s Slaves) isimli bir de kitap yayımlanmış.[7]
590 kişi ile yapılan görüşmelerde köle işçi olarak çalıştıkları küçük-büyük ölçekli Alman şirketlerinin listesi de ortaya çıkar. Bu listede yer alan bazı şirketler size tanıdık gelecektir: AEG, BMW, Daimler-Benz, Opel, Philips, Siemens, Singer, Skoda, Telefunken, Wolkswagen. Deutsche Emaillewarenfabrik Kraków…[8]
Yukarıdaki harita görüşme yapılan 590 kişinin verdiği bilgilere göre proje yürütücüleri tarafından oluşturuldu. Yuvarlak olan simgeler toplama kamplarını diğeri ise fabrikaları göstermektedir. Haritadan da görüleceği üzere Nazilerin işgal ettiği ülkelerde ve Almanya’daki her kamp ve gettonun yakınında mutlaka bir fabrika vardı.
“25 Ağustos 1921’de Polonya’da doğdum, 7. sınıfa kadar okudum, o zamanın şartlarında daha fazla eğitim almak söz konusu değildi.
Bütün gün ailemin çiftliğinde çalışıyordum.
Alman askerleri tarafından evlerimizi terk etmeye zorlanıncaya kadar savaşın şiddetinden fazla haberdar değildik.
Almanların köyümüzü işgali sonbaharda gerçekleşti. Tutuklanmamızı iyi hatırlıyorum. Noel gecesiydi. Beni ve kardeşlerim dahil tüm köyü çiftliğimizin güneyinde bir köy olan Janówka’dan orman boyunca yürüttüler. Bu ormanlar sayesinde hala hayatta olan komşum kaçma fırsatını yakaladı. Küçük kardeşlerim nedeni ile ben kaçma girişiminde bulunmadım. Dört vagonla Polonya’daki Zamosc transit kampına götürüldük. Her bir vagonda silahlı birer asker vardı.
Zamosc kampında barakalar 16, 13, 12 kişi kalacak şekilde bölünmüştü ve barakaların etrafı çitle çevrilmişti.
Bize vahşi hayvanlar gibi davranıyorlardı. ‘At Barakası’ adı verilen 16 kişilik barakada yaşlı insanlar vardı.
Tutuklular arasında dokuz aylık bebeğiyle kuzenim vardı. Yer çamurluydu. Düşünün, bebek sadece dokuz aylıktı. Bir defasında ‘Hela, çocuk bezini nerede kurutuyorsun?’ diye sorduğumda, ‘Memelerimin altında’ yanıtını vermişti.
Berlin’de Adlershofer Caddesi’ndeki Niederschöneweide işçi kampına transfer edildik. Berlin’de koşullar Zamocs’dan daha iyi değildi. Zamosc’taki bitler yoktu, çamaşırlarımızı kaynatabiliyorduk, ancak tahtakuruları çok fazlaydı.
Gece hava saldırıları nedeniyle camlar her zaman koyu renk perdelerle kapatılırdı… İşten korkmuyordum, ama iş ağırdı. Uykumuzu yeterince alamamış ve dinlenememiş olarak sürekli çalışıyorduk. .Önceleri ana makinede çalıştığım için en son ben işi bırakıyordum. Çünkü makineyi temizlemek zorundaydım. Düşünün, gece vardiyasında bir kez, ihtiyacımı karşılarken klozette uyuyakalmışım. Sonra Rus kızlar beni uyandırdı. Ustabaşı bu yüzden ‘Nerede kaldın?’ diye azarladı.
Aklımda bir nokta daha kalmış; vücudumuzu dezenfekte ederlerdi. Polonyalı kadınlar uzun bir sıra oluştururlardı. Genç ve yaşlılar bir arada, tabi vücutları birbirinden farklı görünüyordu, genç ve yaşlı kadınların. Bugün bile hala aklımda.
Bu Almanlar böyle vicdansızdı. Bir kadın bizim koltuk altımızı ve genital bölgemizi dezenfektanla yıkardı.
İlk 12 baraka direk Auschwitz’e gönderildi. Ben 13 numaralı barakadaydım (…) Önceleri bir salonda 40 kişiydik, bu bir dans salonuydu, iki tarafında kapılar vardı. Biz ranzaların olduğu kapıyı kullanıyorduk. Yeni barakalara geçtiğimizde sadece 12 kişiydik. Alarm vardı.
Patates tartılır ve soyulurdu, bu yüzden yemek saatine kadar yenecek durumu kalmazdı. Herkes ayni anda yemek yemezdi, kardeşim ve ben fabrika dışında arada bir çıkabildiğimiz için şanslıydık. Bizim köyden üç komşu da oradaydı, onlar fabrikadan dışarıya çıkamazlardı, bizim kadar özgürlükleri yoktu. Buna fabrika müdürü karar verirdi.”
Almanya’daki sözlü tarih kayıtları, sergiler ve müzeler II. Dünya Savaşı’nın bilinmeyen yönlerini gözler önüne seriyor. Köle işçilik dönemini araştırırken hem Schöneweide’deki dokümantasyon merkezi tarafından basılmış üç adet kitaptan hem de “Hafıza ve Tarih” projesinin belgelerinden, sözlü tarih kayıtlarından çok fazla yararlandım.
Türkiye’deki köle işçilik uygulamalarının da yaşayan tanıkları ile sözlü tarih kayıtları arşivi oluşturulsa diye düşündüm. 1942 yılındaki “Varlık Vergisi” nedeniyle Erzurum’da çalıştırılan köle işçilerin, ya da Zonguldak-Ereğli bölgesinde 1940-1947 yılları arasında uygulanan “İş Mükellefiyeti” mağdurlarının Almanya’daki gibi bir sözlü tarih arşivi olsa fena olmazdı, değil mi?
Eğer bu tür alternatif tarih çalışmaları yapılmazsa iktidardakiler kendi tarihlerini istedikleri gibi yazmaya devam edecekler.
Dipnotlar:
[1] Bu renkli özel video kaydı Dr. Hartmut Pommrich’in özel arşivinden alınmış. Doğu Avrupa ülkelerinden getirilen köle işçiler, Berlin Lichtenberg Fennpfull Roeder str 11-13 (Bugün Anton-Saefkow Meydanı) yer alan kampta kalıyorlardı. 900 köle işçi bu barakalarda yaşıyordu ve çalışmak için her gün havacılık sektöründeki Luftfahrt-Apparatebau ve araç fren sistemi üreten Knorr-Bremse fabrikalarına gidiyorlardı.
[2] Adolf Hitler’in doğum günü,1939 yılından itibaren her 20 Nisan günü Nazi Almanyası genelinde ve dünyanın bazı kesimlerinde “milli bayram” olarak kutlanıyordu. Yönetmen Markus Fiedler’den yayımlama izni aldığımız, dedesi tarafından 1943 yılında kaydedilmiş özel aile videosunun linki: https://vimeo.com/377614915/63ca49ab9b Copyright: reziprok-film.org 1943/2004
[3] Nazi döneminde GBI 75/76 olarak adlandırılan işçi kampında yer alan merkezin web adresi: https://www.ns-zwangsarbeit.de/en/home/
[4] Hitler’in köle işçileri: İtalyan askeri tutuklular – Önder Özdemir href=”/2019/11/hitlerin-kole-iscileri-italyan-askeri-tutuklular-570125/
[5] Petrix pil fabrikası BMW’nin sahibi olan Quandt ailesine aitti: href=”/2019/03/hitlerin-arkasindaki-sermaye-bmw-ve-quandt-ailesi-540023/
[6] Projenin web sitesi: https://www.zwangsarbeit-archiv.de/en/projekt/beschreibung/index.html
[7] “Hitler’in Köleleri” (Hitler’s Slaves), Editör: Alexander von Plato, Almut Leh ve Christoph Thonfeld, Berghahn Books, Oxford, 2010. https://www.berghahnbooks.com/title/PlatoHitler
[8] Köle işçilerin çalıştırıldığı bu emaye fabrikası, Steven Spielberg tarafından 1993 yılında çekilen bol ödüllü “Schindler’in Listesi” filmindeki Oskar Schindler’in Yahudilerden çaldığı fabrikadır. “Schindler’in Listesi”nin gerçek öyküsünü okumak için: href=”/2019/03/schindlerin-listesinin-gercek-oykusu-537689/
[9] Emilia Barteczko ile görüşme, Komarów’da 29 Aralık 2005’te yapıldı. Gülşen Güler Almanca metinden özetleyerek Türkçeye çevirdi.
İLGİLİ YAZILAR:
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.