8 Mart’a kadar ve bu 8 Mart’ta, hep birlikte avazımız çıktığı kadar “Hayır” diye bağıralım: “Tek başına olmaz, hayır! Kadınlar Tek Adam’a karşı birlikte güçlü!”
8 Mart’a kadar ve bu 8 Mart’ta, hep birlikte avazımız çıktığı kadar “Hayır” diye bağıralım: “Tek başına olmaz, hayır! Kadınlar Tek Adam’a karşı birlikte güçlü!”
16 Nisan referandumu süreci, bu ülkenin ezilenleri, en çok da bu ülkenin kadınları için umutla başladı. Fiili bir diktatörlüğün yarattığı ve ağırlaştırdığı derin sorunların, söz, yetki, karar ve iktidar hakkının tek bir adamın eline verilmesiyle çözüleceğini ileri sürenler, halkı buna ikna etmekte zorlanıyor. Toplumu yıllardır dinci gericilikle ve ırkçılıkla saflaştırıp yönetenler, savundukları rejim değişikliği için hiçbir ikna edici teze sahip değil. Muhalefeti sindirmek için kullandıkları araçlar, şimdi birer birer geri tepiyor. Kurdukları yağma ve baskı düzeninin sonuçları, şimdi anket sonuçları olup gün yüzüne çıkıyor: İşsizler, öğrenciler, vasıfsız işçiler ve ev kadınları; yani dinci, piyasacı, fiili diktatörlüğün en çok itip kaktığı; yok saydığı, hırpaladığı en alttakiler, şimdi resmi diktatörlüğün karşısındaki en büyük “kararsızlar” kitlesini oluşturuyor. Şaşırdık mı? Hayır! Çünkü “kararsız”, aslında sözlüklerde “güvencesiz” anlamında da kullanılan bir başka sıfattır ne de olsa.
Demek ki babaya, kocaya bağımlılaştırıp sığınma evleri kapatılanlar; yasal haklarının altı oyulup; annelikten başka mesleğe layık bulunmayanlar; başı açıksa da kapalıysa da hep kanlı cinayetlere kurban edilenler, yani hayatları bir cins olarak tümüyle güvencesizleştirilen kadınlar, bu gidişata razı değil. Demek ki “başörtüsü” denilen çok sihirli kelime bile, birkaç kuş birden vurmaya; yani hem kadınları kapatıp, hem kendi gerici erkek ittifakının ayıplarını örtmeye yetmiyor. Toplam işsizlik içinde yüzde 38’den 42’ye çıkan kadın işsizliği; güvencesiz kadın istihdamı; şiddet, taciz, cinayet, istismar, en çok da kız çocukları için gelecek kaygısı, bir metre karelik o başörtüsünün altından bile görülebiliyor. Kadınlar unutmuyor, affetmiyor, itaat etmiyor. Bedeni kapatılarak gerici erkek egemenliğine hapsedilmeye çalışılan kadınlar da, Tek Adam’ın tüm hayatları hakkında tek karar alıcı olmasını istemiyor. Demek ki şimdi, her şeyi örter sanılan örtüleri delen hakikatleri haykırma; kadınların hakikatine yüklenmenin tam zamanı. Çünkü kadın kadını dinliyor ve kadınlar “Hayır” derken hakikati söylüyor.
Kadın kadını dinlerken iki türlü konuşma mümkün. Hemen her yerde yürütülen referandum çalışmalarının hem emekçisi hem de öncüsü olan kadınlarınsa, bu konuşma türlerinin her ikisinden de alabildiğine yararlanması zorunlu. Ülkenin tüm kentlerinde, ilçe ve mahallelerinde oluşan Hayır Meclisi çalışmaları gerçekten de ancak kadınların kadınlarla evlerde, okul bahçelerinde, pazar yerlerinde, yani yaşam alanlarının tüm gündelik olanakları içinde gerçekleştirdiği “Hayır”lı konuşma örgütlenmeleri sayesinde sahici birer varlığa dönüşüyor. Kadın çemberleri, kadın meclisleri, kadın kadına sohbetler, Hayır meclislerine can suyu veriyor; hayat üflüyor. Kadınların emektarlığı; parlak fikirleri, projeleri gerçeğe dönüştürüyor. Bu, belki biraz alçak sesle yapılan konuşmaları kadınların gündelik hayatının tüm dokularına yaymak için her türlü imkânı sonuna kadar zorlamak önümüzdeki iki aylık süreçte son derece önemli. Ama kuşkusuz yeterli değil. Üstelik gümbür gümbür bağırabileceğimiz; kadınların “Hayır” diyen sesini bir başka, yüksek ve tiz perdeden bir konuşma türüyle de alabildiğine duyurabileceğimiz kolektif bir imkânımız varken.
Kadınların “ekmek ve gül” isteyen çığlığı, en çok, kadınların tüm ülkenin kaderini belirleyecek bir sürecin emekçisi ve öncüsü olduğu bu 8 Mart’a yakışıyor. Bu süreçte sadece alçak sesle konuşmak ve “Hayır” demek bize yetmez! Bu 8 Mart’a kadar ve bu 8 Mart’ta, üstelik dünyanın tüm kadınları da ayaktayken, üstelik bir dünya kadın greve çıkıyorken, hep birlikte avazımız çıktığı kadar “Hayır” diye bağıralım: “Tek başına olmaz, hayır! Kadınlar Tek Adam’a karşı birlikte güçlü!” Hayır! Söz yetki karar, Tek Adama değil, kadınlara!
Gelin bu yıl kadınların 1 Mayıs’ını, bazı adamların “tek adama iktidar, iktidar, iktidar” kampanyalarını şişirmek için ilk büyük adımı atacakları 25 Şubat’ta, her yerde sokağa çıkarak başlayacağımız; sonra tüm dünya kadınlarına selam çakacağımız 8 Mart gününe kadar uzanan büyük bir “Kadınlar ‘Hayır’ diyor” sürecine dönüştürelim.
Gelin, bu sefer, referandumun tarihini kadınların sokaktaki inatçı ve isyancı varlığıyla biz fiilen erkene çekelim.
Tek Adam, ekmeğimizi çalamaz ve gülümüzü solduramaz: 8 Mart’ta da, 16 Nisan’da da hayatımız ve haklarımız için kararımız HAYIR!
Gelin 8 Mart’ta tüm dünya kadınlarıyla birlikte bazı adamlara gösterelim:
Tarihi, diktatörler değil ekmeği harcına gül katarak yoğuran kadınlar yapar!
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.