Bugün DİSK’in kuruluşu nedeniyle yapılacak bir toplantıda eski arkadaşlarımızı görür, birkaç kelam laf ederiz diye düşünüyorduk. Ama bir etkinlik yokmuş. “Satır başlarıyla DİSK tarihi” hariç tutulursa yıllarca ismimizi koymadan nice tarihçeler yazdık, bunu bilen sendika.org editörleri bir şeyler yazar mısın deyince dayanamadık. Planda olmamasına rağmen “Çala kalem” bile olsa sendika.org editörlerinin bu isteğine yanıt vermeye […]
Bugün DİSK’in kuruluşu nedeniyle yapılacak bir toplantıda eski arkadaşlarımızı görür, birkaç kelam laf ederiz diye düşünüyorduk. Ama bir etkinlik yokmuş.
“Satır başlarıyla DİSK tarihi” hariç tutulursa yıllarca ismimizi koymadan nice tarihçeler yazdık, bunu bilen sendika.org editörleri bir şeyler yazar mısın deyince dayanamadık.
Planda olmamasına rağmen “Çala kalem” bile olsa sendika.org editörlerinin bu isteğine yanıt vermeye giriştik.
Sözün özü hazırlıksız biçimde, hızla yazılan bu metindeki hatalar, eksikler için peşinen özür diliyorum.
Bu kısa ön notu koymadan yazının yayınlanmasına gönlüm elvermedi.
Yeni bir konfederasyon
13 Şubat 1967, bu tarihte kendilerine verilen temsil yetkisiyle İstanbul Valiliğine giden 5 kişinin elinde bir kuruluş dilekçesi ve tüzük vardı.
Kurulan bir işçi konfederasyonuydu, adı bir süredir konuşuluyor, gazetelerde haberlere konu oluyordu.
Dilekçe sahibi 5 kişi; T. Maden-İş Genel Başkanı Kemal Türkler, Lastik-İş Genel Başkanı ve TİP Ankara Milletvekili Rıza Kuas, Basın-İş Genel Başkanı İbrahim Güzelce, T. Gıda-İş Genel Başkanı ve TİP Tekirdağ Milletvekili Kemal Nebioğlu ile T. Maden-İş (Zonguldak) Genel Başkanı Mehmet Alpdündar’dı.
Kurulan Türkiye Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu idi. Konfederasyonun kısa adının ise DİSK olduğu belirtilmişti .
Tarihin cilvesi dedikleri bu işte, 1952 yılında kurulan Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonu, Türk-İş’e isim babalığı yapan Kemal Sülker, yeni konfederasyonun da adını koymuştu.
DİSK’in kurucu yürütme kurulu Kemal Türkler’in genel başkanlığında İbrahim Güzelce (Genel Sekreter), Kemal Ayav, Macit Karabulut ve Şinasi Şengün’den oluştu..
Rıza Kuas, Kemal Nebioğlu, Mehmet Alpdündar, Şinasi Kaya ve Ehliiman Tuncer ise kurucu Yönetim Kurulu üyesi oldular.
13 Şubat 1967 yılında atılan bu adım gerek siyasal alanda gerekse sendikal alanda harareti düşmeyen tartışmaların da başlangıcını oluşturdu.
İlk konfederasyon Türk-İş yönetimi açısından DİSK’in kuruluşu Türkiye İşçi Partisi’nin bir girişimiydi. DİSK ile TİP’in kuruluş tarihlerinin ve hatta kurucularının aynı olması bu iddia için yeterli kanıtı oluşturmaktaydı.
DİSK’i gerçekten TİP mi kurdurdu, TİP ile DİSK arasında nasıl bir ilişki vardı incelenmeye açık bir alandır.
Aslında DİSK’in kuruluşu başlı başına bir bilmece gibidir, ilk toplantılara 20’in üzerinde sendika katılmış, 17 sendika ile kurulacağı açıklanmış ve 13 Şubat’ta 5 sendika ile yola çıkılmıştı. O aralarda neler oldu, ilk başta adı geçen sendikalar neden yoktu bilinmiyor.
Nedense o konularla ilgili tüm tanıklar susuyor. Kemal Sülker’in yazılarının dışında çok fazla bilgi ve belge yok.
Konunun daha öncesi de ayrı bir olay, Türk-İş içinde yaşanan çatışmalar, sonradan DİSK’i kuracak sendikaların ve sendikacıların dışlanmasında etken olan kişi ve kurumlar kimlerdi. Bu ayrışma Türkiye’de daha sonra her alanda yaşanacak ayrıştırma, dışlama, çatıştırma ve solu ezme stratejisinin ilk önemli adımları arasında sayılabilir, tartışılmalıdır.
DİSK tarihinin yazılışı bakımdan en ilginç bölümlerden birisi TİP ile ilişkileri olacaktır. Görünen yüzde DİSK yöneticileri tüzükten aldıkları yetkiyle TİP içinde belirgin bir söz ve karar hakkına sahipti. Ancak TİP’in DİSK içinde rolü ne kadar etkiliydi, TİP’in politikaları ne kadar konfederasyona yansıyordu bu tartışmalıdır.
Bakir bir konu olması nedeniyle DİSK tarihi üzerine bir yazının girişi bile görüldüğü gibi bir hayli uzun olabiliyor.
Tarihleri dönemleştirme zor bir iştir, dönemlerin neye göre ve nasıl yapılacağı başlı başına tartışma konusu haline geliverir. Ancak bu yazıda yapacağım dönemleştirme sanırım çok fazla sorun yaratmayacaktır.
DİSK’in kuruluşundan bugününe uzanan 39 yıllık süreçte üç belirgin dönem vardır; 1- kuruluş ile 12 Eylül arası, 2- mahkeme süreci ve beraat kararının verilişi, 3- yeniden açılış ve izleyen dönem.
Kuşkusuz her biri kendi içinde çok farklı bakış açılarıyla ayrıştırılabilecek üç belirgin dönem, üç perdelik bir tarih sahnesi.
1967-1980 kuruluş dönemi
DİSK’in kuruluşuyla başlayan bu dönem 12 Eylül 1980 faşist darbesi ile son buldu.
Bu dönemin ilk yıllarında Konfederasyon yeni üyelerle genişleme çabası içinde oldu.
Diğer sendikalarla rekabet, toplu sözleşme yetkisi alma, işverenlere kendini kabul ettirme, daha iyi toplu sözleşme yapma ve bunları uygulatma temelinde işyeri özelindeki etkili işbırakma, direniş, işgal ve grevler yaşandı.
Sendikal hareketin tarihindeki en büyük eylemlerden biri sayılan 15-16 Haziran direnişini bir olağanüstü durum kabul edersek 1975 yılına kadar DİSK’in büyük kitlesel toplantı ve yürüyüşler düzenlemediği görülmektedir.
12 Mart 1971 Muhtırasıyla başlayan süreçte DİSK tümüyle kendi kabuğuna çekildi. Sessizlik ancak 1973 seçimlerinde CHP’nin büyük başarı elde etmesiyle bir ölçüde aşıldı.
DİSK’in büyüme eğilimine girdiği 1973 sonrasındaki en önemli atağı 1975 yılındaki demokrasi mitingleriydi. Ardından DİSK’in adı daha çok yaygın kitlesel eylemlerle anılır oldu. 1 Mayıslar, DGM direnişi, 16 Mart Faşizmi ihtar eylemi, ikinci kuşak demokrasi mitingleri geldi.
Bu dönem DİSK’in ağır bedeller ödediği bir süreç oldu aynı zamanda, DGM direnişleri sonrasın binlerce üye işsiz kaldı, kara listelere alındı. Faşist çeteler birçok DİSK üyesini katletti, cinayetler zincirinin son halkası kurucu Genel Başkan Kemal Türkler’in öldürülmesiydi.
DİSK siyasetin hep içinde oldu, siyaset yönetimi hep etkiledi. Önceleri TİP ile başlayan etkileşim, 1971’de partinin kapatılmasıyla farklılaştı. CHP ile yakınlaşma başladı.
1977 yılına kadar genel başkanlığı sürdüren Kemal Türkler bu görevi olaylı 6. Genel Kurul’da Abdullah Baştürk’e bıraktı. Genel Kurul aynı zamanda DİSK içinde büyük bir iç çatışmanın da zeminini oluşturdu. Bir süre sonra Kemal Türkler disiplinsizlik suçu ile bir süreliğine ihraç edildi.
12 Martta konulan yaklaşık üç yıllık parantezin dışında 12 Eylül 1980’e kadar Konfederasyon büyük bir gelişim gösterdi. Sermaye ile işçi sınıfı ve tüm emekçi toplum kesimleriyle keskinleşen çelişkilere silah gücüyle çözüm arandı. Bir sınıf (sermaye) süngüyle bir diğer sınıf (işçi) üzerinde tahakkümünü tesis etti. Bu uğurda kendi kurumlarını bile kırıp geçirmekten çekinmedi.
12 Eylül hem Türkiye’ye hem de DİSK özelinde işçi sınıfının tarihsel gelişiminin önüne karanlık bir nokta olarak konmak istendi.
1980-1991 mahkeme dönemi
12 Eylül darbecileri aldıkları bir dizi kararla DİSK’in çalışmalarını durdurdular, genel başkandan sendikalardaki işyeri temsilcilerine kadar binlerce kişiyi “güvence” altına aldılar.
Yöneticiler ortalama 4 yıl tutuklu kaldı. Hukuk tümüyle rafa kaldırıldı, DİSK davası benzeri bir çok dava gibi “savaş koşulları” altında yapıldı.
Gözaltı süreleri sürekli uzatıldıysa da insanlar bunların da üzerinde sürelerde akıbetleri belirsiz biçimde gözaltında tutuldu. Birçok insan da bu arada kaybedildi.
100 günü aşan gözaltılarda her türlü işkence yöntemi kullanıldı, işkence sonucu ölümler arttı.
Daha dava resmen açılmadan 12 Eylül darbecileri sonu ilan ettiler; DİSK kapatılacak, yöneticileri idam edilecekti.
Duruşmalar sözde açık oldu a
ma yaratılan korku ortamında sanık yakınları bile mahkeme salonuna gelmekte zorluk çekti. Tutuklulara yardım için işyerlerinde para toplayanlar hemen ihbar edildi, kara listelere alındı.
Darbecilerin çağrısıyla Selimiye önünde oluşturulan güvence altına alınma kuyrukları örgüt içinde ve dışında çeşitli tartışmalara neden oldu.
Teslim olmayan bir grup sendikacı arasında yer alan Kenan Budak, 1981’de Yedikule’de polislerin kurduğu bir pusuda öldürüldü.
Dava ancak bir yıl sonra 24 Aralık 1981’de başlayabildi. 160 ayrı dosya birleştirildi, toplam 1477 sanık içinden 78’i hakkında idam cezası istendi. Sanıkların mahkeme sorgusu 16 ay sürdü, Selimiye’de başlayan tutukluluk sonradan Davutpaşa kışlasında devam etti.
Birçok DİSK yöneticisi buradaki avcı köşkü Otağ-ı Hümayun’da işkence gördü. 15 Ocak 1986 yılında savcılar esas hakkında mütalaalarını okudular. 25 Şubat’ta DİSK Savunması başladı. Baştürk’ün 500 sayfayı aşkın savunması, örgütün savunması olarak kabul edildi. Ayrıca Genel Sekreter Fehmi Işıklar da geniş kapsamlı bir savunma yaptı.
Mahkeme kararını 5 yıl sonra 24 Aralık 1986’da verdi. Kararda DİSK ve üyesi sendikaların kapatılması, 261 yönetici ve 3 uzmanın toplam 2.053 yıl cezalandırılması yer aldı. Gerekçeli karar yasal sürelerin üzerine çıkılarak 1989 yılında tamamlanabildi.
Karar temyiz edildi ve Askeri Yargıtay 3. Dairesi tam 10 yıl 10 ay sonra 16 Temmuz 1991’de mahkemenin kararını bozdu ve beraate karar verdi. Bu tarihten itibaren DİSK tarihinin ikinci sahnesi de kapanmış oldu.
DİSK Davası sürecinin iki yönü olduğu unutulmamalıdır, birincisi içerde bulunanların faaliyetleri ikincisi ise yurtiçi ve yurtdışında süren dayanışma mücadelesidir.
İçeridekiler için süreç soruşturma, işkence, mahkeme, ortak tutum ve savunma aşamalarından geçti. Ardından serbest kalındıktan sonra yaşamı idame ettirme, siyasette yer alma ve sesi buradan duyurma dönemi geldi. SHP içinde faaliyetlerini sürdüren DİSK’liler başta Genel Başkan Abdullah Baştürk ve Genel Sekreter Fehmi Işıklar olmak üzere milletvekili oldular.
Dayanışma eylemleri ise yurt içinde sendikaların yeniden örgütlenmesi, Türk-İş içinde toparlanma girişimleri, yardım kampanyalarının yürütülmesi biçimindeydi.
Bu dönemin çok fazla bilinmeyen yanı ise yurt dışı dayanışma çalışmalarıydı. Açık olan yanı başta ICFTU ve ETUC olmak üzere Avrupa’nın güçlü sendikal gelenekleri DİSK’e sahip çıktı. Büyük bir maddi ve manevi destek verildi.
Açık olmayan yüz ise çeşitli siyasi oluşumlarla birlikte yurt dışına çıkmış kimi DİSK yöneticilerinin yaptıkları çalışmalardır. Bu konuda övgüyle de söz edenler vardır, imalı bir takım dokundurmalar yapanlar da bulunmaktadır.
1991-2006 yeni bir sayfa
Askeri Yargıtay’ın kararı DİSK tarihinin açılan üçüncü perdesi oldu. Bir süredir Aksaray’da tutulan bir bürodan yürütülen çalışmalar, kararın ardından DİSK Genel Merkezi’nin kayyımlardan teslim alınmasıyla yeni bir safhaya geçti.
Perdenin resmi açılışı ise Konfederasyon tüzüğünün yeni yasalara uyarlanması için yapılan Olağanüstü Genel Kurul oldu.
Bu genel kurul aynı zamanda Konfederasyonun ikinci genel başkanı Abdullah Baştürk’ün DİSK delegelerine hitap ettiği son toplantı olma özelliği taşıdı. 21 Aralık 1991 tarihinde Baştürk yaşama veda etti.
Mevcut koşullarda DİSK’in görevleri süren yöneticilerinin dışında hiçbir üyesi yoktu. Yani yeni dönem kuruluşa nazaran bir adım daha geride idi. Tek dayanak mal ve nakit varlıklardı. Turgut Özal’ın bu varlıkları da DİSK’in elinden alma girişimi hukukun kapısından döndü.
Son olağan genel kurulunu 1980 yılında yapan DİSK, yeni başkan ve yönetimini belirlemek için 1992 yılında 8. Genel Kurulunu topladı. Genel Başkanlığa konfederasyonun kurucularından Kemal Nebioğlu seçildi.
Bu dönem DİSK için birinci öncelik yeniden toparlanmak, “ete kemiğe bürünmek” için başlatılan çalışmalar damgasını vurdu. Baştürk’ün sağlığında konuşulan ortak örgütlenme, ortak kasa anlayışı terk edildi. Her sendika kendi yolunu çizdi.
DİSK ilk alana çıkış yeri olarak Kocaeli’ni seçmişti, çünkü 1980’de yapılabilen son demokrasi mitingi bu kentte idi. 1992 yılındaki bu miting beklenin üzerinde destek gördü.
Yeni başlayan dönemi bir başka özelliği ise diğer konfederasyonlarla yakınlaşma ve eylem birliği arayışı oldu. İlk kez üç konfederasyon Türk-İş, DİSK ve Hak-İş 1 Mayıs’ı birlikte kutladılar.
Zamanla Demokrasi Platformu, Emek Platformu gibi ortak zeminlerde buluştular. Zaman zaman özellikle Türk-İş ile sert sürtüşmeler yaşandı, eski söylemler bilenip savruldu.
12 Eylülcülerin yarattığı yeni düzene ayak uydurmaya çalışan DİSK, bazı işkollarında barajları aşabilecek üye sayısına kavuşurken bazı sendikalarının kapanmasını, tarih sahnesinden çekilişini izlemek zorunda kaldı.
Konfederasyon uzun süre iç çekişmelerle uğraştı, dışarıda ise güçlü rakipleri karşısında ayakta kalabilmenin çabası içinde oldu. Kemal Nebioğlu’dan sonra 9. Genel Kurul’da Genel Başkanlığa Rıdvan Budak seçildi. 10. Genel Kurul’dan sonra Budak’ın siyasete atılıp DSP’den milletvekili seçilmesi üzerine bir süre için Vahdettin Karabay Genel Başkanlığı üstlendi. 11. Genel Kurulda Genel Başkanlığa Süleyman Çelebi getirildi.
Herkes tarafından kabul edilmesi gereken bir gerçek var, DİSK’i var etmeme üzerine kurulu bir sistem çatlatıldı, DİSK yaşatıldı. Öyle veya böyle DİSK, dikkate alınması gereken bir unsur olarak görüldü.
39 yıl çok uzun sayılacak bir süre değil, ama yaşananlar bu süreyi bir asırdan daha fazla hissettirecek kadar ağır. Yalnızca DİSK için değil, aynı süreci yaşayan herkes ve kurum için yeterinden fazla ağır bir dönem. Herkesi erken yaşlandıran, olgunlaştıran bir dönem. Tabii lafımız öğrenmeyi bilenlere.
Bugün gelinen son noktada DİSK bir çok yönüyle tartışılıyor.
Ne içinde bulunduğumuz koşullar ne de DİSK 1980 yılında bırakılan durumda değil.
Sosyal, siyasal ve ekonomik yapıda meydana gelen gelişmeler her kurumu olduğu gibi DİSK’i de etkiliyor.
Kim söyledi hangi koşulda söyledi tam hatırlamıyorum, “80’den önce işçi temsilcisi olamayacak adamlar bugün merkez yöneticisi olabiliyor”.
Bu bir yakınma mı yoksa demokrasinin bir erdemi mi onu da okurumuzun takdirine bırakalım.
Üçüncü perdeye güçlü bir miras ve destekle başlayan DİSK’in bu perdeyi ne zaman, nasıl ve ne için kapatacağına yanıt vermemiz mümkün değil.
İki farlı yaklaşım öne çıkıyor:
1- DİSK misyonunu tamamladı, diğer konfederasyonlarla kendisini ayıran çizgi belirsizleşti. Dolayısıyla DİSK örneğin Türk-İş ile birleşmelidir.
2- DİSK bulunduğu zamana ve koşullara uygun olarak yolunu sürdürmektedir. Ayrı ve farklı olarak varlığına gereksinim vardır.
Bu görüşlerden hangisinin gelecekte baskın olacağını hep birlikte göreceğiz. Birlik mi yoksa ayrı yapıların varlığını sürdürmesi mi işçi sınıfının genel çıkarına uygundur bunu ise tartışmayı sürdüreceğiz.
İşçi sınıfının haklar, özgürlükler ve demokrasi mücadelesine emek verenlere şükranlarımı sunuyorum, bu uğurda can verenleri saygıyla anıyorum.
DİSK’in tüm üyelerinin kuruluş yıl dönümlerini kutluyorum.
Buradan DİSK’in kuruluş serüvenini yaşamış tanıklara bir çağrı gönderiyorum; olayları tarihin karanlığına bırakmayın, anlatın!
Son söz olarak DİSK’in hayatta
kalan tek kurucusu Kemal Nebioğlu’nun bir an önce sağlığına kavuşmasını diliyorum.