SGDF: “Boykotlardan forumlara, gençlik hareketi kendine akacak bir kanal inşa etmeye çalışıyor”
“Hareket sokakta sönümlenmiş gibi görünüyor olabilir ama bu hareketi her zaman yeniden alev alacak şekilde diri tutmanın da bizim elimizde olduğunu vurgulamak gerekiyor. Hâlâ kampüslerde forumlar, öğrenci meclisleri örgütleniyor. Gençlik kitleleri içinde yürütülen bütün çalışmalar birleşik devrimci bir odağa bağlandığında başarı kazanacaktır. Devrimci ve sosyalist gençlik örgütlerinin üzerine düşen bu sorumlulukları yerine getirmemesi, bu hareketi CHP’nin veya Zafer Partisi gibi faşist grupların inisiyatifine bırakmak olacaktır”

“Kampüslerden meydanlara: İsyan, gençlik ve 1 Mayıs” başlıklı dosyamızın sıradaki söyleşisi Sosyalist Gençlik Dernekleri Federasyonu’yla. SGDF, devletin geçtiğimiz aylarda önce ESP-SGDF’ye ardından HDK’ye, İSÖM, DEM ve HDK Gençliği’ne yönelik operasyonlarını 19 Mart’ta üniversite gençliğinin barikatları yıkmasıyla başlayan isyana dönük birer hazırlık olarak değerlendirirken İmamoğlu’nun tutuklanmasını kitlelerini isyana sürükleyen süreçte bardağı taşıran damla olduğu ifade etti.
Eylemlerdeki cinsiyetçi-LGBTİ+ fobik-ırkçı küfür ve sloganları iktidarın şovenizm, kadın ve LGBTİ+ düşmanı politikalarının bir sonucu olarak değerlendiren SDGF, kitle hareketinin somut politik taleplere ve devrimci bir odağa kavuşmaya ihtiyacı olduğunu vurguladı.
SGDF, gençliğin 1 Mayıs’ta meydanlarda olacağını ifade ederken “19 Mart eylemlerinden aldığı güçle, Taksim’e çıkan yollarda barikatları yıkabilecek güce sahibiz, başaracağız çünkü özgürlük kaldırım taşlarının altındadır” dedi.
Sendika.Org’un soruları ve Sosyalist Gençlik Dernekleri Federasyonu’nun yanıtları:
19 Mart’ta üniversite gençliğinin barikatları yıkmasıyla başlayan hareketi ve gidişatını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Eylemler İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun diplomasının İstanbul Üniversitesi tarafından iptal edilmesiyle başladı. Faşist saray rejimi, birkaç ay önce ESP-SGDF’ye, ardından HDK’ye, İSÖM, DEM ve HDK Gençliği’ne yönelik siyasi kırım operasyonlarıyla, bugünü öngörerek olası bir kitle hareketini öncüsüz bırakacak önlemler almaya başlamıştı. Hazırlıklar önden başlamıştı diyebiliriz. Ardından diploma iptal edildi ama mesele sadece İmamoğlu olmadı hiçbir zaman. Gençlik hem bu hukuksuzluk karşısında tepkiliydi hem de bu zamana kadar geleceğin garantisi olarak gördükleri diplomanın aslında pek de bir esprisi olmadığını, tek adamın tek sözüyle bir çırpıda insanca bir yaşama ve geleceğe dair umutlarıyla beraber yırtılıp atılabileceğini gördükleri için tepkiliydi.
İmamoğlu tutuklandı ve bu artık bardağı taşıran damla oldu. AKP-MHP faşist iktidarı, bu zamana kadar geleceksizlik, yoksulluk kıskacında olan gençliği, artan kadın cinayetlerine, erkek şiddetine karşı öfkeli olan genç kadınları baskılar ve yasaklarla dizginlemeye çalıştı. Ama artık onların çizdiği sınırlara sığmayan gençlik, İstanbul Üniversitesi önündeki barikatları yıkıp sokaklara aktı.
“Somut politik taleplere ve devrimci bir odağa ihtiyaç var”
Ardından eylemler kampüslerde, sokaklarda büyüdü. Rejim yıllar boyu gençliği, milyonları şovenizmle zehirlemiş, kadın ve LGBTİ+ düşmanı politikalarla etki alanına almaya çalışmış, dindar ve kindar bir nesil yaratmak istemişti. Bu politikalar eylem alanlarındaki cinsiyetçi-LGBTİ+ fobik-ırkçı küfür ve sloganlarla vücut buldu. Geçmişe dönüp bakacak olursak; rejimin siyasi hegemonyasını sarsan Gezi Ayaklanması, Kobanê serhildanı antifaşist karakter taşıyor ve talepler içeriyordu. Bugüne döndüğümüzde direnişin yaygın olduğunu söyleyebiliriz ancak tümüyle antifaşist ve net taleplerle sokakta olduğunu söyleyemeyiz.
Bu kitle hareketinin somut politik taleplere ve devrimci bir odağa kavuşmaya ihtiyacı var. Antifaşist çizginin netleştirilmesi, taleplerin güncellenmesi ve yaygınlaştırılması bu yüzden yaşamsal bir öneme sahip ve tarihsel bir sorumluluğu dayatıyor. “Küfürle değil, inatla diren” diyen kadın ve LGBTİ+’ların, “Faşizme karşı omuz omuza” sloganında ısrarcı olan antifaşist gençliğin; eylem alanlarının niteliğini devrimcileştirmek için verdiği emek bu bakımdan kıymetli, akademik boykotlardan genel boykotlara, kampüslerde ve kent meydanlarında yapılan forumlara; hareket kendine akacak bir kanal inşa etmeye çalışıyor hâlâ.
Bu süreçte gençlik örgütlerinin özgün rolü ne olabilir?
Bu süreçte gençlik örgütlerinin, özellikle devrimci ve sosyalist gençlik örgütlerinin, görevi bu kitle hareketini birleşik, devrimci bir odak etrafında örgütlemek, kitlenin AKP karşıtlığıyla örgütlediği öfkesini sistem karşıtlığıyla buluşturmaktır. Bu kitle hareketi ancak örgütlü bir hâl alırsa ilerleyebilir ve gelişebilir. Kitle hareketine bir politik bilinç kazandırmak, salt AKP karşıtlığıyla ortaya çıkmış olan hareketi bir bütün olarak burjuva muhalefet sınırlarından çıkarmak, sistem karşıtı bir yerde konumlandırmak, daha doğrusu buraya taşımak gerekiyor.
Bunu yaparken en geniş antifaşist birlikleri kurmalı, birleşik devrimci bir hattı örgütlemeliyiz. Kitlenin içindeki şoven, milliyetçi söylemlerin engellenmesi, bu söylemleri açığa çıkaran devlet politikalarına karşı anlamlı bir mücadelenin nasıl yürütüleceğini tartışmak, bugün tüm sosyalist ve devrimci gençlik örgütleri olarak üzerine düşünmemiz ve tartışmamız gereken gündemlerdir.
Hareket sokakta sönümlenmiş gibi görünüyor olabilir ama bu hareketi her zaman yeniden alev alacak şekilde diri tutmanın da bizim elimizde olduğunu vurgulamak gerekiyor. Hâlâ kampüslerde forumlar, öğrenci meclisleri örgütleniyor. Gençlik kitleleri içinde yürütülen bütün çalışmalar birleşik devrimci bir odağa bağlandığında başarı kazanacaktır. Devrimci ve sosyalist gençlik örgütlerinin üzerine düşen bu sorumlulukları yerine getirmemesi, bu hareketi CHP’nin veya Zafer Partisi gibi faşist grupların inisiyatifine bırakmak olacaktır.
2025 1 Mayıs’ına gençlik nasıl katılacak, değerlendirmeniz nedir?
Sırtına öfkesini alan gençlik, özgürlük talebiyle bu yıl 1 Mayıs alanlarına akacak. Akademik boykot ile başlayıp genel boykota evrilen süreç bize bir yol çiziyor. 1 Mayıs yaklaşırken gençliğin öncülüğünde örgütlenen genel boykotu, işçi ve emekçilerin örgütleyebileceği genel grevle birleştirmeyi tartışacağız. Sokak direnişlerinde biriken enerjiyi 1 Mayıs alanlarına taşıyarak işçi sınıfının mücadeleci dinamikleriyle buluşacağız bu yıl. İktidarın korkusu da buydu: Kitle hareketinin 1 Mayıs’la buluşması. Onları bu korku ile yüzleştirmeye geliyoruz.
İşçi sınıfı ve gençliğin mücadelesini birleştirme, birleşerek güçlenme ve kazanma zamanıdır 1 Mayıs. Barikat önlerinde direnen gençlik, 1 Mayıs’ta Taksim barikatlarına dayanacak. 19 Mart eylemlerinden aldığı güçle, Taksim’e çıkan yollarda barikatları yıkabilecek güce sahibiz, başaracağız çünkü özgürlük kaldırım taşlarının altındadır.
Sendika.Org