“Önümüzdeki süreçte özellikle üniversiteler açısından öğrencilerin karar mekanizmalarına doğrudan dahil olduğu yapıların kurulması, ilerletmesi ve üniversite gençliğinin örgütlü hale gelmesinin acil ihtiyacı önümüzde duruyor. Diğer yandan baskıların çeperi her geçen gün genişlemeye devam ediyor. Liselerdeki öğretmenlere dönük saldırılar da bugün liselilerin hızlıca ayağa kalkması ve birlikte mücadele etme yollarını araması bakımından kritik önemde”
“Kampüslerden meydanlara: İsyan, gençlik ve 1 Mayıs” başlıklı dosyamızın sıradaki söyleşisi Emek Gençliği’yle.
Emek Gençliği, Şimşek politikalarına dikkat çekerken bu potikaların yarattığı sefalet ve baskı koşullarının iktidarın muhalif odaklarını etkisiz hale getirmek üzere polis şiddetiyle birlikte yoğun saldırılara yönelmesine yol açtığını ifade etti. 19 Mart’ta üniversite gençliğinin barikatları yıkmasıyla ilgili “Erdoğan-Şimşek programının eğitim dahil gençliğin yaşam koşullarını sefalete sürüklemesi, geleceksizlik, ekonomik kaygılar, yaşam koşullarının barınmadan beslenmeye giderek kötüleşmesi bu protestoların esas tetikleyici unsurları oldu” ifadelerini kullanan Emek Gençliği 19 Mart’tan sonra başlayan süreçteki en belirgin eksiliğin örgütsüzlük olduğunu belirtti.
Emek Gençliği, üniversiteler açısından öğrencilerin karar mekanizmalarına doğrudan dahil olduğu yapıların kurulması, ilerletmesi ve üniversite gençliğinin örgütlü hale gelmesinin acil bir ihtiyaç olduğunu vurgularken “Bugün öğrenci hareketinin ihtiyacı olan politik hat işçi sınıfının saflarında olmadıkça kalıcı toplumsal değişimlerin kazanılması güç olacaktır. Burada gençlik örgütlerinin diğer kritik yanı öğrenci hareketinin sınıfın saflarında ve düzene karşı bir mücadele hattıyla birleşmesinin yol ve yöntemlerini aramak, bu ortak mücadele zeminini güçlendirmek olduğunu düşünüyoruz” dedi.
Sendika.Org’un soruları ve Emek Gençliği’nin yanıtları:
19 Mart’ta üniversite gençliğinin barikatları yıkmasıyla başlayan hareketi ve gidişatını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Ekrem İmamoğlu’nun diplomasının iptali ve ardından gelen tutuklama kararı, haftalara yayılan güçlü bir itiraz dalgasını tetikledi. Bu karar; son dönemde siyasetçilere, gazetecilere, gençlere, kadınlara yönelik baskının ve Kürt halkının iradesinin gaspının bir devamı olarak karşımıza çıktı. Erdoğan-Şimşek programı, bir yandan sermayeye teşvikler yağdırırken, diğer yandan kamu hizmetlerinin son kırıntılarını da yok etme, kamuya ait olan her şeyi özelleştirme çabasıyla ilerliyor. Bu programın yarattığı sefalet ve baskı koşulları, iktidarın muhalif odaklarını -siyasi partiler, sendikalar, meslek odaları dahil- etkisiz hale getirmek üzere polis şiddetiyle birlikte yoğun saldırılara yönelmesine yol açıyor.
Erdoğan-Şimşek programının eğitim dahil gençliğin yaşam koşullarını sefalete sürüklemesi, geleceksizlik, ekonomik kaygılar, yaşam koşullarının barınmadan beslenmeye giderek kötüleşmesi bu protestoların esas tetikleyici unsurları oldu. Derinleşen sömürü ve baskı koşullarının daha şiddetli hissedildiği kamu üniversitelerinden kalkan hareket, İstanbul gençliğinin eylemlerinde belirleyici rol oynadı. İlk gün İstanbul Üniversitesi önünde yıkılan barikat uzun süredir devam eden baskı rejiminin oluşturduğu korku duvarının da yıkılması anlamına geldi. Bu korku duvarının aşılması üniversitelerden liselere, mahallelere kadar birçok alanda halkın cesaretlenmesini ve sokaklara taşmasını tetikledi.
Üniversitelerde alınan bir haftalık boykot kararı da bu sürecin diğer bir kırılma noktası oldu. Bir haftalık boykot süreci güçlü bir katılımla devam etti. Burada üniversite öğrencileri açısından en belirgin eksiklik örgütsüzlük oldu.
Bir taraftan da kulüp-topluluklar üzerinde süren baskı ve öğrencilerin karar mekanizmalarına, ÖTK’lere dönük saldırı devam ediyor. Bu süreçte de ilk anda kurulan boykot komiteleri buralardaki eksiği kapatmanın en hızlı formlarından biri oldu. Ancak bu komiteler, dönem ihtiyaçlarını karşılamak ve eylemliliği sürdürmek üzere hareket ediyor olsa da öğrencilerin ana gövdesini kucaklayan, en geniş öğrenci kesimlerini kapsayan bir mekanizma değil.
Önümüzdeki süreçte özellikle üniversiteler açısından öğrencilerin karar mekanizmalarına doğrudan dahil olduğu yapıların kurulması, ilerletmesi ve üniversite gençliğinin örgütlü hale gelmesinin acil ihtiyacı önümüzde duruyor. Diğer yandan baskıların çeperi her geçen gün genişlemeye devam ediyor. Liselerdeki öğretmenlere dönük saldırılar da bugün liselilerin hızlıca ayağa kalkması ve birlikte mücadele etme yollarını araması bakımından kritik önemde. Buralarda da en temel meselelerden birisi öğrencilerin geniş yığınlarının örgütlü hale gelerek kendi kararlarını aldıkları, uyguladıkları mekanizmaları inşa edebilmesi ve bu mekanizmaların öğrencilerin mücadele alanları olarak var olması olacaktır.
Bu süreçte gençlik örgütlerinin özgün rolü ne olabilir?
Politik gençlik örgütlerinin hareketin içerisinde aldığı tutum kendi mevcut durumunun da ötesinde bir etkiye sahip, bunu görmek lazım. Mevcut koşullar sosyalist gençlik örgütlerinin kendi gücünün ötesine geçerek harekete yön verme zemininin genişlemesine olanak sağlıyor. Bu olanağı değerlendirmek açısından gençlik örgütlerinin birleşme ve ortak hareket etme ihtiyacı daha da belirginleşiyor. Bugün belirlenecek ortak hat, hareketin gelişmesi bakımından temel dinamik olabilir. Bunu yapmamak ise tersinden hareketi bölen, darlaştıran bir noktaya bizi götürür. Biz bu ortaklaşma zeminin güçlenmesi gerektiğini düşünüyoruz. Son eylemler sosyalist gençlik örgütlerinin kendi mevcut gücünün ötesinde harekete bir etki yarattığını bir kez daha göstermiştir.
Hareketin ilerleyici yön, yukarıda sözünü ettiğimiz öğrencilerin en geniş kesimlerinin karar süreçlerine dahil olabileceği mekanizmaların kurulması ve genişletilmesi hattıyla birleşmeli. Hareketin kitleselleşebilmesinin ve gelişebilmesinin temel koşullarından birisi bu. Tersinden bunu öncelemeyen tutumlar hareketi bölen, giderek darlaştıran bir noktaya götürecektir. Biz bu ortak zeminin inşasının, hareketin ihtiyaçları açısından can alıcı olduğunu düşünüyoruz. Gençlik örgütlerinin buradaki müdahalesi, sadece bulunduğu yerin değil Türkiye ve dünya gençliğinin toplam birikimlerine yaslanarak hareketin ihtiyaçları doğrultusunda uzun vadeli bir hareketi örgütlemek için pozisyon almanın önünü açabilir.
Bu tartışmaların diğer önemli bir yanıysa “Genel grev, genel direniş” hattının öğrenci gençliğin içerisinde örgütlenmesi. Emek Gençliği olarak hareketin bu hatta ilerlemesinin saray düzenini değiştirecek bir durumun yaratılabilmesi açısından belirleyici olduğunu düşünüyoruz. Çünkü öğrenci hareketinin sınırlarının farkındayız. Bugün öğrenci hareketinin ihtiyacı olan politik hat işçi sınıfının saflarında olmadıkça kalıcı toplumsal değişimlerin kazanılması güç olacaktır. Burada gençlik örgütlerinin diğer kritik yanı öğrenci hareketinin sınıfın saflarında ve düzene karşı bir mücadele hattıyla birleşmesinin yol ve yöntemlerini aramak, bu ortak mücadele zeminini güçlendirmek olduğunu düşünüyoruz.
Önümüzdeki en belirleyici duraklardan biri, işçi sınıfının mücadele günü olan 1 Mayıs’tır. Bugün, öğrenci gençliğin kitlesel katılımıyla sınıf mücadelesine güçlü bir destek sunması bakımından büyük bir fırsat. Ancak öğrenci hareketinin sınırlarının farkında olmak ve toplumsal değişimin tüm yükünü gençliğe bırakmamak gerekir. Kent meydanlarının dolması, büyük yürüyüşlerin organize edilmesi ya da üniversitelerin fiilen işlemez hale getirilmesi gibi eylemler önemli olsa da mevcut düzenin yıkılması, ancak işçi sınıfı ve emekçi halkın bu mücadelede aktif bir rol üstlenmesiyle mümkün olacaktır.
2025 1 Mayıs’ına gençlik nasıl katılacak, değerlendirmeniz nedir?
İşçi sınıfının mücadele günü yukarıda bahsettiğimiz öğrenci hareketinin sınıfsal mücadele hattıyla birleşerek meydanları doldurması açısından büyük önem taşıyor. Eylemlerin tetikleyici unsuru olan gençliğin öfkesinin, dinamizminin sınıf mücadelesinin saflarıyla birleşmesi ve mücadelenin yönünün evrilmesinin olanaklarını en gösterişli biçimde göstermenin günü 1 Mayıs. Kent meydanları felç de edilse, uzun yıllar sonra iktidar karşıtı büyük yürüyüşler de organize edilse, bütün üniversiteler fiilen işlemez hale de getirilse, iktidardaki düzenin yıkılmasının işçi sınıfı ve emekçilerin hareketin parçası olmasına bağlı olduğunun farkındayız.
Bugün gençliğin kitlesel katılımıyla 1 Mayıs’ın örgütlenmesi gerçekçi bir imkân olarak önümüzde duruyor. “Genel grev, genel direniş” sloganının bu dönemin tartışmalarından biri haline gelmesi de gençlik hareketinin işçi sınıfı saflarına dönme potansiyelini gözler önüne seriyor.
Liselerde, üniversitelerde, mahallelerde gençliğin öncüsü olduğu yerel 1 Mayıs şenliklerinin, etkinliklerinin, buluşmalarının örgütlenmesi; okul okul mahalle mahalle örülecek 1 Mayıs kortejleri, 1 Mayıs’a gençliğin katılımını kitlesel kılacak yegâne unsur gibi görünüyor. Bugün öğrencilerin en temel talepleri ekonomik kaygılar, iyi bir gelecek ve özgürlük gibi noktalarda belirginleşirken 1 Mayıs, bu taleplerin kazanılması yolunun; bu sistemi hedef alan bir mücadele hattıyla birleşmesi yönüyle gençliğe bir yol olacaktır.
Biz Emek Gençliği olarak bulunduğumuz her alanda gençlik mücadelesinin sınıf mücadelesiyle birleşmesi ve mücadelenin “Genel grev, genel direniş” hattıyla örgütlenmesi için seferber durumdayız. 1 Mayıs’a da tüm Türkiye gençliğini kendi talepleriyle meydanları doldurmaya çağırıyoruz.
Sendika.Org