Sokak hayvanları teklifine dair Sendika.Org yazarı Hakan Yurdanur ile konuştuk. Yurdanur, sermayenin kâr odaklı yaklaşımının karşısında insan odaklı olmaya; insan, doğa ve hayvan üçlüsünün yan yana gelebileceği bir duruş sergilenebileceğini vurguladı
Bir süredir kamuoyunun gündeminde olan sokak hayvanlarına ilişkin kanun teklifinde sona gelindi. 5199 Sayılı Hayvanları Koruma Kanunu’nda değişiklik yapılmasını öngören kanun teklifinin önümüzdeki günlerde oylanması bekleniyor. Hayvan haklarına yönelik yazıları/çalışmaları bulunan Sendika.Org yazarı Hakan Yurdanur ile yasa tasarısının sunulmasının sebeplerini ve insan odaklı kent anlayışında hayvanların yerini konuştuk.
Yurdanur, sermayenin kâr elde edeceği şeyi seçeceğini ve bu yüzden sokak hayvanlarının yaşamalarından para kazanılmıyorsa o vakit öldürülmeleri üzerinden para kazanma hesapları yapacağını vurguladı. Yurdanur, tüm bu saldırıların karşısında insan, doğa ve hayvan üçlüsünün yan yana gelebileceğini ve bir arada tahakkümün ve sömürünün olmadığı eşitlik içinde bir duruş sergileyebileceğini söyledi.
AKP tarafından sunulan yasa tasarısına karşı eylemlilikler günlerdir Türkiye’nin dört bir yanında devam ediyor. Peki sizce AKP’nin bu tasarıyı sunmasındaki temel sebep nedir?
En temel sebep sermayenin sokak köpeklerine bakış açısı ile ilintili. Sendika.org’da daha önce de paylaştığım gibi sokak köpekleri meta değildir ve kâr sağlamaz. Mama-tedavi-aksesuar-ilaç gibi para kazandıran devrelerin içinde yer almaz. Yaşamalarından para kazanılmıyorsa o vakit öldürülmeleri üzerinden para kazanma hesapları yapılır. Kısırlaştırmak yerine iğne ile öldürmek daha kârlı ise sermaye birinciyi değil ikinciyi seçer. Para getirisi olmayan hiçbir canlıyı sevmeyen “kadavra medeniyeti” tanımı işte bu yüzden denmiş. Toplatma, barınak inşa etme, kuduz var yalanı üzerinden aşı ithal etme gibi bir çok unsur temelinde öldürmeye yöneliktir ve para getirir. Sermayenin vicdanı, ahlakı, etik değerleri, hissiyatı, merhameti… yoktur. O nedenle ona sadece bu kavramlar üzerinden karşı çıkmak yeterli değil ve olamaz da.
Üçüncüsü ise türcülüğün getirdiği kolaycılığın etki alanını genişletmek. İnsanın egemen olduğu, doğanın ve hayvanların onun emrinde olduğu bir dünya efsanesi uydurması ile karşı karşıyayız. Peki bu insan kim ? Bu soru sorulmuyor. Buradaki insan; erkek ve sermayenin kodlarını taşıyan yönetici, hükmeden insan. Biliyoruz ki , sınıflara ayrılmış bir sistemde tüm canlılar için aynı anlama gelen genel bir “iyi” yoktur. İyi, egemen için iyidir. Bu üç hareket noktası bizim hem süreci anlamamızı hem de ne yapmalı sorusunun cevabını bulmamızı kolaylaştıracaktır.
Az önce belirttiğim üç ana etmen desteğin oluşmasında büyük öneme sahip. Günümüz neoliberal kentleşme modeli az önce belirttiğim egemen insanı kentin merkezine alan bir anlayışta. Korunaklı siteler, özel güvenlikli alanlar bu insanlar için inşa ediliyor. Sömürülen insan ve diğer canlılara bu merkezde yaşam hakkı yok. Altyapı, ulaşım, sağlık, eğitim, barınma gibi temel haklardan yoksun yaşam insanları girdabı içinde bitiriyor. Kentin sokaklarında yaşamayı başarabilen hayvanların karşısına bu kez güveli sokaklar, terörist hayvanlar uydurması çıkarılıyor. Bu yalan, trol ordusu üzerinden sürekli servis ediliyor. Bu zeminin üzerine şimdi de yasa inşa ediliyor.
Yani demem o ki, yasanın inandırıcılığı yok!
Bir önemli nokta daha var: Kentsel dönüşüm adı altında kentin yeniden inşası. Bir kere şunu net belirtelim; onun adı kentsel dönüşüm değil, kentsel bölüşümdür! Kenti bir rant şantiyesine dönüştürüp kültürel, tarihsel, sosyal yapısını yok etmek demektir. Dikkat ettiniz mi, neden hastaneler ve barınaklar kent merkezinin dışına inşa ediliyor/edilmek isteniyor? Cevap yukarıda söylediklerimiz içinde bulunmakta.
Tüm bunların doğrultusunda hayvanlarla birlikte bir yaşam sürmek için ne yapmalıyız?
Gelelim pratik yana. Hayvan hakları ve yaşam mücadelesi kendinden menkul, siyaset üstü, apolitik, sınıflar dışı bir mücadele biçimi değildir. Tam olarak politik mücadelenin göbeğindedir. Sadece şu örnek bile bunu ispatlamamıza yetecektir: Hayvan haklarını ve yaşamını yok sayan hükümetler, belediyeler, partiler, bakanlıklar, resmi kurumlar siyaset dışı, siyaset üstü kurumlar mı? Siyasi kurumların yarattığı sorunlara verilecek cevapların siyaset dışı, siyaset üstü görülmesi en iyi ihtimalle bir zihin bulantısıdır!
Yeni çıkarılmak istenen yasa çelişkilerle dolu. Neden? Çünkü yasanın var ediliş nedeni çelişkili. Olmayan bir suç ve suçlu ilan ederseniz çelişkiler dizisi yakanızı bırakmaz. Ötenazi deniyor. Peki can dostumuza soruyor musunuz ötenazi olmak istiyor musun diye? Onayını alıyor musunuz? Buna ve köpeklerin agresif olduğuna kim, neye göre ve nasıl karar verebiliyor? Köpeği tanıyor musunuz? Uçağı hayatında ilk kez gören kabileler uçağı düşürmek mi yoksa inceleyip tanımak mı ister? Kabile dönemini geçtiysek eğer önce köpekleri tanıyalım ve yaşam haklarına saygı duyalım…
Yazarın konuya dair yazıları:
Sendika.Org (Nisan Çıra)