Hayvanlar da konuşur, tartışır, fikrini belli eder ve hatta yorum yapar. Hayvanların da bir dili var ve onu bilmediğimiz, anlamadığımız, yorumlayamadığımız için yok sayıyoruz
Kısa bir cevapla başlayalım: Sokak köpekleri meta değildir ve o nedenle istenmez. Bilindiği üzere meta; pazar için önce üretilen ve sonra da satılan mal demek. Yani önce üretiminin yapılması gerek. Bunun için pazara getirilmesi, bir fiyat karşılığı alıcısının olması lazım. Oysa sokak köpekleri bu döngünün içinde yer alamaz. Önemli bir noktanın altını çizelim: Yazı boyunca tartışacağımız köpekler, sokağa bırakılmış-sahipsiz hayvanlardır. Yani biz konuyu sokağa çıktıkları / atıldıkları andan itibaren ele alıyoruz. Öncesi (satılmak için üretildikleri aşamalar) bu yazının konusu değildir.
Sokak köpekleri satılmak için üretilmez, alıcısı olmaz, dolayısıyla fiyatı da yoktur. Siz hiç bir işletmede “Burada sokak köpekleri üretimi ve satışı yapılmaktadır” levhası gördünüz mü? Göremezsiniz. Çünkü böyle bir üretim ve satış yok. Bilinen bir örnek ile devam edelim. Kapitalist sistem de sağlık metadır. Hastane işletme, hasta da müşteridir. Bunu köpekler üzerinden düşünürsek; satılan köpekler metadır. Onları üreten yerler (çiftlikler) işletmedir, satın alanlar da müşteridir. Örnekten de anlaşılacağı gibi sokak köpekleri bu sürecin hiçbir aşamasına dahil değildir. Satın alınmış köpeklerden bu nedenle ayrılırlar. Bildiğiniz gibi satın alma, sahiplenmeden farklıdır ve meta kavramını yaratan satın almaktır, sahiplenme değil.
Önemli bir nokta da sokak köpeklerinin parayı hareket ettirmiyor yani kâr sağlamıyor olmasıdır. Mama-bakım-tedavi-ilaç-aksesuar gibi harcamalar parayı hareket ettirir ve üreticiye kâr sağlar. Sokak köpekleri bu döngünün de içinde yer almaz ve kâr sağlamaz. Ayrıca sokakları işgal ederek, üretilmiş ve ardından sokağa atılacak köpeklerin sürecini baltalar. Sermayenin savunucuları ve koruyucuları bu nedenlerle sokak köpeklerine savaş açmış durumda.
Metanın önemli özelliği olan değişim değerine sahip olmayan sokak köpekleri ile toplumsal düzen arasında sürdürülemez ilişki mevcut. Meta üretimi demek toplumu, doğayı ve hayvanları kontrol altına almak demektir. Oysa sokak köpekleri meta olmadığı için sermaye tarafından kontrol edilemez, hükmedilemez seviyededir. O nedenle tek çare olarak öldürülmeleri istenir ve uygulanır.
Bugün sokak köpeklerinin elinden içgüdüsel tepkileri, özgür yaşam ve oyun alanları, doğal beslenme koşulları, sosyal ilişkileri, arkadaşlıkları alınmış durumda. Sürekli korku ve panik içinde yaşıyorlar. Asabiyet ve şiddet onları tedirgin ediyor. Yemek yemekten çok dayak yememeyi, karşı cins ile ilişki kurmaktan çok tecavüze uğramamayı, gezip oynamaktan çok yakalanıp barınağa, şehir dışına atılmamayı düşünüyorlar. Uyuyamıyorlar çünkü her an bir araba ezebilir ya da bir kişi silahını çekip vurabilir. Aç yaşıyorlar çünkü her an zehirlenebilirler.
Bu süreçte sokak köpekleri yabancılaştırılıp canlı birer mankene dönüştürülüyor. Düşünebiliyor musunuz, korktuğu için havlayamayan sokak köpekleri var. Trajik bir durum da pamuk ipliğine bağlı hayatlarının ödül ile ölüm arasında gidip gelmesidir. Depremde arama kurtarma yapıp işe yarayan köpeğin heykeli dikiliyor, işe yaramayanın kafasına kürekle vurularak öldürülüyor.
Sosyal / siyasal ve ekonomik krizler egemen iktidarların baskıcı / despot / otoriter / şiddet yanlısı yönlerini açığa çıkarmakta ve güçlendirmekte. Bu güçlenmeye yardımcı olan unsurlar da ırkçılık / gericilik / türcülük gibi ideolojiler. Bu güçlenme tek yanlı ilerlemiyor, halkın desteğinin de alınması gerekiyor. Tabi bunun yanında bu sürece destek vermeyenlerin susturulması, güçlerinin kırılması gerekmekte. Bu duruma uyan en kullanışlı aparat, iç düşman yaratmaktır. Sokak köpekleri bu aşama da devreye sokuluyor, iç düşman olarak ilan ediliyor. Böylece asıl sorunlar gizleniyor, oluşan tepki başka yönlere kanalize ediliyor, travmatik, şiddet yanlısı, öldürmeye meyilli kitleler korku imparatorluğunun içine hapsediliyor. Günümüz şartlarında sokak köpeklerinin düşman ilan edilip öldürülmesini bu etkenler ışığında düşünmek çözüm önerileri bakımından önemli olacaktır.
Öncelikle içinde yaşadığımız sistemin ekonomik / sosyal / siyasal / kültürel / tarihsel verilerini sadece insan odaklı düşünüp çözme girişimlerini yeniden gözden geçirmeliyiz. İnsanı merkeze koyan, doğayı ve hayvanları onun çevresinde ve emrinde gören bakış açılarını eleştirel biçimde yeniden okumalıyız. Örneğin, insanı düşünen / akıllı, hayvanları ise düşünemeyen / akılsız olarak tariflemek bile üstün insan ideolojisini onaylamak demektir.
Dil, sadece insanın geliştirdiği tarihsel / toplumsal süreçler bütünü değildir. Hayvanlar da konuşur, tartışır, fikrini belli eder ve hatta yorum yapar. Hayvanların da bir dili var ve onu bilmediğimiz, anlamadığımız, yorumlayamadığımız için yok sayıyoruz. İngilizce konuşup diğer dilleri hemen hemen yok sayan egemenlerin mantığı, elbette hayvanların dilini de görmezden gelecektir.
Bir örnekle bitirelim: Hayvanların insanlardan daha az duyarlı, daha az acı hisseden, daha dayanıklı (üşümeyen, acıkmayan, korkmayan, susamayan) varlıklar olduğunu kabul ediyoruz. Peki o vakit başka galakside yaşayan canlılar bir gün dünya ya gelseler ve bizden daha zeki daha duyarlı, daha dayanıklı olduklarını iddia etseler ve bizim hayvanlara uyguladıklarımızı onlar bize uygulasalar tepkimiz ne olurdu? Gelin bunu tartışalım.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.