Katile adet yerini bulsun kabilinden bir ceza vermeleri gerekiyordu, 15 bin 200 TL’lik para cezasına hükmettiler. Dünyanın gözleri önünde işlenen bu kadar aleni bir cinayet, bu coğrafyanın daha çook Ethem çıkaracak bir sınıfsal dinamizme sahip olduğu hesabıyla yok sayıldı
“Alnındaki yaradan
boşaldı belki bütün kanın
Fakat nehirlerin akıyor
dağların rüzgârlıdır…”
Ahmed Arif
Ethem Sarısülük yoldaş, Gezi İsyanı’nın en sıcak günlerinden 1 Haziran’da bütün dünyanın gözleri önünde çevik kuvvet polisi Ahmet Şahbaz’ın silahından çıkan kurşunla başından vuruldu. Ankara Numune Hastanesi’nde 14 gün yaşam mücadelesi verdikten sonra ölümsüzleşti.
Ethem’in başından kurşunlanarak yere yuvarlandığı o sahne zihnime kazındı. O dönemi yaşayan istisnasız herkesin benzer duygularla dolu olduğunu tahmin etmek zor değil. 25-30 kişilik bir grubun en önlerinde çatışan bu heybetli beden, mavi kareli gömlek, boynundaki kırmızı fular… Hepsi yerde, hareketsizdi şimdi. Bir belgesel çekimindeymiş gibi bütün kareler yerli yerine oturuyordu.
Barikat için caddeye sürüklenen köhnemiş koltuğa kurulmuş, önde it sürüsü kadar polis, arkada çatışanlar… İki kolunu ‘gelin gelin, sizden korkmuyoruz’ dercesine koltuğun yanlarına dayayarak havaya kaldırmış… Bir başka karede Kızılay’ı gaza boğan saldırıya karşı, başını hafifçe eğip kırmızı fuları ağzına tutmaya çalışırken sakin adımlarla yürüyor… Bir başka karede bir elinde polisten ele geçirdiği kalkan, diğer elinde koca bir taş, Gezi’nin esinlediği özgürlük tutkusuyla örgütlü işçi kimliğinin hakkını veriyor.
“Güneşin alevden saçları / Aşınca karşıki tepeden…” doğrulurdu yoksul gecekondudaki yatağından. 14 gün direndiği ölümle dünya aleme de gösterdiği gibi ölesiye bağlıydı hayata. Kalkmalı, işe gitmek için hazırlanmalı…
O ağır ağır yürürken bütün geçmişi de yerli yerine oturuyor. Komünist bir işçi o, Ankara OSTİM’de bir kaynak ustası. İdeolojik gıdasını komünizmden alan bir savaşçı…
10 Ekim 2015′teki Ankara Gar Katliamı’nda ölümsüzleşen Serdar Ben yoldaşımız onu ne güzel anlatmış:
Ethem yoldaş Haziran İsyanı’nın Ankara ayağında Kızılay’ı fetheden bir avuç komünist-devrimci-yurtsever ve demokratla birlikteydi. En öndeydi!.. Kendisinden önceki tüm en önde gidenler gibi usulca devrildi. Görkemli bir çınar gibi… Tıpkı görkemli Gazi Direnişi’nde ‘Bizsiz olmaz bu işler…’ diyen Zeynep Poyraz ve Hakan Çabuk yoldaşlar gibi. Tıpkı daha 18′indeyken sokak sokak çatışıp yoldaşlarını koruyan Nurettin Demir gibi. Tıpkı aynı geleneği tohum tohum taşıyan Eralp Yazar gibi sokakta katledildi o da…
Ethem yoldaş bu geleneği 21. yüzyıldaki sokak savaşlarının en görkemlisinin içine taşıyıp onu yeniden üreten ilk temsilcilerinden oldu. İşçi sınıfının cesaretini, baş eğmezlik ve gözüpekliğini tarihten süzülüp gelen komünist mirasla birleştirerek en seçkin biçimde temsil etti.
İşçiydi o, çocukluğundan beri işçi… Sınıf kinini, kaybedecek bir şeyi olmayanların cesaretini bilinçle buluşturduğu noktada da net bir komünist devrimci olmaya adım attı. Kırdılar ama bükemediler… Katilin silahından çıkan kurşunla yere devrildiğinde henüz 27 yaşındaydı. Bu 27 yıla sığdırılmış sayısız acı, yokluk-yoksulluk ille de tırnakla kazınıp sökülmüş, emekle büyütülmüş bir yürek vardı.
O yüzden “halkın yoldaşı” diye anılır oldu Ethem. 20 bin kişi katıldı cenaze törenine. Öylesine korktu ki devlet, polis kitleye 4 bin 716 gaz bombasıyla saldırdı ama geri adım atmadı kimse.
Devlet katletmişti, cenaze törenine vahşice saldıran yine devlet oldu. Katil Ahmet Şahbaz önce tutuklanmadı bile, avukatlarının, yoldaşlarının ve ailenin inatçı çabaları sonucu haftalar sonra tutuklanmak zorunda kalındı. Yoldaşlarına, dostlarına, ailesine ve avukatlarına bu kez dışarda ve adliye koridorlarında saldırıldı.
“Biz kırıldık daha da kırılırız
Ama katil de bilmiyor öldürdüğünü…”
Cemal Süreya
Tıpkı Gezi ve Kobanê davaları gibi Ethem Sarısülük’ün katli davası da zamanın özü özeti gibiydi.
Bu davanın -diğer Gezi davaları gibi-, Mayıs-Haziran isyanı ile başlayan yeni siyasal konseptin davaları olduğunu, daha önceki gerici faşist yargılama biçimlerinin yeni bir düzlemde yeni özellikler kazanarak devam ettiğini gördük.
Ethem Sarısülük davası halkın sahiplendiği, halk ile polis ve yargının karşı karşıya geldiği, kavganın duruşma salonuna kadar yayıldığı, yargının da polisin de ipliğinin pazara çıkarıldığı bir dava oldu. Katil polis Ahmet Şahbaz aklanmak için sözde yargılandı! Dava henüz soruşturma aşamasındayken o zamanlar Başbakan olan Erdoğan’ın “polisi yedirmeyiz” açıklaması sürecin nasıl sonuçlandırılacağının ilânıydı.
Katillere cesaret veren bu yargılama tiyatrosu ve kararlar ibretliktir: Katil Şahbaz’ın “hedef gözeterek ateş etmediği”ni ispatlamaya çalıştılar. Katile adet yerini bulsun kabilinden bir ceza vermeleri gerekiyordu, 15 bin 200 TL’lik para cezasına hükmettiler. Davanın para cezasına bağlanarak sonuçlandırılması ve katilin cezasız bırakılması üzerine dava Anayasa Mahkemesi’ne götürüldü. Yargılama sonucu polis Ahmet Şahbaz hakkında verilen 15 bin 200 TL’lik adli para cezası hakkında “yaşanan olayın neticesi ile orantılı olduğu” öne sürüldü. Dünyanın gözleri önünde işlenen bu kadar aleni bir cinayet, bu coğrafyanın daha çook Ethem çıkaracak bir sınıfsal dinamizme sahip olduğu hesabıyla yok sayıldı.
“Kekre bir şey var bu havada
Geçmişle gelecek arasında…”
Cemal Süreya
Kentsel dönüşüm kılıfı altında yürütülen kent yağmasına, emekçilerin kentlerin dışına sürülmesi plânlarına ve doğanın talanına karşı bir avuç insanın bedenlerini ağaçlara siper etmesiyle başlamıştı Gezi. Ardından hızla o güne dek farklı nedenlerle birikmiş bütün öfkelerin kesişme noktası oldu. Gezi’den sonra gerek egemen sınıflar gerek devrimci güçler için hiçbir şey artık eskisi gibi olmadı. Gezi’den geriye işçi sınıfı ve ezilen halkların hafızasına eklenen ve geri alınması mümkün olmayan direniş rüzgarı yerleşti kaldı.
Gezi’yi ortaya çıkaran koşullar daha da derinleşmiş olarak önümüzde uzanıyor. Sermaye ve onun temsilcisi IMF komiseri Mehmet Şimşek var gücüyle saldırıyor. Bütün dezavantajlarına rağmen boyun eğmeyen emek öfke biriktiriyor. Kadınlar, Kürtler, doğa savunucuları… Pes etmiyorlar.
Uzun sözün kısası, yeni bir Gezi alttan alta mayalanıyor. Bütün mesele öncülük iddiası taşıyan bizlerin buna ne kadar hazırlıklı olduğumuzda düğümleniyor.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.