gezi üzerine gerçek bir konuşmayı, orada öğrendiğimiz biçimlerde, örneğin forumlarda konuşmayı neden erteliyoruz? hadi bunu örgütlemek zor olabilir diyelim; her konuda sözlü tarih vb. çalışmalar bu kadar yaygınlaşmışken ve üstünden epeyce zaman da geçmişken gezi’yle ilgili hatıraları dahi konuşmaya yeltenilmemesi şaşırtıcı değil mi?
geçenlerde gezi üzerine bir sohbette, 78 kuşağından, hatırı sayılır siyasi itibar sahibi bir arkadaş gezi’nin habercileri olarak sadece solcuların düzenlediği, katıldığı eylemleri saydı. açıkçası şaşırdım, 2011’deki binlerce kişinin katıldığı internet sansürüne karşı eylem, 2012’deki hayvan hakları için yine binlerce kişinin katıldığı eylem bir yana, yine 2012’deki, kürtaj yasağına karşı kampanyayı bile anmadı. oysa bu üç eylem de gezi kalkışması’nın habercileri arasındaydı. bunun, o arkadaşa mahsus bir bakış açısı olduğunu düşünmüyorum. bu, sosyalistlerin siyaseti, odağa kendilerini koyarak kaydetme ve anlamlandırma alışkanlıklarının bir sonucu, bence.
ben de feminist olduğum için değil, hakkını teslim etmek için yazıyorum; kürtaj yasağına karşı kampanya çok önemliydi, öncülüğünü feministler yapmıştı ama daha önce herhangi bir eylemde bulunmamış, sokakta hareket etme deneyimi olmayan, politikayla ilgilenmeyen binlerce kadın türkiye’nin her yerinde bu kampanyaya çeşitli biçimlerde katılmıştı.
daha önce harekete geçmemiş kesimleri harekete geçiren, iktidarın kadınlara biçtiği rolü ve kadın bedeniyle ilgili bir politikasını doğrudan karşısına alan ve farklı sloganları, bakış açılarını, farklı siyasal görüşlerden kadınları bir araya getiren o kampanya bütün bu özellikleriyle gezi’nin öncüllerinden biriydi; nitekim gezicilerin yüzde 51’i kadındı.
her yıl, git gide büyüyen, iktidarın paradigmasının zıddı olduğunu sonraki yıllarda daha açık biçimde gördüğümüz onur yürüyüşleri de.
internet sansürüne karşı eylem ve özellikle bugün tekrar gündemde olan hayvan haklarıyla ilgili eylem de farklı politik görüşlerden insanları bir araya getirmiş ve türkiye’nin kaçınılmaz sayılan politik kutuplaşmalarını da aşmıştı.
bir ülkede, bu ülkede muhalefet bunlardan ibaret olamaz, olmamalı. ama gezi’yi ya da herhangi bir tarihsel gelişmeyi olması gerekene sığıştırarak anlamak mümkün değil.
üzerinden 11 yıl geçmişken bir kere daha tekrar edelim, gezi’yi “biz” yapmadık, o insanlar yaptı. kendi sözleriyle, sloganlarıyla, öncelikleriyle, şakalarıyla, refleksleriyle siyaset sahnesine çıktılar ve özne oldular. sonradan o şakaları ya da benzerlerini tekrar ettiğimiz için değil, o büyük dalganın parçası olduğumuz, olabildiğimiz, birleşmiş halkın gücünden, yaratıcılığından öğrenebildiğimiz kadar “bizim”dir gezi. gezi’den sonra hiçbir şey eskisi gibi olmayacak dendi sık sık. bunun, birçok genelleme gibi abartılı olduğunu düşünüyorum ama halkın siyasetle ilişkisini değiştiren bir süreçti ve bunun kendi meyvelerini vermesine fırsat tanımak daha doğru olurdu.
bence çok şey. hakkımızı aramayı kimimiz hatırladık, kimimiz öğrendik. örneğin taleplerini iktidardan koparmayı da başaran eyt hareketi gezi’den öğrenmemiş midir? son on yılın üniversite hareketlerinde gezi’nin rüzgârı yok mu? güçlü bir sandığa sahip çıkma refleksini yaygınlaştıran oy ve ötesi gezi’de mayalanmadı mı? direnilkyardım az şey miydi?
bugün bütün kalbimizle “gezi tutsakları onurumuzdur” diyoruz ama gezi’den geriye kalan sadece arkadaşlarımızın özgürlüğüne sahip çıkma kararlılığı değil, olmamalı. mesele hepimizin orada olması değil, değildi, mesele hepimizin daha önce yapmadığımız bir şey yapmış olmamızdı.
doğru yanlış, eğri büğrü, bazen eğrisi doğrusuna denk gelen, genellikle kitaba hiç uymayan sloganlarla dahi doğru işler yapılabileceğini öğrendik. gezi halkın, solun bu topraklardaki geleneğini aştığı değilse bile üstünden atladığı bir tarihsel andı. daha önce yolu siyasetten geçmemiş de olsa halkın pekala özneleşebildiğini, hikmetin flamalarda, bayraklarda ve kendimizde olmadığını, öznenin biz olmadığımızı, suda balık olmanın değerini de öğrendik, umarım yani.
yenildik ama yürümeyi, yol almayı öğrendik.
gezi kurumsallaşmadı, forumlara da bizim alışkanlıklarımız damgasını vurdu. oysa gezi’nin gücü, özgünlüğü o alışkanlıkları aşabilmesiydi. parkı hatırlayın; insanların birbirine çarptığında özür dilediği, mutlu, umutlu, coşkulu olduğu o ortam, solun rekabetçiliğiyle örtüşüyor mu?
mayısın son günlerinde aynı sözleri, aynı fotoğrafları sosyal medyada görmek, cumhuriyet tarihinin en önemli kalkışmalarından birinin, önemli günler takviminde bir tarihe tevil edilmesi çok acı. çünkü gezi yeni -tabandan, yatay, geniş- bir politik hareket biçimini örmenin mümkün ve gerekli olduğunu gösterdi, bunun tek politik hareket etme biçimi olması doğru değil ama değerini de teslim etmek gerek.
gezi üzerine gerçek bir konuşmayı, orada öğrendiğimiz biçimlerde, örneğin forumlarda konuşmayı neden erteliyoruz? hadi bunu örgütlemek zor olabilir diyelim; her konuda sözlü tarih vb. çalışmalar bu kadar yaygınlaşmışken ve üstünden epeyce zaman da geçmişken gezi’yle ilgili hatıraları dahi konuşmaya yeltenilmemesi şaşırtıcı değil mi?
bunu da bir kenara koyalım ama kurumların anma çağrılarına icabet edenlerin sayısı rutin basın açıklamalarına katılanları geçmiyorsa, gezi’ye katılan milyonlar o anmalarla özdeşleşmiyorsa, bunun üzerine düşünmek gerekir, değil mi?
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.