19 Mart sonrası ülkede oluşan isyan hali tüm bu sırt çevirmeleri eninde sonunda tersyüz edecek, konfederasyonlar da kararlarından dönmek zorunda kalacaklardır, ısrar ederlerse de “biz onların miting kitlesi değiliz” diyen sınıf onları alanlarında yapayalnız bırakacaktır
Her 100 eğitim emekçisinin 70’i sendikalı olmasına rağmen giderek yoksulluk kıskacına hapsolduğumuz, daha çok çalışıp daha az kazandığımız, aynı işi yapmamıza rağmen farklı statülerde olduğumuz, mesleğe girişe KPSS mülakat ve son olarak akademi gibi devasa barajların konduğu, mesleğimizin kutsallık payelerinin sökülüp girişteki devasa baraj nedeniyle intiharlarla anıldığı bir dönemdeyiz.
Eğitim emekçileri bu koşullarda ortada gerçek bir kazanım hedefleyen mücadele görmedikleri için de çok çalışıyorlar, asıl işleri dışında çok çalışıyorlar.
Eğitim Sen’in üye sayılarındaki diğer sendikalara kıyasla oransal ve niceliksel düşüşün temel sebebi de buradadır. Yıkım politikalarına karşı emekçilerin kendi yaşamlarını yeniden var edebilecekleri öz savunma mekanizmaları kurulamadığı takdirde pek tabi bir sonuçtur bu.
Eğitim Sen ve KESK çok şey söyleyip aslında bir şey söylememekte, çok şey yapıyor görünüp hiçbir şey yapmamakta, konforlu muhalefet alanının içinde kalmayı tercih etmekte, böylece giderek erimektedir.
Emekçilerin gündelik sorunlarını önemsemeyen bir anlayış o sorunların sınıf savaşımının görünür biçimleri olduğunu da düşünememekte, 1 Mayıs’ın Taksim’de olması konusundaki karşı pozisyonların her iki sınıfın birbirine karşı irade beyanı olduğunu da anlayamamaktadır.
2024 1 Mayıs’ında Bozdoğan Kemeri önünde direnilen her an işçilerin emekçilerin ücretlerine aldıkları zam olmuştur, direndiğin kadar saygı görürsün. Bakan Şimşek’in kemer sıkma programına karşı direnemediğimiz her bir an ya da direndiğimiz her bir an bizim aynı zamanda özlük, ekonomik, demokratik haklarımıza yansımıştır.
Geçen yıl 1 Mayıs’ta emekçileri ve sosyalistleri barikat önünde bırakan konfederasyonlar adeta sınıf savaşımına “bu bizim işimiz değil” demişlerdir. Bu yıl ortada henüz barikat bile yokken 1 Mayıs’ta Kadıköy’de olacaklarını duyurdular. Taksim’i basit bir alan tartışması olarak önümüze koymak, onun işçi sınıfı ve emekçiler açısından sınıf öfkelerinin somutlaştığı bir direniş alanı olduğu gerçeğini görmek istememelerinden kaynaklanmaktadır. Geçen yıl Bakan Şimşek’e karşı bir irade beyanıydı, bu yıl da irademizin gaspına karşı bir irade beyanı olacaktır. 19 Mart sonrası ülkede oluşan isyan hali tüm bu sırt çevirmeleri eninde sonunda tersyüz edecek, konfederasyonlar da kararlarından dönmek zorunda kalacaklardır, ısrar ederlerse de “biz onların miting kitlesi değiliz” diyen sınıf onları alanlarında yapayalnız bırakacaktır.
Halk, gençlik isyan halinde ve biz istesek de istemesek de Taksim zorunlu bir direniş alanına dönüşecektir. Toplumsal dinamikler ve emek hareketinin beklentileri kitleleri pasifleştiren meydanlarla uyumlu değildir. Kadıköy kararının açıklanmasından itibaren Taksim talebinin gözardı edilmiş olması 19 Mart’tan beri isyan halinde olan kitlelerce bir öfkeye dönüştü. Taksim dışındaki meydanlar emek ve gençlik hareketinde meşruiyetini şimdiden kaybetmeye başladı. Bu açıdan 1 Mayıs’ta Taksim ile Kadıköy arasında bir köprü kurmak zorlama bir çıkarsama olacaktır. Taksim iradesini ortaya koyan halk kesimleriyle Kadıköy arasında kurulacak bir köprünün yıkılmasının emek hareketine, siyaset kurumuna ve sendikalara bedelinin ağır olması olasıdır. Tarihsel bir süreçte gercek anlamda sorumluluk alma vaktidir.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.