israil dünyanın en büyük askeri güçlerinden birine sahip olmasına rağmen ne iddia ettiği gibi “hamas”ı yendi ne de rehineleri geri alabildi. “bring them home/onları memlekete getir” pankartları tel aviv’den eksik olmuyor! ve netanyahu, haklı olarak rehinelerin durumundan sorumlu tutuluyor
hizbullah genel sekreteri seyid hasan nasrallah, kassam liderlerinden salih el-aruri’nin, israil işgal gücü tarafından lübnan topraklarında katledilmesi üzerine yaptığı açıklamada, bu suikast karşısında sessiz kalmanın sonuçlarının, katliama karşılık verilmesinin sebep olacağı risklerden daha büyük olacağını söyledi ve ‘uygun zamanda ve uygun yerde’ ifadesini kullanmayacağız, verilecek karşılık gecikmeyecek,” dedi. nitekim, 6 ocak cumartesi günü, lübnan’ın güneyinden israil yerleşim bölgelerine 32 füzenin fırlatıldığı bildirildi. yukarı celile ve batı celile’de sirenler çalmaya başladı.
sömürgecilik karşıtı mücadele, sadece askeri zaferle mümkün olmaz, zaten sömürgeci güçleri askeri olarak alt etmek -özellikle reel sosyalizmin bir güç olarak dünyadan çekildiği, devletlerarası sahada karşı karşıya kalan güçlerin büyük ölçüde birbirine benzediği- 21. yüzyılda kolay değil. sömürgeci devletin halkının ikna edilmesi de gerekiyor. örneğin vietnam işgaline karşı, abd’nin içinden sesler çıkmış olması çok etkili olmuştu. o sesler ahlaki sebeplerle yükselmemişti, abd vatandaşı askerlerin mağduriyetiyle ilintiliydi.
aksa tufanı operasyonu ve onu izleyen gelişmelerin en önemli sonucu bu bence; israil adı verilen, geniş bir etnik temizlik harekâtı ve yerleşimci sömürgecilikle[1] kurulmuş olan ve başta abd olmak üzere emperyalist devletlerin desteğiyle varlığını ve cezasızlık konumunu sürdüren oluşumun vatandaşlarının da olup bitenin etkilerini tecrübe etmesi. dünyanın herhangi bir yerinde yaşayan bir yahudinin kolaylıkla göç edebildiği, göç ettikten sonra vatandaşı olup, silahlanarak filistinlilerin evlerini işgal etme hakkı da dahil olmak üzere, birçok kolaylığa ulaştığı israil’den, son üç ayda 500 bin yerleşimcinin göçtüğü bildiriliyor. times of israel de, yine 7 ekim’den sonra israil’e aliyah[2] adını verdikleri göçte, keskin bir düşüş olduğunu bildiriyor.[3]
rashid khalidi, sendika.org’da geçtiğimiz hafta yayımlanan, 18 kasım 2023 tarihli yazısında, [4] israil’in ülke tarihindeki en yüksek üçüncü ölü sayısına ulaştığının altını çiziyor. israil işgal ordusu, 7 ekim’den bu yana 510 askerin öldüğünü, 2336 askerin yaralandığını açıkladı. bıçak intifadası olarak da tanımlanan, filistinlilerin, evlerinde bulunan bıçaklarla, ölümü göze alarak, işgalin asker ve polisine saldırdığı 2015-2016 sürecinde bir şeyler değişmişti, demir kubbe’nin delindiği 2021’de savaş israil vatandaşı “sivilleri” de etkiler oldu, batı şeria’da, 18-25 yaş arasındaki gençlerin kurduğu, silahlı mücadele yürüten gruplar da 2022’de, israil’de bir yönetim krizinin baş gösterdiği dönemde “can sıkıyordu.”[5] yani dünyanın gözleri gazze’ye 7 ekim’de çevrildi ama aslında ne zulüm ne de direniş o gün başlamıştı.
lübnan’da katledilen salih el-aruri’nin, 2011’de gerçekleşen ve gilad şalit adlı israil askerine karşı, çoğunluğu filistinli olan 1027 esirin alındığı, rehine değiş tokuşu sürecini yürütenler arasında bulunduğunu hatırlatarak devam edeyim. onun katledildiği suikastın hemen ardından, iran’da dört yıl önce öldürülen kasım süleymani’yi anma töreninde iki bomba patladı ve 84 insan hayatını kaybetti. daha sonra ışid’in üstlendiği bu saldırının israil’in, bölgedeki filistin direnişine destek veren güçlere yönelik politikasının parçası olduğunu düşünmek için çok neden var. bilindiği gibi israil, iki hafta önce de, iran devrim muhafızları’nın suriye’deki komutanlarından razi musavi’yi katletmişti. bu tür suikastler israil’in eski bir politikası, ali hassan salame’den, ghassan kanafani’ye, ebu ali mustafa’ya kadar direnişin önde gelen birçok lideri böyle katledildi. ama bu hamlelerin, iran’ı ve aslında bölgedeki varlığını vekiller aracılığıyla yürütmeyi tercih eden abd’yi de savaşa çekme amacı taşıması da yüksek ihtimal.
bütün bunlar, bir yandan abd, ab ve gerici arap rejimlerinin desteğine sahip olan israil’in her yaptığının yanına kalacağını bilmenin rahatlığıyla hareket ettiği ama aynı zamanda ırak, suriye, lübnan, iran, batı şeria ve gazze’de, yani altı cephede savaşmak zorunda olduğu anlamına geliyor. sadece bu altı cephe de değil; yemen kızıldeniz’e abluka uygulayarak israil’in ticaretine büyük zarar veriyor. güney afrika israil’in soykırım suçuyla yargılanması için uluslararası adalet divanı’na başvuruda bulundu. malezya israil bandıralı bütün gemilere limanlarını kapatıyor, güney amerika ülkeleri israil ile diplomatik ilişkileri kesti! bir de, hükümetlerinin israil’e verdiği desteği protesto etmek ve filistin’in özgürlüğüne bağlılıklarını ifade etmek için, yasaklara rağmen sokaklara dökülen avrupa ve amerika halkları var! bütün bunlar bize müslüman kardeşliğinin de, arap kardeşliğinin de devletlerin çıkarları karşısında pek bir anlamının olmadığını gösteriyor.
ayrıca israil dünyanın en büyük askeri güçlerinden birine sahip olmasına rağmen ne iddia ettiği gibi “hamas”ı yendi ne de rehineleri geri alabildi. hatta işgal askerlerinin altı rehineyi yanlışlıkla öldürdüğünü kabul ediyor, direniş güçleriyse, bu sayının yirmiye yakın olduğunu bildiriyor! “bring them home/onları memlekete getir” pankartları tel aviv’den eksik olmuyor! ve netanyahu, haklı olarak rehinelerin durumundan sorumlu tutuluyor.[6] tam da o, başka alanlarda kullanılacak kamu kaynaklarını “savunma”ya ayırma fikrini gözden geçirirken. savaşın israil ekonomisine zararı bunlarla da sınırlı değil. 7 ekim’den bu yana 200 bin israil vatandaşının yer değiştirdiğini, bunlardan 80 bininin lübnan sınırından göçtüğü bildiriliyor. haaretz’in, 125 bin israil vatandaşının evlerini boşaltıp otellere yerleştirildiği haberi 26 ekim tarihli[7], yani sayı artmış olabilir. ayrıca israil’in ucuz emek gücü olan filistinliler çalışmayı bıraktı.
ve yaşadıkları bütün vahşete rağmen gazzeliler yurtlarını terk etmiyor, direniş güçleri geri çekilmiyor.
israil güçlü ama işi bu sefer o kadar kolay değil.
[1] yerleşimci sömürgecilikle ilgili yakında yayınlanmış, çok yararlı bir yazı
https://sendika.org/2023/12/siyonizm-ve-emperyalizmin-filistini-somurgelestirmesi-1-7-ekimden-sonra-yasananlar-698370
[2] geleneksel anlamı yukarı, kudüs’e çıkmak. yahudilerin yaşadıkları yerlerden tarihsel filistin’e, bugün israil işgali altında olan toprağı göçmesi.
[3] times of israel, siyonizm yanlısı bir israil menşeli bir yayın
https://www.timesofisrael.com/immigration-to-israel-dropped-sharply-following-oct-7-assault-statistics-bureau/
[4] https://sendika.org/2023/12/filistine-karsi-yuz-yildir-suren-savasta-bir-paradigma-degisikligi-mi-rashid-khalidi-698561
[5] bir yılı aşkın zaman önce yazdığım bu yazıda o döneme dair bilgiler var.
https://sendika.org/2022/12/filistinde-direnis-israilde-asiri-sag-yukseliyor-672463#_ftn5
[6] yaralanan, aklı dengesini kaybeden askerlerin aileleri de “huzur” talep ediyor.
[7] haaretz liberal olarak tanımlanan israil menşeli bir yayın
https://www.haaretz.com/israel-news/2023-10-26/ty-article/.premium/125-000-evacuated-israelis-to-stay-in-hotels-until-the-end-of-the-year/0000018b-6cce-db57-a7cb-ecdfff7e0000
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.