Bu yazı üniversiteli gençlikteki ve gençlik hareketinin kimi çevrelerindeki kafa karışıklıklarını gidermeye yöneliktir. Düzen güçlerinin gölgesinde hareket eden TGB gibi yapılanmalara karşı pozisyonu net olan Devrimci Gençliğin bu yazıdaki temel amacı TGB’nin neye hizmet ettiğini yeniden hatırlatmaktır. Özellikle 29 Ekim’de Cumhuriyet Bayramı kutlamalarında biraz daha görünür olan ve kendisini “gençliğin ilerici örgütü” olarak tanımlayan Türkiye […]
Bu yazı üniversiteli gençlikteki ve gençlik hareketinin kimi çevrelerindeki kafa karışıklıklarını gidermeye yöneliktir. Düzen güçlerinin gölgesinde hareket eden TGB gibi yapılanmalara karşı pozisyonu net olan Devrimci Gençliğin bu yazıdaki temel amacı TGB’nin neye hizmet ettiğini yeniden hatırlatmaktır.
Özellikle 29 Ekim’de Cumhuriyet Bayramı kutlamalarında biraz daha görünür olan ve kendisini “gençliğin ilerici örgütü” olarak tanımlayan Türkiye Gençlik Birliği (TGB), gençlik mücadelesi yürütücüleri tarafından doğru kavranması gereken bir oluşum. 2006 yılında Türkiye genelindeki Atatürkçü Düşünce Dernekleri ve Toplulukları’nın bir araya gelmesiyle kurulmuş olan TGB, sağcı solcu ayırt etmeden gençliği “vatan savunması”nda bir araya toplama misyonu edindiğini belirtiyor. İşçi Partisi ile organik bağlarını reddediyor olsa da, TGB’nin ana sürükleyici gücünün İşçi Partisi’nin gençlik yapılanması olan Öncü Gençlik olduğunu belirtmek gerekiyor.
TGB ne yapar?
TGB, özellikle AKP karşıtı muhalefetin en geri ifade biçimini kullanıyor. Aydınlık ve Sözcü gazetelerinde cisimleşen ırkçı-ulusalcı çizginin gençlik politikasını yürütüyor. AKP karşıtı muhalefetini de Kürt düşmanlığı üzerinden meşrulaştırma gayreti içerisine giriyor. Bunun dışında özellikle rejimin değişen yapıtaşlarından doğan boşluklara oynayarak, eskiye duyulan özlemin ifadesi haline geliyor. Muhakkak ki, AKP’nin daha da gericileştirdiği ülkemizde eskinin “iyi”sine duyulan özlem önemli bir dinamik ancak, bunu eskinin egemenlerinin peşine takılarak ve halk düşmanı politikalarını da kapsayacak şekilde olduğu gibi sahiplenerek yürütmek egemenler arası kavganın bir parçası olmak anlamına geliyor. Tasviye edilen eski egemenlik biçimine dönük özlem en açık ifadesini 19 Mayıs ve 29 Ekim gibi AKP döneminde kitlesel kutlanması engellenen bayram günlerinde kendisini gösteriyor. Azımsanmayacak çoğunlukta olan cumhuriyetçi muhalefetin kendiliğinden katılımının da sağlandığı bu mitingler tüm alana yaygın bayrak dağıtımı konusunda kendini uzmanlaştırmış TGB’liler sayesinde olduğundan daha büyük bir örgüt görüntüsü veriyor.
TGB, bunun dışında gençliğin gündemlerini de örgütleme hedefini önüne koyuyor. Ancak YÖK Yasasına karşı geliştirmeye çalıştıkları muhalefetin bekledikleri etkiyi yaratmaması da gösteriyor ki, uzmanlık alanları (ulusalcılık) dışına çıkan gündemlerde TGB atıl kalıyor ve politikası gençlik içinde karşılık bulmuyor. Eski YÖK’ün ulusalcı yapısını savunan siyasi çizgi, üniversite özerkliği, demokrasi sorunlarını es geçiyor. TGB, AKP karşısında biriken hoşnutsuzluğu örgütlediği alanlarda, gençliğin ilerici dinamiklerine pasifize ederek düzen-içi güç dengelerine yedekliyor. Bu yönüyle TGB, AKP karşıtı devrimci mücadelenin önünde “engel” teşkil eden bir pozisyona sahiptir.
TGB anti-emperyalist değildir
TGB, özellikle Amerikan askerlerinin başına çuval geçirme eylemleriyle cisimleşen yoğun bir anti-Amerikancı propaganda yürütmeye çalışıyor. Ancak, Sovyet bloğunun dağılması ve Çin’in hızla kapitalistleşerek egemen bir güç halini alması sonucu, ABD dünya üzerindeki tek devasa emperyalist ülke olmaktan çıkmış ve dünya genelinde emperyalistler arası çekişmeler, türlü iç savaşlara yol açmıştır. TGB’nin savunduğu Avrasyacı çizgi, ülkeyi tam bağımsız hale getirmeyen, Rusya-Çin ittifakına yedekleyen, bir başka bağımlılık biçimine tekabül ediyor. TGB’nin geldikleri siyasi geleneğin de etkisiyle Çin Komünist Partisi güdümünde yürüttükleri politika, “Tam bağımsız Türkiye” politikası ile doğrudan çelişmektedir.
Güncel olarak Suriye’nin emperyalist işgal tehdidi altında bulunduğu bugünlerdeki politikasını incelersek, TGB ve uzantısı olduğu İşçi Partisi son dönemde Hatay üzerinde yoğun etkinlik gösteriyor. Örgütlenen eylemlerin kendisi politik olarak kuru bir Esad yanlılığının ötesine geçemiyor.
Suriye halkının mı, Suriye yönetiminin mi yanında olduğu belli olmayan bu anti-emperyalist(!) politika, örneğin ÖSO’yu bastırmak için Suriye topraklarına girecek Rusya veya Çin ordusuna aynı reaksiyonu gösterebilir mi? Yoksa bunu anti-emperyalist bir hamle olarak mı değerlendirir? TGB’nin gerici çizgisi, Rusya-Çin yanlısı dış politikasını anti-emperyalizm diye yutturmaya çalışmaktadır.
Oysa başarılı bir deneyim olarak değerlendirilebilecek 2003 Irak işgalinde devrimciler, işgale karşı çıkıp tezkereyi durdurduğunda, Saddam Hüseyin’in değil Irak halkının yanında saf tutmuştu. TGB ise Irak halkına uygulanan zulmü görmemiş, nedense ABD askerlerinin Türk askerlerinin başına çuval geçirmesini “muhalefete değer” bulmuştu.
TGB’nin asker seviciliği siyasal gericiliktir
Türkiye’de bir dönem varlığı tartışılmaz olan, ordu içindeki devrimci-aydın zümre 12 Mart müdahalesi ile tasfiye edilmiş ve o günden itibaren 12 Eylül darbesiyle de pekiştirilmek üzere, TSK’nın neoliberal düzene entegrasyonu tamamlanma aşamasına gelmiştir. Bugün gelinen noktada darbe yapmaya yeltenmiş ancak başaramamış olan ve Balyoz-Ergenekon soruşturmasında tutuklu bulunanların bir kısmını oluşturan darbeciler, Türkiye’de ilerici bir hamlenin önünü açmak bir tarafa, rejimin karakterindeki tüm baskıcı ve faşizan unsurları içinde barındıran bir cunta rejimini öngörüyorlardı. Halkın demokratik muhalefetini de kendine yedekleme gayesindeki ordu içindeki cuntacı klik, başarısız olmuştur. Ancak, bir dönem “Milli Demokratik Devrim (MDD)” çizgisinin öncülerinin savunduğu “Halkın örgütlü gücünün Türkiye devrimi için yeterli olmadığı, dolayısıyla ilerici aydın-asker cuntasının desteklenmesi gerektiği” tezi, bir anda hortlatılmış ve halk düşmanı ordu mensupları bir anda “vatansever askerler” olarak pazarlanmaya başlamıştır. Pek çok devrimcinin katili, kontrgerillacılar bir anda “halkın bağrından çıkmış ordu mensupları” haline getirilmiştir.
TGB’nin de etkisi altında olduğu siyasi gelenek, hiç bir zaman halkın örgütlü gücüne güvenmemiş, bunun yerine egemenler arasındaki güçlü bloğa yaslanmayı tercih etmiştir. Özellikle 28 Şubat’ın ardından ordunun siyasi alana müdahalesindeki etkisini arttırmasından sonra artan “orduculuk”, o dönemden beri ordu içindeki darbeci unsurlarla kurulan kirli ittifakların ana siyaset haline gelmesi ile İP’yi tasfiye olan derin devletin bir parçası haline getirmiştir.
TGB sivil faşist güçlerle ittifak yapan bir örgüttür
1980 öncesinde artan faşist terör ve karşısında yükselen anti-faşist direniş karşısında Doğu Perinçek liderliğindeki Proleter Devrimci Aydınlık (PDA) grubu, faşist saldırılara karşılık verilmemesi gerektiğini savunmuş ve halkın öz savunma direnişlerini egemenlerin oyunu ilan etmiştir. Faşistlerle hiçbir zaman doğrudan mücadeleye girişmemiş olan PDA’cılar, bu dönemde daha çok devrimcileri yayın yoluyla kontrgerillaya ihbar etmekle meşgul oldular(!)
2003 yılında oluşturulan Kızıl Elma Koalisyonu adlı platformda ülkücüler ile İP’liler yan yana gelerek mitingler düzenlediler. Ergenekon duruşmasındaki sorgusunda Doğu Perinçek, İstanbul Ülkü Ocakları başkanı Levent Temiz için “Çok değer verdiğim bir gençtir” diyerek referans olmuştur. Aynı Levent Temiz Hrant Dink’in evinin önünde “Bir gece ansızın gelebiliriz” sloganlarıyla yapılan yürüyüşün ardından “hrant dink bundan sonra bütün öfkemizin ve nefretimizin hedefidir, hedefimizdir.” açıklaması ile Hrant’ı hedef göstermiştir. Kılavuzu Doğu Perinçek olanın bugün de ülkücülerle ittifak yapması şaşırtıcı gelmeyecektir!
TGB, kendince ülkücüleri, vatansever ülkücüler ve AKP’lileşmiş ülkücüler diye ikiye ayırmakta, ilk kesim ile ittifak yapacağını ilan etmektedir. Her dönem, egemenlerin çıkarları doğrultusunda halka saldırmaktan geri durmamış olan faşistler, TGB’nin vatan savunması için kendine gördüğü bir müttefiktir! Kadrolu halk düşmanlarının yükselen muhalefet karşısında saldırgan ve operasyonel etkisinin hâlâ devam ettiği bugün, TGB, halkın düşmanları ile işbirliği yaparak, halk düşmanlığına ortak olmaktadır.
TGB’nin devrimci muhalefete ‘etkileri’
TGB, resmi ideolojinin tarih tezlerinin arkasına sığınarak, tahrif edilmiş olan tarihi savunmakta ve rejimin tekçi anlayışını muhalefet çizgisi içinde yeniden üretmektedir. Bunun sonucu pek çok farklı etnik kökenin bir arada yaşadığı coğrafyamızda, etnik kökeninden dolayı imha, inkâr ve asimilasyona maruz kalanların dışlayarak, iç savaşın körüklenmesidir. TGB, özellikle Kürtlere ve Ermenilere karşı ırkçı bir çizgide konumlanarak, temas ettiği alanlarda, AKP karşıtı muhalefeti sağcılaştıran bir harekettir.
TGB, gençliğin emperyalizme ve işbirlikçiliğe duyduğu tepkiyi dünyada farklı emperyalist kanatlara, ülke içinde eski işbirlikçilere yamanma siyasetine kanalize etmektedir. Emperyalizme karşı mücadele özellikle 68 gençliğinde cisimleşen anti-emperyalist devrimci birikimi tahrif ederek egemenlerin hizmetine sunmaktadır.
TGB, yıllardır halkı katletmiş, faili meçhul cinayetlerle halkı sindirmiş derin devleti ve çeteleri doğrudan sahiplenmeyi meşru görmekte ve buna uygun bir politika yürütmektedir. Bu da en açık ifadeyle, 90’lı yıllarda süren kirli savaşı olumlamak ve halkın katilleri ile işbirliği yapmak, dolaylı yoldan devrimci muhalefete yapılan saldırıları meşru görmek, katliamlara ortak olmaktır.
TGB, gerçek toplumsal muhalefetin mücadelesinin içini boşaltarak yalancı bir aktör olarak sahipleniyor. Son ODTÜ olaylarında açığa çıkan bu aymazlık, öğrenci hareketinin öz iradesiyle ve TGB’nin dâhil olmadığı bir bileşenle gerçekleştirilen direnişi “temsilen” CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu ile görüşerek gerçekleşmiştir. Devrimcilerin mücadelesinden rol çalmayı hedefleyen bu yaklaşım mücadeleye “zarar” vermektedir.
TGB muhalefetin neresinde?
Sol içerisinde, TGB’nin asgari müşterekte bir araya gelebilecek ve AKP karşısında oluşturulacak bir cephenin içinde ilerici bir unsur olarak yer alabileceğine dair tartışmalar sürmektedir. Muhakkak ki, sosyalistler kendi dışındaki öznelerle de bağlantı kuracak ve farklı dönemlerde farklı ittifaklar deneyecek ve siyasi atmosfere uygun birlikler kuracak veya dağıtacaktır. Tüm bunları yaparken kendi dışındaki öznelerin ilerici unsurları ile bağlantı kurmak ve bu ilerici unsurlar kanalı ile muhalefeti birleştirmek de aynı şekilde sosyalistlerin görevidir. Ancak kurulacak ittifaklarda belirleyen, söz konusu siyasi hareketin gücünden ziyade, siyasi çizgisi ve neye hizmet ettiğidir. Bu yönüyle “cumhuriyetçi muhalefetin güçlü bir öznesi” olduğu gerekçesiyle TGB’ye dönük yakın tavır doğru değildir.
Bugün, sosyalistler TGB ile yan yana gelemezler çünkü;
1. TGB, Kemalist muhalefetin ileri bir unsurunu değil, ulusalcılığın en gerici biçimini temsil etmektedir. Siyasi çizgisi itibari ile rejimin kurucu partisi olan CHP’nin dahi sağında kalmakta, CHP’nin kısmen tasfiye ettiği aşırı-ulusalcı siyasetin düştüğü boşluk döneminde güçlenmiştir.
2. Cumhuriyetçilerle kurulacak siyasal bağlantının TGB olması, hali hazırda toplumsal muhalefetin önemli bir unsuru olan Kürt halk hareketini tamamen dışlamak anlamına gelecektir. İçinden geçtiğimiz dönemde AKP faşizmi karşısındaki tartışmasız en dinamik özneler arasında olan Kürt hareketi Türkiye devrimci mücadelesi açısından cumhuriyetçi muhalefet kadar kritik bir noktada durmaktadır ve sosyalistlerin ezilen halk mücadelesini dışlama lüksleri yoktur.
3. TGB ile kurulacak ilişki, TGB’nin hali hazırdaki kirli ilişkilerine ortak olmak demektir ve geçmiş dönemin egemenlerine meydan okuyarak bugünlere kadar güçlenerek gelen devrimci muhalefet, kendi katilleri ile yan yana gelemez.
Tüm bunların yanında, TGB’nin hitap ettiği kesim kuşkusuz devrimcilerin top yekûn karşısına alacakları bir kesim değildir. Aksine, örgütlendiği takdirde devrimci gençlik hareketinin parçası olmaya en yakın kesim AKP karşıtı tepkisini cumhuriyetçi muhalefet içinde ifade edenlerdir. Kaldı ki, cumhuriyetçi muhalefetin tabanında devrimcilere dönük yoğun bir sempatinin olduğunun altını çizmek gerekiyor. Özellikle 29 Ekim’de halkın kendiliğinden attığı sloganların devrimcilerin siyasi literatüre kattığı sloganlar olması önemli bir veri.
Sonuç: AKP karşıtı muhalefet, nasıl?
AKP, tek başına sermaye iktidarının dönemsel temsilcisi olan sıradan bir iktidar partisi değildir. AKP, neo-liberal ve gerici dönüşümün icracısı ve aynı zamanda emperyalizmin “muhtaç” olduğu işbirlikçi öznesidir. Dolayısıyla AKP’nin geriletilmesi, emperyalistlerin ve işbirlikçilerin politikalarının krizlerini derinleştirmektedir. Bu yönüyle gençliğin AKP karşıtı mücadelesi, emperyalizmin ve Türkiye oligarşisinin siyasi krize bir adım daha yaklaşmasında dinamo işlevi taşımaktadır. Aynı zamanda AKP’nin siyasi meşruiyetinin sorgulandığı her çatışma alanı, neo-liberal ve gerici uygulamaların fiilen duraksaması ve uygulanamaz hale gelmesi anlamına gelmektedir. TGB bu siyasi hattın kıyısından bile geçmemektedir.
TGB, ilk günden bu yana AKP’ye sıradan bir iktidar partisine muhalefet eder tarzda hareket etmekte, bu haliyle AKP karşıtlığını pasifleştirerek, düzeniçileştirmektedir. Gençliğin dinamizmini egemen güçlere yedekleyen bu yanlış anlayış karşısında, gençliğin bağımsız örgütlenmesi ve devrimci eyleminin önemi bir kat daha fazladır.
4 Nisan 2013
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.