Hrant Dink Vakfı’ndan işten çıkarılan Caner Gönder, mahkemede haklı bulundu. Üç kez gözaltına alındı, tehdit edildi ama hâlâ her sabah Hafıza Mekânı’nda nöbette. Gönder, “Bu sadece benim değil, güvencesiz bırakılan herkesin meselesi” diyor
İstanbul 46. İş Mahkemesi’nin 5 Kasım 2024 tarihli kararına göre Hrant Dink Vakfı tarafından işten çıkarılan coğrafya öğretmeni Caner Gönder’in sözleşmesinin, haklı bir gerekçe olmaksızın feshedildiğine hükmedildi. Mahkeme, vakfın savunma sunmadığını ve SGK çıkış kodunun (Kod 42) iddia edildiği şekilde bir yalan beyan kastını desteklemediğini belirtirken, Gönder’e tazminat ödenmesine karar verdi. Bu karar, yalnızca bireysel bir hak arayışının değil, aynı zamanda Türkiye’de sivil toplum alanındaki iş güvencesi sorunlarının da kamuoyu önüne taşınmasını sağladı.
Gönder, 16 Nisan’dan beri vakıf önünde oturma eylemi yapıyor. “Bu sadece benim hakkım meselesi değil. STK’lerde çalışan herkesin güvence talebidir” diyerek sürecin sembolü hâline geldi.
Caner Gönder, 2016 yılında coğrafya öğretmeni olarak mezun oldu. Devlet kadrolarına atanamayınca özel sektörde çalıştı ve 2023 yılında Hrant Dink Vakfı’nda kapsayıcı dil atölyeleri yürütmek üzere göreve başladı. Üniversitedeki bir hocasının referansıyla bu pozisyona başvurduğunu belirten Gönder, pedagojik formasyon sahibi bir eğitmen olarak nefret söylemlerine karşı alternatif dil çalışmalarını sürdürdü.
İşe başladıktan sonra ilk iki ay deneme süreciydi. Bana eğitmen eğitimi verileceği, eğitim materyallerinin güncelleneceği ve benden önce bu pozisyonda çalışan arkadaştan destek alacağımın sözü verilmişti. Ancak bunların hiçbiri olmadı. 5. ayda, bu işi yapamayacağım söylenerek istifa etmem istendi. Kabul etmedim. Hayatımı bu işe göre kurdum, Şişli’ye taşındım, borca girdim. ‘İsterseniz başka pozisyona geçeyim’ dedim, yine kabul edilmedi.
Gönder, şirketin kendisine istifa dilekçesi ve ibra metni imzalatmaya çalıştığını, ancak hukuki danışmanlık alarak bu metni reddettiğini belirtti. Ardından SGK sisteminde Kod 42 ile işten çıkarıldığını öğrendi:
Bu kod, işverenin haklı feshini ve işçinin kusurlu olduğunu ima ediyor. Ne işsizlik maaşı alabildim ne de yeni iş başvurularında bu koda karşı kendimi anlatabildim. 1,5 yıl işsiz kaldım.
Gönder’e göre, bu kodun tercih edilmesi sadece bir idari karar değil; aynı zamanda cezalandırma aracı.
Vakıftaki iş güvencesizliğine dikkat çeken Gönder, “Benim çalıştığım sürede yaklaşık 10 kişi işe girip çıktı. Toplam 25 kişilik bir yapıda bu sayı büyük. Bu, kurumsal bir istikrarsızlık ve güvencesizlik demektir” dedi. Gönder’in aktardığına göre kurum içi sirkülasyonun gerekçesi olarak “gençlerin iş beğenmemesi” öne sürülmüş.
Gönder, sendikayla birlikte dava açtı. Mahkeme, 5 Kasım 2024’te haksız feshin tazmin edilmesine karar verdi. Ancak vakıf bu karara itiraz ederek istinafa gitti. Gönder, “Biz süreç uzamasın diye görüşme talep ettik, ama onlar alacaklarımızı icra müdürlüğüne teminat olarak yatırdı. Bu da paraya fiilen erişemememiz anlamına geliyor” dedi.
Görüşme talepleri sonunda bir toplantı organize edildi. Gönder’in aktardığın göre vakıf yetkilileri organize edilen toplantıda çözümden çok baskı uygulayan bir tutum sergiledi. Gönder, toplantıda “Vakfın itibarını zedelemek suçlaması ile dava açılması üzerinden tehdit edildim” diyerek sözlerine şu şekilde devam etti:
‘Ben hukuki sürecimi ve kazanılmış bir davayı anlatıyorum’ dedim. Buna rağmen bana ‘itibar zedeleme’ gerekçesiyle dava açabileceklerini söylediler. Bu açıkça gözdağıydı. Ayrıca toplantı sırasında bir vakıf yetkilisi benim psikolojik desteğe ihtiyacım olduğunu, psikolojik durumumun bozuk olduğunu ima eden bir ifade kullandı. Bunu açıkça reddettim. ‘Böyle bir yorum sizin haddiniz değildir’ dedim. Bu durum hem kişilik haklarıma hem de ruhsal bütünlüğüme açık bir saldırıdır. Bunun dışında toplantıda vakıf yetkilileri; vakfın hiçbir etkinliklerine katılmamam şeklinde dışlayıcı ve ayrımcı bir yaklaşımda bulundular. Bu vakıf; ayrımcılık, dışlayıcı ve nefret söylemine karşı faaliyet yürüttüğünü iddia ediyor ama bana bu şekilde davrandı. Bunu kamuoyunun takdirine bırakıyorum.
Tazminat hakkını alamayan Caner Gönder, 16 Nisan 2025 tarihinde Hrant Dink Vakfı önünde basın açıklaması yaparak oturma eylemine başladı.
Protesto eylemini sonrasında daha fazla kamuoyuna ulaşmak için eski Agos Gazetesi’nin binası olan Sebat Apartmanı önüne taşıdım. Burada vakfa bağlı çalışma yürüten 23,5 Hafıza Mekânı bulunuyor. İstanbul’un en işlek yeri ve haksızlığa uğradığını burada çok daha fazla insana anlatabiliyorum. Orası bir hafıza alanı. Hrant Dink’in adalet mücadelesine saygımdan dolayı oradayım. Orası bir hafıza alanı, vicdan mekânı. Ben de bana yapılan haksızlık ve vicdansızlıklara karşı mücadele için buradayım. Kamuoyu vicdanı burada, dayanışma burada, adaletsizliğe karşı mücadele burada yapılıyor.
Caner Gönder, eylemleri sırasında 23 Nisan, 2 Mayıs ve 7 Mayıs’ta olmak üzere üç kez polis tarafından gözaltına alındı. “Barışçıl bir protesto yapıyorum. Kimseye zarar vermiyorum, esnaf veya halkın şikâyeti yok. Ama polis şikâyet var diyerek veya keyfi bir şekilde barışçıl protesto ve ifade özgürlüğü hakkını engelliyor. Her seferinde ben tek başıma kalınca müdahale ediyorlar. Gözaltına almak, ceza yazmak veya dövizlerimi kaldırmakla tehdit ediliyorum. 3 kez gözaltına alındım, hakkımda idari para cezası verildi. Bu baskı ve tehditler beni haklı davamdan alıkoyamaz. Ne olursa olsun yine nöbet alanıma dönüp haklarımı alana kadar mücadeleme devam edeceğim” dedi.
Geçen bir teyze geldi: “Vakıf yönetim binasını göstererek ben bu binanın okul olduğu zamanda burada eğitim gördüm. Haksızlığa ve adaletsizliğe karşı mücadele etmeyi bu okulda öğrendim. Ama şimdi burada değerli bir insanın ismi ile kurulan vakfın işçi haklarını yediğine inanamıyorum. Kötülük içimize kadar girmiş durumda” dedi. Paskalya çöreği getiren oldu, ‘Gel çay iç’ diyen oldu. Bu destekler beni ayakta tutuyor.
Gönder, kendisine destek verenlerin çoğunun da bir şekilde sistemde haksızlığa uğradığını ve bu nedenle dayanışma hissettiklerini söylüyor.
Caner Gönder, yaşadığı süreci sadece kendisiyle sınırlı görmediğini ifade eden STK’ler hakkında şunları söyledi:
Çoğu STK’de çalışanlar güvencesiz ve sindirilmiş durumda. Herhangi bir talepte bulunanlar susturuluyor. Fon verenler, fon verdiği kurumlarda çalışanların insani, güvenli, haysiyetli bir çalışma ortamında olup olmadıklarını bilmiyorlar. Özlük haklara sahip olup olmadıklarından haberdar değiller. Fon ve hibe veren kurumlar mutlak anlamda hakkaniyetli, bağımsız ve tarafsız bir araştırma yapmak zorundadır. Yoksa bu yaşanılan haksızlıkların bir şekilde doğrudan veya dolaylı olarak destekleyeni olmuş oluyorlar. Hak temelli çalışmaysa amaç işçi haklarını, çalışma ortamını ve koşullarını, adil geliri, iş ve işçi sağlığı güvenliği mevzuatına uygunluk da hak temelliliktir.
Fon veren kurumlara gerekçeli kararı da ileteceğini belirten Gönder, “Bu haksızlığın bir parçası olmayı kabul etmemeliler” dedi.
Caner Gönder, yaşadığı bu sürecin sadece bireysel bir mücadele olmadığını vurguluyor:
Benden önce kimse bu davayı açmamış. Herkes sindirilmiş. Ben bir kıvılcım yaktım. Umarım bu dayanışma ateşine dönüşür. STK’lerde çalışanlar artık daha fazla susmayacak.
Konuya ilişkin Hrant Dink Vakfı da sorularımıza yazılı bir açıklamayla yanıt verdi. Açıklamada şu ifadelere yer verildi:
Caner Gönder kapsayıcı dil eğitmeni olarak işe alındı. Bu atölyelerde eğitmenlerden nefret söylemi tespiti, ayrımcılıkla ilişkili kavramlar ve kolaylaştırıcılık konularında beceri bekliyoruz. 6 ay boyunca kendisine bu konularda kaynaklar, eğitimler verdik, atölyelere gözlemci olarak katıldı ve denemeler yaptık, ama kapsayıcı dil eğitmenliği için yetersiz olduğu defalarca görüldü. Bu sebeplerle iş sözleşmesini sonlandırmak zorunda kaldık.
Vakıf ayrıca mahkeme sürecinin henüz sonuçlanmadığını vurguladı:
Mahkeme süreci halen devam ediyor. Kesinleşmiş bir karar yok. Şu an istinaf sürecinde. Tebligat zamanında elimize ulaşmadığı için savunmamızı yapamadık ve bu yüzden de istinafa gittik.
Caner Gönder’in polis müdahalesiyle ilgili kamuoyuna yaptığı açıklamalara dair ise vakıf şunları kaydetti:
Maalesef bu süreçte birkaç kere gözaltına alındı ve sosyal medyada kendisini polise bizim şikayet ettiğimize dair bir algı yaratılıyor. Bize polis ‘şikayetçi misiniz’ diye sordu, değiliz dedik. Kendisi İstanbul’un en işlek yerlerinden birinde, binaların, esnafın yoğun olduğu bir yerde yapıyor eylemini. Herhangi birinden şikayet gidebilir.
Vakıf, Gönder’in eylem yaptığı noktaya ilişkin olarak da şu değerlendirmeyi yaptı:
Kendisinin eylem yaptığı yer vakıf yönetim binası değil. Hrant Dink’in öldürüldüğü yeri tazminat talebi için eylem yeri olarak seçmesini kamuoyunun vicdanına bırakıyoruz.
Sendika.Org (İbrahim Türk)