Enternasyonal, geçen yıllar boyunca her söylenişinde kendini güncelliyormuşçasına bir derinlik içerir. İlk söylenişinden yaklaşık otuz yıl sonra dünyanın bir başından diğer başına hak arayanların ve tüm ezilenlerin yüreğinde, uzakları yakın eden, yakını uzağa ulaştıran bir çağrı olmayı 154 yıldır sürdürür
Enternasyonal’in şiir olarak yazıldığı zamanda proletarya burjuvazinin azgın sömürüsüne karşı sınıf olarak örgütlenme ve iktidarı ele geçirme bilincine sahipti. Paris Komünü de bunun bir karşılığıydı. 1871’de Fransa ile Prusya arasında süren bir savaş söz konusuydu. Thiers Hükümeti Almanların sıkıştırmasıyla Versaillers’e çekildiğinde, Paris’i Almanlara karşı savunmaya çalışan Ulusal Muhafızlar, işçi sınıfı ve ezilenlerin taleplerinden yana tavır koydular ve onların da içinde yer aldığı Paris Komünü 18 Mart 1871’de kuruluşunu ilan etti.
Paris Komünü, işçi sınıfının ilk siyasal iktidar deneyimiydi. Thiers Hükümeti’nin ordusu, proletaryanın ilk özyönetimine karşı, Prusyalılardan yardım alarak saldırıya geçti ve 72 gün ayakta kalan Komün’ü 22- 28 Mayıs günleri arasında kanlı bir şekilde bastırmaya başladı. Komünarlar, burjuvazinin saldırısına karşı kahramanca direndi ve savaştılar. Sermayenin ordusu ise proletaryanın iktidar düşünü yeryüzünden silmek istercesine tüm öfke ve kinini kuşanmış olarak hareket ediyordu. On binlerce komünar esir alınarak işkenceden geçirildi; ya yargılandı ya sokakta infaz edildi. Binlercesi ağır hapis, zorunlu çalışma cezasına çarptırıldı. Bunlara ek olarak sürgün cezası alanlar da azımsanmayacak sayıdaydı.
Sürgün edilenler dışında aranıyor olup Paris ya da Fransa’da yaşama olanağı kalmayan komünarlar, çeşitli Avrupa ülkeleri başta olmak üzere Amerika’ya doğru politik göçmen olarak yollara düştü. Başta Marks ve Engels olmak üzere dünyanın tüm devrimcilerinde büyük heyecan yaratan Paris Komünü yenilgisiyle birlikte çok önemli bir tecrübe ve ders niteliği içeriyordu. Sosyalist ideallerle kurulan, bu doğrultuda başarılı işler yapmaya başlayan Paris Komünü evet yenilmişti. Ama aynı zamanda dipdiri bir eşitlik ve sömürüsüz bir dünya kararlılığında kahramanca direnirken komünarların anısında cisimleşen yüce idealler geride kalanlara emanet edilmişti.
Bugün tarihsel sorumluluklar ve pratik mücadelemizin en canlı yanlarından biri, o günden bu yana ezilenlerinin sömürüden, boyunduruktan kurtulma deneyimleri dahil Paris Komünü’nün en canlı anısı sayılan Enternasyonal Marşı’dır. İşçi sınıfı ve tüm ezilenlerin birbirlerinden bağımsız ya da birbirleriyle dayanışmasına anlam katan bir marş olarak Enternasyonal, uluslararası mücadele günü olan 1 Mayıs’ın da birleştirici gücü, kıtalar, okyanuslar bağlamında birbirlerine uzak yüz milyonları aynı duygularla birleştirerek birbirine yakınlaştıran notaların örgütlü tınısıdır. Nitekim II. Enternasyonal’in kuruluşuna sahne olan 1889’da Fransa’da yapılan Uluslararası İşçi Kongresi’nde Enternasyonal Marşı da söylendiğinde coşku ile karşılandı. Ve 1 Mayıs’ın proletaryanın ortak mücadele günü olarak kutlanması kararı da bu toplantıda alındı.
Paris Komünü’nü ayakta tutmak için yapılan direnişten doğan ve adını işçi sınıfı hareketinin uluslararası ortak birliğinden alan “Enternasyonal Marşı” Eugene Pottier tarafından Komün’ün yıkılışını takip eden günlerde şiirde de geçen sözler gibi kan denizinin ortasında yazılmıştır. Enternasyonal’in yazılış zamanı ve yayılışına ilişkin az çok farklılıklar içeren anlatımlar olsa da öz itibarıyla gerçek aynıdır. Komünarlara yönelik katliamda sağ çıkan kadınlardan biri olan Liza Krosotski, yaralı olarak yattığı hastanede çalışanlardan birinin yardımıyla arka kapıdan çıkartılarak saldırganlardan kurtulmuştu. Paris sokaklarında at arabaları komünarların parçalanmış, kana bulanmış cesetlerini taşıyorlardı. Eşini ve en sevdiği yoldaşlarını kaybeden Liza’nın Fransa’dan çıkmadan önce sağ kalan komünarlara yardım ederek ülkeden çıkışını sağlamak gibi bir sorumluluğu vardı. Bunlardan biri şair, Komün’ün üyesi ve kumaş boyama ustası Eugene Pottier’di. Pottier bir süredir hastaydı ve düşman Komün’ü yıkmak için harekete geçtiğinde işçi bir arkadaşının çatı katında gizleniyordu. Komün’ün yıkılışının verdiği acı o sıra her şeyin önündeydi. Liza Krosotski, şair Eugene Pottier’in Paris’ten çıkışını sağlayacak yardım için onun yaşadığı yere vardı.
Pottier, Liza’ya birkaç yüz yıllık geçmişi olan meşeden bir sandalyeyi uzattığı yerde “Siz bu çardakta kanatları yolunmuş, tirit olmuş bir kuş bulacağınızı, tahmin ediyordunuz. Hayır, çelimsiz de olsam güçlüyüm” dedi ve ardından devam etti:
İtiraf etmeliyim ki burada bulunmak büyük bir zevk vermiyor. Buraya çıkarken merdivenler kuruyup çatlamış bir tabut gibi gıcırdıyorlar ve her defasında ruhumu almaya geldiklerini düşünüyorum. Fakat bunlar önemsiz şeyler. Barikatlarda dövüşürken, daha önceki elli yıl boyunca başaramadığım o kadar çok düşünce ve tasavvur dalgalarından geçtim ki, kurşunlar ıslık çalıp atalarımın yanına çağırırken, insan kabuğunu kırıyor ve ben yaşamı ilk kez sanki ağzımdaki olgun sulu bir meyvenin çekirdeği gibi hissettim. Anlatın bana lütfen, bu evin tahtakurulu duvarı ardında neler oluyor. [1]
Paris’te neler olmamış, Liza neler görmemişti ki… Komün’ü savunanların başında gelen E. Pottier genel olarak neler olduğunu elbet biliyor ama Liza’nın kendi özelinde taşıdığı haber ve bilgileri merak etmekteydi. Konuşacak çok şey vardı fakat zaman yoktu. Liza sadece “Bu duvarın sizi kurtarabilmiş olması iyi bir şey” demekle yetindi Pottier’e. O da “Haklısınız. Binlerce mutsuz kardeşimiz gibi ben de Pere Lachaise duvarının taşlarını kanımla sulayabilirdim” deyip ve ardından derin bir nefes aldı.
Thiers devrimi kana buladı, biz hayatta kalmış az sayıda komüncü ise düşlerimizi bu kan denizine gömdük. Saflığıma artık tümüyle son verdim ve olgunlaştım. Arkadaşların mezarları başında çaresizlik gözyaşlarının döküldüğü ve umutsuzluk günlerinde, sürekli Demokles’in kılıcı altında tek başımayken şiirler yazdım. Onlar yüreğimin derinliklerinden süzülüp geldiler. [2]
Liza çok heyecanlanmış olmalıydı ki Pottier’den şiirlerini okumasını istedi. Pottier, yere serili delik deşik şilte üzerinden yönünü pencereye doğrultu ve okumaya başladı: “Uyan artık uykudan uyan/Uyan esirler dünyası…”… Pottier’in dilinden büyük bir içtenlikle şarkı söyler gibi dökülen dizeler karşısında Liza çok duygulanmıştı. Pencerenin ardından ise birkaç komüncüyü askeri mahkemeye götüren konvoyun önünü kesen kadınların çığlıkları vardı. Bir subay o protesto anında silaha sarılıp ‘hazır ol’ komutunu verirken, kadınlar karşı devrimcilerin başına taşlar yağdırıyordu. Kurşun sesleri ayak seslerine karışırken bir yerlerden boğuk bir şekilde ‘Yaşasın Komün’ sesi yükseldi ve sonra tümden sessizlik.”[3]
Duvarın öbür yanında zulüm ve buna karşı direniş yer alırken Pottier de şiirini canlanmış, bir edayla misafirine okumuş oldu. Şiirden çok etkilenen Liza ayrılmadan önce şunları söyledi:
Sizin Enternasyonal’inizi ezberlerim artık. Bana öyle geliyor ki bu yapıt yaşatılmalıdır. Benim gibi pek çok kuşak bu günden itibaren onu yüreğinde taşıyacak ve mücadele, mutluluk ve hüzün anlarında söyleyecek. İnsanlığa bu armağanın için teşekkürler dostum. [4]
Misafirinin ziyaretinden birkaç gün sonra E. Pottier, gizlice İngiltere’ye kaçmayı başaranlar arasında yerini aldı.
Karl Marx’ın Londra’daki evi sağ kalıp İngiltere’ye adım atan komünarlar için adeta bir sığınaktı. Çocuklarıyla birlikte gelen bile vardı. Hasta komünarlara tedavi amaçlı yardım etmek, karınlarını doyurmak için işçi birlikleri arasında yardım kampanyası yürütülüyordu. Marx’ın evine bir gün, biri Güney İspanya, biri Fransız, bir diğeri de Polonya kökenli üç komünar daha geldi. Polonyalı olan Walery Wroblewski gıyabında ölüm cezasına çarptırılmıştı. Jenyy Marx, Wroblewski’ye devrimci kadınlardan Louise Michel’i soruyor o da hakkını yâd ederek Louise’yi anlatıyordu. Bir sürelik tanışma faslı ve Fransa’da olanlar konusunda genel bir değerlendirmenin ardından misafirler çay eşliğinde sohbete devam etmek için Marx’ın çalışma odasına geçtiler. Marx purosunu yakıp tüttürmeye başladı. Walery Wroblewski ceketinin cebinden buruşuk bir kağıt çıkarıp Marx’a uzattı. Marx, kağıtta yazılı olanları dikkatlice okuduğunda yüzünde bir aydınlanma ifadesi belirdi ve yazılanları bir kez daha okudu. Sonra “Muhteşem bir şey, ama Eugene Pottier’i duydum fakat onun böyle güçlü dizeler yazabileceğini beklemiyordum. Bizim böylesine yürekten gelen bir marşımız eksikti rica ederim bu şiiri bana yüksek sesle okuyun” [5] deyiverdi.
Şiir çok etkileyici bulunmuştu. İçeride “Uyan artık uykudan uyan…Uyan esirler dünyası…” diye başlayıp devam eden sözcükler etraftaki her şeye sinercesine yükseliyordu… Marx bu şiiri okuduğunda E. Pottier Londra’ya çoktan ulaşmıştı. 17 Mayıs 1873’te gıyabında idam kararı da verildi. Pottier 1871’in yazında geldiği İngiltere’de 1873 yılına kadar kaldıktan sonra New York’a gitti. Burada da mücadelesini sürdürdü. İşçi toplantılarında Komün’e ilişkin deneyimlerini ve çıkarılması gereken dersleri paylaşmanın yanında işçi örgütlenmelerinde de önemli rol aldı. Hatta Amerikan Sosyalist Parti’nin kurucularından biri oldu. Dokuz yıllık sürgünden sonra çıkarılan af üzerine 1880’de Paris’e döndü. E. Pottier ile Fransa’nın Komün’den sonra yetişen kuşağı arasında yenilerin eskilerden pek de haberdar olmaması noktasında belli bir mesafe vardı. Pottier, şiir yazıp halk türküleriyle uğraştı. Fransız İşçi Partisi’nin kuruluş çalışmalarına katıldı. Paul Lafargue ve Jules Guesde öncülüğünde çıkan Sosyalist gazetesine yazılar yazdı. E. Pottier 6 Kasım 1887’de yaşama veda etti. Cenazesi 9 Kasım’da binlerce kişinin katıldığı bir törenle komünarların yattığı Pere Lachaise mezarlığına götürüldü. Komün’ün anısının canlanmasına tahammül edemeyen polis kızıl bayrak eşliğinde “Yaşasın Komün” sloganları atarak ilerleyen kalabalığa saldırdı. Ortalık Komün’ün bastırılması günlerindekine benzer bir direnişe sahne oldu. Ve sonuçta Pottier’in bedeni komünar yoldaşlarıyla aynı toprakta buluştu.
E. Pottier hayattayken içinde Enternasyonal’in de yer aldığı şiirleri “Devrimci Türküler” adlı bir kitapta toplanmıştı. 1830 yılındaki ayaklanmada 14 yaşındayken yazıp bestelediği Özgürlük Türküsü bilinen şiirleri arasındaydı. “Enternasyonal” şiiri henüz bestelenmese de dilden dile yayılarak ezberlenen önemli şiirlerinden biri haline gelmişti. Fransa’nın kuzeyinde dokuma ve maden kenti olan Lille’de yaşayan işçilerden biri olan Pierre Degeyter, titiz bir emekle Enternasyonal’i kendisinin de içinde olduğu işçi korosuna marş olarak besteler. Bestelenmiş haliyle Enternasyonal 23 Temmuz 1888’de Gazete Satıcıları Sendikası’nın bir etkinliğinde koro tarafından seslendirilir. Bundan sonra Enternasyonal, önce Lille ve daha sonra Lille dışındaki işçi toplantıları ve örgütleri, Fransız sosyalistleri ve buradan da sınırlar ötesinde ulusal dillerden çok daha fazla dile çevrilerek yayılmaya başlar. Pratik eylem ve etkinlik ortamlarının birleştirici bir gücü olarak Enternasyonal, geçen yıllar boyunca her söylenişinde kendini güncelliyormuşçasına bir derinlik içerir. İlk söylenişinden yaklaşık otuz yıl sonra dünyanın bir başından diğer başına hak arayanların ve tüm ezilenlerin yüreğinde, uzakları yakın eden, yakını uzağa ulaştıran bir çağrı olmayı 154 yıldır sürdürür.
Dünya emekçilerinin bugünkü durumu, hayat standartları ölçütü bir yana konulduğunda 19. yüzyılda yaşanan ağır çalışma koşulları ve karşılığında zar zor ayakta kalabilmekten öte bir şey değil. O yüzden Birlik, Mücadele ve Dayanışma Günü 1 Mayıs, dünyanın tüm emekçileri ve ezilenleri açısından ne denli birleştirici önemli bir hareket günü ise Enternasyonal de en az 1 Mayıs’ın taşıdığı anlam kadar önemlidir.
[1] Galina Serebraykova, Ateşi Çalmak 4.Cilt, Evrensel Basım Yayın 2000 sf.341
[2] Galina Serebrykova, yage sf. 342
[3] Galina Serebrykova, yage sf.343
[4] Galine Serebrykova, yage sf.343
[5] Galina Serebryakova, yage sf.356-357
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.