Bugün de benzer bir dengesizlik, belirsizlik egemen. Sonsuz, fırsat, refah vaat eden bir ekonomik model, borç, pandemi, iklim krizi, kitlesel yabancılaşma, müstehcen servetler üretti. Şimdi bu modelin dünya sistemi çöküyor, onun yerini neyin alacağını kimse bilemiyor. Sürekli yatırım yapıyoruz, optimize ediyoruz, “heç” ediyoruz, veri topluyoruz, espri yapıyoruz, fantastik filmler, bilgisayar oyunları, komplo teorileri üretiyoruz, hatta dua ediyoruz ama yaşamın nereye “gittiğini”, giderken bizden ne istediğini bilemiyoruz. Bu sırada “adamlar”, ticaret savaşlarıyla, kinetik savaş riskiyle oynuyorlar. Ayaklarımızın altından, zemin sessizce kayıp gidiyor. Boşuna mı “anksiyete çağı” diyoruz
F. Scott Fitzgerald’ın The Great Gatsby (Muhteşem Gatsby) romanı 10 Nisan 1925’te yayımlandı; önceleri ilgi çekmedi ama bugün, Amerikan edebiyatının ikonik yapıtlarından biri olarak 100. yılı kutlanıyor. Üç kez filme uyarlanan Gatsby, sadece dilinin güzelliği ya da karakterlerinin unutulmazlığıyla değil, W.H Auden’in “Anksiyete Çağı” başlıklı uzun şiirinde betimlediği dönemin atmosferini yakalayabildiği için ilgi çekmeye devam ediyor, edebiyat derslerinde okutuluyor.
Muhteşem Gatsby, çok büyük ama kaynağı belirsiz (yasadışı) bir servete sahip, yeni zengin Jay Gatsby’nin öyküsüdür. Gatsby yıllar önce âşık olduğu fakat artık zengin, hoyrat Tom Buchanan ile evli, Daisy’yi yeniden kazanmak için gösterişli partiler düzenler. Daisy, Gatsby’nin otomobilini kullanırken kazayla kocasının metresini öldürür. Ölen kadının kocası da yanlışlıkla Gatsby’yi öldürür. Tom ve Daisy ise “her şeyi kırıp döktükten sonra paralarına, ayrıcalıklarına, büyük vurdumduymazlıklarına sığınan insanlar” olarak yaşamlarına devam ederler.
Fitzgerald, bu romanı, imparatorlukların, dinin ve liberal kapitalizmin artık halkların güvenini yitirdiği iki savaş arası dönemde, 1923’te Mussolini rejimi kurulurken Roma’da tamamladı. I. Dünya Savaşı, istikrarlı ilerleme inancını yıkmıştı. Ancak borsalar “uçuyordu”, eşitsizlik derinleşiyordu. 1920’lerin “caz çağı” bu yıkıma bir aldırmazlıkla, Hollywood müzikalleriyle yanıt veriyor, ayrıcalıklı azınlık, uygarlığın yıkıntıları üzerinde dans ediyordu.
Bugün de benzer bir dengesizlik, belirsizlik egemen. Sonsuz, fırsat, refah vaat eden bir ekonomik model, borç, pandemi, iklim krizi, kitlesel yabancılaşma, müstehcen servetler üretti. Şimdi bu modelin dünya sistemi çöküyor, onun yerini neyin alacağını kimse bilemiyor. Sürekli yatırım yapıyoruz, optimize ediyoruz, “heç” ediyoruz, veri topluyoruz, espri yapıyoruz, fantastik filmler, bilgisayar oyunları, komplo teorileri üretiyoruz, hatta dua ediyoruz ama yaşamın nereye “gittiğini”, giderken bizden ne istediğini bilemiyoruz. Bu sırada “adamlar”, ticaret savaşlarıyla, kinetik savaş riskiyle oynuyorlar. Ayaklarımızın altından, zemin sessizce kayıp gidiyor. Boşuna mı “anksiyete çağı” diyoruz.
Böylesi dönemlerde, fantezilerin peşinden gitmek tehlikelidir. Gatsby de geçmişin silinebileceğine, zamanın geri sarılabileceğine ve kişinin kendini yeniden yaratabileceğine inanıyordu. Gatsby, yoksulluk, aile ve savaş gibi geçmişinin gerçeklerinden kopmaya çalıştı. Bugün, Amerika da benzer bir yol izliyor. Yalancı, yasa tanımaz hatta gangster bozuntusu adamlar, plütokratların parasıyla, kitlelerin desteğiyle, devleti ele geçiriyor. Ülkenin tarihindeki ırkçılığı, köleciliği, soykırımı unutturmak, ülkenin hep “mükemmel” olduğunu varsaymak isteyen faşist bir akım kitaplara, kavramlara, “radikal ırk teorisi”ne, üniversitelere savaş açıyor. Bu Amerika da tıpkı Gatsby gibi, geçmişin yükünden kurtulmak istiyor.
Fitzgerald’ın fark ettiği, hâlâ yankı bulan şey, böylesi bir amnezinin nasıl derin yaralar açabileceğidir. Roman, bir terk edilmişlikle sona erer. Gatsby, aslında hiç dahil edilmediği bir rüya içinde, “yanlışlıkla” öldürülür. Tom ve Daisy, ürettikleri pisliği başkalarına bırakıp o “muazzam umursamazlıklarıyla” yaşamlarına devam ederler.
Bugün de plütokratlar, hızla ilerlemek, biriktirmek adına, her şeyi kırıp döktükten sonra, ürettikleri pisliği topluma bırakıp o “muazzam umursamazlıklarıyla” yaşamlarına devam ediyorlar. Bugün, ekolojik çöküş, ekonomik güvencesizlik, yükselen faşizm karşısında bize “daha çok hayal etmemiz” söyleniyor. Yeni teknolojiler bizi özgürleştirecekmiş. Yeni liderler her şeyi düzeltecekmiş. Yeter ki arkaya bakmadan hızla ilerleyelim.
Fitzgerald romanında, geleceğin unutma üzerine kurulamayacağını anlatıyor. Bir çağın sonu, sadece yeniden icadı değil, aynı zamanda tarihle, eşitsizlikle, yasla yüzleşmeyi gerektiriyor. Gatsby bunu yapamadı. İnsanlık da henüz yapamıyor.
Great Gasby, Amerika’yı, şatafatlı yaşamı, kapitalizmi yücelttiği, kolay bir cevap ya da bir ahlak dersi sunduğu için değil, toplumsal çelişkileri anladığı için yaşamaya devam ediyor. Yüz yıl sonra bile, hâlâ zamanımızın kitabı olmaya devam ediyor.
Kaynak: Cumhuriyet
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.