“Sosyalistler önce kendileri CHP’den kopmalı ve yüzünü işçi sınıfına dönmeli, Türkiye’de özellikle gençliğin bağrında yükselen hürriyet mücadelesini işçi sınıfı hareketiyle buluşturmak için tüm gücünü ve enerjisini harcamalıdır. Sosyalistlerin Türkiye’de bağımsız bir siyasi odak ve alternatif olmasının başka bir yolu yok”
“1 Mayıs 2025’e giderken sosyalist hareket ne düşünüyor?” dosyamız kapsamındaki sıradaki söyleşimiz Devrimci İşçi Partisi Genel Başkan Yardımcısı Levent Dölek ile. Aynı zamanda İstanbul Üniversitesi’nde akademisyen olan Dölek, üniversitelilerin boykot çağrısına sendikası Eğitim Sen’le birlikte destek verip iş bırakması üzerine evinden gözaltına alınıp tutuklanmıştı. Dölek daha sonra tahliye edildi.
Dölek, 19 Mart’ta başlayan harekete henüz işçi sınıfının katılmadığını, işçi sınıfının AKP-MHP iktidarının tabanında da olduğunu söyledi. İktidarın asıl korkusunun da işçi sınıfının bu harekete katılması olduğunu ifade eden Dölek, sosyalistlerin asıl hedefinin yüzünü işçi sınıfına dönerek bağımsız bir siyasi hat yaratmak olması gerektiğini ifade etti.
Bu atmosferde 1 Mayıs’a giderken karşı karşıya olduğumuz manzaraya ilişkin değerlendirmeniz nedir?
Türkiye’de yarı askeri karakterde bir istibdad rejimi hüküm sürüyor. Son dönemde bu rejim 12 Eylül askeri diktatörlüğünün yaptığına benzer bir şekilde, seçime girecek adayları veto etme yetkisini de eline almaya yönelmiş durumda. Bugünkü uygulamanın 12 Eylül’ün vetosundan farkı yargının, üniversitenin ve medyanın araç olarak öne çıkması. Elbette ki mevcut istibdad rejiminin de arkasında, (yarı askeri rejimin bir özelliği olarak yer yer perde gerisinde dursa da) devletin silahlı çekirdeği var. İstibdadın bu dayatması halk içinde haklı ve güçlü bir tepki yarattı. Üniversiteler ve öğrenci hareketi de bu süreçte dinamizmi ve kitleselliği ile öne çıktı. Bu hareketin yükselmesine vesile olan sürecin merkezinde CHP ve İmamoğlu olsa da öğrenci gençlik, adım adım hürriyet mücadelesini yükselttikçe, düzen muhalefetinin çizdiği çerçeveyi kabul etmeyen, Saraçhane’yi ve CHP’nin spesifik siyasi gündemlerini geride bırakmaya yönelen bir eğilim gösteriyor.
Unutulmamalıdır ki bu baskı rejimi sınıflar üstü değildir ve burjuva karakterdedir. Son dönemin sıcak siyasi gündemlerinden bağımsız bir şekilde, geçim sıkıntısı, hayat pahalılığı ve işsizlik çok geniş işçi ve emekçi kitleleri etkilemeye devam ediyor. İşçi sınıfı mücadelelerinin, son süreçte yükselen hareketten daha önce başını kaldırmaya başladığını da unutmamak gerekir. 2024 yılını 2025’e bağlayan süreçte Polonez işçilerinin direnişinden madencilerin eylemlerine, Gaziantep’te tekstil işçilerinin mücadelelerinden metal işçilerinin grev yasaklarını fiili grevlerle yırtıp atan zaferlerine kadar önemli işçi mücadelelerine tanık olduk. Sınıf mücadelesi alanındaki dinamizm ortadan kalkmadı. Bilakis şimdi kamu işçilerinin sözleşmeleri gündemde ve sonbaharla birlikte yüzbinlerce metal işçisini kapsayan MESS grup sözleşmeleri gibi sermaye ve emeğin kora kor bir mücadeleye tutuşacağı önemli randevular var.
CHP ve Saraçhane’nin merkezde olduğu hareket gösterdiği tüm dinamizme ve cesarete rağmen, ister istemez toplumun işçi ve emekçi sınıflarına seslenmekte eksik kalıyor ve onların desteğini kazanamıyor. Oysa işçi mücadeleleri doğrudan iktidardaki AKP ve MHP’nin seçmenlerini de kapsıyor. Daha önce hangi partiye oy vermiş olursa olsun metal işçileri hep birlikte Erdoğan’ın grev yasaklarını çöpe atıyor, Çatalca’da Polonez işçileri, Soma’da maden işçileri, Gaziantep’te tekstil işçileri istibdadın polis baskısına karşı hep birlikte direniyor ve kazanımlar elde ediyor. Son dönemde yükselen hürriyet mücadelesi burjuva bir düzen partisi olan CHP’den kopup onu aşma eğilimini hayata geçirdiği ölçüde işçi hareketiyle de buluşabilir. İstibdadın korkulu rüyasıdır bu!
Eylemlerin ve katılanların nitelikleri ışığında sosyalistler bu süreçte ne yapmalı, nasıl bir tutum almalı?
Sosyalistlere bu süreçte önemli görevler düşüyor. Sermayeden, devletten ve emperyalizmden bağımsız sınıf siyaseti esastır. Her kim bu süreçte CHP’nin peşine takılıyorsa; CHP’nin soluna yerleşerek siyaset yapmaya yöneliyorsa üzerine düşen görevi savsaklıyor demektir. CHP’ye ve İmamoğlu’na yapılanları gayri meşru ve haksız görmek başkadır, CHP’yi ve İmamoğlu’nu siyasi olarak desteklemek, iktidar alternatifi olarak göstermek başkadır. Sosyalistler açısından ilki doğrudur, ikincisi ise yanlıştır. AKP karşısında burjuva düzen muhalefetine eklemlenmek, pek çokları için büyük bir güce yaslanmak olarak düşünülüyor, tek mümkün ve gerçekçi yol olarak görülüyor. Ama gerçek bunun tam tersidir. Sosyalistler burjuvazinin siyasi güçlerinden kopmadıkça zaten uzak oldukları işçi sınıfından daha da fazla kopmakta ve kendilerini esas büyük güçten mahrum bırakmaktadır. Sosyalistler önce kendileri CHP’den kopmalı ve yüzünü işçi sınıfına dönmeli, Türkiye’de özellikle gençliğin bağrında yükselen hürriyet mücadelesini işçi sınıfı hareketiyle buluşturmak için tüm gücünü ve enerjisini harcamalıdır. Sosyalistlerin Türkiye’de bağımsız bir siyasi odak ve alternatif olmasının başka bir yolu yok.
Türkiye’nin tüm siyasi çalkantılar içinde hala en önemli ve yakıcı gündemler yoksulluk, hayat pahalılığı ve işsizlik. Bu sorunlar İngiliz Mehmet’in eliyle uygulanan işçi düşmanı Orta Vadeli Program (OVP) tarafından çözülmek bir yana derinleşiyor. OVP, kıdem tazminatının gaspından, sosyal güvenlik sisteminin tasfiyesine, kamu hizmetlerinin ticarileştirilmesinden özelleştirmelere kadar yapısal ve stratejik sınıf saldırılarını içermekte. İşçi sınıfının bu işçi düşmanı OVP’ye, derinleşen hayat pahalılığı ve işsizliğe karşı kendi talepleriyle, kendi örgütleriyle alanlara inmesi, hürriyet için ayağa kalkan kesimlerle, iş ve aş için mücadele eden işçilerin buluşması son derece önemli. Bunun için 1 Mayıs’tan daha güzel ve elverişli bir vesile olamaz. 1 Mayıs’a yaklaşımın merkezinde bu ihtiyaç olmak zorunda.
1 Mayıs nasıl örgütlenmeli, ne hedeflenmeli?
1 Mayıs’ın örgütlenmesinde öncelik birleşik bir işçi cephesinin inşasına ve kitleselliğe verilmelidir. 1 Mayıs’ın Taksim’de kutlanması işçi sınıfının tarihsel bir iddiası, hakkı ve özlemidir. Asla vazgeçilemez. Öte yandan bugünün önceliği Taksim değildir. Çünkü bize Taksim’i vermeyecekler biz onu alacağız. Almak için ise işçi sınıfının birleşik gücüne ihtiyacımız var. Dolayısıyla bugün Türk-İş de hatta Hak-İş de dahil olmak üzere işçi sınıfının tüm örgütlerini 1 Mayıs meydanlarında yeniden buluşturmak için çabalamak gerekiyor. Sendikal bürokrasinin buna engel olduğunu biliyoruz. Aşmalıyız. Bunu da ancak fabrikalardan, işyerlerinden yükselen bir işçi seferberliği ile başarabiliriz. Ayağını fabrikalara ve işyerlerine basan her parti, her siyasi hareket, bugün bu türden bir seferberliğin Taksim gündemi etrafında sağlanmasının mümkün olmadığını görür ve bilir. Bugün böyle bir seferberlik hangi kimlikten, eğilimden olursa olsun, hangi partiye oy vermiş olursa olsun tüm işçilerin ortak önceliği olan hayat pahalılığı, yoksulluk ve işsizlikle ilgili taleplerin öne çıkarılmasıyla sağlanabilir.