ABD Nazi işbirlikçisi mültecileri stratejik, örtülü amaçlarla ve farkında olmadan birkaç farklı yolla kabul etti. Bu, kuşkusuz şiddeti kışkırtan ya da pogromlara katıldıkları halde resmi sıfatla Holokost’a karışmamış çok sayıda kişinin aileleriyle birlikte ülkeye kabul edilmesini içerecekti
Eylül sonlarında, uluslararası spot ışıkları ilk bakışta çok sıradan bir şey için Kanada Avam Kamarası üyelerine çevrildi: Meclis Başkanı, II. Dünya Savaşı’nda Rus istila kuvvetlerine karşı savaşan bir savaş kahramanı olarak lanse ettiği 98 yaşındaki Ukrayna asıllı Kanadalı Yaroslav Hunka’yı ayakta alkışlattı. Fakat yorumcuların olayın hemen arkasından işaret ettikleri gibi, Hunka savaşta Ruslara karşı bir Nazi işbirlikçisi ve Waffen-SS 1. Galiçya Tümeni’nin bir üyesi olarak savaşmıştı.
O anki olay, geçmişi ve bugünü birbirine bağlayarak Ukrayna direnişini onurlandırma amacıyla planlanmıştı. Oysa savaş sonrasında Nazilerin Kuzey Amerika’ya ilticasının derin ve kalıcı utancıyla, bizim bununla yüzleşirken sergilediğimiz seçici tarihsel unutkanlık eğilimimizi gözler önüne serdi. Üstelik bunun bir sorun olduğu tek yer Kanada da değil.
Kanada ve Amerika Birleşik Devletleri, savaşı izleyen yıllarda Nazi işbirlikçilerinin ve Holokost faillerinin ilticasına izin vermiş, hatta bunu teşvik etmişti. Eğer kamuoyu bu tarihten bir şeyler hatırlıyorsa, muhtemelen Indiana Jones filmlerinde ya da Amazon Prime Hunters şovunda gösterilen türden gibi kurgusal “Nazi avı” senaryoları aracılığıyla hatırlıyordur. Ya da belki de eski Cleveland sakini ve toplama kampı muhafızı Ivan “John” Demjanjuk örneğinde olduğu gibi,eski bir Nazi haberlere konu olduğunda dikkat kesiliriz.
Fakat bu anlatılar, Kuzey Amerika’daki, özellikle de ABD’deki Nazilerin daha tipik hikayelerini gizlerler. Savaştan sonra Nazi mültecilerin ne kadar iyi karşılandıkları, Kanadalılar gibi Amerikalıların da zalimliğe katkıda bulunmakla suçlanan kurumlara üye olan kişilerin defalarca nasıl güle oynaya karşılandıkları popüler hafızamızda fazla yer etmemiştir.
Nazi işbirlikçilerinin ABD’ye iltica etmesinin en iyi bilinen örneği, sonraki yıllarda ABD hükümetinin Operation Paperclip (Ataç Opeasyonu) kapsamında, yaklaşık 1600 Nazi bilim adamı ve mühendisinin iş, oturum ve vatandaşlık vermesiydi. Alman bilim adamı ve uzay uçuşunun öncüsü Wernher Von Braun’un bu program aracılığıyla görevlendirilmesi dikkat çekicidir. Onun ABD uzay programına katkıları kutlanırken, Huntsville, Ala.[bama]’da hem adına bir anma günü (24 Şubat) düzenlenmiş, hem de 9.000 kişilik bir arenaya ismi verilmişti.* [*Von Braun Civic Center]. Yine de ABD’ye iltica etmesini sağlayan şöhretini kazandıran icraatının savunulacak bir yanı yoktu. Von Braun, Nazi olarak çalıştığı dönemde Mittelwerk roket mühendisliği kompleksinde acımasızca köle emeğinin kullanılmasına katkıda bulunmuştu.
Ayrıca farklı CIA operasyonlarında, bazıları iltica süreçlerinde inceleme prosedürlerini atlamak için CIA’in aktif olarak yardım ettiği Sovyet bloğundan eski işbirlikçileri de kullanmıştı. Bu politikalar açık açık Soğuk Savaş’taki teknolojik rekabet ve istihbarat toplama amacıyla yürütülmüştü. Savaş sırasında ABD’nin müttefiki olan Sovyetler Birliği’ni yenilgiye uğratmak, şimdi son zamanlarda onların en tiksindirici düşmanları için savaşmış olanları kucaklamayı gerektiriyordu.
Oysa bu gibi yüksek profilli ve jeopolitik açıdan stratejik örnekler, Nazi işbirlikçilerinin en yaygın iltica yöntemi değildi. Savaşın sonlarına doğru, Müttefik orduları toprakları geri alıp toplama kamplarını kurtarmaya başlarken, Nazi işbirlikçileri yakalanmaları halinde kendilerini bekleyen şiddetli misillemelerden kaçmak için gruplar halinde görev yerlerinden kaçmışlardı. Bu, özellikle rolleri pogroma katılmaktan başlayıp polislere yardımcı olmaya ve SS üyeliğine kadar yayılan Doğu Avrupalı Nazi işbirlikçiler için geçerliydi. Almanlar ve Avusturyalılardan çok daha kolay bir biçimde savaş nedeniyle yerlerinden edilenler arasına karışarak, sonra da Nazi davasına katkılarını gizleyen inandırıcı geçmiş hikayeleri uydurabilirlerdi. ABD ve İngiliz yönetimindeki Müttefik bölgelerine kapağı atanlar, kendilerinden anti- Sovyet görüşleri nedeniyle siyasal intikam alınacağından duydukları korkuyu dile getirmeleri halinde, rahatlıkla iltica edebileceklerini öğrenmişlerdi.
ABD’nin bu dönemde sahip olduğu kısıtlayıcı iltica politikalarına rağmen, Avrupa’daki mülteci kriziyle başa çıkılabilmesine yardımcı olmak amacıyla savaş sonrasında yeni istisnalar getirilmişti. Bu politikalar, Soğuk Savaş’ın derinleşen siyasal gerginliklerinden ve komünistlerin sızmasına yönelik ulusal güvenlik kaygılarından etkilenmişti.
Temelde Sovyet bloğu ülkelerinden gelen yerinden edilmiş kişiler (“DPs”-“Displaced people”) için anti-komünist siyasi görüşleri vurgulamak işe yarıyordu. 1948 DP Yasası ve 1952 yılında yasada yapılan değişiklik gibi savaş sonrasının iltica yasaları, Baltık devletleri gibi Sovyetlerin ilhak ettiği ülkelerden gelen yerlerinden edilmiş kişileri kayıran hükümler içeriyordu. Bu, ABD’nin komünist baskıdan kaçan insanlara özgürlük sunduğunu göstererek, Soğuk Savaş’ın bir amacına hizmet ediyordu. Oysa bu kişilerin birçoğu Nazilerle sıkı işbirliğinin yaygın olduğu bölgelerden geliyordu.
İnceleme politikaları, “ahlak dışı” eylemlerin faili olduğuna kanaat getirilen başka kişilerin yanında eski Nazileri ve işbirlikçilerini de dışlamalıydı. Ne var ki, ABD’nin elinde Senatör Pat McCarran’ın bir kişinin ahlaki kusurlarının “pozitif kanıtı” dediği unsurları yoksa, başvuran kişilerin ilticaya uygun olmadığı kararı verilemezdi. Sovyetler Birliği ile ilişkilerin kötüleşmesi nedeniyle, göçmenlik dairesi memurlarının kendilerine eski Nazi işbirlikçilerini elemelerini sağlayabilecek olan Sovyetlerin elindeki belgelere (“pozitif kanıt”) erişimi yoktu. Ayrıca iltica başvurusu yapanların geçmişteki Nazi işbirliğini belirleyebilecek gerekli eğitimden yoksun olan memurlar, çoğu kez bu kişilerin Nazizmle potansiyel bağlarından çok komünizme sempati duyma potansiyellerini saptamakla ilgileniyorlardı.
Sonuçta, ABD Nazi işbirlikçisi mültecileri stratejik, örtülü amaçlarla ve farkında olmadan birkaç farklı yolla kabul etti. Bu, kuşkusuz şiddeti kışkırtan ya da pogromlara katıldıkları halde resmi sıfatla Holokost’a karışmamış çok sayıda kişinin aileleriyle birlikte ülkeye kabul edilmesini içerecekti. Çok daha sonraki bir rapor sayının muhtemelen daha az olduğu sonucuna varsa da tarihçi Allan Ryan 10.000 savaş suçlusunun iltica edebildiğini tahmin etmişti. Çoğu Letonya, Litvanya, eski Yugoslavya ve Hunka’nın anavatanı Ukrayna gibi yerlerden gelen Doğu Avrupalıydı. Aralarından birçoğu Volksdeutsche denilen Almanya dışında doğup büyüyen etnik Almanlar olan bilinen etnik gruptandı.
Aradan geçen 70 yıl içinde, ABD hükümeti kendi yaklaşımının zararlarını kabul ederek, bazı yanlışlarını düzeltmeye çalışacaktı. 1970’lerde, Kongre’nin New York Üyesi Elizabeth Holtzman dahil Yahudi Amerikan gruplar ve müttefiklerinin artan siyasal baskısına maruz kalan Adalet Bakanlığı, görünürde Nazi işbirlikçilerini saptayıp kovuşturmak amacıyla 1979’da Özel Araştırma Bürosu’nu (OSI, “Office of Special Investigations) faaliyete geçirdi.
Fakat ABD savaş suçlularını bizzat savaş suçlarına katılmaları nedeniyle değil, en fazla hileli yollarla iltica etmekle suçlayabilmişti. Bu da sınır dışı edilmeye yol açabilecekken, çoğu örnekte sınırdışı bile söz konusu değildi. Sadece 21’i ABD’den zorla sınır dışı edilmiş; 40’ı istedikleri ülkelere gitmek için gönüllü olarak ayrılmış ve çok azı yurtdışında herhangi bir cezai kovuşturmayla karşı karşıya kalmıştı. OSI’nin soruşturduğu kişilerin çoğu ABD vatandaşlığını yitirdiği halde hayatlarının geri kalanını çoğunun şimdi gömülü olduğu ABD’de yaşamaya devam etmişlerdi.
Tarihçi Judith Feigin, ABD Adalet Bakanlığı’nın çalışmalarına dayanan 2006 yılında yazdığı OSI tarihinde, hükümetin çalışmalarının “Holokost’u ve onun dehşetini inkar edenlere karşı kalıcı ve reddedilemez bir cevap” olduğunu belirtmişti.
OSI, Nazi göçünün tarihine dikkat çekmiş ve bazı etkilerini hafifletmeye çalışmıştır. Ancak onlarca yıl sonra şunu sormalıyız: işbirlikçiler hala rutin olarak – yanlışlıkla ya da başka bir şekilde – kutlanıyorsa, geçmişin günahlarını ele almak için bu çaba yeterli miydi?
Kanada Avam Kamarası’nda yaşanan son olay, üzerinden çok zaman geçse bile geçmişin hala taze olduğunu ve bizim basitçe geçmişe bakmamızı değil ona neden olan olaylarla yüzleşmemiz gerektiğini de hatırlatıyor. Polonya, şimdi Yaroslav Hunka’nın birliğinin İkinci Dünya Savaşı’nda çeşitli anti-partizan çabaları ve pogromlardaki işbirliği için Kanada’dan sınırdışı edilmesini değerlendirirken, Alberta Üniversitesi’ne Hunka adına yapılan 30.000 dolarlık bağış hesabı kapatıldı. Açıklamalarında Hunka’ya övgüler düzen Kanada Avam Kamarası Başkanı Anthony Rota ise istifa etti.
Ama bu olay, Kuzey Amerika genelinde hangi bağlamda kazanıldığına bakmadan jeopolitik puan kazanma eğiliminin nasıl sürekli zararlara yol açabileceğini kavramamız gerektiğini gösteriyor.
Claire E. Aubin, Kaliforniya Üniversitesi – Davis’te tarih alanında misafir öğretim üyesi ve Gratz College’da holokost ve soykırım araştırmaları alanında öğretim üyesidir. The Homeland: The Homeland: Holocaust Perpetrators as Immigrants to Post-WWII America başlıklı bir kitap üzerinde çalışmalarını sürdürmektedir.
12 EKİM 2023
[Times’taki İngilizce orijinalinden Ali Çakıroğlu tarafından Sendika.Org için çevrilmiştir]
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.