“Burjuva kliklerin derinleşen bu çatışmalarından, ezilen ve sömürülenlerin lehine ne toplumsal refah doğar ne de demokratik bir açılım çıkar. Bizler açısından bu süreçte tayin edici olan olgu, iktidarın her türlü baskı ve zulmüne karşı harekete geçen, ayağa kalkan toplumsal hareketin kendisidir. Özetle 1 Mayıs’a bu politik atmosferde giriyoruz”
“1 Mayıs 2025’e giderken sosyalist hareket ne düşünüyor?” dosyamız kapsamındaki sıradaki söyleşimiz Sosyalist Meclisler Federasyonu (SMF) Dönem Sözcüsü Mahir Gürz ile. Gürz Ortadoğu’da gerek Filistin gerek Suriye’deki gerilimlerin emperyalist merkezler arasındaki çatışma ve hegemonya mücadelesiyle şekillendiğini, AKP-MHP iktidarının da kendi egemenlik ilişkileriyle bu düzlemde yer tutmaya çalıştığını vurguladı.
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun gözaltına alınmasıyla harlanan sürecin ise Türkiye’deki iktidar ve farklı burjuvazi kliklerinin çatışması olarak değerlendiren Gürz, egemenler arasındaki çatışmanın halklar ve işçi sınıfı adına bir fayda sağlamayacağını ifade etti. Ancak bu düzlemde ortaya çıkan halk hareketinin asıl tayin edici ve devrimci siyaset açısından da odaklanılması gereken şey olduğunu ekledi.
Gürz, bu hareketin 1 Mayıs’ta Taksim zeminini de kuvvetlendirdiğini ifade ederek Taksim’de birleşik ve kitlesel bir 1 Mayıs’ın mümkün olduğunu söyledi.
Bu atmosferde 1 Mayıs’a giderken karşı karşıya olduğumuz manzaraya ilişkin değerlendirmeniz nedir?
İktidar olmanın avantajıyla burjuva egemenlik aygıtı olan devletin kurumlarını tek elde merkezileştiren AKP-MHP iktidarı, “Terörle Mücadele Kanunu”, “OHAL” yasası ve “Kanun Hükmünde Kararnamelerle”, oluşturduğu kuralsız darbe “hukuku” ile, bütün siyasal ve toplumsal mücadele dinamiklerini hedefleyerek, bir bütün toplumu teslim almak istemektedir. Ekonomik ve siyasal ayaklarıyla bir savaş mekanizması olarak kurguladığı kayyım siyaseti, ekonomik-demokratik hak arama eylemlerine karşı uyguladığı devlet terörü, devrimci-demokrat-aydın-akademisyen-sendikacı kurum ve öznelere karşı devreye koyduğu açık faşist baskılar, burjuva anlamda dahi bir hukuksal prosedür gözetmeden özel savaş kuralsızlığında uygulanmaktadır. Kayyım ve darbecilikle yöneten AKP-MHP iktidarının temel hedefi Türkiye-Kuzey Kürdistan işçi sınıfı ve emekçilerini tamamen teslim almaktır.
Fakat, iktidarın politik süreci açısından kurduğu çoklu denklemde, hedef seçtikleri kesimler sadece sınıfsal-sosyal toplumsal dinamikler ve örgütlü güçlerle sınırlı kalmıyor, burjuva klik dalaşında hedeflerini konjonktürel olarak belirliyor. CHP’li belediyeler ve siyasal aktörlerine darbe “hukuku” ile çekilen operasyonların hemen arifesinde, Erdoğan “Bölgede ve dünyada yeni denklemler kurulurken, Türkiye’yi buna en uygun hazırlamak istiyorum” açıklamasıyla, bu stratejisini açıkça ortaya koymuştur.
Emperyalist bölgesel savaşlar ve hegemonya krizi sarmalında, bölgede ve dünyada sarsıcı sonuçlar yaratan siyasal, ekonomik, askeri gelişmelerin fay hatları üzerinde durmakta olan Türk egemenlik sistemi ve somuttaki temsilcisi AKP-MHP iktidarı, her sorunda kırılmaya gebe bu hatlar üzerinde statükocu, tekçi zihniyeti ile ayakta durmak için stratejiler geliştirmektedir. Özellikle İsrail-Filistin savaşı, Suriye’de şekillendirilmeye çalışılan jeopolitiğin mahiyeti ve bu siyasal ortamda Kürt ulusunun konumlanışı, Türk egemenlik sisteminin klikleri arasında da ciddi gerilimlere yol açmaktadır. Mevcut durumda, siyasal iktidarını sürdürmek için emperyalist hegemonya stratejilerinde rol alma gayreti AKP-MHP iktidarının en temel hedefidir. Tabii ki bu süreç iktidar cephesi açısından önemli riskler taşımaktadır.
Yani bugün AKP-MHP iktidarı ile başını CHP’nin çektiği burjuva klikler arasında cereyan eden çatışmaların yeni perdesinin bir mahiyeti budur. Özü iktidar ve siyasal-iktisadi paylaşım dalaşıdır. Bu genellemeden öte, somut olarak bölgesel ortamda iştah kabartan devasa ekonomik rant ve siyasal genişleme rolü, sadece AKP-MHP iktidarının iştahı değil, tüm burjuva kliklerin kabaran iştahıdır. Her burjuva klik bu sahada kendi çıkarlarını genişletmek istemektedir. CHP’nin seçim süreci startı alması ve akabinde İmamoğlu’nu aday adayı olarak açıklaması, zaman yitirmeden aday seçim sandıklarını kurması, bugün AKP-MHP iktidar bloğunun başlatmaya çalıştığı süreci yönetmek isteme çıkışıdır. Yani Ortadoğu’da değişen ve daha da farklı değişimlere açık olan jeopolitik dengeler, Türk egemenler sistemini buna uygun yapılandırmaya zorlamaktadır. Bugün burjuva sahada klik dalaşlarını derinleştiren, bu yapılandırmayı hangi kliğin yöneteceği meselesidir. Öne çıkan somut nedenin bu olması, burjuva klik çatışmasının sadece bunun üzerinde şekillendiği anlamı taşımaz. Her kliğin temsil ettiği sermaye gurubunu palazlandırması, işçi ve emekçilerin gasp edilen emeğini kendi havuzuna çekmesi, iktidar ya da hükümet rolü ile sermaye kliğinin egemenliğini sağlaması, yaşanan klik çatışmalarının özetidir.
Burjuva kliklerin derinleşen bu çatışmalarından, ezilen ve sömürülenlerin lehine ne toplumsal refah doğar ne de demokratik bir açılım çıkar. Her iki klik, gerici çıkarlarına toplumu ve toplumsal muhalefeti yedeklemek istemekte, bura üzerinden oluşturduğu olanaklarla siyasal sürecini icra etmek istemektedir. Somut süreçte, iktidar kliğinin açık anti demokratik, darbeci saldırılarına maruz kalan CHP, “mağdur” siyaseti ile toplumsal dinamiklerle buluşmak istemekte, ezilen ve sömürülen yığınların özgürlük-demokrasi-adalet ve ekonomik hak taleplerini, politikasının dinamiği haline getirmeye çalışmaktadır. Bizler açısından bu süreçte tayin edici olan olgu, iktidarın her türlü baskı ve zulmüne karşı harekete geçen, ayağa kalkan toplumsal hareketin kendisidir. Özetle 1 Mayıs’a bu politik atmosferde giriyoruz.
Eylemlerin ve katılanların nitelikleri ışığında sosyalistler bu süreçte ne yapmalı, nasıl bir tutum almalı?
Burjuva klikler arasında iktidarın paylaşılmasına odaklı yaşanan gerici çatışma iktidar/muhalefet “normalini” aşan sertliğe vararak keskinleşmiştir. Devrimci siyaset, burjuvazinin keskinleşmiş olan çelişki ve çatışmalarından devrimci mücadele adına yararlanma ve devrimci dinamiği geliştirme perspektifiyle hareket etmek durumundadır.
Devrimci siyaset ve tutarlı demokratik çizgi zaviyesinden burjuva klikler arasındaki dalaş ya da iktidar çatışmasında taraf olma, muhalefette de olsa burjuva kliğin peşine takılma gibi bir tavır düşünülemez. Ancak gelişen ve dalga dalga büyüyen kitlesel hareket karşısında asla ve asla kayıtsız kalınamaz. Devrimci siyaseti doğrudan ilgilendiren olgu toplumsal hareket iken, bu hareket içinde yer alıp onu demokratik, devrimci mecraya çekme perspektifiyle ajitasyon-propaganda da bulunmak ve kitleleri devrimci alternatif ekseninde örgütleme görevinden başka bir şey olamaz. Burjuva klikler arası çatışma ve çelişkiden mücadele adına yararlanma politikası da, gelişen kitlesel hareketi süreklileştirmeyi, demokratik devrimci zeminde büyütmeyi gerektirir. Bunun somut siyaseti özetle şudur; devrimci ve sosyalist güçler, bütün demokratik, devrimci ve ilerici güçlerle birleşerek ve en geniş demokratik güçleri tek kulvarda birleştirerek kitlesel hareketi büyütüp devrimci hedef ve demokratik kazanımlar doğrultusunda görevler alarak ve somut siyasetler, talep ve sloganlarla hareketin içinde yer alması ve özne olmasıdır. Kitleler cüret etmiştir, bunun iyi anlaşılması, doğru okunması gerekmektedir. Yaşamı ve toplumsal kitleleri,hareketi kendi dar kalıplarımıza sığdıramayacağımızı artık öğrenmeli ve kendimizi o yaşam gerçeğine göre tahkim etmeli, kitleleri duymalı, duyarlılıklarını bir an önce anlamalıyız. Kitlelerle bütünleşen ve onları örgütleyerek birleştirecek ve harekete geçirecek siyaset ancak buradan örülebilir.
Özetle; vesile komprador tekelci burjuva klikler arasındaki iktidar dalaşı olsa da, meydanları fetheden özünde devrimci akımdır, sınıf mücadelesinin dışavurumudur. Bunu da iyi okumak gerekir. Bilinmek durumundadır ki, devrimci ve sosyalist hareket olarak bizler sınıf mücadelesini geliştiremiyorsak, ne vesileyle olursa olsun kabına sığmayan sınıf mücadelesi bizleri ite-kalka peşinden sürükleyerek geliştirme kuvvetine sahiptir. Bugün gelişen toplumsal kitle hareketi karşısındaki esas politik görev ve sorumluluğumuzun mahiyeti budur.
1 Mayıs nasıl örgütlenmeli, ne hedeflenmeli?
1 Mayıs sürecine yukarıda bütün yönleriyle değinmeye çalıştığımız politik atmosfer ve esas olarak da toplumsal kitle hareketinin yarattığı birikim, enerji ve motivasyonla giriyoruz. Bu somut durum ve gelişme bu yılki 1 Mayıs’ın muhtevasını, taleplerini ve genel hatlarını önemli oranda etkileyen ve hem nitelik hem de nicelik olarak özgünlükler katan bir zemin ortaya çıkarmıştır. Son gelişen toplumsal kitle hareketinin açığa çıkardığı politik atmosfer bir yana öncesinden, yani 2024 yılı zaten yoğun bir emek mücadelesinin yaşandığı, onlarca işçi direnişi ve grevlerin olduğu bir mücadele ve birikim yılı olarak 2025’e evrildi. Dolayısıyla yoğun geçen bir emek mücadelesine son gelişen kitle hareketi de eklenmiş oldu.
1 Mayıs’a bu birikimi, mücadeleyi, enerjiyi ve geniş kitlelerin somut ekonomik ve demokratik taleplerini merkeze koyan bir siyaset ve programla hazırlanmamız gerekiyor. Bu anlamda sürecin muhtevasını, özgünlüklerini ve dinamik yönünü esas alan bir yaklaşımla başta İstanbul olmak üzere coğrafyanın her yerinde kitlesel ve birleşik bir 1 Mayıs hedefiyle hareket etmek önemli bi yerde durmaktadır.
İstanbul boyutuyla 1 Mayıs alanı olan Taksim’in zemini son gelişen kitle hareketiyle birlikte daha da güçlenmiş ve gençlik başta olmak üzere geniş kitlelerin somut bir talebi haline gelmiştir. Devrimci ve demokratik kuvvetler başta olmak üzere sendikalar ve tüm toplumsal dinamikler ortaya çıkan bu gerçekliği ve zemini merkeze alarak 1 Mayıs’ın Taksim’de birleşik ve kitlesel bir biçimde kutlanması noktasında ortak bir politik irade ve hareket planı ortaya çıkarmak durumundadır.