1857 ekonomik krizi ise Marx’ı iki konuya yönlendirmiştir. İlki, kriz gerçeğinin ayrıntılı bir kaydı ve ikincisi ekonomik çözümlemesinin temel niteliklerinin işlenip hazırlanması. Bu ikinci amaç “Ekonomi Politiğin Eleştirisine Katkı”, “Grundrisse” ve “Artı Değer Teorileri”ni doğuracaktır. Ve hep birlikte bu yapıtlar da doğrudan doğruya “Kapital’in” yazılmasına bir hazırlıktır
Marx ve Engels’in teorik dünyalarını nasıl inşa ettikleri, hangi konu ve kavramlardan yola çıkarak Marksizm diye nitelendirilen düşünce sistemine ulaştıklarının izini sürmekle sadece bu entelektüel yolculuk hakkında merakımızı gidermekle kalmayız, onların inceledikleri ve halen içinde yaşadığımız kapitalist dünyanın çelişkilerini ve geleceğini kavramamız konusunda önemli vargılara ulaşabiliriz.
Ernest Mandel, “Marx’ın İktisadi Düşüncesinin Oluşumu” adlı kitabında Marx ve Engels’in iktisadi düşünce dünyasının ortaya çıkışı ve gelişim hakkında son derece açık ve detaylı bir analiz ortaya koyuyor. Mandel’e göre, Marx ve Engels’in başlangıç noktaları aynıydı. İkisi de Hegel diyalektiği, Bruno Bauer’in özbilinci ve Feurbach’ın hümanizmini eleştirerek felsefe ile yola çıkmışlardı. Sonra İngiliz ve Fransız sosyalizmi ile tanıştılar. Bu tanışma Marx için kendi çağının mücadele ve özlemlerine ilişkin düşüncelerini düzenlediği bir araç olurken, Engels için aynı rolü İngiliz sanayisi oynamıştı.
Ernest Mandel, Marx’ın İktisadi Düşüncesinin Oluşumu, çeviren: D.Işık, 3.Baskı, 2000, Yazın Yayıncılık, 204 sayfa.
Mandel’in saptamasıyla Marx 1842 yılında entelektüel gelişmesinin ilk adımını atarak felsefeden politikaya geçer. İnsanın yabancılaşmasının kaynağı olarak öncelikle para, özel mülkiyetle birlikte ele alınır. “Hegel’ci Hukuk Felsefesinin Eleştirisi’ne Giriş’te” Marx proletaryayı kendi kurtuluşunun bizzat yaratıcısı olarak ele alır. Böylelikle bu, bir bütün olarak insanlığın kurtuluşu olacaktı. Proletaryanın özel mülkiyetin olumsuzlayıcısı olarak keşfi hâlâ felsefi sınırlar içinde kalıyordu. Proletaryanın üretim süreci içinde aldığı yerin, onun kurtuluş gücünün temeli olduğunu henüz kavramamıştı. Onun komünizmi hala özünde felsefe idi. Komünizm fikrine Marx’tan önce varmış olan Engels’in komünizmi de özünde felsefi idi. Engels’e göre komünizm en başta burjuvaziye ve entelektüellere sesleniyordu.
Mandel, Engels’in Avrupa’nın üç büyük uygar ülkesi olan İngiltere, Fransa ve Almanya’da toplumsal düzenlemelerde ortak mülkiyete dayalı topyekün devrimin acil ve kaçınılmaz bir zorunluluk olarak gördüğünü aktarır. Engels’e göre; İngilizler ülkelerindeki sefalet, ahlak bozukluğu ve yoksulluğun hızlı artışıyla, Fransızlar politik taleplerine toplumsal özgürlük ve eşitliği ekleyerek, Almanlar da felsefi olarak yani ilkeler üzerinde düşünmekle komünist olmuşlardır. Engels’in felsefi komünizmden proleter komünizme varmasını sağlayan şey, kendisinin İngiltere’de büyük ölçekli sanayinin yarattığı gerçek proletarya ile onun yoksulluğu, aynı zamanda kolektif gücü ve örgütlenme yeteneği ile karşılaşması olmuştur.
Mandel’e göre Marx, işçi sınıfı kitlelerini kavrayıp onların yabancılaşmasına son verecek toplumsal devrime olan ihtiyacın farkına varmalarını sağlayacak radikal toplum teorisini hazırlamak için çıkış noktası olarak salt devletin olumsuzlanmasını almak yoluyla Hegel’in felsefesini eleştirmenin yeterli olmadığını görmüştür. Ve kendini büyük iktisatçıların yazılarında bulunan burjuva toplumunun anatomisini incelemeye vermiştir. “1844 Ekonomi ve Felsefi Elyazmaları”, Marx’ın ekonomik düşüncesinde dönüm noktasıdır. Marx’ın Hegel, Schelling ve Feurbach’tan ödünç aldığı “yabancılaşma” kavramı ilk kez bu eserde ele alınmış ve ona sosyoekonomik bir içerik kazandırılmıştır. İnsanlıktan uzaklaşmış toplumun gizi bu eserde açığa çıkarılmıştır. Bu toplumdaki emek yabancılaşmış emek olduğundan toplum gayri insanidir. “Alman İdeolojisi” ise tarihi materyalizm teorisini, Hegel sonrası Alman felsefesinin sistematik bir aşılmasına dayandırır. Bu eserin ilk katkısı, kapitalizme ve dünya ticaretine daha diyalektik bir bakıştır. İkinci katkı, modern büyük ölçekli sanayinin hazırladığı ve komünizmin gerçekleştirecek olduğu insan ihtiyaçlarının evrensel gelişimini konu almasıdır. Üçüncü katkı ise gelecek toplumun bölüşüm tarzını işlemesidir. “Herkese yeteneğine göre” şeklindeki hatalı ilke “herkese ihtiyacına göre” şeklindeki ilkeye dönüşmelidir. Bu üç yeni öğe arasında bütünlük vardır. İnsan ihtiyaçlarının evrenselliği dünya ticareti ve sanayi tarafından yaratılmıştır ve komünist toplumda yapılan işe göre veya yeteneğe göre herhangi bir bölüşümün reddedilmesi tamamen bütün insanların evrensel gelişmesini sağlamak ihtiyacı üzerine temellendirilmiştir.
Mandel’in vurgusuyla, ilk sistematik ekonomi politik incelemesine eşlik eden notlarında Marx, emeğin değerin temeli olduğunu açıkça reddeder. Aynı açıklıkla da “Felsefenin Sefaleti”nde kabul eder. Bu eseri yazdığında Marx metanın değerini onun üretimi için gerekli emek zaman ile formüle etmesi bakımından Ricardocu idi. Ama kendini Ricardo ve diğer klasik iktisatçılardan da ayrıştırma yolundadır. Ekonomik kategorileri belli bir tarihsel gelişmenin, üretici güçlerin belli bir gelişmesinin yasalarından başka bir şey olmayan tarihsel yasalar olarak değil de ölümsüz yasalar olarak gören burjuva iktisatçılarının hatasından söz eder. Bu eser Marx’ın ekonomi fikirlerinin evrimi bakımından kapitalizmin kökenlerine, gelişmesine, çelişkilerine ve gelecekteki çöküşüne toplu bir bakış sağlayan bir ilk yapıttır. Ve bu yönüyle “Ekonomi ve Felsefe Elyazmalarına” göre muazzam bir ilerleme gösterir.
Mandel’e göre, Marx’ın “Felsefenin Sefaletinde”, Engels’in “Komünizmin İlkeleri”nde, Marx’ın “Ücretli Emek ve Sermayesi”nde ve birlikte yazdıkları “Komünist Manifesto”da bulunan ortak nokta burjuva toplumuna ve proletaryanın sefaletine kısmi bir bakış değildir. Bunun yerine kapitalizme yol açan yasaların incelendiği, tarihsel meziyetlerin çözümlendiği, işçi hareketi ve komünist harekete bilimsel çözümleme getirildiği, yani tarihsel materyalizm temelinin atıldığı büyüleyici bir görünüm söz konusudur. Marx, artı değer teorisinin ipuçlarını da bu sözcüğü kullanmadan ve düşüncesini açıkça ifade etmeden de olsa “Ücretli Emek ve Sermaye” kitabında vermiştir. Artı değerin bilimsel çözümlemesi bu ve önceki eserlerinde yapılamamıştı. Bunun nedeni Marx’ın, henüz emek ile emek gücü arasındaki ayrımı saptayamamış olmasıydı. Artı değer, tam da emek gücünün özgül bir kullanım değeri olarak keşfedilmesinden çıkar.
Marx ekonomik döngüyü incelemenin yanı sıra “Fransa’da Sınıf Mücadeleleri” kitabında doğrudan ekonomik çıkarlar ile siyasal ilişkiler arasındaki ilişkilerin ayrıntılı incelemesine girişmiştir. Mandel, ilk kez bu kitapta üretim araçlarının ortak mülkiyetinin formüle edildiğini belirtir. 1857 ekonomik krizi ise Marx’ı iki konuya yönlendirmiştir. İlki, kriz gerçeğinin ayrıntılı bir kaydı ve ikincisi ekonomik çözümlemesinin temel niteliklerinin işlenip hazırlanması. Bu ikinci amaç “Ekonomi Politiğin Eleştirisine Katkı”, “Grundrisse” ve “Artı Değer Teorileri”ni doğuracaktır. Ve hep birlikte bu yapıtlar da doğrudan doğruya “Kapital’in” yazılmasına bir hazırlıktır.
“Ekonomi Politiğin Eleştirisine Katkı”da Marx, mübadele değerinin yaratıcısı olarak soyut emeği formüle etmiştir. Emek gücünün tıpkı diğer metalar gibi Marx tarafından ikili özelliğinin keşfedilmesi artı değer teorisinin temelini oluşturur. Yani emek gücünün kullanım değeri ile mübadele değeri arasındaki ayrım. Sermaye için kullanım değeri olan emeğin, işçi için sadece mübadele değeri vardır. Biri, emek gücünü üretim araçlarına sahip olan ötekine satmak zorunda olan iki toplumsal sınıfın yan yana gelişidir ki emek gücünü metaya ve üretim araçlarını sermayeye dönüştürür.
Grundrisse, Marx’ın Kapital’den önce vardığı en yüksek noktayı oluşturur ve çok sayıda ekonomik çözümleme içerir. Marx, Kapital’i yazarken ilk başta 6 başlıktan oluşan plan yapmıştı ancak bunun sadece altıda birini gerçekleştirebildi. Bu konulardan toprak mülkiyeti, ücretli emek, dış ticaret ve dünya pazarına ilişkin pek çok gözleme “Grundrisse” içinde değinmiştir. Anlatım yöntemi bakımından Kapital’e göre daha soyut ve tümdengelimsel olan “Grundrisse”yi Roman Rosdolsky, Marx’ın ekonomi laboratuvarına girmemizi sağlayan, onun metodolojisinin tüm inceliklerini, kıvrımlı yollarını ortaya koyan bir yapıt olarak değerlendirir.
Marksist teorinin gelişmesine “Grundrisse”de bulunan asli katkıları değer, artı değer ve para teorilerinin yetkinleştirilmesi olarak saptayan Mandel, bu eserdeki en çarpıcı pasajlardan bazılarının harcanabilir zaman-çalışma zamanı-boş zaman diyalektiğine ilişkin olduğunu söyler.
Mandel’e göre Marx, işe bir bütün olarak ele alınan burjuva toplumunun eleştirisini yapmak arzusu işle başladı. Bu onu bütün insan toplumlarının evrimi üzerine bazı genel yasalar formüle etmeye yönlendirdi. Bunlardan biri “üretim ilişkilerinin” bir anlamda toplumun anatomik sistemini oluşturduğuydu. İktisatçı olarak kendi öz buluşları olmaksızın onun tüm toplum teorisinin ütopik karakterde, volontarist ve sözcüğün olumsuz anlamıyla “felsefi” olacağını söyleyen Mandel, Marx’ın yalnızca iktisadi buluşları sayesinde, proletaryanın esinlerine ve mücadelelerine bilimsel bir temel vermeyi gerçekleştirdiğini ileri sürer.
Marx’ın temellendirdiği ve iktisat biliminde devrim olarak değerlendirdiği kuramı sayesinde onun sosyolog, tarihçi ve en başta da devrimci kişiliğinden söz edilebileceğinin altını çizen Mandel, kitabında Marx ve Engels’in ilk yapıtlarından başlayarak iktisadi kuramlarının oluşum ve gelişim aşamalarını yetkin bir biçimde ele alıyor.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.