Global Witness tarafından yayımlanan yeni bir rapora göre, 2023 yılında dünya genelinde 196 toprak ve çevre savunucusu öldürüldü. Yeni rakamlarla birlikte, 2012-2023 yılları arasında öldürülen toplam toprak ve çevre savunucu sayısı 2.106 oldu
Türkiye’de 3 Eylül 2024’te Reşit Kibar, 9 Mayıs 2017’de ise Ali Ulvi ve Aysin Büyüknohutçu ranta karşı doğalarını, ormanlarını, topraklarını korumanın mücadelesini verirken katledildiler. Dünya genelinde her yıl ranta karşı doğasını, toprağını korumak için mücadele eden onlarca kişi hayatını kaybediyor. Global Witness tarafından hazırlanan, çevre mücadelesi verenlere yönelik cinayetleri ve şiddetin diğer biçimlerini gözler önüne seren raporun özetini sizler için çevirdik.
Raporun tamamına erişmek için tıklayınız.
Global Witness’ın küresel ortaklarıyla birlikte hazırladığı yeni rapora göre, geçen yıl en az 196 toprak ve çevre savunucusu evlerini, toplumlarını ya da gezegenlerini korumaya çalıştıkları için öldürüldü. Yeni rakamlarla birlikte, 2012-2023 yılları arasında öldürülen toplam toprak ve çevre savunucu sayısını 2.106 oldu.
Genel olarak Kolombiya, 2022’de 60 ve 2021’de 33 olan toplam ölüm sayısına kıyasla geçen yıl 79 ölümle dünyanın en ölümcül ülkesi olarak tespit edildi. Bu sayı, Global Witness’ın bugüne kadar kaydettiği bir yıl içinde bir ülkede öldürülen en fazla savunucu sayısıdır. 2012’den 2023’e kadar 461 cinayetle Kolombiya, dünya çapında kayıtlara geçen en yüksek sayıda çevre savunucusu cinayetine sahip.
Latin Amerika’daki diğer ölümcül ülkeler arasında geçen yıl 25 cinayetin işlendiği Brezilya ve her ikisinde de 18 cinayetin işlendiği Meksika ve Honduras yer alıyor.
Orta Amerika, savunucular için dünyanın en tehlikeli yerlerinden biri olarak kayda geçti. Honduras 18 savunucunun öldürülmesiyle 2023 yılında kişi başına en fazla cinayetin işlendiği ülke oldu. Nikaragua’da geçen yıl toplam 10 savunucu öldürülürken, Guatemala’da ve Panama’da ise dörder savunucu öldürüldü.
Dünya genelinde cinayetlerin yüzde 49’unun hedefi olan yerli halklar ve Afrodescendent’ler[1] orantısız bir şekilde hedef alınmaya devam etmektedir.
Global Witness Arazi ve Çevre Savunucuları Kampanyası Baş Yazarı ve Kıdemli Danışmanı Laura Furones şunları söyledi:
İklim krizi hızlanırken, gezegenimizi cesurca savunmak için sesini yükseltenler şiddet, yıldırma ve cinayetle karşılaşıyor. Verilerimiz, cinayetlerin sayısının endişe verici derecede yüksek olduğunu ve bu durumun kabul edilemez olduğunu gösteriyor.
Hükümetler boş duramaz; savunucuları korumak ve onlara yönelik şiddetin altında yatan nedenleri ele almak için kararlı adımlar atmalıdırlar. Aktivistler ve onların oluşturduğu topluluklar, iklime zarar veren endüstrilerin yol açtığı zararları önleme ve düzeltme çabalarında hayati önem taşımaktadır. Daha fazla can kaybını göze alamayız ve buna müsamaha gösteremeyiz.
Bir savunucunun öldürülmesi ile belirli şirket çıkarları arasında doğrudan bir ilişki kurmak zor olsa da Global Witness, 2023 yılında madencilik faaliyetlerine karşı çıktıkları için öldürülen 25 savunucuyla madenciliği açık ara en büyük sektör olarak tanımlamıştır. Diğer sektörler arasında balıkçılık (5), ormancılık (5), tarımsal ticaret (4), yollar ve altyapı (4) ve hidroelektrik (2) yer almaktadır.
Geçen yıl dünya genelinde madencilikle bağlantılı olarak gerçekleşen 25 cinayetin 23’ü Latin Amerika’da işlendi. Ancak 2012-2023 yılları arasında madencilikle ilgili tüm cinayetlerin yüzde 40’ından fazlası, temiz enerji teknolojileri için hayati önem taşıyan kritik minerallerin önemli doğal rezervlerine ev sahipliği yapan Asya’da işlendi.
Rapor, dünya genelindeki cinayetlerin sayısını vurgulamanın yanı sıra, ölümcül olmayan saldırılardaki daha geniş eğilimleri ve bunların küresel olarak topluluklar üzerindeki zararlı etkilerini ortaya çıkarmaktadır. Özellikle Filipinler ve Meksika’da kullanılan taktiklere işaret eden zorla kaybetme ve kaçırma vakalarının yanı sıra, kriminalizasyonun dünya genelinde aktivistleri susturmak için bir taktik olarak kullanıldığına dikkat çekiliyor.
Rapor ayrıca, yasaların savunuculara karşı giderek daha fazla silah olarak kullanıldığı ve iklim protestolarında rol oynayanlara daha sık sert cezalar verildiği Birleşik Krallık, Avrupa ve ABD’de çevre aktivistlerine yönelik baskıları da inceliyor. Bulgular, dünya çapında ortaya çıkan kriminalizasyon vakalarına ilişkin endişe verici eğilimin bir parçasını oluşturuyor.
Raporda yer alan, 2023 yılında Filipinler ordusu tarafından kaçırılan ve şu anda kriminalize edilmekle karşı karşıya olan Filipinli aktivist Jonila Castro şunları söyledi:
Kaçırılmamızdan sonra bile tehditler devam etti. Evlerimize ve topluluklarımıza dönmekte zorluklarla karşılaşıyoruz. Hala gözetim, fişleme ve gözdağı ile karşı karşıyayız. Çevre savunucularını susturmaya yönelik saldırılar, çevrenin korunması ve insan hakları savunuculuğumuza zorluk çıkarıyor.
Çevresel yıkım ve insan hakları ihlalleri birbiriyle bağlantılıdır; her ikisi de hükümetler ve savundukları maden çıkarma sistemleri tarafından sürdürülmektedir.
Deneyimlerimiz, iklim adaleti için verilen küresel mücadelede topluluk aktivistlerinin ve çevre savunucularının daha güçlü bir şekilde korunması ve tanınmasına duyulan acil ihtiyacı vurgulamaktadır.
İklim krizinin tırmanmasına ve hükümetlerin Paris Anlaşması’nın 1,5 santigrat derece hedefine ulaşma sözü vermesine rağmen, toprak ve çevre savunucuları, gezegeni koruma çabalarını durdurmak için giderek artan bir şekilde çok çeşitli saldırılara maruz kalmaktadır. Paris Anlaşması’nın 12 Aralık 2015 tarihinde kabul edilmesinden bu yana en az 1.500 savunucu öldürüldü.
Raporun önsözünün yazarı ve 2024 Goldman Çevre Ödülü sahibi Nonhle Mbuthuma şunları söyledi:
Dünyanın her köşesinde, maden çıkarma endüstrilerinin – ormansızlaşma, kirlilik ve toprak gaspı – yıkıcı etkilerini ifşa etmeye cesaret edenler şiddet ve gözdağı ile karşılaşıyor. Bu durum özellikle iklim değişikliğiyle mücadelede hayati öneme sahip olan ancak her yıl orantısız bir şekilde hedef alınan yerli halklar için geçerli.
Yine de bu saldırıların acımasızlığı derin bir şeyi ortaya koyuyor: sıradan insanların adalet için birleştiklerinde sahip oldukları gücü. Liderlerin görevi, toprak ve çevre savunucularının misilleme korkusu olmadan her yerde seslerini duyurabilmelerini sağlamak ve onları dinlemektir. Bu sorumluluk, dünya çapındaki her varlıklı ve kaynak zengini ulusun omuzlarındadır.
[1] 2000 yılında Şili’nin Santiago kentinde, Irkçılık, Irk Ayrımcılığı, Yabancı Düşmanlığı ve İlgili Hoşgörüsüzlüğe Karşı Üçüncü Dünya Konferansı sırasında Amerika kıtası devletleri Afro-descendant’ı, köleliğin bir sonucu olarak Amerika kıtasında ve Afrika diasporası bölgesinde yaşayan ve temel haklarını kullanmaları engellenen Afrika kökenli kişiler olarak tanımladı.
https://sur.conectas.org/en/afro-descendants-as-subjects-of-rights-in-international-human-rights-law/
[Global Witness’ta yer alan İngilizce orijinalinden Nisan Çıra tarafından Sendika.Org için çevrilmiştir.]
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.