Sonrası ne mi oldu? Sonrası kadınların kendi dilinden bir atölyeyi nasıl yürütebileceklerini gösterdi bize. Sonrası “atölye sence nasıldı abla?” diye aradığımız kadınların cıvıl cıvıl bir sesle “bugün yemek yapmayacağım, zıkkımın kökünü yesin” demesi oldu ya da “biz çok cahilmişiz, meğer ben benim adamdan kıymetliymişim” demesi oldu
(…) Pazardan alınmış esma marka terlikleri ile
Çatlak topuklarını sergileyen kadınlara da…
Şiir ithaf etmeye karar verdim böylece
Yukarıdaki dizelerin sahibi Didem Madak… Pulbiber Mahallesi kitabında yer alan “Pespaye Kedinin Asaletini Anlatan Satırlar Burada Başlamaktadır” şiirinde söylüyor her kadına hitap etmek istediğini. Didem Madak’ın ithaf listesi sadece kadınların eylemleri ile değil aklından geçirdiklerine, var olanlara/ var olma çabasında olanlara da dokunuyor. Madak, her kadının hikayesini görmeye, söylemeye çalışıyor. Silueti belli belirsiz, tabiatı gereği sinik ve suskun veya sindirilmiş ve suskunluğa itilmiş, camların çok kirlendiğini düşünen, ojeleri rengi gereği beğenilmeyen, hayatın ortasında striptiz yapan, eteğinin ucundan acılar döken tüm kadınların hikayesini. Kadın olmayı kucaklayan Madak aslında tüm kadınları kucaklamak istiyor. Tam da kucaklanmaya ihtiyaç duyduğum bir anda denk geldim Madak’ın şiirine. Beni sardığı yetmiyormuş gibi her an değerli olduklarını kabul ettirmeye çalıştığım İstanbul’un mahallelerindeki kadınları da sarıverdi. Nasıl mı?
Geçtiğimiz temmuz ayında Sarıgazi’nin bir sokağında çocuklara gönüllü dersler veriyorduk. Tabii ki tüm günü yemek yapmak, ev temizlemek, eve gelen bütçeyi evin giderlerine yetirebilmek, çocuk bakmak ile geçen kadınlar, çocuklarını yaptığımız derslere büyük bir “zevkle” getiriyordu. Çünkü bu sayede günün belli saatleri 3 çocuk değil de 1 çocuk bakacaktı ya da pazara çocuklar olmadan gidecekti. Ne yazık ki bu kadınların kendisine ayıracağı bir zaman dilimi yaratmayı düşünmesi mümkün bile değildi. Belli ki kendini görmeyi unutan kadınlara kendisini hatırlatmak gerekiyordu. Bunun için çocuklarını derse getirdikleri saatlerde kadınlar içinde bir atölye yapmaya karar verdik. Bin bir ısrar ve ricayla feminist özsavunma atölyesine katılmaya ikna ettiğimiz kadınların hem bize hem de kendilerine bu kadar şey öğreteceğini bilmiyorduk henüz. Katılanlar bilir, atölyenin başlarında kadınların ortak bir biçimde kavramları tanımlaması gerekir. Bunlardan biri de erkek şiddetidir. Atölye yürütücüsü arkadaşım bunca zaman bildiği bütün ifadeleri kullanıyor olmasına rağmen kadınların ağzından bir türlü “erkek şiddeti” çıkmadı ta ki bunu tanımlamaları için “koca dayağı” dememiz gerektiğini anlayana kadar. Sonrası ne mi oldu? Sonrası kadınların kendi dilinden bir atölyeyi nasıl yürütebileceklerini gösterdi bize. Sonrası “atölye sence nasıldı abla?” diye aradığımız kadınların cıvıl cıvıl bir sesle “bugün yemek yapmayacağım, zıkkımın kökünü yesin” demesi oldu ya da “biz çok cahilmişiz, meğer ben benim adamdan kıymetliymişim” demesi oldu. Sonrası kocalarını, hatta hem kocalarını hem çocuklarını bırakıp hayatında ilk kez kadınlarla bir yaz kampına gelmeye karar vermek oldu. Eee, şimdi bunun Didem Madak’la ne ilgisi var demeyin. Çok ilgisi var.
Kasım ayı içerisinde bir sürü eylem, etkinlik, toplantı örgütleyerek memleketin dört bir yanını kuşatacağımız güne az kaldı. 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü’ne giderken Didem Madak gibi tüm kadınları kucaklayalım. İstanbul’un bir mahallesinden İstiklal’e bir dalga gibi akmasını sağlayalım örneğin ya da gelemeyen bir kadının sokağının camlarından mor bir bezle sesini haykırabilmesini. İşyerinde maruz bırakıldığı mobbinge karşı kendi sözünü yazdığı bir mini pankartı üretelim kadınlarla. Her akşam yorgun bir yüzle kendine dönemeyen kadınlar için özgürlük senfonisinden bir şarkı söyleyelim bağıra çağıra “köle miyim sana ben sana-ne sana- ne!” Eve kaçta gireceğinin, kaçta çıkacağının sürekli hesabını vermek zorunda bırakılan kadınları kız kardeşleriyle buluşturalım örneğin. Nitekim yan yana geldikçe sımsıkı saracaklar birbirlerini. Demem o ki sıradaki 25 Kasım eylemlerimiz farklı zamanlardan bambaşka kadınlara ithafen gelsin… Didem Madak ve tüm kadınlar dahil.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.