Bu dosyada devlet, sermaye ve sarı sendika koalisyonunun işçi sınıfının önüne çıkardığı engelleri, geleneksel sendikal hareketin derinleşen krizini ve sınıf mücadelesindeki yeni arayışları tartışacağız
Türkiye işçi sınıfının örgütlü mücadelesini bütün boyutlarıyla ve en sağlıklı biçimde yansıttığını söyleyemesek de Çalışma Bakanlığı tarafından yayımlanan sendika istatistikleri genel atmosfer hakkında bir ipucu veriyor. 22 Temmuz’da yayımlanan son istatistiklere göre sendikalaşma oranı yüzde 14,26 olarak gerçekleşti. DİSK’e bağlı sendikaların sadece 6’sı işkolundaki tüm işçilerin yüzde birine tekabül eden ülke barajını aşarak yasal toplu sözleşme yetkisi kazandı.
İşverenle anlaşma veya uluslararası firmaların sözleşmelerle getirdiği sendika zorunluluğunun sağladığı kolaylıkla işçileri ‘üye yapan’ sendikaları saymazsak, mücadeleci yönüyle öne çıkan sendikaların önüne çıkarılan sayısız engel de kısmen yansıdı bu istatistiklere. İşçi eylemlerindeki polis tehditleri, işveren ve sarı sendika işbirliğiyle yayılan yalanlar ve bu yolla yaratılmaya çalışılan korku iklimi, yasadışı olmasına rağmen işçilere doğrudan para vererek sarı sendikaya üye yapmak ve sayamayacağımız kadar hile mücadeleci sendikaların ülke barajını aşmasını engellemek için kullanılıyor. Çok sayıda mücadeleci sendika da bu hilelerle ülke barajının altında bırakıldı.
Ancak sorun sadece baraj altında kalan sendikaların değil. Baraj aşılsa dahi farklı hileler devreye giriyor. Yetki tespitine itirazlarla başlatılan ve sündürülen mahkeme süreçleri bir işyerindeki toplu sözleşmeyi aylarca hatta yıllarca erteleyebiliyor. Ya da sürecin tıkandığı noktada ilan edilen grevler yasaklanabiliyor.
İşçilerin yalnızca yüzde 14,26’sının sendikalı olabildiği bir düzlemde toplu sözleşme düzlemi büyük ölçüde ortadan kalkmış durumda. DİSK-AR’ın nisan ayında yayımladığı araştırmaya göre işçilerin ancak yüzde 9,5’i toplu sözleşme yapma hakkına sahip. Ancak devlet, sermaye ve sarı sendika koalisyonu eliyle kâğıt üzerinde var olan toplu sözleşme hakkının uygulanabildiği nadir işyerlerinde de engel çıkarılıyor.
Sendikaların bu krizine karşı çeşitli arayışlar da var. Yetki ve toplu iş sözleşmesi odaklı sendikacılığın dışında meşru, militan bir sendikacılık anlayışıyla fiili mücadeleyi merkeze alan sendikalar, toplu iş sözleşmesi süreçlerini beklemeden iş bırakma ve işveren üzerinde baskı kurma eylemleriyle, bu yolla elde ettikleri kazanımlarla baraj engelini aşarak gündeme gelebildiler. Bu örneklerde yer yer yasal mevzuatın işkolu, kayıtdışı işçi örgütlenmesi gibi sınırları da aşılabildi.
Üstelik sürecin tıkandığı durumlarda fiili grevler ya da direnişler zaman zaman baraj aşmış sendikaların ve/veya o sendikalara üye işçilerin de başvurduğu pratikler olabildi.
Ocak ve Şubat aylarındaki işçi direnişlerinin büyük bir bölümü geleneksel düzlemin dışına taştı. İşçiler kimi yerde örgütlü oldukları sendikalarla, kimi yerde kendi başlarına, yasal sürece takılmadan fiili grevler yaptılar. Bu süreçte örgütlü olmayan işçi kesimleri direnişleri sırasında çeşitli sendikalarla veya diğer işçi örgütleriyle temas kurdu.
Sınıf hareketinde yaygınlığı artan bu pratikler, pandemi sonrasında daha da sertleşerek yeni bir düzleme taşınan sınıf mücadelesinin çığır açıcı pratikleri mi olacak yoksa geçici bir durum mu yaşanıyor? Fiili olarak çıkmaza sokulan geleneksel sendikaların bu krizi aşma yönünde ne gibi stratejileri var? Bunlar ve pek çok soru sınıf hareketinin önünde yanıt bekliyor.
Mücadeleci sendikaların temsilcileriyle yaptığımız söyleşilere yer vereceğimiz bu dosyada devlet, sermaye ve sarı sendika koalisyonunun işçi sınıfının önüne çıkardığı engelleri, geleneksel sendikal hareketin derinleşen krizini ve sınıf mücadelesindeki yeni arayışları tartışacağız.
Sendika.Org