Kamu yararı ilkesini iğdiş eden “bireysel konfor ve yaşam kalitesi” kavramları, akıllı kentlerin satışını güçlendirici unsurlar olarak kullanılmaktadır. Geleceği şekillendirme gücünün toplumun ihtiyaçlarından veri tekellerinin yönelimine yerel yönetimler vasıtasıyla teslim edildiği bu süreçte akıllı kentler kamu yararı ile net bir karşıtlık içindedir
Neoliberal kent denilince akla inşaat sektörünün kışkırtıldığı, alametifarikası AVM’ler ve kapalı siteler olan bir kent gelebilir. Bunun yanında yönetişim, sürdürülebilirlik gibi kavramlar da burjuva ideoloji tarafından bu alanda çok sık kullanılır. Son yıllarda bilgi ve iletişim teknolojilerinin (BİT) gelişmesiyle birlikte neoliberal kentlerde yeni bir dönüşüm sürecinin öngünlerini yaşıyoruz.
BİT’in gelişmesiyle birlikte “akıllı” ön eki alan çeşitli kullanımlar gelişmeye başladı. Akıllı ön eki alan önemli kavramlardan biri de akıllı kentler. Akıllı kentler 1980’lerden başlayarak literatürde boy göstermeye başlayan ve son 10 yıl içinde yaygınlık kazanan bir kavram.
Akıllı kent kavramı kentsel alandaki iletişim altyapısının rolünü tanımlamaktadır. Bu kavram bilgi ve iletişim teknolojilerindeki gelişmelere göre giderek genişlemiştir. Dolayısıyla çok sayıda akıllı kent kavramı bulunmaktadır. Niyetim bir kavram analizi yapmak değil ancak bu tanımlarda kullanılan ortak ve yaygın kavram setlerinden bir akıllı kent kavramı türetirsek şu şekilde kısaltmış olurduk herhalde:
“Sürdürülebilirlik kriterlerini sağlamış, yüksek yaşam kalitesi öngören, kentin yönetiminin katılımcı yöntemlerle yapıldığı ve tüm bunları bilişim teknolojisinden istifade edilerek yapıldığı kentler.”
Kapitalizmin yarattığı ekolojik, ekonomik ve sosyal tahribatlara sistemin kendi içinde çözüm bulma amacıyla ortaya atılan sürdürülebilirlik kavramının çok sayıda kriteri vardır. Bu kriterlerin tamamını akıllı kentlerin hedefleri veya amaçları şeklinde görmek mümkün. Bu amaç ve hedefler bir nevi akıllı kentlerin pazarlanması için en sık kullanılan olgular olmakta.
Yüksek rekabetçilik, sosyal adalet, çevreye ve doğaya duyarlı, beşeri sermayeye yatırım yapan, bireysel yaşam kalitesini artıran, kentte yaşayanların paydaş olacağı katılımcı ve demokratik yöntemlerin uygulandığı yönetişim ilkesini içine sindirmiş, afetlere karşı dayanıklı… Neoliberalizmin krizini aşmaya odaklanan burjuva ideolojisini yansıtan bu söylemleri artırmak elbette mümkün.
Bu kavramlar yerine daha kolektif, daha heterojen, farklı kamusallıkların bir arada olduğu, üretim odaklı kavramlar da kullanabiliriz.
Sayılan onca hedefi gerçekleştirmek için bilgi ve iletişim teknolojilerinden yararlanılması düşünülüyor. Günümüzde herhangi bir akıllı cihazı olan kişinin databiyografisi* büyük veri tekellerinin elinde toplanıyor. Bir kentte yaşayan herkesin ürettiği verilerin toplamından elde edilen verilerin ve belki ileride yine aynı databiyografiler toplamından elde edilecek davranış biçimlerinin yapay zekâ kullanılarak bir ortak yaşam formunda işletilir hale gelmesinden bahsediliyor.
Akıllı kentlere yönelik ilk gelen eleştiriler genel olarak teknolojin (nesnelerin interneti, yapay zeka, veri analizleri…) olumsuz etkilerinin göz ardı edildiğine dairdi. Son dönemde ise akıllı kentlerin aslında büyük veri tekellerinin kâr kapısı haline geldiği ve kavramın trend olmasıyla yerel yönetimlerin bu alanın en büyük müşterisi haline getirildiğine dair eleştiriler de yapıldı. Tabiî veri tekellerinin milyarlarca insanın databiyografileri üzerinde tahakküm kurma yetkisi kazandığı, insanların da ürettiği verileri parasız bir şekilde tekellere sağlayıp o verilerin işlenmiş halini satın alan birer varlığa (nesne) dönüştüğü bir süreç olduğuna yönelik eleştirel yaklaşımlar da yok değil.
Kısaca akıllı kentin aklını veri tekelleri oluşturmaktadır. Bu kavramın ilk müşterisi yerel yönetimler olmaktadır. Kentin paydaşlarının databiyografileri üzerine inşa edilen bu süreçte insan parasız veri üreticisi konumundadır. Fikrin satışı için sunulan akıllı kentlerin amaçlarından kapitalizmin krizine çözüm bulma arayışını okumak mümkün.
Bu makalede akıllı kent bağlamında üç temel tartışmaya giriş yapılacaktır.
Keynesyen dönemden kalan kamu yararı kavramının üstün kamu yararı gibi kavramlarla aşılmaya, kamusal kullanımların piyasalaştırılmaya çalışıldığı neoliberal hegemonya altındaki kentlerde kamusallık tartışmaları ayrıca değinilmesi gereken bir tartışmalar silsilesidir. Ancak bu makalede kamu alanı bir ilişkiler/çatışmalar alanı olarak ve bu ilişkilerin/çatışmaların taşıyıcılarının bütünün oluşturduğu bir alan olarak değerlendirilmektedir.
Tamamen bilgisayar kontrolündeki kentlerden, AirBNB, Uber, RydHero gibi platformlar, telebüs ulaşımı gibi birçok olgu akıllı kent içine dahil edilmektedir. Tamamında kişilerin verileri üzerinden hareket ederek yine kişilere bireysel konfor alanları, zaman, enerji ve para tasarrufu sağlamaya yönelik mühendislik projeleri öne çıkmaktadır.
Aklını, databiyografilerden daha fazla kâr elde etmeye odaklayan teknoloji tekellerinin kimi denemeleri kentin aynı zamanda sosyolojik ve coğrafi bir olgu olduğunu geri plana itmektedirler. Öyle ki çölün ortasında sıfırdan akıllı kent kurma girişimleri de (ABD Arizona Çölü’nde ve Kuzey Nevada Çölü’nde inşa edilmesi planlanan akıllı kentler) vardır. Özetle akıllı kent projeleri kent plancıları tarafından değil teknoloji şirketleri tarafından yönlendirilmektedir.
Kamu yararı ilkesini iğdiş eden “bireysel konfor ve yaşam kalitesi” kavramları, akıllı kentlerin satışını güçlendirici unsurlar olarak kullanılmaktadır. Geleceği şekillendirme gücünün toplumun ihtiyaçlarından veri tekellerinin yönelimine yerel yönetimler vasıtasıyla teslim edildiği bu süreçte akıllı kentler kamu yararı ile net bir karşıtlık içindedir.
Akıllı kentlerin ortak özelliklerinden biri de uzun vadeli ve maliyeti yüksek ama insanların sağlığı açısından kritik öneme haiz altyapı yatırımlarından kaçınılmasıdır.
2019 Aralık ayından günümüze COVID-19 salgını bu ülkelerde de yaşanmıştır. Salgından etkilenen kentler içinde “akıllı kentler” de yer almaktadır ve bu kentlerde de diğer kentlerde olduğu gibi kritik altyapı yatırımlarının yapılmadığı ortaya çıkmıştır.
Gerek salgın sürecinde gerekse de özellikle 2021’de Almanya’da yaşanan sel felaketleri düşünüldüğünde kamu yararı ilkesinden yoksun akıllı kentlerin “bireysel konfor ve yaşam kalitesi” mottolarının gerçeği yansıtmadığını göstermiştir. Aynı değerlendirme üzerinden “10 yıldan uzun süredir BİT teknolojileri kamu yararına kullanılmıyor mu?” sorusu hemen akla gelmektedir ve akıllı kent uygulamalarının veri tekellerinin kasasını doldurmaktan öteye gidemeyeceği yönündeki eleştirileri güçlendirmektedir.
Veri tekelleri insanları mı yoksa kârlarını mı düşünecektir? Sosyolojik olguların matematiksel ifadelere indirgenerek kentlerin planlanması ne kadar sağlıklı, sosyal gerilimi ne kadar azaltıcı niteliktedir? Kentler verilere indirgenerek yeni bir kamusallık mı inşa edilmektedir?
Bu soruların tamamının derinlemesine tartışılması hem egemenlerin kent algısı hem de ezilenlerin kent algısı açısından ve burjuva ideolojisinin kavramları karşısında proleter kavram setlerini geliştirmek açısından önemlidir.
Kent paydaşlarını para talep etmeden bilgi tekelleri için rant sağlayacakları metalar üreten işçilere dönüştüren bu süreçte devlet aygıtı ve bilgi tekelleri giderek bilgi rantı üzerinde tahakküm kuracağa benzemektedir. Veri tekelleri bilgi rantı üzerindeki tahakkümleri ile toprak rantı üzerinde de belirleyici konuma gelecektir. Databiyografiler üzerinden kurulması muhtemel tahakküm konusunda önlemler alınmadığı sürece sürdürülebilirlik kriterlerinden dengeli ekonomik gelişimin yanı sıra kent yönetimine paydaşların katılımı ilkeleri çiğnenmiş olacaktır.
Ayrıca akıllı kent uygulamaları bireysel konfor ve yaşam kalitesini artırmaya endeksli bir satış mottosu geliştirdiği sürece üst gelir grubu mensuplarının yararlanabileceği uygulamalar tıpkı kapalı siteler örneklerinde olduğu gibi (Favelalar arasında yer alan kapalı siteler, gecekondu bölgeleri arasında yer alan lüks villalardan teşekkül eden konut grupları) sosyal gerilimleri artırma eğilimi taşımaktadır.
Örneğin daha önce de benzer mottolarla pazarlanan kapalı siteler, kentlerin krizine çözüm olamamıştır. Süreci kabaca şöyle tarif edebiliriz: “Bireysel konfor için kentin karmaşasından uzak bir yaşam alanı inşa etmek için bir bölge bul ve o bölgeyi imara aç -altyapı götür- kapalı siteyi inşa et -kapalı site ile kent merkezi arasını imara aç- nüfus talebini artır -inşaat talebini artır- bina sayısı ve nüfus artsın -kent rantı artsın- kapalı site yine kent karmaşası içinde kalsın -yeniden bu karmaşadan kurtulmak için bireysel konfor alanı ara.”
Sonuç olarak süreç hem kentsel rant artışını tetiklemesi hem korunaklı sağlıklı alanlar yaratmak adına kentin geri kalanının betona dönmesi konularında mevcut soruna daha büyük sorunlar üreterek çözüm üretmiştir. Çünkü kent bireysel konfor alanı değil kamusal bir olgudur.
Bireysel konfor alanı vaadiyle sunulan yaşam kalitesi yüksek mekanların kent rantını artırıp kenti nasıl yaşanılmayacak hale getirdiğini görerek yine bireysel konfor mottosuyla sunulan akıllı kentlerin aynı akıbete yol açmayacağının bir garantisi bulunmamaktadır. Akıllı kentlerin ABD, Kanada, İngiltere, Çin ve Almanya gibi ülkelerin dışındaki ülkelerde doğal olarak kent rantını artırıcı özellikleri göz ardı edilmemelidir. Kent rantının, inşaat talebi kışkırtılarak azalmayacağını unutmamak gerekmektedir.
Akıllı kentler kent planlaması ile veri bilimleri disiplinlerinin bir arada olduğu multi-disipliner bir olgu konumunda. Mevcut akıllı kent uygulamalarının merkezinde veri analistleri ve yazılımcılar bulunmaktadır. Güvencesizliğin, neoliberalizmin ana eğilimi olduğu koşullarda akıllı kentler yaygınlaştıkça veri analistleri ve yazılımcılık meslekleri giderek popülaritesini kaybetme eğilimi taşıyacak ve nitelikli emekgücü niteliksizleşecektir.
Bu koşullarda şoförsüz ve Uber mantığı ile hareket eden bir otobüs kullanımı sürecini düşünelim. Bunun için 5G sistemi ile yapay zekâ sistemlerinin bir arada kurgulandığı bir sistemden söz etmek gerekmektedir. Bunun için temel olarak yapay zekâ uygulamalarının şoförün maliyetinden daha ucuz olmasını gerekmektedir. Sonuç olarak yazılımcının şoförden daha ucuz maliyette olması koşulunda ya da emekgücünü niteliksizleştiren güvencesizliğin ortadan kalktığı dolayısıyla tekelci kapitalizmin ortadan kalktığı koşullarda bu uygulamanın yaygın bir şekilde kullanılması mümkün görünmektedir.
Akıllı kent kavramının BİT üzerinden tartışıldığı kadar kent planlama ilkeleri bağlamında, kamusallık bağlamında ve neoliberalizmin güvencesizlik çelişkisi bağlamında tartışılması gerekmektedir.
Dipnot:
* Databiyografi: Bir insanın hayatı boyunca açığa çıkardığı bireysel verilerin anlamlı/kullanılabilir veri setleri haline getirilmiş hali.
Makale ve Tezler
A Smart City Assistive Infrastructure for the Blind and Visually Impaired People: A Thin Client Concept – (Zubov Dmytro – 2018)
Citizens’ Perception of Smart Cities: A Case Study – (Panayiotis Christodoulou & Zinon Zinonos – 2021)
City attachment and use of urban services: Benefits for smart cities – (DanielBelanchea, Luis V.Casalób, Carlos Orús – 2016)
Evaluation and Analysis of IoT-based Smart City Design Parameters – (Reza Pourmohammadhosein Niaky, Parastoo Vakili Tahami – 2021)
Exploring changes in the spatial distribution of the low-to-moderate income group using transit smart card data – (Qi Li Gao, Qing Quan Li, Yang Yue, Yan Zhuang, Zhi Peng Chen, Hui Kong – 2018)
Future bus transport contracts under a mobility as a service (MaaS) regime in the digital age: Are they likely to change? – (David A. Hensher – 2017)
Is civic data governance the key to democratic smart cities? The role of the urban data trust in Sidewalk Toronto – (Anna Artyushina – 2020)
Rescaling and refocusing smart cities research: from mega cities to smart villages – (Anna Visvizi, Miltiadis D. Lytras – 2018)
Spatial Data Management and Visualization Tools and Technologies for Enhancing Participatory e-Planning in Smart Cities – (Maria Panagiotopoulou, Anastasia Stratigea – 2017)
The ethics of smart cities and urban science – (Rob Kitchin – 2016)
The social issues of smart home: a review of four European cities’ experiences – (Saeid Pira – 2021)
Kitaplar
The Smart City in a Digital World – (Vincent Mosco – 2019)
Kamusallık ve Tecrübe: Burjuva ve Proleter Kamusallığın Analizine Doğru – (Alexander Kluge & Oskar Negt – [Türkçe çevirisi] 2018)
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.