Seçim kampanyası sürecinde Almanya sokakları kürtaj hakkının önündeki kısıtlamaların kaldırılması, kira sorununa çözüm bulunması, iklim krizine yol açan enerji politikalarının terk edilmesi ve mültecilerin haklarına saygı gösterilmesi için düzenlenen eylemlere sahne oldu. Bu eylemleri, ağırlıklı olarak Yeşiller ve Sosyal Demokratlar, gençliği kendi partilerine kanalize etmek üzere çok iyi bir biçimde değerlendirdiler
Almanya’da 26 Eylül tarihinde gerçekleşen seçimler, sadece Genel Seçimler değildi.
Aynı gün birçok şehirde Belediye Başkanlığı ve Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimleri yapılırken (ki bunların bir kısmı, adayların başabaş gitmesi sonucu yinelenecek), Berlin’de de ek olarak kira artışları-konut sorunuyla ilgili bir halk oylaması yapıldı.
Seçim sonuçları 15 Ekim tarihinde resmi olarak onaylanacak ve böylelikle yeni koalisyon görüşmelerine başlanılacak.
Seçimlere katılım %76,2’den %76,6’ya!
2017’den bu yana ağırlıklı olarak “iklim krizi” gündemli eylemler yapıldı. Bu eylemlerde sürekli, üstelik hiçbir hükümetin bu talepleri yerine getirmeyeceği bilinerek, şu talepler haykırıldı:
“Atom silahlarının kaldırılması, atom-fosil enerjisinin kullanılmaması, silah ticaretinin son bulması, Paris Anlaşması’na uyulması, Batı’nın Doğu’daki insan sömürüsü ve katliamlarından direk sorumlu olduğu için buna son vermesi, her mülteciye yaşama-barınma hakkı verilmesi, Batı’nın etrafına ördüğü bu duvarların bedelini başka halkların ödeyeceği, herkese toplu ulaşım şansı tanınması, yol ücretlerinde indirime gidilmesi vb.”
Kiraların dondurulması talebiyle eylemler gerçekleştirildi.
“Politik-dini” yasal gerekçelerle, kadınların kürtaj kararlarını engelleyecek boyutta seyreden; “Kürtaj operasyonu hakkında bilgilendirmenin dahi birkaç tek elde toplanmayıp, tıbbi tüm kuruluşlara yayılması” yönlü talepler haykırıldı. Binlerce kadın sürekli sokaklara döküldü.
Tüm bu eylemleri-talepleri, ağırlıklı olarak Yeşiller ve Sosyal Demokratlar, yani zaten toplumun tüm hücrelerine dek kurumsal örgütlenmeleri var olan partiler, gençliği kendi partilerine kanalize etmek üzere çok iyi bir biçimde değerlendirdiler.
Böylesine yoğun sokak hareketliliklerine rağmen, 2017’de %76,2 oranında olan seçmen katılımı, 2021’de ancak %76,6’ya çıkarılabildi.
Partilerin 2017 Genel Seçimleri’nden bugüne oy oranı değişimi:
Sosyal Demokrat Parti’nin (SPD) oyları %20,5’ten %25,7’ye yükseldi.
Hristiyan Demokrat Birlik’in (CDU) oyları %26,8’den %18,9’a düştü.
Yeşiller’in (GRÜNE) oyları %8,9’dan %14,8’e yükseldi.
Hür Demokratik Parti’nin (FDP) oyları %10,7’den %11,5’e yükseldi.
Almanya İçin Alternatif’in (AfD) oyları %12,6’dan %10,3’e düştü.
Hristiyan Sosyal Birlik’in (CSU) oyları %6,2’den %5,2’ye düştü.
Sol Parti’nin (Die Linke) oyları %9,2’den %4,9’a düştü.
Diğerleri %5,0’den %8,6’ya yükseldi (DKP, MLPD gibi partilerle birlikte bağımsız parti kuranlar)
Berlin’deki kira yükselişi durdurulacak mı?
Berlin’de, tam da bu yıl “bazı özel mülklerin kamulaştırılması” yönlü bir halk oylamasına gidilmesinin, seçimlere katılımı artırmaktan başka bir hedef taşımadığını düşünüyorum.
Bu oylama sonucunda, seçmenlerin yeterli çoğunluğu, bu kamulaştırmaya “evet” dediğini resmileştirdi.
Peki şimdi ne olacak?
Yasalara göre “Deutsche Wohnen & Co enteignen” adlı, yani adı üzerinde olan “kamulaştırma” kurumunun, bu halk oylamasıyla birlikte şehirde ikâmet edenlerin çoğunluğunun “evet” demesi sonucu, özel-ekonomik kâr amaçlı 3000’in üzerinde mülkiyeti bulunan tüm özel kuruluşlarla bir pazarlığa oturması ve bu mülkleri gerçek değerinin altında, indirimli bir fiyata alarak kamulaştırması mümkün.
Bu kurumun seçimler öncesinde sunduğu taslak, değeri 7,3 ilâ 13,7 milyar avroya dek mümkün olabilecek, 200.000 evin kamulaştırılabileceği; kurumsal hesaplarının, yaklaşık 28,8 ilâ 36 milyar avroya dek mümkün olan 243.000 evi kamulaştırmaya yetebileceği yönündeydi. Ve kamulaştırdığı evler-binalardan elde edeceği kira gelirinin, 100 ila 340 milyon arası bir gelir olabileceğini, binalara ayrılan devlet ödeneğinin kaç yılda geri kazanılabileceğini ve tekrar nasıl kâra dönüşebileceğini de rapor etmişti.
Şimdi bu satıcı-alıcı pazarlıklarının tamamlanması ve alınan evlerin onarılması-kiralanması süreci işletilecek.
Ancak bunun bile ev kiralarının geçtiğimiz yıllardakiyle aynı tutulması yönlü bir çözüm olmadığı açık!
Yani yıllardır sokaklara dökülenlerin gerçek taleplerinin tam anlamıyla yerine getirilmeyeceği çok net!
Bu da Almanya’nın, “eylemleri-eylemcileri rehabilite etme” yöntemlerinin en profesyonellerinden sadece bir tanesi; ne devletin ne de özel sektörün kâr getirmeyen hiçbir işe girişmeyecekleri kesin, deyip geçelim.
Seçim sonuçları Almanya-Türkiye ilişkilerini etkileyecek mi?
AB Mülteci Anlaşmaları, NATO içerisindeki görev dağılımı, emperyalist ülkelerin pazar dalaşları ve bunu sürdürmedeki yeni savaş yöntemleri… Bunların hangisini bir ülkedeki seçimler değiştirebilir?
Türkiye’de CHP iktidara gelse, bütün uluslararası ilişkileri değiştirecek yetkiye sahip olması mümkün müdür?
Devlet ve hükümet; bu ikili hem görece birbirinden ayrı hem de özünde göbekten birbirine bağımlıdır.
Bu tarihsel gerçeklik bu seçimler için de geçerlidir.
Kısacası, Almanya’daki ya da Türkiye’deki hiçbir seçim sonucu, bu iki ülke arasındaki ezeli ekonomik-politik dostluğu bozmaya muktedir değildir.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.