Tüm yeryüzü, İklim Krizi’nin gerçekten de çocuk işçi bedenleriyle önlenmeye çalışıldığı koşullarda ‘kozmetik rötuşlar’ın işgalinde. Bu rötuşların yetersizliği, içerisinden geçtiğimiz günlerde hiçbir şekilde gizlenemeyecek bir hâle geldi
İklim Krizi’nin varlığının ya da küresel ısınmanın 1,5°C’ye varma tehlikesinin yeterince ciddiye alınmama süreci henüz sonlanmış değil.
Üstelik doğa, dünyanın dört bir yanında çığlık çığlığa haykırmaktayken!
Birçok yazarın-düşünürün ifade ettiği gibi; “Kriz yönetilemiyor değil, kriz yönetilmiyor.” Yani yeryüzünün, insan denen canlının yaşayamayacağı bir düzeyde ısınma tehlikesi; sellere, yangınlara, Japonya gibi adaların yer değiştirmesine, buzulların erimesine vb. rağmen hâlâ yeterince ciddiye alınmıyor.
Son sekiz yıldır Dünya İklim Protestoları ile görünürleştirilen “İklim Krizi” kavramı, aslında bundan bir 50 yıl önce kullanılmaya başlanılmış bir kavram. 50 yıl önce “Gelişimin Sınırları” başlığıyla bir analiz yazısı olarak sunulan raporda, teknolojik ilerlemeler kaydedilirken kullanılan doğal kaynaklar değerlendirilmiş ve çözüm alternatifleri önerilmiş, ancak bunu dikkate alan dahi olmamış. (Bütün bunları Dünya İklim Protestoları sürecinde sunulan kaynaklardan öğrenmemiz mümkün oldu.)
Bu yıl, Dünya İklim Protestoları’nın sekizincisi 24 Eylül tarihinde gerçekleştirilecek.
Bu sekiz protesto sürecinde, “Okul Boykotları” olarak başlayan eylemler sırasında, okul yönetimlerinin, öğrencilerin boykot yaparak gelmedikleri günün nasıl telafi edileceği tartışmalarına tanıklık ettik.
Bu sekiz protesto sürecinde, okul yönetimlerinin medya aracılığıyla bunu tartıştırıp durduğu vakitlerde, öğretmenlerin, velilerin, işçilerin, köylülerin ve hatta anaokulu çocuklarının da alanları doldurduğu günlere tanıklık etmeye başladık.
Bu sekiz protesto sürecinde, bir Kürt üniversite öğrencisinin, Rojava’daki saldırıları, savaşın doğaya ve insanlığa verdiği zararı anlatan konuşmasının ardından, mini minnacık çocukların “Yaşasın Enternasyonal Dayanışma” sloganlarını atışlarına tanıklık edildi. (Bu sahneler geçen yıl Almanya’da yaşandı. 4-5 yaş gurubu anaokulu çocukları dahi gençlerle birlikte haykırdı.)
Bu sekiz protesto sürecinde neredeyse her ülkedeki seçimler öncesinde, tüm partilerin İklim Krizi’ni önleme vaatlerinde bulunmalarına da tanıklık edildi.
Bu sekiz yılda çıkarılan sonuç, alınabilecek önlem sınırı, “Havaya salınan karbondioksit (CO2) gazının oranını 2035 yılına dek mutlaka düşürmek” oldu!
Bu sekiz yılda çıkarılan sonuç, alınabilecek önlem sınırı, “Çöp poşetlerimizden, ambalaj malzemelerine kadar plastik tüketiminin azaltılması” oldu!
İklim Krizi Protestoları’nı düzenleyen kurumların kısaca özetlediği gibi, “Çözüm arayışı kozmetik rötuşlarla sınırlandırıldı.”
Bu doğrultuda, “yenilenebilir enerji” adı altında, ısınma sistemlerinde değişiklikler yapılmaya başlandı. Türkiye’de güneş enerjisi diye tanımladığımız sistemlerin, Türkiye gibi güneşli havaların sık yaşanmadığı ülkelerde dahi uygulanabilirliği olan mekanizmalar üretildi. Ve evine bu sistemi taktıranlara, belli bir devlet desteği sunulacağı belirtildi.
Ve en önemli, altı çizilmesi gereken adımlardan biri otomobil sektöründe yapılan değişiklikler oldu. Elektirikle çalışan otomobiller üretildi. Kullanım alanı koşullu olarak genişletildi. Avrupa ülkelerinin birçoğunda, belediye binalarından tutun da neredeyse tüm resmi kurumların uygun köşelerine, alışveriş merkezlerine bu araçları şarj etmek üzere sistemler kuruldu. Bu şarj sistemi, evlerin ve apartmanların bahçelerine kadar girdi.
Başa dönelim! Bunların yapılmasındaki amaç neydi? Karbondioksit salınımını azaltmak, bununla birlikte yerkürenin ısınmasına etki eden en önemli faktörlerden birini en aza indirmek.
Peki yeryüzünün hangi kısmında? Protestocuların ifadeleriyle, Küresel Kuzey’de!
Peki yeryüzünün diğer kısmı ne olacak?
Elektrikle çalışan otomobillerin akülerinin üretimi için, lityum kaynaklarına ihtiyaç var. Akü üretimi, lityumun fosil yakıtlarıyla birleştirilmesiyle sağlanıyor. Peki lityumun elde edildiği yerler neresi? Şu anda bulunabilen en verimli kaynak Şili. Şili’de 8-9 yaşlarındaki çocuklar bile bu kaynaklarda çalışıyor. Oysa 21. yüzyıla girilirken “Artık robotlar iş görecek, işçi sınıfı kalmayacak” manipülasyonları hayli etkili olmuştu!
Ve çevre aktivistlerinin tanımlamasıyla Küresel Güney’de, Kuzey’in İklim Krizi’ni ‘çözmek’ için böyle mini mini milyonlarca çocuk çalıştırılıyor.
Tek kelimeyle, ama tek kelimeyle traji-komedi!
Dünya İklim Protestoları’nın sekizincisi 24 Eylül’de gerçekleştirilecek.
Ve bu protestolarda dile getirilecek taleplerde de yöntemlerde de değişiklikler yapıldığı şimdiden görülmeye başladı.
Almanya’da Sömürgecilik Karşıtları’nın gerçekleştirdiği üç günlük eylem programının ardından, 31 Temmuz-6 Ağustos tarihleri arasında İsveç’teki aktivistler eylemdeydi.
İsveç’teki aktivistler esasta, banka binalarının bulunduğu merkezlerde işgaller gerçekleştirdiler. Bir haftalık süre içerisinde, yaklaşık 100 kişi gözaltına alındı. Ve eylemciler, son arkadaşları serbest bırakılıncaya dek bankaların önünde yerlere yatarak oluşturdukları insan zincirleriyle nöbet tuttular.
Gelecek hafta yine Almanya’da, Almanya’nın yaklaşık 70 şehrinden binlerce insan Frankfurt’a akacak ve 4000 kilometrelik bir bisiklet turuyla protestolar gerçekleştirilecek.
Ve bu protesto zincirleri 24 Eylül’de birbirine kenetlenecek.
Bu yılki Dünya İklim Protestoları’nı organize eden kurumlar taleplerini esasta şöyle formüle ediyorlar:
Bu taleplerle hedeflenen ise öncelikle bu protestoların anti-faşist, anti-kapitalist niteliğinin belirginleşmesi.
Tüm yeryüzü, İklim Krizi’nin gerçekten de çocuk işçi bedenleriyle önlenmeye çalışıldığı koşullarda ‘kozmetik rötuşlar’ın işgalinde. Bu rötuşların yetersizliği, içerisinden geçtiğimiz günlerde hiçbir şekilde gizlenemeyecek bir hâle geldi. Ve böyle bir dönemde Dünya İklim Protestoları’na katılacak olan insanların, taleplerini dahada gür bir sesle haykıracakları şimdiden belirginleşti.
Peki bu güçlü haykırışlar “Küresel Kuzey”in polisleri tarafından nasıl karşılanacak? Bakalım, göreceğiz!
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.