Kurulmak istenen yeni baroların faaliyetleri artık görünür bir biçimde karşımıza çıkmaya başladı. Yeri geldiğinde adliyelerde kimseye tanınmayan fırsatın tanınması suretiyle kurulan “olmayan baro standları”, yeri geldiğinde avukatların bürolarına ulaşan “olmayan baro materyalleri” ve yeri geldiğinde medyaya yansıyan haberler ile 2 Nolu Barolar hayatımızda yer etmeye başladı
24 Nisan 2020 tarihinde Diyanet İşleri Başkanı’nın Cuma Hutbesi verdiği esnada yapmış olduğu açıklamalara yönelik olarak Ankara Barosu’nun karşı tepki gösterdiği açıklama akabinde; siyasal iktidar tarafından meslek örgütlerinin yapısında köklü değişiklikler içerir bir düzenleme süreci başlatıldı.[i] Siyasal iktidara yakın medya organları, siyasiler ve bir bütün olarak her türlü olanağın seferber edilmesi ile girişilen bu süreç, bugün “2 Nolu Barolar” olarak kendini tanıtan yapıların “imza toplama ve kuruluş” evresine kadar varmış durumda. Çoklu baro sürecinin kanuni bakımdan ihtiva ettiği hukuk aykırılıklar, Anayasal problemler ve fiili uygulamanın mevzuat ile çeliştiği konular bakımından oldukça fazla şey yazılıp çizildi.[ii] Değerlendirmelerin yalnızca bu bağlamda yapılmasının, ilk derece mahkemeleri tarafından Anayasa Mahkemesi kararlarının tanınmadığı bir süreçte laf kalabalığından başka bir şeye vesile olmayacağı açıktır. Bu sebeple çoklu baro projesinin yola çıkış gayesi ile bugün gelinen noktada hangi siyasal misyonu hedeflediği meselelerinin; kısmi açıdan sahada da var olmaları ve kendilerini ifade etmeleri vesilesiyle yeniden değerlendirilmesi ve açıklanması elzem görünmektedir.
Çoklu baro projesinin meydana çıktığı evreden sonra sözcülüğünü üstlenen bir kısım iktidar mensubu vekil, yapılan proje ile hedeflenenin daha demokratik barolar olduğunu ileri sürmüş idi. Mevcut baroların, bir takım “siyasal odaklara” teslim olduğu iddiasına dayanarak, yeni baroların “siyasi odakların vesayetine” teslim olmaksızın yeni bir alternatif yaratacağı ileri sürülmüş idi.
İlk olarak mevcut barolara alternatif olarak kurulmak istenen yeni baroların, siyasal iktidara yakın kişi yahut özne kurumlar tarafından kurulmak istendiği ortalama olarak herkesin ayırt edebileceği bir gerçek. Bu bakımdan özel bir açıklamaya girmek yerine, siyasal vesayetten kurtulmak adına kurulacağı ileri sürülen yeni baro öznelerinin, MHP liderinden yeni baro kurmak adına aldıklarını söylediği talimat ve emiri hatırlatmak ile yetinelim.[iii]
Bu bakımdan ortada siyasallaşmış bir meslek örgütüne alternatif teşkil edecek “siyasal vesayetten vareste” bir meslek örgütü kurmak iddiası itibar edilebilir görünmüyor. Tam aksine, çoklu baro projesi denilen proje ile hedeflenenin, siyasal iktidarın yargı takvimine tam uyum sağlayacak avukatlar ve bu avukatların örgütlülüğü olan “alternatif meslek örgütlerinin” yaratılması çabası olarak okunması gerekiyor. Bu projedeki “siyasallaşmış baro” ve “siyasal olmayan baro” ifadelerinin neyi işaret ettiği ise hayati önemdedir.
Yeni Barolar tarafından “siyasallaşmış baro” olarak tarif edilen husus, Anayasa ve Avukatlık Kanunu uyarınca hukuksuz uygulamalara karşı, temel hak ve hürriyetlerin ihlal edildiği noktada mücadele edilmesini işaret ediyor. “Siyasal olmayan baro” ise siyasal iktidarın hukuka aykırı faaliyetleri noktasında hiçbir söz üretmeyen ve Anayasa/kanun bağlamında meslek örgütünün görevleri olan hukuksuzluğa karşı ses çıkartmayan bir baronun varlığını ifade ediyor.
Bu bakımdan 2 Nolu Baroların siyasal olmayanı inşa edecekleri iddiası, bizzat ince işçilik ihtiva eden bir siyasal kaygıya dayanıyor. Yargı düzeninde ve bir bütün olarak toplum içerisinde kalıcı hale getirilmek istenen hukuksuzluklar “olağan” addedilerek, buna karşı söz söylenmesi “siyasal faaliyet” kabul ediliyor. Bu bakımdan yeni baroların kendilerinin bunu yapmayacağından bahisle çıkış aramaları, siyasal iktidarın “hukuksuzluk ihtiva eden süreçler değil, olağan süreçler yürüttüğü” kabulünden hareketle “siyasi” olup, bununla vakit kaybetmeyerek “mesleki” olanı yapacakları iddiası, ölü doğmuş bir iddiadır. Keza bu kabulden hareketle girişilecek “mesleki” çabalar, “avukatlık mesleğini” hukuksuzluğa karşı hukukun gerekleri adına mücadele ve müdahale edebilecek gerçeklerden uzak bir şekilde tasarımlamak hedefini taşıyor. Unutulmamalıdır ki susmak da “siyasal” bir tercihtir.
Türkiye’deki mevcut baroların (her biri mükemmel bir şekilde bunu yerine getiren özneler olmasa da) anlamlı bir bölümü, memleketteki siyasallaşmış yargı pratikleri ve genel olarak toplumda kalıcı hale getirmek istenen hukuksuzluklara karşı söz söylemek çabası gösterebiliyor. Siyasal iktidarın ise en son ihtiyacı olan, kendisine muhalefet etmek olanağını taşıyan kişi ve kurumlar. Bu bakımdan kendisine muhalefet edebilecek her türden özneyi tasfiye etmek isteyen anlayışın, kamusal niteliği itibari ile “sözüne itibar edilebilir” olan savunma makamından gelebilecek muhalefeti tasfiye etmesi ayrıca bir önem arz ediyor. Ancak savunma makamına yönelik tasarımdan beklenen tek husus, kendilerine muhalefet edilmemesini temin etmek olmayıp, aynı zamanda “kamusal” mahiyeti ve ağırlığı itibari ile “sözüne itibar edilebilir” olan avukatlardan/savunma makamından, gerçekleştirdiği faaliyetlerine yönelik “destekleyici/meşruiyet sağlayıcı” bir çizgi oluşturmasıdır.
Bu haliyle kurulacak uydu baroların, siyasal iktidarın sürdürdüğü faaliyetler bakımından kendisine “atıf yapılacak” onay makamları olması planlanıyor. Yaşanan hukuksuzluklar karşısında; yeni kurulan baroların “destekleyici” faaliyetleri/açıklamaları/söylemleri toplumsal algının yönetiminde “savunma makamının” siyasal iktidar faaliyetlerine destek verdiği kaidesini güçlendireceği gibi, buna karşı çıkan “mevcut baroların” kriminalize edilmesine de hizmet edecek.
Artık siyasal iktidar, yürüttüğü politika ve faaliyetlerinin toplumsal bazda meşruiyetini, gelinen aşama itibari ile tek başına tesis edebilir bir durumda değil. Dolayısıyla görünürde kendisinden bağımsız ancak özde kendisine bağımlı birtakım odaklardan “meşruiyetini kanıtlayacak” desteklere ihtiyaç duyuyor. Bu bağlamda toplumda yaşanan ekonomi, siyaset, hukuk vb. alanlarındaki gelişmeleri TV’lerde akıl almaz argümanlar ile savunan yazar ya da yorumcular nasıl ortaya çıkıyor ise; Yeni barolar da hukuk alanındaki bu faaliyetleri cepheden karşılayacak öz örgütler olarak bu şekliyle ortaya çıkıyor, adeta “yaratılıyor”.
İktidarın 2002 yılından bugüne dek faaliyetleri düşünüldüğünde, “kamu” kavramının gelişim ve değişim evreleri adeta gözlerimizin önünde gerçekleşti. Siyasal iktidarın tesis edilmesinde girişilen güç mücadelelerinde kamunun dönüşümü ve bürokrasinin örgütlenişi, her daim bir siyasal gündem ve politik açıdan yer kapmak adına mücadele sahası olageldi. İktidar olmak ve iktidar kalmak mücadelesi, kamunun dönüştürülmesi ve örgütlenmesinden bağımsız gelişmediği için; bugün “merkezileşmiş” ve yürütmeye tabi kılınmış bir “kamu” kavramının ve buna uygun bir şekilde teşekkül etmiş idari örgütlenmenin inşa edilmesi çabası şaşırtıcı değildir. Siyasal iktidara tabiiyeti sağlanmış bir “kamu” örgütlenişi ise, ortalama bir hukuk devletinde siyasal iktidardan bağımsız faaliyetlere sahip olması beklenen öznelerin de “kamusal” niteliğinin/faaliyetlerinin bu örgütlenmeye uyumlu bir forma dönüşmesini kaçınılmaz olarak önümüze getirmektedir.
“Kamusal” mahiyet ile sürdürülmekte olan yargı faaliyetlerini ele alalım. Siyasal iktidardan ve teorik bağlamda her türlü “erkten” bağımsız olarak örgütlenen “kamusal” mahiyete haiz bu faaliyetin, -lafzi kısmı geçilir ise- iktidar tarafından örgütlenen “kamusal” kavramından vareste bir faaliyeti olduğu iddiası ne denli gerçekçidir? Bu bakımdan artık “kamusal” kavramının, siyasal dönüşüm ve örgütlenme içerisinde aldığı anlamı doğru kavramak, kurulacak yeni baroların “kamusal” mahiyetinin ne işaret edeceğini anlamak açısından önemli olacaktır.
Bugün kurulmak istenen yeni barolar kanunen “kamusal” niteliğe haiz meslek kuruluşları olacaksa da, bu “kamusal” nitelik, özerk yahut bağımsız bir “kamusal” meslek örgütü faaliyeti olarak vuku bulmayacaktır.
Kurulacak yeni barolar, siyasal iktidarın yeniden inşa etmek çabasına giriştiği “kamunun ve bürokrasinin” işleyişine uygun bir özne haline getirilecek olup; yargının üçüncü sac ayağı olan savunma makamının “merkezileşmiş” bu düzene entegre edilirken, mahiyeti itibariyle yeniden inşa edilmesi(yani tasfiye edilmesi) de sağlanacaktır. Bu şekilde yeniden inşa edilmek istenen savunma makamının bağımsızlığının yok edilmesiyle, orta ve uzun vadede bugünkü anlamıyla “kamusal” niteliği haiz meslek vasfı ortadan kaldırılmak; yeni siyasal anlayışın örgütlediği “kamusal” niteliğe haiz ve tabi meslek kuruluşları yaratılarak, bu bakımdan hayal edilen yargı düzeninin son “çıkıntı” ayağının da susturulması hedeflenmektedir. “Savunma makamının” hakim gövdesinin, iktidarın her türlü faaliyetine amade kılınmış bir yargı faaliyeti olması ile birlikte, mevcut baroların/bağımsız meslek örgütlerinin yok edildiği bir süreç hayata geçirilmek istenmektedir. Sonuç olarak yeni baroların, mesleği ilerletmek açısından değil, “siyasal” bakımdan dönüştürmek amacına amade kılınmış “kamusal” faaliyetlerinin mevcut olacağı söylenebilir.
Yeni baroların iktidara yakın olduğu tartışmasız bulunduğundan, kuruluş ve gelişim evrelerinin ilerlemesi sağlanırken her türlü imkânın emirlerine amade kılınacağı tahmin ediliyordu. Bu bakımdan son günlerde Ankara 2 Nolu Barosu tarafından atılan birkaç tweeti şu şekilde hatırlatmak ile yetinelim:
“Ankara’da stajını #YeniBaro’da yapan hiçbir genç meslektaşımız işsiz kalmayacak. Ayrıca stajyer meslektaşlarımızın, stajlarının bir bölümünü kamu kurumlarının hukuk müşavirliklerinde yapmaları sağlanarak, …” [iv]
“ #Yeni Baro’da “İşçi Avukat” ile “Patron Avukat” söylemi yasaklanacak. Bu anlamda sadece BİRLİKTE ÇALIŞAN AVUKAT ve YARDIMCI AVUKAT söylemi kullanılacak…”[v]
“#Yeni Baro’nun öncelikli hedeflerinden birisi de Avukatlık Sınavı, Arabuluculuk, Uzlaştırma, Tahkim alanlarında yapılacak çalışmalara en etkin katkıyı sunarak bu alanlardaki muhtemel sorunları gidermek olacaktır.”[vi]
Alıntılanan bu Tweetlerden çok daha fazlası anılan Twitter sayfasında yer alsa bile, konuyu izah etmek bakımından bu Tweetler yeterli görünüyor. 2 Nolu baronun henüz kurulmamış olmasına rağmen bu ismi kullanması bakımından “kamu görevinin usulsüz üstlenildiği iddiaları”, yahut ilk Tweeti vesilesiyle Avukatlık Kanunu’na ne şekilde aykırılıklar ihtiva ettiği (ücretsiz iş getirme, aracılık vb.) iddiaları çokça tartışıldığı için bu noktalara ayrıca girmek gerekmiyor.
İlk olarak tahminleri doğrular şekilde yeni baroların, siyasal iktidar tarafından sağlanan imtiyazları kullanarak, ekonomik sorunlarla boğuşan genç avukatları kendi bünyesine toplamak istediği aşikâr. Kamu kurumlarında staj imkânının hukuken neye işaret ettiği bir kenara bırakılır ise; henüz kurulmamış bir baronun bu şekliyle bir vaatte bulunabilmesi, bir önceki başlıkta açıkladığımız “kamu” anlayışı ile nasıl bir ilişki içerisinde yer aldığını göstermesi bakımından oldukça “trajik” bir örnek oluyor.
Yeni baroların avukatların boğuştuğu ekonomik ve mesleki zorluklara yönelik getirdiği çözümün, kendisine mensup olması karşılığında vaat edilen “iş imkanları” olmasında mantığa aykırı herhangi bir husus bulunmuyor. Keza gittikçe piyasanın vahşi koşullarına teslim edilen ve “rekabetçi” bir anlayışla “hukuk” misyonundan “tüccar” misyonuna dönüştürülmek istenen avukatlık mesleğinin, yeni kurulacak barolar ile “resmi” düzeyde de piyasaya entegrasyonu olağanlaştırılmak isteniyor.
Sermayenin her türlü hizmetine tesis edilmiş bir ekonomik düzende, “meslek örgütü düzeyinde piyasalaşma” ve “büyük balığın küçük balığı yediği” bir rekabet ortamının tesisi; mesleki kaygıların “hukuk mücadelesi” boyutundan “hayatta kalabilmek için hukuk uygulayıcısından ibaret olmaya” doğru bir evrim geçireceğini gösteriyor.
Avukatlık mesleğine “itibarını yeniden kazandırmak” adına esas çözüm olarak sunulan avukatlık sınavı, baraj puanı gibi konularda da sözünü esirgemeyen yeni barolar; memleketteki hukuksuzluklardan vareste bir biçimde çözüm olduğu ileri sürülen bu öneriler ile birlikte, Yargı Reformu Strateji Belgesi sürecinin hayata geçirilmesi için de uygun özneler şeklinde örgütleniyor.
Son olarak kendi barolarına mensup avukatların işsizlik problemi yaşamayacağını söyleyen “kamusal niteliği haiz” meslek kuruluşları, kendi barolarına mensup olmayan avukatların işsizlik ve ekonomik problemler ile boğuştuğunu bir şekliyle kabul ediyorlar. Yüzlerce avukatın, ekonomik problemler içerisinde yaşadığını kabul etse de; çözümü kendi barosu dışındaki avukatların açlığa mahkûm olmasında beis görmeyecek noktada değerlendiren “baroların”, piyasalaşma gerçeğine teslim edilen mesleğin çığ gibi yükselen sorunlarına çözüm olmaktan ziyade, bu sorunları arkasına aldığı imtiyazlar ile birlikte derinleştirecek bir rol oynayacağı açıktır. “Patron avukat” – “İşçi Avukat” ayrımını lafzi açıdan yok saymaları ne kadar çözüm ise, mesleğin ekonomik ve sınıfsal boyutlarına üretecekleri çözüm de o kadar “çözüm” olacaktır.
Kurulmak istenen yeni baroların faaliyetleri artık görünür bir biçimde karşımıza çıkmaya başladı. Yeri geldiğinde adliyelerde kimseye tanınmayan fırsatın tanınması suretiyle kurulan “olmayan baro standları”, yeri geldiğinde avukatların bürolarına ulaşan “olmayan baro materyalleri” ve yeri geldiğinde medyaya yansıyan haberler ile 2 Nolu Barolar hayatımızda yer etmeye başladı.
Avukat eylemleri ile başlayarak anlamlı bir ivme yakalayan savunmanın mücadele süreci, çoklu baro projesinin meclisten geçmesi ile birlikte durağan bir sürece girdi. Başta Anayasa Mahkemesi görüşmeleri olmak üzere, çoklu baro projesine karşı demokratik mücadele sürecinin “kendi haline” terk edilmesi, AYM tarafından da başvurunun reddi ile birlikte yeni barolara açıktan faaliyet zemini kazandırdı.[vii]
İlk olarak ifade edilmesi gereken husus, Diyanet İşleri Başkanlığı ile yaşanan gerilim akabinde gerçekleşen süreçten baroların “ders” almış olması gerektiğine ilişkindir. Bu düzende yarım ya da tam, ufak ya da büyük muhalefet etmekten ziyade “muhalefet etmenin kendisi” hedef alınmaktadır. Keza muhalefetin zımni ya da açıktan yapılması fark etmeyip, yapılıp yapılmaması değerlendirilmekte; muhalefetin boyutu fark etmeksizin buna engel olunmak istenmektedir. Bu sürecin, basit bir açıklama metni sebebi ile gelebildiği nokta da göstermektedir ki, gerçekçi bir demokratik muhalefet olanağı barolar ve hukuk mücadelesi adına en yakıcı ihtiyaçtır.
İkinci olarak mevcut barolar, her türlü hukuka aykırılık ile hayata geçirilen bu projenin meyveleri olan yeni baroların söylemlerine, -karşı söylem üretmekte oldukça yetersiz kalmakta. 2 Nolu baroların bir kısmının kurulmaksızın faaliyete geçmesinin kanuna aykırı olduğundan tutun da, ortaya koyduğu vaatlere kadar birçok hukuka aykırılığa dikkati çeken mevcut barolardan ziyade; tekil olarak avukatlar ya da bir kısım hukuk örgütleri oldu.[viii] Mevcut baroların, işbu hukuka aykırılıkların teşhir edilmesine yönelik kurumsal bir süreci örgütlemeleri gerekirken bu duruma dair harekete geçmemiş olmaları kabul edilebilir değildir. (Örneğin İstanbul 2 Nolu Barosu’nun 2.000 küsür avukat ile kuruluşunu gerçekleştirdiği iddiasına rağmen UHAP sisteminde 1960 küsür avukatı olduğu ileri sürüldü.[ix] Kuruluş aşamasından sonra istifa eden avukatlar olması ve bu eksikliklerin genel kurul sürecine kadar tamamlanabilecek olması gibi ihtimaller söz konusu olsa da, bize düşen bu ihtimallerin açıklanması değil, sorgulanmasıdır. Ancak bu duruma ilişkin İstanbul Barosu’nun anlamlı bir faaliyetini gözlemleyememiş durumdayız.)
Üçüncü olarak mevcut baroların baro genel kurullarının ertelenmesini, amaçlardan birisi bu olsa bile sadece “yeni barolara zaman kazandırarak delege sağlanmaya çalışıyor” şeklinde yorumlaması da makul değildir. Genelge hükmü ile Avukatlık Kanunu’nun seçime dair hükümlerinin yok sayıldığı, genel kurulların yapılmamasına dair yürütmenin durdurulması kararlarının uygulanmadığı bir süreç için; sadece seçim odaklı olarak genel kurulların ertelendiği yorumunu yapmak yeterli gelmiyor. Burada fiili olarak avukatların iradesinin yok sayılabildiği gösterildiği gibi, bu fiili durum içerisinde yeni barolara ciddi bir faaliyet alanı kazandırılmak isteniyor. Bu duruma karşı aktif bir demokratik mücadele çizgisi benimsenmeksizin, mevcut hukuka aykırılığı sineye çekerek “Aralık seçimlerinde” kazanacağız çizgisini örgütlemek; ikinci bir hukuka aykırılık sürecine kadar kendini kandırmaktan öte bir anlama gelmeyecektir.
Önemli olan hâlihazırda hukuka aykırı olduğu kabul edilen bu sürecin karşısında “hukuk adına verilecek demokratik mücadeleyi” derhal gerçekleştirmek; olası hukuka aykırılıklar karşısında ise “demokratik mücadele” adına neler yapabileceğini planlayabilmektir.
Mevcut barolar unutmamalıdır ki, avukatlar meslek örgütlerine yönelik bu müdahaleye, hayal ettikleri meslek örgütü düzeni bu olduğundan karşı çıkıyor değildir. Avukatlar, meslek örgütlerinin nasıl olması gerektiğine dair mücadelelerini meslek örgütlerine sahip çıkarak da verebileceklerine inandıkları için mevcut barolarını savunmaktadırlar. Ancak bu sürece karşı çıkış noktasındaki asıl motivasyon, şu an mevcut meslek örgütlerinin harikulade yapılar “olmasından” ziyade; örgütlenen çoklu baro süreci sebebiyle “nasıl olmaması” gerektiğinin bilinmesine dairdir. Bu sebeplerle mevcut barolar, meslektaşlarını da dahil edebildiği kolektif bir demokrasi ve hukuk mücadelesi sürecini, vakit kaybetmeksizin hayata geçirmek ile mükelleftir.
Referanslar:
[i] https://toplumsalhukuk.net/barolarin-yapisinda-degisiklik-yapilmasina-dair-tartisma-sureci-av-deniz-can-aydin.html
[ii] https://toplumsalhukuk.net/coklu-baro-sisteminin-olasi-sakincalari-uzerine-sorular-av-deniz-can-aydin.html
[iii] https://www.cumhuriyet.com.tr/haber/ankara-2-nolu-baro-uyesine-devlet-bahceliden-emir-ve-talimat-1760305
[iv] https://twitter.com/ankara2barosu/status/1321473942209658881
[v] https://twitter.com/ankara2barosu/status/1322088108117151745
[vi] https://twitter.com/ankara2barosu/status/1322479349031964673
[vii] https://www.dw.com/tr/aym-%C3%A7oklu-baro-d%C3%BCzenlemesinin-iptali-ba%C5%9Fvurusunu-reddetti/a-55122051
[viii] https://www.cumhuriyet.com.tr/haber/ankarada-2-nolu-baro-imzasi-henuz-toplanamadi-ama-stantlari-kuruldu-1787060
[ix] https://twitter.com/AvukatHG/status/1318981899767959557
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.