İkisi Susurluk hükümlüsü, diğeri eski hükümlü faşist kontra-mafyacı, bir diğeri ise Balyoz Darbe Planı hükümlüsü olan ama sonra davası düşürülen eski MHP milletvekili ve eski özel kuvvetler generali. Bu dörtlünün yaptığı hiçbir iş tesadüf olamayacağına göre, aynı karede yer alıp aleni bir şekilde paylaştıkları fotoğraf kime, hangi mesajı veriyor olabilir?
Dört eski kontrgerillacının birlikte olduğu fotoğrafın sosyal medyaya düşmesi (servis edilmesi) birtakım tartışmaları da beraberinde getirdi. Fotoğraftaki kişilerin geçmişleri ve bugünü az çok bilindiğinde, haklı olarak “bu ne şimdi?” sorusu öne çıkıyor. Yanıtlar muhtelif. Emekli yaşlı kontracıların anılarını yad ettiği bir sohbet olarak yorumlayandan kaygıyla gırgıra alıp, “emeklilikte yaşa takılanlar” diyene ya da irkilerek, “habere iki dakika bakınca beyaz Toros görüyorsunuz” diyene birçok değerlendirme oldu.
Kaygılar haklı tabii ki. Fotoğraftakilerin ikisi Susurluk hükümlüsü (Korkut Eken-Mehmet Ağar), diğeri eski hükümlü faşist kontra-mafyacı (Alaattin Çakıcı), bir diğeri ise Balyoz Darbe Planı hükümlüsü olan ama sonra davası düşürülen eski MHP milletvekili ve eski özel kuvvetler generali (Engin Alan).
Bu dörtlünün yaptığı hiçbir iş tesadüf olamayacağına göre, aynı karede yer alıp aleni bir şekilde paylaştıkları fotoğraf kime, hangi mesajı veriyor olabilir? Eskiden böyle görüşmeler gizli olur, aleni fotoğraf paylaşılmazdı. Bunu “gizlisi saklısı yok, biz de iktidarın bir parçasıyız” mesajının verilmesi diye mi okumak gerek, yoksa gizlenemeyecek önemli bir görüşmenin alenileştirilmesi olarak mı görmek gerek? Ya da ikisi birden mi?
Fotoğrafı gören bu ülkenin demokratları, muhalifleri doğal olarak irkildi. Bu kadronun aktif görev yaptığı dönem faili meçhul cinayetlerin, işkencelerin, gözaltında kayıpların muhaliflere türlü baskıların yapıldığı bir dönemdi. Acaba yeni bir terör ve baskı dalgası mı geliyor diye herkes kaygılandı.
Yoksa mesaj asıl olarak iktidarın ta tepesine ya da derinliklerine miydi?
Her şeyin başlangıcı
Bu eski kontrgerilla ekibini Bodrum Yalıkavak Marina’da bir araya getiren süreç, MİT’i ele geçirmek için MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ı ifadeye çağıran Cemaat savcılarının, 17-25 Aralık yolsuzluk operasyonları ile artık ayyuka çıkan AKP-Cemaat çatışmasıyla başladı.
Eski ordu merkezli kontrgerilla teşkilatını Ergenekon, Balyoz vb. davalarla tasfiye eden Cemaat, yeni kontrgerillanın yani gerçek devlet-siyasi iktidarının merkezine oturmuştu. Cemaat ve AKP arasında başlayan kavgada taşlar yeniden ağır ağır karıldı. İlk yapılacak işlerden birisi, 2014 yılı başından itibaren polis-içişleri teşkilatının yeniden organize edilmesi gerekliliğiydi. Ancak AKP’nin elinde güvenebileceği, Cemaat harici kayda değer bir kadro yoktu. Mehmet Ağar göreve çağrıldı. Ağar’ın hazırladığı listelerle uzun zamandır elimine edilmiş milliyetçi kadrolar, yeniden emniyet teşkilatında ve içişleri bürokrasisinde önemli yerlere gelmeye başladı.
Ağar görevini başarıyla yapmıştı. Başarı öyleydi ki, darbe günü geldiğinde Cemaat emniyetteki kilit noktaları çoktan kaybetmişti. 15 Temmuz darbesi gerçekleştiğinde emniyet teşkilatı darbecilerin yanında yer almamıştı. Hatta tersine gelişmeler söz konusuydu. Darbeyi bastırmak için hazırlık yapan Gölbaşı Özel Harekât darbecilerce uçaklarla bombalandı, 50 özel hareket polisi öldürüldü. Ülke çapında emniyet içinden darbeye katılım neredeyse yok gibiydi.
Darbe de Ağar ve ekibine yaradı. Süleyman Soylu, TRT’de darbecilerin bastırılmasında öne çıkan isim olarak (aslında darbeciler teslim olduktan sonra gelmişti) 15 Temmuz darbesinden on altı gün sonra, 31 Ağustos’ta İçişleri Bakanı oldu. Ya da Ağar, önce Demokrat Parti genel başkanlığını bıraktığı, sonra kendisi gibi AKP’ye katılan adamını bakan yaptı.
Ağar’ın devlet içindeki kadrolarını AKP’ye aktardığını gören MHP-Devlet Bahçeli, 7 Haziran 2015 seçimlerinden sonra AKP’nin değişen Kürt politikasını ve 15 Temmuz darbesini bahane ederek, daha önce Erdoğan’a ettiği bütün hakaretleri yok sayıp AKP yanında saf aldı. Şu anda devlet içinde ittifak-koalisyon diyeceğimiz çok başlı bir yapı da böylece oluşmuş oldu.
MHP, devlet içindeki bu ittifakın belirli bir kanadının siyasi partisi gibi görünse de bu eksik bir tablo. Çünkü Ağar’ın oğlu Tolga Ağar hali hazırda AKP milletvekili. Süleyman Soylu da İçişleri Bakanı.
Zamanlama, neden şimdi?
Bir olayı değerlendirirken zaman ve mekân kavramları önemlidir. Zamanlama açısından bakarsak fotoğraf neden şimdi ortaya çıktı? Gündemde ne var?
Esas olarak erken seçim tartışması var. İktidarın yıpranmışlığı var. AKP ve MHP’nin erken seçime hayır demesi var. (Hoş, bunlar dediklerini aynı gün içinde yalanlayabilirler.) Anayasa Mahkemesi’nin yanan ışıkları var. Kılıçdaroğlu’nun MHP’ye “yeter artık, Ecevit’e yaptığın gibi satışa getir bunları” mealinde çağrısı var. Bahçeli’nin yirmi atasözlük cevabı var. Azerbaycan-Ermenistan savaşı var. Kıbrıs var.
Normal şartlarda çok da büyütülmeyecek olan AYM’nin ışıklı tweet’i, mahkemeyle derdi olan AKP cenahınca elverişli bir şekilde abartılarak kullanıldı. En başta da Süleyman Soylu’nun “İçişleri Bakanlığının ışıkları sürekli yanıyor” tweet’i atması yeni bir yalancı pehlivanlıkla ortamı gerdi.
Bir erken seçimi MHP de istemiyor. Neden istemediği konusuysa tartışmalı. Ayrıca iktidar ikilisine seçim kazandıracak, ince düşünülmüş yeni bir seçim yasasının hazırlıklarının yapıldığı da artık konuşuluyor. Erken seçimin olup olmayacağı kadar ne kadar erken olabileceği çok bilinmeyenli bir denkleme bağlı.
Kontrgerillanın bu fotoğraftaki ekibinin temsil ettiği kesimler açısından, zamanlamanın seçim bahsi ile de aktüel ilgisi olsa gerek. Acaba iktidardan koparmak istedikleri yeni lokmalar mı var?
Mehmet Ağar’ın 2019 yazında yaptığı ziyareti Adana Emniyet Müdürlüğü sosyal medya sayfalarından yayımlayan Adana Emniyet Müdürü Zafer Aktaş’ın, haziran ayında İstanbul Emniyet Müdürü yapılması “Pelikancı” tayfaya atılan son gol oldu.
Pelikan bahsi de damadın elinde batan ekonomi ile epeyce irtifa kaybetmiş olsa gerek. İktidarı tutmak için elde zor gücünden başka ne kaldı? O da kimlerde var?
Bir de mekâna bakalım
Görüşme Bodrum Yalıkavak Marina’da yani Mehmet Ağar’ın ev sahipliğinde gerçekleşmiş. Acaba görüşmeye katılanlar sadece bu kadar mı? Görüşmeye telekonferansla kimler katılmış olabilir?
Marina, geçtiğimiz 17 Mart’ta FETÖ’cülükten tutuklanan ve ardından iflas eden (ettirilen mi demek gerek), bir zamanlar Türkiye’nin 10’uncu zengini sayılan T.C. vatandaşı Azeri iş insanı Mübariz Mansimov Gurbanoğlu’nundu. Zamanında 42 milyon dolara satın alınıp lüks mega yatlara hizmet verebilecek kapasiteye getirilen marinanın sahibi görünen Bodrum Yalıkavak Turizm Ve Yat Limanı Yatırımları Ve Ticaret A.Ş.’nin yönetim kurulu başkanı artık Mehmet Ağar. Eski başkan olan oğlu Tolga Ağar ise yönetim kurulu üyesi. Marina, Ağargillerin kontrolüne geçmiş durumda.
Fotoğrafın çekildiği mekânın eski sahibi Azeri iş insanının, cezaevinden hem Azerbaycan Devlet Başkanı İlham Aliyev’e hem de Erdoğan’a yalvar yakar mektuplar yazıp, komploya kurban gittiğini söyleyerek serbest bırakılması talebine olumlu bir yanıt verilmedi. Basına düşen iddianame, böylesi kamuoyu önünde olan bir kişi hakkındaki FETÖ bilgisinin neden dört yıl sonra elde edildiğini düşündürüyor ve epeyce bir kurgunun yapıldığını gösteriyor.
Zenginliğinin ana kaynağı Azerbaycan petrolünü yüzlerce tankerlik filosuyla taşıma tekelini elinde tutan Gurbanoğlu’nun, yeni Azerbaycan politikamız gereğince tasfiyesi gerekmiş anlaşılan. Gurbanoğlu, Azerbaycan devlet petrol tekeli SOCAR ile 2018 yılından bu yana taşımacılık işinde davalık durumda.
Fotoğrafın ikinci ası
Fotoğrafın ikinci ası kuşkusuz Alaattin Çakıcı. Çakıcı, bu fotoğraftakilerden farklı olarak hiçbir resmi sıfatı olmamasına rağmen birçok kontrgerilla operasyonunda yer almış, aynı zamanda mafya ilişkileri içinde olan birisi. Çakıcı, fotoğrafın aslarından deneyimlerine Kıbrıs’tan başlayan Korkut Eken’den özel eğitim alarak yurt dışına gönderildiğini bir konuşmasında beyan ediyor. Marinanın lüks restoranında epeyce hasret gidermişlerdir.
Alaattin Çakıcı bugün dışarıda gezmesini Devlet Bahçeli’nin üstün gayretlerine borçlu. Bahçeli, Çakıcı’nın tahliye edilmesi için özel olarak uğraştı. Neredeyse adrese teslim infaz yasasıyla, bir seferliğine üç yıla çıkarılan denetimli serbestlikten yararlanarak tahliye edildi. Çakıcı figürü, sivil faşist hareket içinde efsaneleşmiş durumda, peşinden gidecek çok sayıda kişi var.
Kontrgerillanın yeraltı dünyasını dizayn etmesi ve operatif olarak kullanması eski bir gelenek. Çakıcı’yı hala bu konuda elverişli bir araç olarak düşünmüşler ki serbest bıraktırdılar. Hem de Erdoğan’ın imzasıyla. Erdoğan’a ağza alınmayacak hakaretler yağdıran Çakıcı ise bugünlerde saygı dolu ifadeler kullanarak el yazısı ile mühim siyasi değerlendirmelerini (büyük harflerle) yazdığı metinlerin fotoğrafını Twitter’dan paylaşıyor.
Çakıcı ile ihtilaflı olan ve bir dönem AKP’nin işlerini gördükten sonra yurt dışına kaçan Sedat Peker’le barıştıkları da kamuoyuna yansıdı.
Yani yeraltı dünyasında yeni hiyerarşi kurulmuş oldu. Fotoğraf, mesajı hala alamayanlara mesajını iletmiş oldu.
Fotoğraf ve biz
Panaromik bir çekim yapılsaydı muhtemelen fotoğrafa çok daha fazlası girerdi. Şimdilik hatıra fotoğrafı tadında kalmış. Diyaframı biraz kıssalar beyaz Toros da görünürdü. Beyaz Toros zamanının ekibidir bu ama şimdilerde siyah transportırlara geçtiler.
Geçmişte çok gördük, kontrgerilla-iktidar içi kapışmalar, hesaplaşmalar halk muhalefeti üzerinden görülür. Halk muhalefetini, solu, Alevileri, Kürtleri en iyi döven en iyi pozisyonu alır. O nedenle bu fotoğraf esas olarak iktidar içine yönelik mesajlar içeriyor gibi görünse de, biz de olacaklara hazır olalım.