Kitabın adı yemek yapmayı bilmediği halde dağda yemek yapmaya çalışan ve başarılı olamayan bir kişinin mazeretine ilişkin ifadesinden kaynaklansa da kitaba isim olarak konulmuş olması siyasi bir özeleştiri çağrışımı yapıyor
Recep Memişoğlu 12 Eylül 1980’deki darbe öncesinde aranır duruma düştüğü için birkaç arkadaşıyla kır çalışması yapan ve darbeden sonra bu çalışmayı kırda bir direniş grubuna dönüştürmeye çalışan devrimcilerden birisi. “Kivamini Tutturamaduk” kitabı ise Memişoğlu’nun devrimci ve Devrimci Yolcu oluşuna, kır çalışmalarına, yakalanışlarına, cezaevine ve sonrasına ilişkin anılarından oluşuyor.
Kitap Recep Memişoğlu’nun da bulunduğu grupla birlikte yakalanan ve işkenceyle öldürülen Ahmet Uzun’a ithaf edilmiş. Recep Memişoğlu yaşadığı mücadeleden pişman değil. Eğer pişman olsaydı dışarı çıktıktan sonra yeniden ekonomik-demokratik ve siyasal mücadelenin içinde olmazdı muhtemelen.
Recep Memişoğlu’nun kitabını dönemin yerel bir kadrosunun anıları olarak ele almak ve dönemin psikolojisini, gelişmiş ve zayıf yönleri, halk ilişkileri içindeki ipuçlarını vb. anlamak beklentisiyle okumakta yarar var. Tabii okuyan kişinin, bu halkın en yiğit evlatlarına sevgi ve saygı duyması da okumak için önemli bir etken. Ayrıca, eğer okuyucu yeni bir mücadelenin olanaklarını arıyorsa, elbette ki anılarda gelecek için ipuçları da arayacaktır.
Bir anı kitabı değerlendirmenin zor yanları var. Öncelikle anı kitapları, bir siyasal iddianın yansıması olan “tarih” ve “değerlendirme” kitapları değil “kişisel” kitaplar. Kişiler kendileri açısından önem taşıyan yönleri ön plana çıkararak aktarma eğiliminde olabilirler. Bu nedenle “şu meseleyi niye yazmamış, bu tartışma hakkında niye görüş bildirmemiş?” soruları önemli oranda geçersiz oluyor. Anıları yazan kişi, içinde bulunduğu dönemde politika belirleyen, merkezi konumdaki veya anıların yayımlandığı dönemde siyasal iddiasını devam ettiren kişilerden ise o zaman okurun bu tür soruları sorma hakkı daha fazla olabilir. Yine de bu kitabın son yıllarda birçok benzer anı kitabını yayımlayan Ayrıntı Yayınevi’nden çıkması ve kitapta belirtilen mücadeleye devam azmi de göz önünde tutulduğunda bazı eleştirileri yapmaya hakkımız olduğunu, hatta eleştirinin bir görev olduğunu, düşünüyorum.
1970’lere ortaokul öğrencisi olarak başlayan Recep Memişoğlu’nun da sola yönelmesinde dönemin sol söyleme sahip Ecevit ve CHP’nin payı olduğu görülüyor. Öte yandan CHP’nin sola yönelmesinde ise kendisinin daha solundaki TİP ve diğer devrimcilerin gelişmesinin payı olduğu vurgulanıyor.
Gelişim sürecinde yapılan tartışma ve okunan kitaplardan kısaca söz ediliyor. İsmi geçen tek kitap “Vietnam Kazanacak” isimli kitap.[1] Başka anlatımlarda da ismi geçen -ve benim de çocukluğumda görüp etkilendiğim- bu kitap, anlaşıldığı kadarıyla Devrimci Yolcuların çok etkilenmiş olduğu bir kitap.
Memişoğlu’nun anlatımında Pazar bölgesindeki örgütlenmede dışarıdan bir müdahalenin olmadığı gibi bir sonuç çıkıyor. Örneğin “Bu siyasal sohbetlere bazen üniversitede okuyan ve yazın memlekete gelen arkadaşlar da katılıyorlardı. Onlardan ciddi şekilde yararlanıyorduk. Çünkü onların üniversitede yaşadıkları siyasal deneyimler bizim için önemliydi. Sonuçta biz taşradaydık” (s.19) ifade ediliyor. Ancak Sedat Göçmen’in anılarında[2] Rize’deki ilk kadrolardan olan Ahmet Uzun ve Azim Keskin’in Pazar’da görevlendirildikleri belirtiliyor (Göçmen, 2013, s.343, 344).
Kitapta kısaca değinilerek geçilen bir mesele Doğu Karadeniz’in bu bölgesindeki Hemşin-Laz ayrımıdır. Kitapta, kendisi Hemşin olan genç bir devrimcinin, Lazlar tarafından kendi sözünün dinlenmeyeceği kaygısına Ahmet Uzun ‘ayrımı önce devrimcilerin kafasından atması gerektiği’ şeklinde cevap veriyor (s.25).
Recep Memişoğlu darbe sonrasında dağa çıkışlarını, hareketin genelinin sahip olduğu anlayışı yansıtan, doğal bir yönelim olarak ifade ediyor: “Dağa çıkışımızı maceraperest bir davranış olarak değerlendirmek haksızlık olur. Bizim hareketimizde maceraya yer olmadığı gibi, hiç kimsenin kendini öne çıkarması gibi bir durum da söz konusu değildi. Bir ütopyamız vardı ve biz onun çağrısına uymuştuk.” (s.40)
Kitapta darbe sonrası ve dağ sürecinin anlatıldığı bölümlerde de merkezle ilişkiler, beklentiler vb. konuları yer almıyor. Kitaptaki anlatıma göre Pazar’da dağdaki iki ekip dışında Rize merkez bölgesindeki kırlarda da bir ekip vardır. Memişoğlu Rize’deki ekiple bağlantı kurmak için yaptıkları yürüyüşten ve bağlantı kurduklarından söz etmektedir. Pazar’daki grubun yakalandığı günlerde Rize’deki ekip de operasyon yemiş ve kış koşullarında derelerden geçerek operasyondan kurtulmaya çalışan 4 kişiden İhsan Ermiş ve Kenan Şengöz donarak hayatını kaybetmiştir. 1993 yılında yayınlanan “Unutulmasınlar Diye”[3] isimli albümde Rize bölgesindeki yapılanma şöyle anlatılmaktadır (s.69):
“(Ahmet Uzun) 12 Eylül’den sonra, Rize bölgesinde yapılan değerlendirme toplantılarına katıldı; toplantıda, kırsal kesimde silahlı direniş birlikleri oluşturma kararı alındı. Bu amaçla, biri Rize merkezin üstünde Gündoğdu bölgesiyle Kalkandere arasında, diğeri ise Pazar, Ardeşen ve Fındıklı ilçeleri üstündeki kırsal alanda hareket edecek iki grup oluşturuldu. Ahmet Uzun, Pazar dağlarında oluşturulacak silahlı direniş grubunun askeri ve siyasi sorumluluğunu üstlendi.”
Memişoğlu dağda olduklarını halkın bilmesine rağmen sağcılar da dahil olmak üzere kendilerinin ihbar edilmediğini birçok kez belirtiyor. Muhtemelen bu vurgu Memişoğlu’nun iyi niyetinden ve halka olan sevgisinden dolayı yapılıyor. Ancak darbe sonrasında 4 ay içinde bir ihbar sonucunda yakalanıyorlar. Çok zor bir yürüyüşten sonra nöbetçi bırakmadan bir binada uyumaları ve gündüz baskına uğrayarak 10 kişilik grubun tamamının birden yakalanması da tecrübesizliklerini ve hazırlıksızlıklarını yansıtıyor. Rize bölgesindeki diğer grubun da nöbetçi koymalarına rağmen askerleri ancak askerler çok yaklaştığında fark etmesi de askerlerin profesyonelliği ile devrimcilerin amatörlüğü arasındaki farkı gösteriyor.
Kitabın adı yemek yapmayı bilmediği halde dağda yemek yapmaya çalışan ve başarılı olamayan bir kişinin mazeretine ilişkin ifadesinden kaynaklansa da kitaba isim olarak konulmuş olması siyasi bir özeleştiri çağrışımı yapıyor.
Devrimci Yolcuların anılarında genellikle silahlı eylemler yer almaz. Bu anlatım biçimi muhtemelen darbe sonrasındaki mahkeme savunmalarındaki tavrın devamı. Memişoğlu darbe öncesinde birkaç polis ve faşist dövme vb. olaydan söz ediyor. Darbe sonrasında gerçekleştirilen bir eylemi ise dolaylı anlatımla öznesiz olarak ve bir söylenti şeklinde anlatıyor: Pazar’ın üç çıkışının devrimciler tarafından tutulması, bombalı pankartların asılıp, yazılama yapılması.
Kitapta Memişoğlu ve arkadaşlarının devrimciliğe insancıl bakışları yansıyor. Halk ilişkilerine olduğu gibi, yüklendiği sorumlulukları taşıyamamış veya dağa çıkıp kısa süre sonra köyüne geri dönmüş olanlara da çok yüklenmemeyi gözeten bir bakış hâkim. Yargılamaktan çok anlamaya çalışıyor ve tüm hataları değilse de birçoğunu hoş görüyor. Geçmişte kalan mücadelesinden pişman olanlara eleştiri var ancak insanların kişisel yenilgilerinde dönemin değişmesi, eski örgütlülüğün kalmamış olması gibi etkenlere de vurgu yapılıyor.
“Örgütlü gücün varlığını kararlı bir şekilde hissettirip hayatın gerçeği gibi gösterdikten sonra, şartlar değişince tüm bunları sanki yaşanmamış veya hiç yaşanmaması gerekirmiş gibi orta yerde bırakmak garip değil mi? Bir olumsuz durum yaşandığında ona yol açan sebep ve ortam sorgulanmayacak mı? Sorgulanacak elbette fakat somut koşul unutulmadan, büyük bir hakkaniyet içerisinde.” (Memişoğlu, 2019, s.15)
Bu yazıyı kitaptan birkaç alıntıyla bitirmeyi yararlı görüyorum:
“Biz gücümüzle orantılı güven verici bir ağırlık koyabilseydik, varlığımızı daha etkin hissettirebilseydik, toplumu başka bir mecraya akıtabilirdik. … Önüne doğru seçenekler konulup sınıfın diliyle ayakları yere basar şekilde savunulursa, asıl olanla tali olanı karıştırmıyor halkımız.” (s.50)
“Devrimciler karakterleri gereği, tüm dikta ve despot iktidarlara karşı olmalıdırlar. Bu kendi iktidarları olsa da fark etmez. Biz bir despotluğa karşı çıkarken diğerine boyun eğemeyiz. Yanlış bulduğumuza karşı olmak bizim felsefemizde, kitabımızda ve düşüncelerimizde vardır. Aslında böyle olamadığımızda, davranmadığımızda kendimizi inkâr etmiş oluruz.” (s.156)
“Bu kitap, dünyayı değiştirme çabasına Rize’den katılan devrimcilerin mütevazı bir hikâyesidir. Benim de içinde olduğum ve harcına emek verdiğim bir imecenin hesapsız, kitapsız, içten, samimi ve pazarlıksız fotoğrafıdır. Bizi doğuran toprağın çocukları olduğumuzu hiç unutmadık.” (s.166)
“‘Dünyayı güzellik kurtaracak’ elbette… Ama biz onun yanına mücadele ve direnişi koyamadığımızda, o güzelliğin kurtaracağı dünya ezilenlere ait olmayacaktır. İnsandan bahsetmek kaba bir hümanizma içinde kaybolmak değildir. Belki ‘ağlamak da insanidir’ ama dünyayı sadece ağlayarak değiştiremezsiniz.” (s.166)
Dipnotlar:
* Recep Memişoğlu. 2019. Kivamini Tutturamaduk. İstanbul: Ayrıntı Yayınları. 176 s. Yazıda kaynak belirtilmeden yapılan alıntılar bu kitaptandır.
[1] Bu kitap Ho Chi Minh’in kitabı olarak yazılmış, ancak yazarı aslında Wilfred G. Burchett isimli Avustralyalı bir gazeteci. Vietnam Savaşı’nın bütün sıcaklığıyla sürdüğü 1968 yılında yazılan bu kitap politikleşmiş askeri savaş, halkın ve mücadelenin gelişimi konusunda bugün de yararlı olacak bir başvuru kaynağı. Kitap 2010 yılında Türkiye’de yeniden yayınlandı: Wilfred G. Burchett. 2010. Vietnam Kazanacak. Çev. H. Hakan Yılmaz. İstanbul: Su Yayınevi.
[2] Sedat Göçmen. 2013. Fırtınalı Denizin Yolcuları. Sedat Göçmen Kitabı. (2. Baskı). Söyleşi: İlbay Kahraman. İstanbul: Ayrıntı Yayınları.
[3] Unutulmasınlar Diye. 1993. İstanbul: Bireşim Yayınları.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.