İstanbul’u, Ankara’yı, İzmir’i kazanan Türkiye’yi kazanır. 16 Nisan’a göre ciddi oy kaymalarına gebe Bursa, Antalya, Adana, Kocaeli, Mersin, Hatay da büyük önem taşımaktadır
İstanbul’u kazanan politik güç esasen Türkiye’yi kazanmış olur. Aynı şekilde Ankara ve İzmir de önemlidir. 16 Nisan’da “Hayır” çıkan bu üç ilde ortaya çıkacak sonuç Türkiye’nin sonucunu belirler. Bunları 16 Nisan’a göre ciddi oy kaymalarına gebe Bursa, Antalya, Adana, Kocaeli, Mersin, Hatay izlemektedir
16 Nisan referandumunun resmi sonucuna göre “Hayır” oylarının önde olduğu iller kırmızı, “Evet” oylarının önde olduğu iller mavi ile gösterilmiş durumda.
Türkiye’de yapılan son iki seçim oldukça önemlidir. 7 Haziran 2015 Genel Seçimleri ve 16 Nisan 2017 tarihli Anayasa Değişikliği Referandumu, bugünkü tablonun kavranması bakımından bize bir fikir verebilir. 1 Kasım 2015 seçimlerini hesaba katmadan bir analiz yapmanın daha gerçekçi olduğunu düşünüyorum. Toplumsal reflekslerin somutlaşmış hali olan iki seçim bizi önemli veriler sunuyor.
Türkiye’de seçimlerin sonuçlarını belirleyen birkaç il bulunuyor. Türkiye’nin sosyal, kültürel, ekonomik ve politik faktörleri nedeniyle nüfus belirli bölgelerde ve illerde yoğunlaşmış bulunuyor. Doğal olarak seçim çalışmalarında bu iller ön plana çıkacaktır. Seçimlere giren partilerin ve cumhurbaşkanı adaylarının çalışmalarında seçmen kitlesinin yoğunluğu nedeniyle bu iller belirleyici olacaktır.
Türkiye’nin ekonomik, politik ve kültürel yapısını temsil eden il hiç şüphesiz ki İstanbul’dur. İstanbul, Anadolu’nun bir mozaiği olarak ön plana çıkar. Bu nedenle İstanbul’u kazanan politik güç esasen Türkiye’yi kazanmış olur. Aynı şekilde Ankara ve İzmir de önemlidir. Bu üç ilde ortaya çıkacak sonuç Türkiye’nin sonucunu belirler.
Türkiye’de yaklaşık 55,3 milyon seçmen bulunuyor. İstanbul 10,5 milyon ile ilk sırada olup seçmenlerin yüzde 19,02’sini oluşturuyor. Ankara’nın seçmen sayısı 3,85 milyon olup seçmenlerin yüzde 6,96’sını temsil ediyor. İzmir ise 3,17 milyon seçmenle yüzde 5,73 oranını oluşturuyor. Bu üç il, seçmenlerin yüzde 31,71’ini barındırıyor. Bu bakımdan bu üç ilde ortaya çıkacak sonuç genel olarak Türkiye’nin seçim sonucunu belirler niteliktedir. Bu üç ilde yaklaşık yüzde 53-55’i alan tarafın Türkiye genelinde başarılı olma olasılığı oldukça yüksektir. Özellikle İstanbul son derece önemlidir. İstanbul’da seçimi kazanan parti Türkiye’nin sonucunu belirler. İstanbul’daki veriler üzerinde ayrıca durulacaktır. AKP-MHP ittifakının bu üç ilde yüzde 50’nin altında kalma olasılığı oldukça yüksektir.
16 Nisan 2017 tarihinde yapılan Anayasa Değişikliği Referandumu’nda ortaya çıkan sonuçlar bize bir fikir verebilir.
İstanbul ve Ankara’da ilk kez bu düzeyde bir oy farkı çıktı. ‘Hayır’ oylarının ‘Evet’ oylarını geçmesi Erdoğan merkezli cumhurbaşkanlığı sistemine yönelik ortaya çıkan politik reaksiyonu ortaya koyuyor. İzmir’de önemli bir farkla ‘Hayır’ çıktı. Ancak burada belirleyici olan İstanbul ve Ankara’daki değişimdir. Her iki ilde de AKP iktidarı ciddi bir yıpranma içerisine girdi. İki büyük ilin Belediye Başkanları zorla görevinde istifa ettirildi. Her iki belediye başkanı, her ne kadar cumhurbaşkanı Erdoğan’ı lider olarak gördüklerini dile getirmiş olsalar da bunun böyle olmadığı ve Erdoğan’a karşı ciddi bir tepki duydukları biliniyor. Aynı şekilde Ankara ve İstanbul’da bazı ilçe belediye başkanlarının görevden alınmış olması, AKP’nin politik gücünde bir kırılmanın ve tabanda belirli bir kopuşun olduğunu gösteriyor. Bu üç ilde AKP-MHP ittifakının yüzde 45’lerde kalması hiçbir şekilde sürpriz olmaz, tersine bu olasılık giderek ön plana çıkıyor.
Türkiye’nin seçmen kitlesinin yüzde 15,75’ini oluşturan bu 6 ilin milletvekili sayısı 88 olup toplam milletvekillerin yaklaşık yüzde 15’ini oluşturuyor. 24 Haziran 2018 tarihindeki parlamento ve cumhurbaşkanlığı seçimlerinde, bu 6 ilin ortalaması % 55-58’i yakalaması oldukça gerçekçidir. Bunun en somut delili 16 Nisan referandumudur. Bu illerde ortaya çıkan sonucun, 24 Haziran 2018’deki seçimlere yansımaları yüksek olacaktır.
16 Nisan referandumunda, bu 6 ilde ortaya çıkan sonuçlar önümüzdeki seçimler bakımında iller bazında bize bir fikir verebilir. Bu illerin bir özelliği de MHP’nin de önemli bir toplumsal güç olmasıdır. Bursa ve Kocaeli’nde ‘Evet’ oyları nispeten önde olmasına rağmen, bugünkü politik ortamda bu oranların tersine çevrilmesinin nesnel zemini oldukça güçlüdür. Bu iki ilde özellikle MHP tabanında İYİ Parti’ye önemli bir yöneliş olacak gibi görünüyor. Göçmen kökenli nüfusun yoğun olduğu bu iki ilde Akşener’in kişisel potansiyeli de oldukça yüksek görünüyor.
Antalya, Adana, Mersin ve Hatay’da ‘Hayır’ oylarının önemli bir farkla önde olması, 24 Haziran 2018’de yapılacak seçim sonuçlarını çok daha ciddi oranda etkileyecektir. AKP-MHP ittifakının bu illerde daha fazla oy kaybına uğrayacağına dair çok sayıda veri var. Özellikle Adana ve Mersin’de HDP seçim sonuçlarını ciddi oranda etkileyecek bir potansiyele sahiptir.
İstanbul, Ankara ve İzmir dahil olmak üzere 9 ilin seçmen kitlesi yüzde 47,46 civarındadır. Bir bakıma Türkiye seçmen kitlesinin yarısına yakını 9 ilde bulunuyor. Bu 9 ilde yüzde 53-55 civarında oy alan Türkiye’nin genel ortalamasını çok büyük bir oranda aşar ve kazanır. Hem cumhurbaşkanlığı hem de parlamento seçimlerinin kilidini başta İstanbul olmak üzere üç büyükteki sonuçlar açacaktır.
Her ilin seçmen kitlesinin kendisine özgü sosyolojik-sosyopolitik gerçeği var. Bu reel durum dikkate alınarak seçim politikasını oluşturan taraf ciddi bir sonuç elde edebilir. Özellikle İstanbul, Anadolu’nun sosyo-kültürel aynasıdır. İstanbul’da elde edilecek sonucun Anadolu’nun hemen her ilindeki sonucu etkileyebileceği dikkate alındığında seçim stratejisinin merkezinde İstanbul başta olmak üzere Ankara ve İzmir merkez üs olarak alınmalıdır. Aynı şekilde yukarıda saydığımız 6 ilin özgün durumu dikkate alınmalıdır.
Büyük şehir statüsünde olan Konya, Kayseri, Manisa, Antep, Aydın, Diyarbakır, Urfa, Mardin gibi illerin sosyo-külktürel dokusu da hiç şüphesiz ki oldukça önemlidir. Bu illerin oy dağılımları oldukça farklılık gösteriyor. Bir bakıma seçmen oranları ve oy verdikleri farklı partiler bakımından birbirini dengeler durumdadırlar. Örneğin Kayseri ve Konya’da AKP, Muğla ve Aydın’da CHP, Van ve Diyarbakır’da HDP çok önemli bir farkla öndedir.
AKP-MHP ittifakı hem parlamento hem de cumhurbaşkanlığı seçiminde tek merkezden hareket etmektedir. Bu durum onlara belirli bir avantaj sağlıyor. Aynı şekilde devlet ve medya organlarının önemli bir desteğini arkalarına almış bulunuyorlar. Devletin bütün kurumlarının gücü ve özellikle ekonomik olanakları çok daha yoğun olarak kullanılacaktır. Gücün merkezileşmesinin her zaman toplumsal karşılığı olmaz, nihayetinde tepkiye dönüşür ve gücü elinde tutanları vurur. AKP-MHP iktidar bloğunda bu süreç hızla oluşmaya başladı.
Bu iki iktidar gücü, 16 Nisan 2017’de yapılan Anayasa Referandumu’nda iki temel noktayı ön plana çıkartmıştı: Ekonomik-politik istikrar ve bölgesel güç olma stratejisi. Bu iki alanda da tersine ciddi bir kriz yaşanıyor. Politik kaos devam ediyor ve istikrardan bahsetmek mümkün değil. Ekonomik göstergeler tahmin edilenden çok daha kötü durumda geldi. Borsa ve dövizdeki gelişmeler, uluslararası derecelendirme kuruluşu Standard&Poors’un Ankara’nın notunu BB- olarak açıklaması, bir sonraki adımın tam bir kriz olacağını gösteriyor ve piyasalarda güven sıfırlanmış durumda. Bu iki unsur toplumun alt katmanlarının tercihlerini etkileyecektir. Afrin operasyonuyla başlattıkları gürültünün etkisi yok gibidir. Bugün hükümet, özellikle Afrin operasyonunu yok saymaya, olmamış gibi göstermeye çalışıyor. Bunun nedeni, birincisi oradaki başarısızlık ve bölgenin bütünüyle Radikal İslamcı Örgütlere teslim edilmesi, ikincisi AKP’ye oy veren Kürt seçmeni üzerindeki olumsuz etkiyi kaldırma çabasıdır.
Ayrıca ilk kez bir Genelkurmay Başkanı bir kişinin seçimlere girmemesi için helikopterle evine iniş yapmıştır. Bu girişimi mini bir darbe olarak tanımlamak mümkündür. Abdullah Gül’e karşı yapılan bu operasyon AKP tabanında bir kırılma yaratacaktır. Bir başka nokta Saadet Partisi’nin baraj sorununu aşarak seçimlere girmiş olmasıdır. AKP politikalarında rahatsız olan ve hatta dengeleri etkileyebilecek önemli bir kitle Saadet Partisi’ne yönelecektir. Bu nedenle AKP’nin rakibi CHP değil esasen Saadet Partisi’dir. İktidar ortağı MHP’nin ciddi bir güç kaybına uğrayacağı açıktır. Kendi partisinde 6 milletvekilinin Erdoğan’ın cumhurbaşkanlığı için imza vermemiş olması, MHP içindeki dengelerin halen sorunlu olduğunu gösteriyor. MHP’nin güçlü olduğu illerde İYİ Parti’ye ciddi bir yönelimin olacağı açıktır. Bu nedenle MHP-AKP ittifakı sanıldığı gibi güçlü olmayıp, gelişmeler bu ikili ittifakın aleyhinedir.
İkinci blok ise CHP-İYİ Parti-Demokrat Parti-Saadet Partisi ittifakıdır. Bu ittifakın parlamento seçimlerinde kurdukları ittifakı cumhurbaşkanlığı seçimlerinde kurmamış olması olumsuz bir yanı oluşturuyor. Bu ittifak özellikle parlamento seçimlerini ciddi oranda etkileyebilecek bir potansiyel oluşturuyor. Özellikle İYİ Parti MHP tabanı üzerinde büyük bir etki yaratacaktır. MHP tabanının önemli bir kısmı bu partiye yöneleceği gibi AKP içerisinde geçmişte merkez-sağ olarak tanımlanan seçmen kitlesinde de bir kopuş yaratabilir. İYİ Parti, özellik Bursa, Kocaeli, Adapazarı, Manisa, Adana, Mersin, Antalya, Kayseri gibi illerde sonucu ciddi oranda değiştirebilecek bir oy potansiyeli yakalayabilir.
Saadet Partisi, önemli bir potansiyel taşımasına rağmen baraj sorunu nedeniyle hep edilgen kaldı ve kendi doğal seçmeni AKP’ye oy verdi. Ancak bu dezavantajlı durum değişti. Saadet Partisi (SP), oluşturulan dörtlü ittifak nedeniyle parlamentoda temsil hakkını elde etmiş bulunuyor. Bu durum AKP’ye oy veren İslamcı kesimlerin SP’ye yönelmesi ve AKP tabanında bir kopuşu sağlayabilir. Örneğin Kayseri, Konya, İstanbul, Ankara, Urfa, Diyarbakır, Batman, Bingöl, Ağrı, Malatya gibi illerde belirgin bir kopuşun oluşması sürpriz sayılmaz. SP’nin alabileceği yüzde 5-6 civarındaki oyun tamamı AKP’den gelecektir.
CHP, kendi iç dengelerini iyi korudu ve bu süreçte yaptığı hamleler özellikle muhalefeti canlı tuttu. AKP-MHP ittifakı karşısında bütünleştirici çabalarının olumlu yansımaları oldu ve Kılıçdaroğlu’nun etki gücü arttı. CHP’nin iç dengelerini, tabanın taleplerini dikkate alarak Muharrem İnce’yi aday göstermesi CHP’nin hem parlamento hem de cumhurbaşkanı seçimlerini önemli oranda etkileyecektir. CHP oylarını korur ve birkaç puan arttırması sürpriz olmaz. İnce’nin ikinci tura kalma şansı da yüksek denebilir.
Üçüncü blok ise seçim dengelerini ve sonuçlarını belirleyecek olan HDP’dir. HDP’nin dörtlü ittifak içinde olmaması negatif değil çok yönlü pozitif özellikler taşıyor. Kulağa hoş gelebilir ama HDP’nin dörtlü bloka dahil olmasını istemek, ülkenin sosyolojik-politik gerçeğiyle uyumlu değil. Ne Kürt tabanında ne de milliyetçi-ulusalcı tabanda bu ittifakın bir karşılığı olurdu. HDP’nin içinde yer aldığı bir ittifaka İYİ Parti tabanı ve CHP’nin özellikle Ege ve Akdeniz’de yoğun olan ulusalcı tabanı oy vermezdi ve risk çok daha fazla artardı. Aynı şekilde AKP-MHP ittifakı içinde ciddi bir seçim malzemesi haline gelebilirdi. Aynı şekilde Kürt seçmen kitlesinin de İYİ Parti ile ittifakı içine sindirmesi zor olabilirdi. HDP’nin tek başına seçimlere girmesi önemli bir avantajdır ve özellikle Demirtaş’ın adaylığının açıklanması Kürt kitlesini bütünlüklü olarak konsantre eder ve seçim sonuçlarını etkileyecek sonuçların ortaya çıkmasını sağlayabilir. Demirtaş, ikinci tura kalmaz ama alacağı yüzde 12-14 oy oranıyla HDP özellikle ikinci turda anahtar parti olur ve dengeleri belirler. Birinci turda muhalefet parlamento seçimlerinde çoğunluğu sağlarsa, Erdoğan’ın ikinci turda kazanma şansı son derece düşüktür. Çünkü parlamento çoğunluğuna uygun bir cumhurbaşkanının olması tercih edilir. Bu nedenle AKP-MHP ittifakı 4’lü bloktan çok HDP’nin barajı aşmaması için çok ciddi bir çaba içinde olacaktır. HDP, Kürt illeri kadar İstanbul’da 7 Haziran 2015 seçimlerdeki yüzde 13 oyu mutlaka almalı ve hatta aşmalıdır. Bu potansiyel var.
Seçimin kaderini İstanbul belirler. Önümüzdeki hafta İstanbul’u üzerinde duralım.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.