Sistem kendi krizini aşmaya çalışırken, sistem karşıtı toplumsal muhalefeti mutlaka dikkate almak ve ona göre hareket etmek zorunda kalacaktır. HDP’nin barajı aşarak parlamentoya girmesi, milletvekili sayısının çok ötesinde bir misyona sahip olacaktır. HDP’nin barajı aşması, açık ki bugünkü AKP-MHP iktidarının dağılmasının ilk adımı olacaktır Türkiye yeni bir sürece doğru evriliyor. Sistem kendisini yenilemek zorunda, aksi […]
Sistem kendi krizini aşmaya çalışırken, sistem karşıtı toplumsal muhalefeti mutlaka dikkate almak ve ona göre hareket etmek zorunda kalacaktır. HDP’nin barajı aşarak parlamentoya girmesi, milletvekili sayısının çok ötesinde bir misyona sahip olacaktır. HDP’nin barajı aşması, açık ki bugünkü AKP-MHP iktidarının dağılmasının ilk adımı olacaktır
Türkiye yeni bir sürece doğru evriliyor. Sistem kendisini yenilemek zorunda, aksi takdirde çok daha kapsamlı bir çöküşe doğru gidecek. Devletin kendi dinamiklerini nasıl yenileyeceğine dair sistem içindeki klikler arasında ciddi bir rekabet var. Bu nedenle sistemi temsil eden farklı politik eğilimlerde kimin ne kadar etkili olacağı hiç şüphesiz ki önümüzdeki sürecin nereye doğru evirileceği hakkında bir fikir edinmemizi sağlayacaktır.
‘Cumhur’ ve ‘Millet’ ittifakı olarak ön plana çıkan sistemin iki politik eğilim arasındaki çelişkiler, sistem karşıtı toplumsal dinamikler için ciddi olanaklar yaratabilir. Demokratik politik güçler HDP çevresinde konumlanarak, sistemin politik dengelerini etkileyebilecek potansiyel oluşturabilirler.
Sistemin dışında ama sistemin iç dengelerini etkileyecek olan HDP’nin merkezde olduğu politik saflaşmayı oluşturan toplumsal kitlenin çok önemli bir kesimini doğal olarak Kürtler oluşturuyor. HDP kendisini ‘Türkiye Partisi’ olarak tanımlamasına rağmen, üzerinde yükseldiği toplumsal dinamik Kürtlerdir. Sistem karıştı politik denklemi oluştururken bu gerçeği hesaba katmak oldukça önemlidir.
HDP yönetiminde önderlik krizi var. Yönetme ve liderlik rolünü üstlenmede ciddi sorunlar yaşadığı çok açıktır. Adaylar belirlenirken üzerinde yükseldiği toplumsal tabanın dikkate alınmadığı da görüldü. Sadece Kürt illerinde değil. Batı illerinde de HDP kitlesinin çok önemli bir kesimini Kürt seçmeni oluşturuyor. Doğal olarak bu sosyolojik-politik gerçeği bilerek aday seçimini hesaba katmak gerekirdi. Özellikle İstanbul, Ankara ve İzmir adaylarına bakıldığında bu zafiyeti görebiliyoruz. Adayların önemli bir kesiminin toplumsal bir karşılığı bulunmuyor. Son birkaç yazımda dikkat çektiğim gibi ‘etiket’ üzerinde veya kişisel ‘tanınırlık’ üzerinde aday göstermenin toplumda bir karşılığı olmadığını görmek için ‘büyük’ politikacı olmaya gerek yok.
HDP bileşenlerinin veya HDP ile hareket etmek isteyen politik grupların, kitle örgütlerinin, etnik ve dinsel grupların milletvekillikleri üzerinde bir pazarlığa girmeleri, hatta seçimlere yoğunlaşmak yerine pazarlıklara kafa yormaları, seçimlere nasıl yaklaştığını ortaya koyan kötü bir örnektir. Hiç şüphesiz ki HDP’yi geçmişte olduğu gibi bugün de koşulsuz destekleyen politik örgütlerin veya çevrelerin olduğu da biliniyor. Bu güzel örneklerin çoğaltılması herkesin sorumluluk alanındadır.
Bütün zafiyetlerine, eksikliklerine rağmen HDP’nin sistem içinde ama sisteme angaje olmadan bu süreci başarıyla tamamlaması son derece önemlidir. HDP’nin eksikliklerini gündeme getirip eleştirmek önemlidir. Ancak bundan çok daha önemli olan HDP’nin mutlak bir şekilde barajı aşmasını sağlayarak sistemin politik krizinde değişim için rol almak ve oluşan yeni dengelerde söz sahibi olmaktır.
Sistem kendi krizini aşmaya çalışırken, sistem karşıtı toplumsal muhalefeti mutlaka dikkate almak ve ona göre hareket etmek zorunda kalacaktır. HDP’nin barajı aşarak parlamentoya girmesi, milletvekili sayısının çok ötesinde bir misyona sahip olacaktır. HDP’nin barajı aşması, açık ki bugünkü AKP-MHP iktidarının dağılmasının ilk adımı olacaktır. Hem bugünkü statükonun kırılması hem de yeniden oluşturulacak statükoda HDP merkezli politik güçler hesaba alınacaktır. Mevcut veriler dikkate alındığında HDP parlamentoda güçlü bir temsiliyet sağlayabileceği gibi cumhurbaşkanlığı seçiminde de kilit bir rol oynayacaktır. Bunun bir başka anlamı cumhurbaşkanlığı seçimi ikinci tura kaldığında -ki bu olasılık oldukça yüksektir- HDP veya Demirtaş’ın alacağı oylar, kimin cumhurbaşkanı olacağını belirleyecektir. HDP/Demirtaş’ın alacağı oyların kime yöneleceği sorusu gündeme gelecektir? Burada HDP’nin politik talepleri öncelikli olarak ön plana çıkacaktır.
24 Haziran 2018’de, AKP-MHP iktidarının kaybetmesi, çok olağanüstü bir değişim sağlamaz ancak bugünkü politik denklemin dışında yeni bir sürecin başlamasının önünü açar. Bu bakımdan HDP’nin barajı aşması mutlak bir zorunluluktur. Aday tercihlerindeki yanlışlıklar üzerinde bir tartışmayı süreklileştirmek, tabanın dikkatini bu tür olumsuzluklara çekmek ciddi bir kırılmaya yol açabilir. HDP merkezli her kırılma objektif olarak AKP-MHP iktidarının devamını sağlayacak bir faktör olacaktır. Ne olursa olsun HDP’nin, 7 Haziran 2015 Genel Seçimleri’ni aşan bir potansiyele ulaşması gerekir. Bugünkü iktidardan rahatsız olan ve değişimi esas alan her kesimin HDP’ye oy vermesi çok önemlidir. Barajı aşamaması, bugünkü politik ortamın çok daha kötüleşmesine yol açabilir. Tersine barajı aşması, hem bugünkü iktidarın parlamento çoğunluğunu hem de cumhurbaşkanlığını kaybetmesini sağlayabilir.
HDP, sistem içi politik güçlerinin dışında toplumsal dinamikleri temsil eden bir parti olarak ciddi bir potansiyel taşıyor. Toplumun farklı sosyal katmanlarını temsil eder bir güçtür. Toplumun demokratik gücünü çok daha fazla temsil edecektir.
HDP’nin toplumsal tabanı politik tercihini bilerek yapıyor. Çıkarsız ve hesapsız bir şekilde politik sürece dahil oluyor. En zorlu koşullarda kendi partisine sahip çıkıyor. Bağrında en fazla genç ve kadın potansiyeli taşıyan ve bu güçleri harekete geçirmede önemli bir role sahip olan HDP, kendisini en zor koşulda örgütleyebiliyor.
HDP, seçim sürecine dahil olma ve ona uygun bir planlama yapmada çok geç kalmasına rağmen sürece hızla adapte olabilir ve özellikle tabansal olarak kendisini örgütleyebilir.
HDP’nin kolektif çalışmayı örgütlemesi ve yerel kuvvetleri çok daha aktif bir tarzda sürece dahil etmesi gerekir. Çok toplantı yerine az ve daha verimli toplantılar yapmak ve toplumun alt katmanlarını karar sürecine katmak seçim çalışmalarını daha fazla verimli kılacaktır.
Her bölge seçmeninin sosyolojik durumunu dikkate alarak bir çalışma yürütülmelidir. Özellikle 1,5 milyon oy alınan İstanbul, İzmir ve Ankara’da seçim sürecinin çok yönlü örgütlenmesi gerekir. Bu üç ilde 2 milyonun üzerinde oy hedeflenmelidir. Ancak bu bölgelerde özellikle Kürt seçmeninde bir kırılma olabileceği mutlaka hesaba katılmalıdır. Ahmet Türk, Osman Baydemir, Hasip Kaplan ve hatta Leyla Zana gibi Kürt seçmeni üzerinde etkili olabilen simgelerin bu üç ilde seçim sürecine dahil edilmesi çok önemlidir. Bu bölgelerde yapılacak olan mitinglerde toplumsal etki gücü ve kamuoyunda kabul edilebilen olan insanların katılmasının sağlanması taban üzerinde ciddi bir etki yaratır.
HDP’nin bu üç ildeki adayları ağırlıklı olarak Türkiye’nin demokratik-devrimci parti, örgüt ve kurumlarının temsilcilerinden oluşuyor. Bunun çok daha avantajlı bir duruma dönüştürülmesinin olanakları bulunuyor. Solun toplumsal dinamiklerini harekete geçirmede bir fırsat olarak değerlendirmek gerekir.
İstanbul’da seçim faaliyetinin merkez alanları doğru belirlenmelidir. Marmara ve Boğaz çevresinden çok kenar semtlerde yoğunlaşılmalıdır. Örneğin, Esenyurt, Küçükçekmece, Esenler, Bağcılar, Arnavutköy, Pendik, Kartal, Maltepe, Sultançiftliği gibi AKP’nin oy oranının yüksek olduğu yoksul seçmen kitlesinin yoğunlaştığı bölgelerde seçim çalışmasının yürütülmesi çok önemlidir.
Metropollerde yürütülecek seçim çalışmasında sadece Kürt sorunu ve tek adam rejimi gibi noktalar üzerinde yoğunlaşmak yetmez. Özellikle seçmen kitlesinin ekonomik ve sosyal talepleri de gündemleştirilmelidir.
Kamuoyunda psikolojik etkiyi artırmak için HDP’ye desteğini açıklayan farklı sosyal-politik katmanlardan kurumların veya bireylerin yer aldığı toplu açıklamalar medyaya yansıtılmalıdır. Hatta gazeteciler, yazarlar, akademisyenler, ön planda olan politikacı, aydınlar, sendikacılar, kitle örgütü temsilcileri, meslek odaları gibi kurum ve kişiler; HDP’nin neden desteklendiği neden barajı aşması gerektiğine ilişkin medyaya ilanlar verebilir.
AKP-MHP iktidarı HDP’nin politik rakibidir. Ancak bugünkü seçimin kendi özgünlüğü dikkate alındığında Saadet Partisi de HDP’nin rakibi konumundadır. Hatta taktiksel olarak Saadet Partisi, hem AKP’den kopmaya başlayan Kürt seçmenini kucaklamaya çalışıyor hem de HDP’nin toplumsal tabanına seslenebilen adaylar çıkartarak HDP kitlesinden oy almaya çalışıyor. Özellikle Kürt illerinde Saadet Partisi’nin hedef kitlesinin önemli bir kesimini HDP tabanı oluşturuyor. Bu durum ciddiye alınmalı ve buna uygun bir çalışma yürütülmelidir. Saadet Partisi’nin göstermiş olduğu adayların Kürt kitlesi içinde tanındığı ve bölge insanı olduğu dikkate alındığında belirli bir risk yaratacağı asla küçümsenmemelidir. Bu durum Kürt seçmenin oldukça yoğun olduğu İstanbul için de geçerlidir.
CHP, kendi içerisinde, nispeten demokrat bir potansiyel oluşturan güçleri ciddi oranda tasfiye etti. CHP’nin önemli bir toplumsal tabanını oluşturan Alevilerin politik temsilcilerinin bir kısmını etkisizleştirdi. CHP’ye karşı olan politik tepki tersten HDP’ye yönelebilir. HDP’nin kucaklayıcılığı ve politik söylemleri, CHP’den kopma eğiliminde olanları kendine çekebilir. Ahmet Şık gibi adaylar bu süreci olumlu yönde etkileyebilir. CHP ile taban kapma tartışmasına/yarışmasına girmeden mevcut politik yönelimi doğru bir yönde değerlendirebilir. CHP’den gelebilecek yüzde 1 oy, CHP’nin en fazla 10 milletvekili kaybetmesine yol açabilir ancak HDP’ye 80 milletvekili kazandırabilir. Bu da mevcut iktidarın parlamentoda kaybetmesidir.
AKP-MHP ittifakının seçim stratejisinin merkezinde HDP’nin baraj altında bırakılması bulunuyor. Devletin mevcut olanaklarını özellikle askeri ve polis gücünü kullanarak Kürt illerinde HDP’nin yüksek oy almasını engellemeye çalışacaklardır. Bunun için tahminleri aşan çok yönlü senaryolar devreye konulabilir.
AKP-MHP iktidarı, HDP’nin seçim çalışmalarını etkisizleştirmek için başka senaryolar da devreye sokabilir. Mesela, hem Kürtlerin etki gücünü kırmak, hem de Türkiye toplumundaki milliyetçi etkiyi yeniden körüklemek için bugünkü şartlar içinde zayıf bir olasılık da olsa PKK’nin konumlandığı yer olarak gösterilen Kandil’e yönelik bir kara operasyonunu gündeme getirebilirler. İkincisi, Batı illerinde, HDP’ye karşı doğrudan devlet güçlerini kullanmak yerine, Sedat Peker, Alaattin Çakıcı gibi MHP kökenli mafya güçlerini harekete geçirebilirler. Kişilere ve mitinglere, stantlara saldırmak gibi doğrudan birtakım provokasyonlar devreye girebilir. Bahçeli-Çakıcı görüşmesi, ‘geçmiş olsun’ ziyaretinden çok, sürece doğrudan müdahale etmek için zemin hazırlamaktır. HDP, bu tür provokasyonlara meydan vermeden, dikkatleri başka suni gündemlere çekmeden seçim faaliyeti üzerinde yoğunlaşmalıdır.
HDP, seçimi kazanma potansiyeline sahiptir. Ancak baraj mutlak aşılır psikolojisine kapılmadan seçimlere büyük bir ciddiyetle bakılmalıdır. 7 Haziran 2015’te HDP kendi tabanı dışında önemli bir oy aldı. HDP’nin barajı aşması AKP’nin çoğunluğu kaybetmesine yol açtı. Aynı durum yeniden sağlanabilir. Bu nedenle HDP’ye verilecek her oy, iktidarın değişmesi anlamına gelecektir. Bu durum seçim çalışmasının önemli bir argümanı olmalıdır. HDP önlemlerini alarak ama hiçbir şekilde provokasyonlara gelmeden seçimde başarılı bir sonuç elde etmelidir.
HDP, barajı aşıp politik denklemde anahtar rolünü üstlenebilir. Bu nedenle geriye değil ileriye bakılmalıdır. Geçmişin tartışmalarını bugüne taşımadan, toplumsal dinamikler harekete geçirilmeli ve HDP’yi baraj altında bırakmak isteyenler iktidardan indirilmelidir. Bu güçlü potansiyel vardır. Önemli olan sürece doğru değerlendirmek ve örgütlemektir.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.