Cumhuriyet ve Özgür Gündem davalarında ortaya çıkan duyarlılık, basın ve ifade özgürlüğü talebinin toplumun azımsanmayacak bir kesiminin sahiplendiği bir ‘özgürlük’ mücadelesine dönüşebileceğini gösterdi
Cumhuriyet ve Özgür Gündem davalarında ortaya çıkan duyarlılık, basın ve ifade özgürlüğü talebinin toplumun azımsanmayacak bir kesiminin sahiplendiği bir ‘özgürlük’ mücadelesine dönüşebileceğini gösterdi
Her şey yasaktı. UYAP bozuktu. Her yerde bir kuyruk vardı. Devlet “Şu hakkı veririm ama böyle yaparsan olur” pazarlığındaydı. Savunma devletin pazarlığına girmezken hatırı sayılır bir kalabalık da gerek dışarıda gerek izleyici koltuklarında gerek basın odasında ısrarla bekledi. Ahmet ve Murat tahliye edildi ama daha içeride yüzlercesi var ve onlar da gelecek…
Cumhuriyet Davası’nın 5. duruşması Silivri’deydi. Daha sabahtan hapishaneye varmadan devletin varlığını arama kuyruğunda hissettik. Uzun aramalardan sonra “basın açıklaması yasak” sürecine girdik. “Neden?” sorusuna yanıt tabii ki yok. “Sadece vekiller, belli bir noktada basına konuşabilir” dediler fakat sıkı durun o noktaya basının girmesi tabii ki yasak.
Milletvekili konuşmalarının ardından DİSK Genel Başkanı Kani Beko da iki çift laf edecekken devlet hemen müdahale etti: “Al bunu, al, al, al…” Jandarmanın kolundan tutup çektiği Beko’yu mücadele arkadaşları vermedi.
Bu hengamenin ardından duruşmaya geçildi. Davanın uzamasına sebep olan kadın düşmanı Mehmet Faraç gelmiş zehrini kusmuş yanıtını almış ve evinin yolunu tutmuştu. Savunmanın tanıkları da Cumhuriyet’i iyi bir şekilde savundu.
Sabahın 6’sından beri ayakta olan otobüsün şoförüyle duruşmayı birlikte izledik. Duruşmaya girmeden önce “Saat kaçta biter” hesabı yapan emektar şoför sonuna kadar kalma iradesini beyan ediyordu. Savcının “Tutukluluklarının devamına” talebinin ardından şoförün “Bu kadar da olmaz” dediğini duydum.
Ara verilip tost almaya geldiğimizde yine bir kuyrukla karşılaştık. Büyük davaların Silivri’de olacağı biliniyorken 300 sanığın ve yakınlarının sığabileceği bin kişi kapasiteli salon yapmayı bilen devlet dışarıda kalabalığın karnını nasıl doyuracağını pek düşünmemişti. Bütün kalabalık bir tost makinesinin karşısında dizildi.
Basın bölümündeki arkadaşların manzarası da Türkiye’de basının durumunu dolaylı yoldan ortaya koyan bir tablo içindeydi. Ufku tuğlalarla kör cephe biçiminde kapatılmıştı. ‘Size çay may yok’ diyen yerleşke idaresi ve hapishane havalandırmasını andıran manzarasıyla basının devlet nezdinde yeri buydu.
Tüm bunların yanında hakimin en çok kullandığı kelime UYAP oldu. Hakim, “UYAP saat 7’de devre dışı kalacak” diye savunma tarafının avukatlarına “Savunma yapmayın, son tanığınızı da beklemeyelim; biz de incelemedeki delilleri buraya istemeyelim” dedi. Fakat savunma yapıldı. Üç saat süren savunmanın intikamı gibiydi, ardından hakimin verdiği yarım saatlik aranın üç saat sürmesi.
Tahliye haberi biraz sevinç ve çokça öfkeyle karşılandı. Ahmet ve Murat serbestti fakat Akın Atalay daha içerideydi. UYAP’ın da insanların evleri basılırken ve tutuklanırlarken gece yarılarında, IŞİD’liler Hizbullahçılar salıverilirken gecenin köründe çalıştığını ancak gazetecilerin tahliyesine gelince çalışmayan bir sistem olduğunu görmüş olduk.
Tahliye edilen Ahmet Şık ve Murat Sabuncu’nun duruşları kadar dışarıdaki dayanışmanın sürekliliği de önemli ve bu dayanışmanın parçası olan herkes canhıraş çalıştı. Işık daha sönmedi ve sürekli yanmasını güvenceye almadan da rahat etmeyeceğiz. Çünkü insanların daha fazla karanlığa tahammülü kalmadı.
Cumhuriyet ve Özgür Gündem davalarında ortaya çıkan duyarlılık, basın ve ifade özgürlüğü talebinin toplumun azımsanmayacak bir kesiminin sahiplendiği bir ‘özgürlük’ mücadelesine dönüşebileceğini gösterdi. Bu tahliyeler özgür bir ülkede yaşamak isteyenler için önemli bir motivasyon kaynağı oluşturacaktır. Şimdi sıra aynı duyarlılığı arkadaş çevresi ilişkisinin bir adım ötesine taşımakta, hapisteki diğer gazetecileri, milletvekillerini, belediye başkanlarını, öğrencileri, akademisyenleri almakta ve özgür bir ülke kurmakta.
Not: Davaya 16 Mart Cuma günü Silivri’de devam edilecek.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.