Meral Akşener kötülerin ‘iyisi’ olmaya aday bir parti lideri olarak politik arenaya sunuldu. Küresel ilişkilerin de dolaylı desteğini alan Akşener kimdir? Akşener üzerinde ne yapılmak isteniyor?
Meral Akşener kötülerin ‘iyisi’ olmaya aday bir parti lideri olarak politik arenaya sunuldu. Küresel ilişkilerin de dolaylı desteğini alan Akşener kimdir? Akşener üzerinde ne yapılmak isteniyor?
Türkiye’de kötülerin iyisi olmaya aday çok sayıda parti kuruluyor. Bunların en popüleri Meral Akşener’in önderliğinde kurulan ‘İYİ PARTİ’, sanırım politik dengeleri etkileyecek gibi görünüyor. ABD ve İngiltere’de ilgiyle izlenen Akşener’in politikadaki başarısı, iktidar ilişkilerini etkilemesi sürpriz sayılmaz.
Makedonya göçmeni kökenli bir aileden gelme Akşener, tarih bölümünde doktora yaptı ve aynı zamanda Kocaeli Üniversitesi’nde okutman olarak çalıştı. Yaklaşık 22 yıldır, Türkiye’nin siyasi hayatında aktif olan Akşener, politik bilgi birikimi ve vizyonu bakımından iz bırakabilecek bir özelliğe sahip olmamasına rağmen iktidar ilişkilerini değiştirecek kişi olarak ön plana çıkartılmaya başlandı.
Türkiye sağının en kıdemli kadın siyasetçileri arasında yer alan Meral Akşener, neredeyse aynı yelpazedeki tüm partilere uğradı. Bugün ise kötülerin ‘iyisi’ olmaya aday bir parti lideri olarak politik arenaya sunuldu. Küresel ilişkilerin de dolaylı desteğini alan M. Akşener kimdir? Akşener üzerinde ne yapılmak isteniyor?
1995 yılında, Doğru Yol Partisi’nde (DYP) Tansu Çiller’e yakın isimlerden biri olarak siyasete başlayan Akşener, lideri Çiller gibi kısa sürede devletin kirli ilişkilerinde önemli sorumluluklar aldı. Tarihe ‘Susurluk Kazası’ olarak geçen, devletin aradığı ama esasen kontrgerillanın sorumlu isimlerinden biri olan Abdullah Çatlı ve ekibinin tasfiye edildiği olaydan sonra, İçişleri Bakanlığı’ndan istifa eden Mehmet Ağar’ın koltuğuna oturdu. Ancak burada ilginç ayrıntı, Çatlı ile Akşener arasında gizli bir bağın varlığıdır. Üniversite yıllarında, Ülkü Ocakları’nın genç aktif bir üyesi olduğunu iddia eden Akşener’in Abdullah Çatlı ile yemek yediği ve aralarında politik bir bağ olduğu medyada yer aldı. Alaattin Çakıcı ile de yakın ilişkisi olan karanlıklar prensesi Akşener, MİT’in yapacağı bir operasyonu önceden Çakıcı’ya bildirerek ‘yerini değiştirmesi gerektiğini’ belirtmiştir.
Bir tesadüf olsa gerek, arkadaşı A. Çatlı’nın tasfiye edilmesinden sonra, devletin derin işlerinden sorumlu Çatlı ile çok yakın iletişim halinde olan Ağar’ın koltuğuna oturdu. İkisinin de Çatlı’nın ortak arkadaşı olması bir tesadüf müdür? Ekip değiştiren devlet, Çiller ile ikinci bir kadını neden görevlendirmiştir? Bu, tartışılması gereken bir konudur.
Koltuğu Ağar’dan devralan Akşener, devletin milli güvenlik siyasetine uygun davranacağını daha ilk günlerinde, parlamentoda Öcalan için ‘Ermeni dölü’ söylemiyle gerekli mesajı verdi. Böylelikle aslında Öcalan şahsında Kürtlere yönelik politik düşüncesini çok net olarak ortaya koymuş oldu.
Çiller-Ağar ikilisi, Kürt iş adamlarının tasfiye edilmesi için devletin kontrgerilla ekibini göreve çağırdı. Bu tarihsel dönem aynı zamanda binlerce Kürt köyünün yakılması ve on binlerce insanın zorla göç ettirildiği bir süreç olarak halen hafızalardadır. Akşener’in, içişleri bakanı olmasıyla Kürtlerin tasfiye stratejisi kesintisizce devam etti. Aynı şekilde kirli işler imparatoriçesi lideri Çiller’e siper olacak kadar yakın duruyordu. Öyle ki, tıpkı bugünkü cumhurbaşkanının İslamcı gençleri sokağa çıkarma tehdidinde bulunulduğu gibi Akşener de İçişleri Bakanı olarak DYP’li gençleri güçlükle tuttuğunu söyleyerek muhalefete tehditler savuruyordu. Çiller ailesinin yaptığı yolsuzluklarının da yılmaz bir savunucusu oldu. Örneğin Çiller ailesinin “Antalya Beldibi’ndeki hazine arazisinde lüks otel inşa etmesini, gelirin şehit annelerine aktarılacağını ilan ederek” savundu. Ancak söz konusu otel kısa süre sonra bir iş adamına satıldı. Akşener, 28 Şubat sürecinde içişleri bakanıyken “post modern darbeye direnen kadın” olarak efsaneleştirilmeye çalışıldı. Gerçekte öyle bir durum olmadı, tersine bakanı olduğu hükümetle birlikte generallerin emir komutasına tabi oldu.
Gençlik döneminde özellikle üniversite yıllarında ‘ateşli’ genç bir ülkücü olmakla övünen Akşener, nedense politik hayatına Alparslan Türkeş’in yanında değil de Doğru Yol Partisi’nde Çiller’in yanında başladı. Kısa sürede içişleri bakanı oldu. İktidar hırsı yüksek olan Akşener’in gözü Çiller’in koltuğundaydı. Bu niyetini, doğrudan değil de, Çiller karşısında Yalım Erez’i destekleyerek gösterdi. Eğer Erez, Çiller’in yerine DYP’nin başına geçmiş olsaydı, parti esasen Akşener’in denetiminde olacaktı. Ancak beklenilen olmadı ve Erez seçimleri kaybet. Bu aynı zamanda Akşener’in kaybetmesi anlamına geliyordu. Böylelikle DYP macerası sona eren Akşener, yeni arayışlara yöneldi.
Akşener, ilginçtir bugün kendisine rakip olarak gördüğü, Erbakan’a bayrak açan ve kamuoyunda ‘yenilikçiler’ olarak tanımlanan Erdoğan-Gül-Arınç üçlüsüne dâhil olan ilk DYP’li olarak bilindi. Ancak Erdoğan ve arkadaşları, Akşener hakkında yeterli bilgiye sahip olduklarından mesafeli durdular ve yönetim mekanizmasına dâhil etmediler. Akşener, dünün ‘yenilikçileri’ olarak birlikte aktif siyaset yapmak istediği bugün karşısında durduğu AKP’ye karşı yeni arayışlara yöneldi. 2 Kasım 2001 tarihinde MHP’ye katıldı ve sonradan koltuğuna oturmak istediği Bahçeli’nin başdanışmanı oldu. MHP milletvekili olarak girdiği parlamentoda, Meclis Başkanvekilliğini yürüttü ve bu süreç içerisinde MHP’de etkin bir kişi olarak ön plana çıktı. İktidar hırsı güçlü olan Akşener, MHP Başkanlığına aday olduğunu açıkladı. Yakın tarihimizde izlediğimiz MHP merkeziyle girdiği iktidar mücadelesinde bizzat AKP iktidarının müdahalesiyle tasfiye edildi. Böylelikle MHP’yi ele geçirme stratejisi son anda devlete hâkim olan kliğin gücüyle engellendi.
16 Nisan 2017 Anayasa Değişikliği Referandumu sürecinde ‘Hayır’ blokunun önemli aktörlerinden biri haline gelen Akşener, Bahçeli’nin fiilen bir AKP’li gibi hareket etmesi nedeniyle MHP tabanı üzerinde kurduğu büyük etkiyle, Türkiye’nin politik yaşamına yeni bir süreç kattı. MHP’li muhaliflerin önde gelen politikacılarıyla kurduğu ‘İYİ PARTİ’ iç politik dengeleri etkileyecek bir rol üstlenmeye adaydır.
“Partimiz, evrensel demokratik değerler, haklar üzerinden, ülke bütünlüğü üniter yapı içinde, hukukun üstünlüğü, hak ve hürriyetleri temel alan, eşit ve onurlu yurttaşlık, ortak bir gelecek tasavvuru ve birlikte yaşama arzusu gibi ortak paydalar etrafında toplumsal bütünleşmenin sağlanarak bu meselenin çözüleceğine inanmaktadır.”
“Kavgasız, çatışmasız bir ülke, ancak demokratik bir zeminde ve adalet güvencesinde sevgi ve barış toplumu ile mümkündür. Bütün meselelerimizi gönül gözüyle, yani toplumsal sorunlarımızı etnik, ideolojik veya ekonomik temelden değil; insani, ahlaki, eşitlik ve adalet boyutuyla değerlendirmeliyiz.”
Yukardaki paragraflar programının özünü oluşturuyor. Toplumsal ve politik meselelerin, somut içeriklerinden söz edilmeden, ortalama cümlelerle tanımlanması ‘İYİ Parti’nin işinin ne kadar zor olacağını gösteriyor. Gelenekselleşen dört eğilime hitap etmeye göre hazırlanmış bu programla sorunların hiçbirini çözme şansına sahip olmayacağı açıktır.
Programın özü ‘üniter devlet yapısının’ korunmasıdır. Sonradan tekrarlanan ortalama cümlelerin bir önemi yoktur. Türkiye’nin karşı karşıya olduğu toplumsal sorunların çözümünde hiçbir somut öneri, talep ve perspektif bulunmuyor.
Kadrolarının ezici bir çoğunluğu MHP’den gelen ‘İYİ Parti’nin merkez sağa doğru evrilecek olan liberal ve dengeli bir program izlemesi teorik olarak mümkün ama pratik olarak son derece zor olacaktır. Bunun birkaç nedeni bulunuyor.
Birincisi, Erbakan ile girdiği iktidar mücadelesinden sonra Erdoğan, AKP’yi kurduğunda, “Milli Görüş gömleğini çıkarttık” demişti. Böylelikle geçmiş politik yaşamıyla bir kopuş yaşadığını belirtmiş ve bu bir süre inandırıcı olmuştu. Akşener ise tersine Bahçeli ile girdiği iktidar mücadelesinden devlet olanaklarıyla tasfiye edilmesinden sonra MHP’nin üzerinde yükseldiği milliyetçi-devletçi geleneğinin temsilcisi olduğunu belirtiyor. Ülkücü gelenek devam edecek.
İkincisi, ANAP ve AKP, bir süre klasikleşmiş toplumsal-politik dört eğilimi temsil ettiklerini özellikle ön plana çıkardılar ve liberal politikaları esas aldığını vurguladılar. Akşener’in ‘İYİ Parti’sinin ise politik olarak tasfiye olmuş ANAP, DOĞRU YOL, DSP gibi partilerden arta kalan birkaç kişiyi kurucular listesine alarak dört eğilimi temsil ettiği mesajını vermeye çalıştığı anlaşılıyor. Kurucular kurulunun ve yönetim merkezinin nerdeyse yüzde 90’ı MHP’lilerden oluşuyor. Özellikle il ve ilçe örgütlenmelerinde bu çok daha net olarak görülecektir.
Üçüncüsü, Akşener’in partisinin toplumsal tabanının esasen kimlerden oluşacağı meselesidir. Toplumun farklı sosyal ve politik katmanlarından oy alabilecekler midir? Programda anlaşılacağı üzere Fırat’ın ötesine gitmeye pek niyetli olmadıkları ve özellikle Kürt bölgelerinde ciddiye alınabilir bir etki yaratamayacakları görülüyor.
“Partimiz sadece polisiye tedbirlere ya da sadece müzakereye dayalı tek ayaklı bir çözümün kalıcı bir başarı ve barışı getirmeyeceğine inanmaktadır. Üçüncü bir yaklaşıma ihtiyacımız vardır. Biz, teröristle mücadele ederken sivil siyasetle konuşmayı ve bölge halkıyla kucaklaşmayı, etkili ve kalıcı bir çözümün temel ilkeleri olarak kabul ediyoruz.” İYİ Parti’nin programındaki bu değerlendirmeler, Kürt sorununu politik ve toplumsal bir mesele olarak ele almıyor. Demokratik siyasetin geliştirilmesi ve bölge halkının kucaklanması gibi kavramlar, Kürtlerin politik taleplerinin esasen reddedilmesidir. Devletin bugüne kadar izlediği çözümsüzlük stratejisini esas alan bir politik yönelim söz konusudur. Aynı şekilde Türkiye’nin önemli sosyal dinamiklerinden biri olan Alevilere yönelik hiçbir somut önerinin olmaması da ciddi bir sorun olarak ön plana çıkıyor. Partinin, Kürtler ve Aleviler başta olmak üzere farklı sosyo-politik grupların siyasal ve sosyal taleplerine yanıt veren bir programa sahip olmadığı görülüyor.
Dördüncüsü, Akşener merkezli ‘İYİ Parti’nin toplumsal dinamiğini önemli ölçüde MHP’nin geleneksel tabanı oluşturacaktır. CHP içerisinde yer alan ulusalcı kanadın bir kısmı bekle-gör tavrından sonra ‘İYİ Parti’ye yönelebilir. Bu durum özellikle Cumhuriyetçi geleneğe çok fazla bağlı olan ve Kılıçdaroğlu’nun Alevi kökenli olmasından rahatsız olan Ege ve Akdeniz bölgelerinde nispeten hissedilecektir. Aynı şekilde AKP’yi de tahmin edilenden fazla etkileyecek gibi görünüyor. Özellik Türk-İslamcı geleneğe bağlı olan ve MHP geçmişinden gelen ciddi bir potansiyel bulunuyor. AKP’nin bugünkü yönetim anlayışında da rahatsız olan bu kitlenin önemli bir kısmı ‘İYİ Parti’ye yönelebilir. İstanbul, Ankara, İzmir, Adana, Mersin, Kocaeli, Bursa gibi batının büyük şehirlerde ve Kayseri, Sivas başta olmak üzere İç Anadolu’da yönelim çok daha net olarak hissedilecek gibi görünüyor.
Küresel sermaye güçlerinin Ankara’daki politik dinamikleri değiştirme isteğinde oldukları, bunun için bir kısım alternatifler üzerinde çalıştıkları biliniyor. Küresel güçler, Ankara’ya halen önemli ölçüde ihtiyaç duymaktadır. Bu nedenle politik iktidar değişikliğini krize yol açmayacak şekilde gerçekleştirmeye çalışıyorlar. AKP’nin bu düzeyde bir güç olmasında küresel sermayenin ve devletlerin çok önemli bir katkısı olduğu biliniyor. ‘Ilımlı İslam’ stratejisiyle bölgesel model olarak seçilen Erdoğan’ın AKP’si, küresel güçlerin bölgesel stratejisinin bir parçası olarak iktidar gücü haline getirildi. Ancak, ‘Ilımlı İslam’ modelinin başarısız olması nedeniyle ‘yeni’ arayışlara giren küresel sermaye, iç politik kaos yaratmadan AKP’yi aşamalı olarak tasfiye etmeye ve iktidar gücünden uzaklaştırmayı çalıştı. ‘İYİ Parti’nin, AKP’nin iktidarın uzaklaştırılmasının bir aracı olarak işlev göreceğine dair bir kanaat oluşmuş durumda. Bu nedenle, nasıl ki, bir zamanlar ABD, İngiltere, Almanya gibi küresel devletlerin medyasında Erdoğan’ın geleceğin lideri olacağına dair sayfalar dolusu makaleler yazıldıysa şimdi de Akşener’le ilgili yazılar yayımlanmaya başlandı. Örneğin İngiliz Time dergisinde şu ifadeleri içeren bir yazı yayımlandı: “Akşener, Erdoğan’a karşı eşsiz bir tehdit oluşturuyor çünkü onun siyasi damgası cumhurbaşkanı gibi iş dünyası destekçisi, muhafazakâr ve milliyetçi seçmenlerin havuzuna çok benzer bir havuzdan geliyor…” Akşener için, “Erdoğan’a kafa tutan kadın”, “Türkiye’nin Demir Leydi’si”, “dengeleri değiştirecek güçlü kadın” gibi tanımlamalar sıklıkla yapılmaktadır.
AKP’nin kuruluş sürecindeki politik dengeler ve ilişkiler ile İYİ Parti’nin koşulları birbirine pek benzemiyor. Çok kısa sürede hükümet olmayı başaran Politik İslamcı Hareket, geçen 15 yıllık süre içinde önemli bir siyasal-toplumsal güç halen gelmiş bulunuyor, İYİ Parti’nin henüz böylesi bir gücü ve toplumsal dinamiği bulunmuyor.
Bu sorunun cevabı aslında çok belirgindir. Tek başına hükümet olma şansı bulunmayan Akşener’in misyonu, hem küresel hem de İstanbul merkezli büyük sermeye grubunun desteğini alarak AKP’nin iktidar gücünü önemli oranda zayıflatacak bir potansiyele ulaşmasıdır. Önümüzdeki aylarda İYİ Parti’nin medya kampanyalarının merkezi haline getirilmesine yönelik önemli bir faaliyet başlayacaktır. 7 Haziran seçimlerinde, AKP’nin tek başına iktidar olmaması için çok sayıda seçmen bir defaya mahsus olmak üzere HDP’ye oy verdi ve dengeleri değiştirdi. Aynı politik refleksle İYİ Parti’nin oylarındaki yükselmenin Erdoğan’ı cumhurbaşkanı olmasını engelleyeceği algısı çok özel olarak işlenecektir. Yapılan hesapların ne kadar tutacağı ayrı bir tartışma konusu olmakla birlikte İYİ Parti’nin yüzde 17-20 civarında bir oy alması hedeflenmektedir. Akşener’in partisinin bu düzeyde bir oy alması, Erdoğan’ın en azından birinci turda cumhurbaşkanı olmasını kesin olarak engeller, AKP’yi de iktidardan uzaklaştırır.
İYİ Parti’nin en büyük zafiyeti toplumsal tabanının MHP’den gelecek olmasıdır. MHP’deki politik refleksin İYİ Parti’ye taşınması, bu partiye yüklenen misyonun daha başından başarısız olması anlamına gelir. AKP’yi iktidardan uzaklaştıracak önemli bir potansiyeli oluşturma olanağına sahip İYİ Parti, Kürtler ve Aleviler konusunda çok daha somut önerilerle kamuoyunun önüne çıkmalıdır. Erdoğan, iktidarda kalmak için çok daha fazla MHP’lileşirken, İYİ Parti’nin aynı yönde ilerlemesi, daha işin başından kaybetmesi anlamına gelecektir.
İYİ Parti’nin ortaya koyacağı politik refleks, devletin örgütsel yapısının parlamenter sistem temelinde yeniden örgütlenmesini sağlar, MHP’yi bütünüyle saf dışı bırakır, AKP’nin tek başına iktidar olmasını engeller ve CHP ile ortak bir alternatif oluşturmanın önünü açar.
Bunu başarması oldukça zor görünüyor. Kuruluş ilanına katılanların ezici bir çoğunluğunun ‘bozkurt işareti yapması’ yönetici kadroların politik yönelimlerini ve eğilimini yansıtıyor. Akşener’in öncelikle şu noktalarda netleşmesi gerekir: Akşener, geçmişte içinde yer aldığı devletin kirli ilişkilerinden bütünüyle uzak duracak mı? MHP’nin geleneksel politik-ideolojik çizgisini esasen terk edecek mi? AKP’nin iktidarda uzaklaştırılmasında aktif rol üstlenecek mi? Oluşturulması planlanan yeni politik dengenin bir parçası mı olacak? Küresel ilişkilerde kendisine biçilen rolü üstenebilecek midir? Bu soruları verilecek doğru yanıt, Akşener’in politik geleceğini belirleyecektir.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.