Kürtler, uluslararası ve bölgesel ilişkileri önemsemeli, buna uygun strateji geliştirmelidirler ama esasen kendi halkına, politik ve askeri gücüne güvenmeleri gerektiğini Kerkük tecrübesinden öğrenmiş olmalıdırlar
Kürtler ve iktidar gücü, uluslararası ve bölgesel ilişkileri önemsemeli, buna uygun strateji geliştirmelidirler ama esasen kendi halkına, politik ve askeri gücüne güvenmeleri gerektiğini Kerkük tecrübesinden öğrenmiş olmalıdırlar
Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi (IKBY) tarafından gerçekleştirilen referandum sonrasında, Kürtlerin denetiminde olan Kerkük’ün Haşd-el Şaabi güçlerinin eline geçmesiyle ortaya çıkan politik süreç, belki de kimsenin tahmin edemediği çok yönlü gelişmelerin habercisidir.
Bugünkü politik gelişmelerin başlangıcı sayılabilecek olan 25 Eylül 2017 tarihinde Kürdistan ve tartışmalı bölgeleri kapsayan referandum meşruydu ve bu özelliğini koruyacaktır. Referandumun zamanlaması ve uluslararası güçlerle olan dengelerin ciddiye alınıp alınmaması ayrı bir durum, bir ulusun kendi kaderi / geleceği üzerinde iradesini belirlemesi çok ayrı bir durumdur. Bu bakımdan Kürtlerin kendi sosyo-politik eğilimlerini referandumla belirlemeleri her koşulda sahip çıkılması gereken bir haktır ve bu mutlak bir şekilde savunulmalıdır. İspanya’da Katalanların olduğu gibi Kürtlerin de kendi özgür iradeleriyle geleceklerini belirleme hakları vardır, bu hak desteklenmelidir.
Kerkük bölgesel olarak Kürdistan için hem tarihsel hem de enerji yatakları bakımından stratejik öneme sahiptir. Kerkük’ün nüfus yapısı farklı sosyo-etnik gruplardan oluşmasına rağmen tarihsel olarak Kürdistan sınırları içerisinde olan özgün bir kent özelliği taşımaktadır. Kerkük’te ortaya çıkan model aynı zamanda Irak ve Kürdistan’daki toplumsal yapı bakımından bize bir fikir veriyor. Bağdat hükümeti ile IKBY (Güney Kürdistan) arasındaki en önemli tartışmalı bölge olan Kerkük, IŞİD’in saldırısı sonucu bütünüyle Güneyli Kürt güçlerinin eline geçti ve Talabani’ye bağlı Peşmerge güçleri tarafından kontrol edildi. Mesut Barzani ve Celal Talabani’nin “Kerkük, Kürdistan’ın kalbidir” söylemi aynı zamanda buranın Kürtler bakımından stratejik önemini ortaya koyuyordu.
Kekük’ü önemli kılan en önemli faktörlerden biri de enerji yatakları bakımından en stratejik merkez olmasıdır. Hem üretimi hem de rezervleri bakımından dünyanın en kaliteli ve en zengin petrol bölgelerinden biri olarak bilinir. Kerkük ve çevresini kontrol eden, esasen Bağdat ve Erbil’de politik güç sahibi olacaktır. Çünkü küresel enerji şirketlerinin önemli yatırımlarının olduğu bölgelerde ilk sırayı almaktadır.
Soru şu: Kürtler bakımından son derece önemli olan Kerkük’ün hiç kimsenin beklemediği bir şekilde hemen hemen hiçbir ciddi direniş gösterilmeden Haşd-el Şaabi’ye bırakılmasının politik arka planı nedir?
Trump yönetimi, Kerkük’ü Bağdat’a teslim ederek çok yönlü bir mesaj verdi. Ortadoğu’da benim belirlediğim planın dışında hareket eden kim olursa olsun sürecin dışına düşer ve başına her felaket gelir. Planı çizerim, oyuncuları belirlerim, kimin nerede ne zaman oynayacağına ben karar veririm. Planı bozan, oyun dışında hareket etmek isteyenlerin gözünün yaşına bakmam. Trump’ın Bağdat ile Erbil arasında tarafsız söylemi çok açıktır ki, Bağdat’tan yana tutum alması ve Kürtlere geliştirilen saldırılara onay vermesidir. Bununla sadece Güneyli Kürtlere değil bölgedeki bütün aktörlere mesaj vermiş oldu.
ABD yönetimi ısrarla referandumun ertelenmesini istedi ve Dışişleri Bakanı aracılığıyla Mesut Barzani’ye bir mektup gönderdi. Mektubun içeriğine bakıldığında referandumun ertelenmesinin şartlarının olduğu görülüyor. Barzani’nin, uluslararası güçlerin Kürtlere olan ilgisini ve ilişkisini dikkate alarak referandumda ısrar etmesi, bir bakıma ABD’nin önerilerini dikkate almaması ve belirlenen planın dışında hareket etmesi olarak değerlendirildi. Trump yönetimi, Kerkük’ü Bağdat’a teslim ederek esasen Barzani’yi ve Kürdistan Bölgesel Yönetimi’ni çok açık olarak cezalandırdı. Bu cezalandırma sadece Barzani’ye değil aynı zamanda Rojava’da, PYD’ye de bir mesaj olarak algılanabilir. Bu mesaj Rojava’da PYD, kendi başına hareket ederse, Ankara ve Şam ile karşı karşıya bırakma tehdidini de içeriyor.
Kerkük operasyonunun Bağdat üzerinde de çok kapsamlı bir baskıya dönüştürülmesi hedefleniyor. Kerkük ve tartışmalı bölgeleri IKBY’nin kontrolünden alıp Bağdat yönetimine bağlamanın politik karşılığı çok açıktır ki, ‘şer ülke’ kapsamında görülen İran ile arasına çok açık bir mesafe koyması ve politik ilişkilerini alt seviyeye indirmesidir. Böylelikle cezalandırılan Erbil’e karşılık ödüllendirilen Bağdat’ın Pentagon’un planlarına dâhil olması istenecektir. Örneğin Tahran’a yönelik bir askeri operasyonda Irak topraklarının kara ve hava üssü olarak kullanılması çok net olarak gündeme gelecektir. Peki, Bağdat’ın İran’a yönelik politika değişikliğine gitmesi mümkün mü? Bunun çok zor olacağı açıktır. İran’ın Irak’taki Şii etkinliği Bağdat’ın devlet yönetiminden çok toplumsal dinamikler içerisindedir. Kerkük operasyonunun İran subaylarının aktif katılımıyla gerçekleşmiş olması, İran’ın etkinlik alanının boyutunu gösteriyor. Kerkük’ün Erbil’den alınıp Bağdat’a teslim edilmesi, İran karşısındaki pozisyonun çok kapsamlı değişmesine yol açmayacaktır.
ABD, Kerkük operasyonu ile aynı zamanda Ankara’ya da ciddi bir mesaj verdi. Suriye ve Irak’ta ABD’nin belirlediği politikalar dışında kendisine bir yön vermek isteyen AKP iktidarına yönelik alınan bir kısım politik ve diplomatik kararların yaşama geçirileceğine dair kuvvetli işaretler bulunuyor. Bir ABD heyeti Suriye gündemiyle Ankara’yı ziyaret etti. Kerkük uyarısının Ankara diplomasisi tarafından doğru okunması gerektiğine dair ciddi veriler var. Bir bakıma Ankara’daki iktidar gücü kendisine çeki düzen vermezse, askeri ve politik istikrarsızlığı derinleştirecek ve Erdoğan’ın iktidar gücünü sarsacak bir kısım önemli adımların hızla atılacağı mesajı veriliyor/verilecek.
Irak ve Suriye’de hiçbir politik hedefi kalmamış Ankara’nın odaklandığı tek nokta; Kürtlerin politik olarak etkisizleştirilmesi ve sahip oldukları iktidar merkezlerinin tasfiye edilmesidir. Bu nedenle Kürtlerin referandumuna karşı açık bir savaş politikası oluşturdular. Kerkük’ün Bağdat’ın eline geçmesini büyük bir sevinçle karşıladılar. Kürtlerin stratejik bir bölgeyi kaybetmesi, ilk bakışta Ankara’nın çıkarlarına uygun olsa da uzun vadede çok daha büyük kaybetmesi anlamına geliyor. Ankara, Barzani yöntemiyle çok sıkı ilişkiler içerisindeydi ve bir bakıma Güney Kürdistan, Ankara’nın hegemonyasındaydı. Bu süreç önemli oranda kapandı. Daha önce istediği gibi kontrol ettiği enerji hatları artık fiilen son buldu. İran’ın sadece Bağdat’ta değil aynı zamanda Güney Kürdistan bölgesinde de etkinliğinin artmasıyla bölgede bulunan askeri üslerin tamamı kapatılacaktır. Ayrıca Kerkük’te Türkmenler üzerinde etkinlik kurmayı planlayan Ankara’nın bu planı hiçbir şekilde işlemeyecektir. IKBY’yi hedef tahtasına oturtan politika Ankara’nın kaybetmesine Tahran’ın kazanmasına hizmet edecektir.
Trump yönetimi çok açık olarak bir hata yaptı ve bu hatası nedeniyle ABD basınından çok ciddi olarak eleştirildi. ABD’nin dış politikasında çok ciddi bir etkisi olan McCain, Washington’un Kerkük’ü İran’a teslim etmesini ciddi bir hata olarak görüp değerlendirdi. Trump’ın Kerkük taktiğiyle Bağdat üzerinde etki oluşturma isteğinin vahim bir stratejik hataya dönüşeceği ve bu tarzda bir baskının etkili olamayacağı eleştirisi çok yoğun olarak yapılıyor. Kimi çevrelerce “Şii’lerin IŞİD’i” olarak gösterilen Haşd-el Şaabi’nin Kürt bölgelerine yönelik saldırısının İran’ın etkisini artıracağına yönelik yapılan eleştiriler nedeniyle Peşmerge’nin boşalttığı bazı bölgelere ABD askerlerinin yerleştirilmesine karar verildi. Trump’ın Kürt politikası önümüzdeki süreçte çok daha kapsamlı eleştirilecektir. İran’a yönelik geliştirdiği politikanın merkezinde Kürtlerin önemli bir rol üstleneceği hesaplandığında, hatanın telafisi için Kürtlere ne sunacaktır. Kürtler, ABD’nin kendilerini sattığını görecek kadar politik deneyime sahiptirler. Kürtlerin bölgedeki gücünü değerlendirmek için ne gibi adımlar atacağı hiç şüphesiz ki önemlidir. Özellikle Pentagon’un tutumu belirleyici olacaktır.
Kürtler bağımsızlık referandumunu oylarken, 23 yıldır fiilen bir devlet gibi hareket eden Irak Kürdistan Bölge Yönetimi’nin, yazılı anayasada verdiği demokratik görüntünün aksine, iktidar ilişkilerinde durumun pek de böyle olmadığı ortaya çıktı. Halen YNK (KYB) ve KDP kontrolündeki bölgeler olmak üzere iki Kürdistan bulunuyor. Her iki bölgeyi Barzani ve Talabani ailesi yönetiyor. Her iki grup kendi alanında etkinliğini sürdürüyor. Parlamento seçimlerinde milletvekilleri gruplara göre önceden dağıtım yapılıyor. İki ayrı peşmerge olduğunu, her iki ailenin ileri gelenlerinin komutan olarak görev aldıkları ve bunlar arasında ciddiye alınabilir bir koordinasyonun, devletleşmede önemli adım atan bir yönetimin merkezileşmiş bir ordusu olmadığı, Peşmerge’nin vatan savunması değil daha çok ekmek kapısı olarak görüldüğü Kerkük sürecinde çok daha net olarak ortaya çıktı. İki bölge Kürdistanı’na göre iki ayrı eğitim sistemi bulunuyor. Devlet memurları da bölgesel aşiretlere göre atanıyor.
Başkent Erbil’de Başkanlık, Başbakanlık, Bakanların önemli bir kısmı, Ordu, İstihbarat, Perşmerge komutanlığı gibi yönetimin stratejik kurumlarının nerdeyse tamamı Barzani ailesinin denetiminde görünüyor. Anayasada belirtilen seçimlerin ertelenmesi, parlamentonun bütünüyle devre dışı tutulması, parlamentoda temsil edilen parti gruplarının hemen hemen hiçbir rollerinin olmaması demokratik siyasetin pratikte hiçbir rolünün olmadığını gösterdi. IKBY’yi tek bir aileye dayanan bir iktidar rejimi olarak değerlendirmek sanırım yanlış olmaz
Kürtlerin tartışmalı bölgelerden çekilmesini bir yenilgi değil, “iki adım geri” şeklinde değerlendirmek gerekir. Yani bu durum stratejik bir yenilgi değildir. Bu sürecin aşılması elbet ki mümkün ve hatta daha yüksek düzeyde bir oluşumun yaratılmasının, Kürdistan’a ait bölgelerin bütünüyle denetim altına alınmasının nesnel zemini oldukça güçlüdür. Hiçbir şey yok olmuş değil, önemli olan Kürtler arasında stratejik işbirliğinin sağlanmasıdır. Bunun öncelikli yolu, zorunlu olarak Kürtler arasında ortak irade birliğini yaratacak olan Ulusal Kongre’nin zaman geçirilmeden toplanması, Güney Kürdistan’daki politik aktörler arasındaki ilişkilerin yeniden düzenlenmesi, iki bölgeli Kürdistan’a son verilmesi, Peşmerge sistemi yerine YPG’yi de örnek alan çok daha güçlü ulusal bir ordunun yatırılmasından geçmektedir. Aşiret ve aile bireylerine dayanan iktidar yönetimine son verilmesi, bütün politik parti ve toplumsal dinamiklerin iradesinin yansıtıldığı parlamentonun işlevli kılınması, demokratik siyasetin mutlaka yaşama geçirilmesi ve Bağdat yönetimine karşı askeri ve politik eksenli daha güçlü stratejilerin oluşturulması gerekir. Bunun koşulları ve olanakları vardır.
Kürtler ve iktidar gücü, uluslararası ve bölgesel ilişkileri önemsemeli, buna uygun strateji geliştirmelidirler ama esasen kendi halkına, politik ve askeri gücüne güvenmeleri gerektiğini Kerkük tecrübesinden öğrenmiş olmalıdırlar. Kürt toplumundaki psikolojik üstünlüğün yeniden yakalanması son derece önemli ve gereklidir.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.