Kimyasal silah kullanılması gerekçesiyle ortaya çıkan krizin askeri ve politik sonuçları ne olabilir? Önümüzdeki süreçte güç dengesini nasıl etkiler, Suriye’de krizin çok daha fazla derinleşmesinin yaratacağı sonuçlar neler olacaktır?
Kimyasal silah kullanılması gerekçesiyle ortaya çıkan krizin askeri ve politik sonuçları ne olabilir? Önümüzdeki süreçte güç dengesini nasıl etkiler, Suriye’de krizin çok daha fazla derinleşmesinin yaratacağı sonuçlar neler olacaktır?
Suriye’nin İdlib kentine yapılan saldırıda kimyasal silah kullanılması, Suriye’de özellikle Esad rejimine yönelik askeri müdahalenin yeniden tartışılmasına yol açtı. Kimyasal silahları kim kullanırsa kullansın hem savaş hem de insanlık suçudur. Düşmanlara karşı kullanılsa dahi hiçbir şekilde savunulmaz ve desteklenmez. Bu bakımdan kimin yaptığına bakmaksızın kimyasal silahların kullanılmasına karşı açık bir tutum almak insani bir sorumluluktur. Bunun hiçbir politik gerekçesi olamaz ve savaş nedeniyle de meşru gösterilemez.
El Nusra merkezli radikal İslamcı örgütlerin denetiminde olan İdlib’e yakın bir merkezde kimyasal silah kullanılmasıyla Suriye yeniden uluslararası ilişkilerin gündemine oturdu. Fransa’nın “acil” çağrısıyla toplanan Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK), İdlib şehrine yönelik yapılan kimyasal silahın kimler tarafından kullanıldığına ilişkin ortaya çıkan farklı görüşler nedeniyle bir karar alamadı. Dahası Fransa ve ABD’nin Esad rejiminin sorumlu olduğuna ilişkin karar önergesi Rusya ve Çin tarafından veto edildi.
Kimyasal silah kullanılması gerekçesiyle ortaya çıkan krizin askeri ve politik sonuçları ne olabilir? Önümüzdeki süreçte güç dengesini nasıl etkiler, Suriye’de krizin çok daha fazla derinleşmesinin yaratacağı sonuçlar neler olacaktır?
Öncelikle şu noktaya açıklık getirmek gerek: Esad rejiminin kimyasal silah kullanmasının bir gerekçesi ve mantığı var mıdır?
Esad rejimi Suriye’de askeri olarak inisiyatifi önemli oranda ele aldı ve stratejik bölgeleri ciddi oranda ele geçirmiş bulunuyor. Halep zaferinden sonra Radikal İslamcı örgütler stratejik olarak yenildi. Rakka’ya sıkışan IŞİD, Demokratik Suriye Güçleri ve Esad ordusu karşısında esasen kaybetti. İdlib bölgesine sıkışmış olan El Nusra ve diğer İslamcı örgütlerin savaşı kazanacaklarına dair hiçbir veri bulunmuyor. Hâkimiyet alanını çok ciddi oranda Esad ordusuna kaptıran ve uluslararası desteği önemli oranda yetiren Radikal İslamcı örgütlere karşı kimyasal silah kullanılması Esad rejimine hiçbir askeri ve politik yarar sağlamıyor. Bu bakımdan kimyasal silah kullanmakla suçlanan Esad ordusunun bunda bir rolü olduğunu düşünmüyorum.
Birkaç noktayı açmakta yarar var:
Birincisi, Suriye savaşının en önemli askeri ve politik aktörlerinden biri olan ABD’nin Suriye politikası ciddi oranda değişmeye başladı. Esad rejiminin kalıcı olacağını deklare eden ve Rusya ile yakın ilişkiler kurarak çözüm arayışına giren Trump yönetimi, Esad olmadan bir çözümün olmayacağını uluslararası kamuoyuna ilan etti. ABD’nin Suriye politikasındaki değişiklik Esad rejiminin uluslararası etkinliğini artıran ve meşruiyeti kabul edilen bir konuma getirmeye başladı.
İkincisi, Rusya’nın onayı olmadan Esad rejimi bir yaprak kıpırdatamaz. Suriye ordusunun savaş stratejisi Rusya ve İran tarafından belirleniyor. Suriye’de yürütülen hava operasyonlarının yüzde 80’i Rusya Hava Kuvvetleri tarafından yapıldığı gibi, Suriye uçaklarının vurması gereken hedefler yine Rusya tarafından belirleniyor. Rusya’dan bağımsız operasyon yapma inisiyatifi olmayan Esad güçlerinin İdlib’de kimyasal silah kullanmasını iddia etmek esasen Rusya ve İran’ı sorumlu tutmaktır.
Üçüncüsü, IŞİD ve El Nusra’ya karşı askeri üstünlüğü çok ciddi oranda ele geçiren ve alan hâkimiyeti sağlayan, Rusya’nın önderliğinde YPG ile birlikte olası İdlib operasyonu başlatma kararı alan Esad rejiminin İdlib’de kimyasal silah kullanmasının hiçbir anlamı yok.
Dördüncüsü, Rusya’nın önerisiyle BMGK kararıyla Esad rejimin elinde bulundurduğu kimyasal silahların tamamını Kimyasal Silahların Yasaklanması Örgütü’ne (OPCW) teslim etti. Bugün Esad rejiminin elinde kimyasal silah bulunmuyor. Yeniden kimyasal silah elde edebilmek için Rusya’nın ve İran’ın doğrudan yardımı ve onayı gereklidir. Bu onay söz konusu olmayacağına göre Esad rejimi kimyasal silahlara sahip değildir. Bir başka olasılık ise geçmişte kimyasal silahların tamamını OPCW’ye teslim etmemesidir. Bunun da pek inandırıcı bir yanı bulunmuyor. Esad’ın elinde kimyasal silah bulunmadığını BMGK üyeleri de çok net olarak biliyor.
Beşincisi, şu aşamada politik gerekçelerle Esad rejimi suçlansa da, iki nokta üzerinde durulmasında yarar var: Bölgeyi başka güçler bombalamış olabilir mi? Kimyasal silahların önceden İslamcı örgütlerin elinde geçmesi mümkün müdür? Ve Kimler tarafından verilmiştir? Bu sorulara verilecek yanıt, sanırım sorunu bütünüyle çözebilir.
İdlib’de kimyasal silah kullanmanın Esad rejimine ve ordusuna en küçük bir katkı sunmadığı tersine kazandığı inisiyatifi riske sokacağı çok açıktır. Bu bakımdan İdlib’de kullanılan kimyasal silahın Esad rejimiyle bir ilişkisi olduğunu düşünmüyorum. Rusya bu gerçeği gördüğü için BMGK’dan karar çıkmasını veto etti.
Başta ABD, AB ve Türkiye eş zamanlı olarak doğrudan Esad rejimini sorumlu tutmaya başladılar. ABD’de Pentagon, Dışişleri ve CIA’nın Suriye politikasında kısmi farklılıklar bulunuyor. Pentagon’un, ABD’nin bölge politikalarının başkanlar tarafından belirlenmeyeceği tarzındaki açıklaması doğrudan Trump’a yönelik bir uyarı olarak değerlendirildi. Rusya’nın Suriye’de artan etkinliğinin kırılması ve dengenin yeniden sağlanması için Esad rejiminin desteklenmemesi gerektiğine ilişkin yapılan uyarıların Trump yönetimine dikte ettirilmesi için yeni bir gerekçe bulundu. Aynı şekilde, başta Fransa ve Almanya başta olmak üzere AB ülkeleri, Esad rejimine karşı açık politik bir tutum alınmasında ısrar ettiler. İdlib’de kimyasal silah kullanılması gerekçesiyle Esad rejimine yönelik politikaların çok daha fazla sertleştirilmesi sürecine girilme olasılığı oluştu.
Esad rejiminin kimyasal silah kullanıldığını kesin bir dille onaylayan tek ülke Türkiye’dir. Böylelikle Suriye denkleminde yeniden kendisine bir alan açmaya çalışan Türkiye, uluslararası müdahaleyi sağlayarak, kendisiyle bağları bulunan Radikal İslamcı militanlara bir nefes aldırmaya çalışıyor. Esad’a karşı askeri operasyonda ısrar eden Ankara, bu hamlesiyle radikal İslamcı örgütlerle olan derin bağlarını gizlemeye çalışmaktadır.
Peki, bu Suriye’de nasıl bir sonuca yol açar:
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.