Rus Hava Kuvvetleri’nin El Bab bölgesindeki Türk ordu mevzilerini vurması hiçbir şekilde kaza olmayıp çok bilinçli bir hamledir.
Rus Hava Kuvvetleri’nin El Bab bölgesindeki Türk ordu mevzilerini vurması hiçbir şekilde kaza olmayıp çok bilinçli bir hamledir. Sorun diplomatik ilişkilerin dışında bölgedeki hâkimiyet mücadelesinin bir parçasıdır
Türkiye’nin çöken ve açık bir yenilgiye dönüşen Suriye stratejisi artık tek bir hedefe kilitlenmiş bulunuyor: “Kürtler, Suriye’de özerk bir statü elde etmemelidir.” Kürt kantonları arasındaki coğrafik bağın kurulmasını engellemek amacıyla Cerablus işgaliyle başlayan ve El Bab sınırında tıkanan ‘Fırat Kalkanı’ askeri harekâtı fiilen bir yenilgiye dönüşmüş bulunuyor. Yaklaşık 6 aydır El Bab kapılarında bekleyen ve bir adım ilerleyemeyen TSK ve beraberindeki İslamcı ÖSO güçleri tahmin edilenden çok daha fazla kayıp vermeye başladılar.
El Bab şehir merkezini ele geçirip, Münbiç’i kuşatmayı ve oradan Rakka’ya doğru ilerlemeyi planlayan Türk ordu güçlerinin temel hedefi Kürt askeri güçlerinin hareket alanını sınırlamak ve baskı altına almaktı. Büyük bir gürültüyle başlattıkları askeri hareket ciddi bir başarısızlıkla karşı karşıya kaldı. IŞİD ile giriştikleri çatışmada çok ciddi kayıplar veren ordu birlikleri, ABD ve Rusya’da hava desteği için adeta yalvarır duruma geldi.
El Bab’ın ele geçirilmesi hedefi askeri başarı kadar politik inisiyatifi ele geçirmek ve İslamcı örgütlerin pazarlık gücünü arttırmaya yönelikti. Cerablus’tan El Bab’a kadar bir alanı kontrol ederek hem Kürtlerin stratejik hedeflerini engellemek hem de Esad rejimiyle pazarlığa otururken, İslamcı örgütlerin denetiminde olan fiili özerk bir bölge yaratarak Türkiye’nin askeri ve politik etkisini Suriye içinde hissettirmekti.
NATO’nun ikinci önemli askeri gücünü oluşturan, PKK ile savaşta ciddiye alınır bir deneyime sahibi olduğu iddia edilen Türk ordu gücü, El Bab’da askeri olarak fiilen yenilmiştir. El Bab’ın kenar mahallelerine dahi giremeyen Türk ordu birlikleri ABD ve Rusya’dan talep edilen hava desteğiyle ilerlemek istiyor. Bu iki güç zaman zaman yaptıkları hava operasyonlarıyla Türk ordu birliklerine nefes aldırırken aynı zamanda önemli mesajlar veriyorlar. Türkiye’nin pozisyonunu ABD ve Rusya olmaksızın Suriye’de hiçbir adım atamayacağının bir verisi olarak algıladıkları gibi Suriye’de nereye kadar hareket edebileceğinin sınırlarını çiziyorlar. El Bab’dan sonra Münbiç’i ve Rakka’yı ele geçirmeyi planlayan Ankara da, El Bab’dan ileri gidilemeyeceğini gördü ve bu bölge dışına çıkmama kararı aldı.
ABD ile Rusya’nın Suriye politikasında belirgin bir yakınlaşmanın olacağı tahmin ediliyor. Moskova ve Washington’da yapılan açıklamalar bu eğilimi doğrular niteliktedir. Bu iki güç arasındaki yakınlaşma, iç politikada sanıldığı gibi Türkiye’nin lehine olan hiçbir gelişmeye işaret etmemektedir. Bunların birleştiği üç temel nokta var: Birincisi IŞİD ve El Nusra merkezli ancak diğer İslamcı örgütleri de kapsayan bir tasfiye hareketinin daha üst düzeyde yoğunlaştırılması. İkincisi Esad rejiminin kalıcı olması ve üçüncüsü ise Kürtlerin askeri ve politik olarak güç dengeleri içerisinde yer almasıdır. Bu üç gelişme Ankara’nın belirlemiş olduğu stratejinin bütünüyle çökmesidir.
AKP iktidarı almış olduğu açık yenilgiyi gizlemek ve yeni bir pazarlık gücü yaratmak için radikal İslamcı örgütlerden devşirilmiş gruplardan oluşturulan ve hiçbir ciddiyeti olmayan ÖSO ile birlikte El Bab merkezini ele geçirmek için bütün askeri gücünü ve politik olanaklarını kullanıyor. Son bir haftada ciddi kayıplar veren Türk askeri güçleri tahmin edilenden çok daha ciddi bir sorunla karşı karşıya kaldığı çok açıktır. El Bab merkezine girmeden geri dönmeleri halinde, bölgede “caydırıcı bir güç” iddiasında bulunan Türk ordusunun 15 Temmuz 2016 Gülen Cemaati merkezli darbe girişimi nedeniyle hasar gören prestiji bütünüyle sıfırlanacaktır.
El Bab’ın ABD’nin desteklediği YPG merkezli Demokratik Suriye Güçleri (DSG) güçleri tarafından kontrol etmesi, Kürt kantonlarının birleştirilmesi bakımından stratejik öneme sahiptir. Kantonların birleştirilmesi, özellikle Kürtler ile Esad arasında yüz yüze başlayacak olan görüşmelerde çok önemli bir üstünlük ve avantaj oluşturacaktır. Kantonları birleştirilmiş bir Rojava’nın özerk bölge olarak kabul edilmesi çok yüksek bir olasılıktır. Bu bakımdan Kürtler için Rakka’dan çok El Bab’ın stratejik önemi çok daha fazla ön plana çıkmalıdır.
Aynı şekilde Rusya’nın aktif olarak desteklediği Esad rejimi için de El Bab çok yönlü bir öneme sahiptir. Esad ordusu tarafından kontrol altına alınan Halep’in askeri saldırılardan korunmasının ön koşullarından biri El Bab’ın ele geçirilmesi ve Türkiye tarafından desteklenen İslamcı örgütlerin pazarlık gücünün sıfırlanmasıdır. Ayrıca, Kürt kantonları arasında coğrafik bağın kesilmiş olması Türkiye kadar Esad için de önemlidir.
Ne ABD ne de Rusya, Türk ordu güçlerinin El Bab merkezine girmesinden yanadırlar. Türkiye’yi doğrudan hedef almamalarına rağmen Türk ordusu-ÖSO ittifakına dayanan askeri harekâta sınırlı bir düzeyde destek vermektedirler. Ankara’nın IŞİD güçlerine yönelik gerçekleştirdiği bir kısım operasyonlar Moskova-Washington hattında memnuiyetle karşılanmış olsa da, Suriye askeri ve politik denkleminde Türkiye’ye özel bir rol biçilmiyor. Türkiye’nin burayı ele geçirerek ÖSO adı altında askeri gücün kalıcılaşmasına izin vermeyecekleri de çok açıktır.
El Bab kuşatması birkaç yönde devam ediyor. Birincisi, TSK-ÖSO ittifakına dayanan askeri operasyonun artık tıkanma noktasına gelmiş olmasıdır. Türk ordu güçlerinin ciddiye alınır bir ilerleme kaydetmeden ağır kayıplar vermeye başlaması yenilginin çok açık bir yansımasıdır. Burada dikkat çeken önemli bir nokta da, İslamcı OSÖ birliklerinin tahmin edilenin ötesinde büyük kayıplar verdiği bilinmesine rağmen bu rakamlar çok bilinçli olarak gizleniyor. Çünkü ÖSO’nun IŞİD karşısındaki gerçek kayıplarının açıklanması, aynı zamanda Türk ordu birlikleri için açık bir yenilgidir.
İkincisi YPG merkezli Suriye Demokratik Güçleri, El Bab merkezini ele geçirmeyi doğrudan hedeflememekle birlikte çevresini önemli oranda kontrol altına almak için askeri operasyonlara devam ediyor. YPG merkezli Demokratik Suriye Güçleri’nin hedefinde Münbiç gibi El Bab’ın da kontrol edilmesi bulunuyor. Ancak bölgedeki güç dengeleri nedeniyle bu yönlü bir askeri harekâta yönelmemiş olmasına karşın Münbiç ve Arfin’ten El Bab’a doğru geniş bir alanı kontrol ederek bir denge kurmaya çalışıyor. YPG’nin El Bab merkezine yönelik askeri planlamasının ABD’nin onayına bağlı olacağı açıktır. Dahası ABD-Rusya arasındaki görüşmeler belirleyici olacaktır.
Üçüncüsü Halep’te bütünüyle denetimi ele alan Esad güçlerinin önceliği El Bab’ı ele geçirmektir ve savaşı çok bilinçli olarak bu bölgeye doğru kaydırıyor. Kısa bir süre içinde Esad askeri birliklerinin El Bab merkezine girmesi sürpriz sayılmamalıdır. Rus hava güçleri IŞİD’in El Bab çevresindeki mevzilerini imha ederken esasen Esad ordusunun önündeki engelleri kaldırmaya ve Türkiye’den önce El Bab merkezine girmesini sağlamaya çalışmaktadır. Rus Hava Kuvvetleri’nin El Bab bölgesindeki Türk ordu mevzilerini vurması hiçbir şekilde kaza olmayıp çok bilinçli bir hamledir. Sorun diplomatik ilişkilerin dışında bölgedeki hâkimiyet mücadelesinin bir parçasıdır. Rus Hava Kuvvetleri bu operasyonu yaparken eş zamanlı olarak Esad ordusu, El Bab çevresinde konumlanmış olan ÖSO güçleriyle çatışmaya başladı. Böylelikle Rusya, El Bab bölgesinde Esad ordusunun ilerleyişini sağlamak için IŞİD mevzilerini vururken tersine Türkiye’nin bulunduğu bölgedeki IŞİD mevzilerine yönelik ciddiye alınır bir saldırı söz konusu değil. Rejimin askeri güçleri iki hafta içine El Bab kapılarına dayanırken, Türk ordu güçleri 3 aydır El Bab çevresinde dolaşmakla meşgul.
Dikkatimi çeken nokta, Türk medyasının Rusya Hava Kuvvetlerinin Türk ordusunun mevzilerine yönelik yaptığı askeri saldırıya yer verirken, Esad ordu güçleriyle ÖSO denilen İslamcı örgütler arasındaki çatışmadan hiçbir şekilde söz etmemiş olmasıdır. Bu çatışmaya yer verildiği takdirde Rusya’nın yapmış olduğu saldırının aslında bir kaza olmadığı çok daha etkili olarak görülecektir. Türkiye, Esad ordusu ile ÖSO çatışmasını görmezlikten gelerek Rusya ile yeni bir kriz yaşamak istemiyor.
Türkiye, El Bab’ı YPG’ye teslim etmektense Esad güçlerinin kontrolüne geçmesini tercih edeceği açıktır. Rusya’nın kapalı kapılar ardında yaptığı uyarı budur. Ya YPG’yi ya da Esad güçlerinden birini tercih edeceksin. Eğer bölgede ciddiye alınır çok farklı bir sürpriz gelişme olmazsa El Bab’a Esad askeri güçleri girer.
Esad güçlerinin El Bab’a girmesi, Kürtler bakımından bir kısım sıkıntılara yol açabilir. Bu denklemin bozulması ve kantonların birleştirilmesi için yeni taktik planların geliştirilmesine ihtiyaç olduğu çok açıktır. Esad rejimi ile Kürtler arasında diplomatik ilişkilerde sorunu askeri bir çatışmaya dönüştürmeden bir çözüm bulunması çok daha yüksek bir olasılıktır.
El Bab yenilgisinin yaratacağı politik sonuçları gören Ankara, ABD’nin yeni yönetimiyle ilişkilerini sıklaştırmaya çalışıyor. Ancak Trump yönetiminin İslam dünyası karşısındaki politikası çok açıktır. Türkiye’ye bakış açısı da biliniyor. NATO merkezli müttefik olarak görülmesi gibi diplomatik ilişkilerin dışında süreç Türkiye’nin dediği gibi işlemeyecektir.
El Bab savaşı kızışırken Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı “İslami totaliter bir diktatör” olarak gören CIA yeni başkanı Pompeo, ilk yurtdışı ziyaretini Türkiye’ye yaptı. Çünkü Türkiye’yi stratejik bir müttefik değil, güvenlik nedeniyle yararlanabileceği bir ülke olarak görüyor. Hiçbir ülkenin güvenlik müsteşarı, devlet veya hükümet başkanları tarafından kabul edilmez. CIA başkanı, Cumhurbaşkanı tarafından kabul edildi. Pompeo, başta cumhurbaşkanı olmak üzere hükümet yetkililerine Suriye’de neler yapacaklarını bir kez daha açıkladı. Türkiye’de kamuoyuna yansıtılanın aksine YPG için her hangi bir strateji değişikliğine gitmeyeceklerini özellikle Rakka operasyonunun temel gücünün DSG olacağını bir kez daha teyit etti. Türkiye isterse, DSG ile birlikte YPG ile anlaşarak operasyona dâhil olabilir.
Sonuç olarak Türk ordu birliklerinin El Bab’dan çekilmesi ise sadece askeri bir yenilgi değil çok açıktır ki politik bir yenilgi olacaktır ve bu süreç başladı denebilir. Devlet Bahçeli ne demişti: “Türk ordusu El Bab’tan çekilirse Diyarbakır elimizde gider, Ankara tehlikeye düşer.”
Peki, Ankara’nın El Bab yenilgisinden sonra yapabileceği bir hamle kaldı mı?
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.