Faklı politik eğilimlere sahip olan ‘Hayır’ blokunun oy potansiyeli tahmin edilenden çok yüksektir. Önemli olan bunu doğru bir tarzda örgütlemektir
CHP-HDP merkezli bir ‘Hayır’ kampanyasının yürütülmesi olasılığı üzerinde yapılan bir tartışma kulağa çok hoş gelmekle birlikte, gerçekçi bir talep olmadığı da çok açıktır. Faklı politik eğilimlere sahip olan ‘Hayır’ blokunun oy potansiyeli tahmin edilenden çok yüksektir. Önemli olan bunu doğru bir tarzda örgütlemektir
Türkiye’nin iç politikası bütünüyle “başkanlık” seçimlerine endekslendi. AKP’nin 15 yıllık iktidarının belki de son evresi olan yeni bir politik dönem başlıyor. Bölgesel gelişmeleri bir kenara bırakan AKP iktidarının belirlediği stratejinin, sistemin ekonomik, politik ve sosyal olarak çöküşünü hızlandıracağına dair çok sayıda veri ortaya çıkmış bulunuyor. Devleti yöneten AKP iktidarı kadrolarının, Başkanlık sisteminin gelmesiyle “ekonominin düzeleceğini, terörün biteceğini” söylemeleri esasen 15 yıllık AKP iktidarının bugünkü toplumsal istikrarsızlığın kaynağı haline geldiğinin kabulüdür. Böylelikle, cumhurbaşkanı olmadan AKP’nin bir ‘hiç’ olduğu tescil edildi.
Referandum oylaması, sadece cumhurbaşkanının yetkilerinin sınırsızca artırılması, sistemin dengesini oluşturan kuvvetler ayrılığının bütünüyle tasfiye edilmesi değil, aynı zamanda devletin geleceğini belirleyen bir oylama olarak değerlendiriliyor.
Devletin yönetim sisteminin belirlenmesinde rejimin kendi iç dengelerinin sanıldığı gibi tek merkezli olmadığı ve kendi aralarında hiziplere bölündükleri biliniyor. Bu iç saflaşma ‘Evet’ ve ‘Hayır’ olarak somutlaşacaktır. Ortaya çıkacak sonuç sisteme alternatif güçlerin politik geleceğini de etkiyecektir. Bu bakımdan anayasa değişikliğinin oylanması, klasik bir oylama sürecinin bütünüyle dışındaki ittifak ve güç ilişkilerini de yeniden belirleyecek bir süreç olacaktır.
Referandumda üç tercih söz konusu olacaktır; Evet, Hayır ve sandığa gitmeme yani fiili Boykot. Dönemsel politik gelişmelere göre bu üç tercihten biri kullanılır. Kuvvet-güç dengesine dayanan sistemin iç ilişkilerine ve çıkarlara göre oluşan ittifakların değiştirilmesi nedeniyle hangi tercihin kullanılacağı önem kazanıyor.
İktidarda olan AKP, Bahçeli merkezli MHP, Gülen Cemaati dışındaki İslamcı gruplarının önemli bir çoğunluğu ve ordu içerisinde Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar’ın taraf olduğu generallerin bir kesimi yetkilerin tek bir kişide toplandığı başkanlık sistemine onay veriyor. Buradaki temel yaklaşım, uluslararası ve bölgesel gelişmelerin yarattığı politik sonuçlar, Ankara’da oluşan hantal bürokrasinin sürece müdahaleyi engellediği iddiasına dayanmaktadır. Devletin geleceğini tehlikede gören ‘Evet’ tarafı, yetkilerin tek bir kişide merkezileştirilerek sistemin daha aktif hale getirileceğini ve böylelikle rejimin ayakta kalabileceğini iddia ediyor. Ancak bu modelin kabulü, ilerici toplumsal dinamiklerin bütünüyle yok edilmesi stratejisinin yaşama geçirilmesi ve sistemi zorlayan kuvvetlerin şiddet uygulanarak etkisizleştirilmesidir. AKP- Bahçeli merkezli MHP içindeki azınlığın geliştirmek istediği model, Kürtlere karşı fiilen uygulanıyor. Bugün Kürtleri politik ve toplumsal bir güç olarak haritadan silme stratejisinin çok daha güçlü uygulanabilmesi için devlet yetkilerinin tek kişide toplandığı başkanlık modeline ihtiyaç duyulmaktadır. ‘Türk’ usulü olarak tanımlanan başkanlık sisteminin anayasal bir statüye kavuşturulmasıyla sisteme muhalif bütün güçlerin şiddet uygulanarak tasfiye edilmesi stratejisi hızla uygulanmaya konulacaktır.
‘Hayır’ tarafını kabaca iki grupta toplayabiliriz. Birinci grup sistem içerisinde iktidar dengelerini belirleyen güçlerden oluşuyor. Bunlar, kendi içerisinde farklılaşmakla birlikte merkezinde CHP ve muhalif MHP’liler (MHP içerisinde muhalif olup taban üzerinde ciddi bir hâkimiyeti olan grup) bulunuyor. CHP-Muhalif MHP’nin ‘Hayır’ cephesi, cumhuriyetin temel niteliklerinin ve rejimin esastan değiştirileceği iddiasında bulunuyor. Bir bakıma Kemalist cumhuriyetin devamını sağlayan parlamenter yapının tasfiye edilerek sistemin İslamlaştırılmasına karar verildiği iddia edilmektedir. Diğer bir grup ise Saadet Partisi ve Büyük Birlik Partisi gibi sistem içerisinde sınırlı bir ağırlığı olan ama belirli bir toplumsal tabanı olan güçleridir. CHP-Muhalefet merkezli MHP-BBP- Saadet Partisi- Vatan Partisi gibi partilerin diğer önemli ortak argümanı da, Başkanlık rejimiyle bütün yetkilerin Erdoğan’a geçeceği ve uluslararası güçlerin baskısıyla üniter devlet yapısından ‘eyalet’ sistemine geçileceği ve Kürtlere özerklik verileceği iddiasıdır.
İkincisi sistemin dışında kalan ve merkezinde HDP’nin bulunduğu, ÖDP, EMEP, Halkevleri gibi politik güçlerin demokratikleşme hamlesinin güçlendirilmesi için yürüteceği ‘Hayır’ kampanyasıdır. Türkiye’nin demokratik güçleri, toplumsal taban olarak belki çok güçlü değildir ama ortaya koyacakları politik çalışmayla toplum üzerinde oluşturulan psikolojik korkuyu yenmede önemli bir rol üstlenebilirler. Bu toplum Gezi sürecini yaşadı, kendiliğinden gelişen toplumsal dalganın neler yapabileceğini insanlara hayatın içinde öğretti. Bu sürecin bir benzerini yaşamaları pekâlâ mümkündür.
HDP seçmen kitlesinin yüzde 95’inin Kürtlerden oluşması, Kürt toplumunun politik tercihini çok daha önemli kılmaktadır. Kürt seçmen kitlesinin özellikle muhafazakâr kesiminin 7 Haziran seçimlerinde ortaya koyduğu tutuma benzer bir tercih yaparsa, Referandumda ‘Hayır’ sonucunu ciddi oranda etkileyecektir. AKP’nin temel taktiği öncelikli olarak HDP’yi işlevsizleştirerek ‘Hayır’ kampanyasını yürütmesini engellemektir. Böylelikle muhafazakâr Kürt kitlesine yönelik ciddi bir çalışma yürüterek etki altına almak istiyor. Ancak muhafazakâr Kürt kitlesi dâhil olmak üzere Kürt toplumu, şehirlerini yerle bir eden, seçilmiş vekillerini ve belediye başkanlarını cezaevine atan, makul politikacılarını tutuklayan AKP’nin politikalarını önemli oranda boşa çıkartacak potansiyele sahiptir. AKP’nin HDP’yi bütünüyle işlevsizleştirme politikasına karşı Kürt kitlesinin kendi kendisini örgütleyerek tepkisini Referandum sonucuna yansıtacak gibi görünüyor. Kürtler içerisinde sandığa gitmeme eğiliminin sanıldığı gibi güçlü olacağını sanmıyorum. Kürtler, stratejik hedefleri için hem sistemin iç politik krizinden hem de Türkiye’nin karşı karşıya kaldığı bölgesel çelişkilerden yararlanmak için ‘Hayır’ diyeceklerdir.
Referandum sürecinde ittifakların nasıl olması gerektiğine dair birçok değerlendirme yapılıyor. Burada öncelikli olarak sistem içi ve sistem dışı grupların kendi politik tercihleri öncelikli olarak ön plana çıkmaktadır.
‘Evet’ cephesinin öncülüğü AKP ve Bahçeli merkezli MHP tarafından yürütülecek. İktidar gücü olan AKP, devletin bütün gücünü ve olanaklarını kullanmaya devam edecek. Özellikle cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, politik sürecin önemli aktörlerinden biri olacağı biliniyor. AKP iktidarının, devletin olanaklarına sahip olmasına rağmen ciddi dezavantajlara sahip olduğu da bir o kadar gerçek. Politik istikrarsızlık önemli boyutlara varmış durumda, ekonomik krizin toplumun bütün katmanlarını sarmaladığı, toplumsal çatışma kaygısının artık ciddi bir tehlike haline geldiği görülüyor. 15 yıldır iktidarda olan güçlerin, ekonomik ve politik istikrarın sağlanmasını başkanlık sistemine bağlamaları özellikle AKP tabanında ciddi bir güvensizliğe yol açmış bulunuyor. AKP’ye oy vermiş olanların % 15’nin net bir şekilde başkanlığa ‘Hayır’ diyeceği ve % 10’nunu ise ciddi bir kararsızlık içinde olduğu anket sonuçlarında çok net olarak görülüyor. Bu bakımdan AKP, devlet olanaklarını kullanarak güçlü görünmesine rağmen tersine zayıf bir halkadır. Örneğin ‘Hayır’ kampanyasını yürütenlere saldırılması, çalışmalarının engellenmesi sanıldığı gibi AKP oy kazandırmıyor, 7 Haziran seçimlerinde olduğu gibi tepkinin oluşmasına yol açıyor.
‘Hayır’ cephesi ise çok farklı politik eğilimlere sahip olduğu için tek merkezli bir çalışmanın yürütülmesi söz konusu değil. CHP merkezli ‘Hayır’ kampanyası sistemin iç kuvvetlerini harekete geçirmeyi esas alacağı açıktır. Özellikle MHP ve BBP tabanını etkileyecek bir kampanyayı ön plana çıkartacaktır. CHP, ‘Hayır’ kampanyasını ‘laiklik ve cumhuriyet değerleri’ üzerinde yürüterek aslında fiili bir kamplaşmayı yaratmaya hizmet etmektedir.
HDP ve demokratik devrimci güçler ise politik tercihleri gereği daha çok demokratikleşmeyi esas alan bir ‘Hayır’ çalışması örgütleyeceklerdir. Demokratik güçler arasında ortak bir ‘Hayır’ kampanyası örgütlemek için zamanın oldukça yetersiz olduğu görülüyor. Bürokratik görüşmelere takılmadan kısa sürede ortak bir örgütlenme oluşturulursa bunun psikolojik etkisi büyük olacaktır. Koşullar uygun değilse, birbirine destek verecek şekilde her bölgede her politik güç kendi çalışmasını yürütmeli ve gerektiğinde ortaklaştırabilmelidir.
‘Hayır’ kampanyasının ana gövdesi esasen sistem içi güçler oluşturacaktır. Adı ‘Hayır’ olan ama bütünüyle farklı niteliklere sahip iki kampanya olarak yürütülecek faaliyetin yan yana getirilmesi mümkün değil. Bu bakımdan CHP ile HDP’yi yan yana getirmeyi istemek, sistem içi ‘Hayır’ blokunun dağılması, milliyetçi, gerici kesimlerin ‘Evet’ tercihine yönelmesi anlamına gelir.
Ayrıca CHP-HDP merkezli bir ‘Hayır’ kampanyasının yürütülmesi olasılığı üzerinde yapılan bir tartışma kulağa çok hoş gelmekle birlikte, gerçekçi bir talep olmadığı da çok açıktır.
‘Evet’ çıkmasının yaratacağı sonuçlar biliniyor. Sistemin tek kişi elinde merkezileştirilmesi ve ilerici toplumsal dinamiklerin tasfiyesini içeren politikaların yaşama geçirilmesi olarak özetlenebilir. ‘Evet’ sonucu ne politik istikrarı sağlar ne ekonomik krizi çözer ne de toplumsal çatışma tehlikesini ortadan kaldırır. 15 yıldır uygulanan AKP politikalarının ‘başkanlık’ sistemiyle devam etmesi çözümsüzlüğün süreklileştirilmesidir. Aynı şekilde bölgesel politikalardaki başarısızlığın artarak devam etmesi, Türkiye’yi çok daha ciddi açmazlarla karşı karşıya bırakacaktır.
‘Hayır’ çıkması ise AKP’nin politik olarak dağılma tehlikesiyle karşı karşıya kalması ve Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın politik geleceğinin doğrudan tartışmaya açılması demektir. AKP’nin alacağı yenilgi nedeniyle erken genel seçim kaçınılmaz hale gelir. Bunun bir başka ifadesi şudur; Başkanlık seçimlerini kaybetmiş AKP parlamento seçilerini kazanma şansını ciddi oranda yitirecek ve bu da AKP içerisinde yeni bir rekabetin oluşmasına yol açacaktır.
‘Hayır’ sonucunun, Türkiye’de yeni bir dönemin başlamasına yol açacağı biliniyor. Böylelikle CHP’nin politik etki gücünde nispeten bir artış olabilir, MHP’de de Bahçeli döneminin bütünüyle sona ermesinin yolu açılabilir.
HDP’nin ve demokratik güçlerin politik iradesi beklenilenden çok daha fazla güçlenebilir. Demokratikleşme sorunları öncelikli olarak çözüm bekleyen konular olarak ön plana çıkar. İttifak ve güç ilişkilerinin yeniden şekilleneceği bir döneme girilmesinin çok ötesinde bölgesel ve uluslararası politikalardaki zorunlu bir kısım değişiklikler gündeme gelecektir. Kürt meselesi başta olmak üzere Türkiye’yi bekleyen sorunların çözümünde ya radikal kararlarla demokratikleşmeyi esas alan somut adımlar atılır ya da Türkiye beklenilenden çok daha ciddi bir krizle ve kuşatmayla karşı karşıya gelir.
Faklı politik eğilimlere sahip olan ‘Hayır’ blokunun oy potansiyeli tahmin edilenden çok yüksektir. Önemli olan bunu doğru bir tarzda örgütlemektir.
Şu gerçeği bir kez daha hatırlatmakta yarar var; İstanbul’u kazanmak, Türkiye’ye kazanmaktır. Referandumun kalbi İstanbul’da atacaktır.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.