Gülen Cemaati’nin en iyi organize olduğu ve örgütlendiği merkezlerden birinin de Saray olduğu hesaba katılıyor mu? Erdoğan için en ciddi tehlikenin Saray’da en yakınında olanlardan geleceği hesaplanıyor mu? 15 Temmuz 2016 günü, genelkurmayın inisiyatifi dışında bir darbe girişimi yaşandı. Darbe girişimi uluslararası alandaki yansımalarına paralel olarak sistemin bütün iç dengelerini de alt-üst etti. Devlet bütünsel […]
Gülen Cemaati’nin en iyi organize olduğu ve örgütlendiği merkezlerden birinin de Saray olduğu hesaba katılıyor mu? Erdoğan için en ciddi tehlikenin Saray’da en yakınında olanlardan geleceği hesaplanıyor mu?
15 Temmuz 2016 günü, genelkurmayın inisiyatifi dışında bir darbe girişimi yaşandı. Darbe girişimi uluslararası alandaki yansımalarına paralel olarak sistemin bütün iç dengelerini de alt-üst etti. Devlet bütünsel bir kurumsal yapı olmaktan çıktı. Sistemin bütün stratejik kurumları neredeyse dağılma noktasına geldi. Hemen her gün en alt kurumundan en üst kurumuna kadar operasyonlarla karşı karşıya kalıyor. Devletin merkezi kurumlarını ele geçiren Gülen Cemaati’ne yönelik operasyonlar, siyasal sonuçları bakımından tahmin edilenden çok daha sarsıcı etkiler yaratacaktır. 40 yıldır sistem içerisinde örgütlenen ve stratejik kurumların tamamında önemli bir güç haline gelen Gülen Cemaati’nin bütünlüklü tasfiyesinin oldukça zor olduğu biliniyor. Merkezinde Gülen Cemaati’nin bulunduğu darbe girişimi, iç politik dengeleri nasıl etkileyecektir? Üzerinde durulması gereken önemli noktalardan biri budur.
Gülen Cemaati’nin ikinci bir darbe girişimine teşebbüs edeceğini hiç sanmıyorum. Mevcut olasılıklar içerisinde en zayıf olanı budur. Özellikle küresel güçlerin böyle bir girişime izin vermeyecekleri de çok açıktır. Bu bakımdan ikinci bir darbe girişiminin olacağına ilişkin yaratılan hava esasen iç dinamikleri canlı tutmaya yönelik bir söylemdir.
Peki, Gülen Cemaati’nin saldırı tehlikesi geçmiş midir? Hayır, Gülen Cemaati’nin saldırıları devam edecekse bu yeni bir darbe girişimi olarak değil, suikastler biçiminde olacaktır. Bu tür eylemleri yapma gücü oldukça yüksektir. Devam eden operasyonlar Cemaat’in gücüne önemli bir darbe vurabilir ancak Cemaat’in çekirdek merkez kadrosu ve illegal örgütsel yapısı yerinde duruyor. Gülen Cemaati’ni güçlü kılan önemli özelliklerinden biri de örgütsel yapısıdır. Yüz bine yakın insan hakkında soruşturma açıldı, 20 bine yakın insan hakkında tutuklama kararı verildi. Fakat Cemaat’in örgütsel yapısı halen deşifre edilmedi. Yüz yıllık kurulu düzeni yerle bir eden bir darbe girişimi yapıldı. Ancak darbe öncesi hazırlıklara dair ciddiye alınacak bir bilgi ve belge yok. Darbenin başarılı olması halinde ne gibi bir plan uygulanacaktı, somut bir veri yok. Darbe öncesi hazırlıkta kimler yer aldı, altyapı nasıl oluşturuldu bu belli değil. Darbe öncesi hazırlık sadece ordu içerisinde yapılmadı, çok yönlü ilişki ağları içerisinde örgütlendi. Bu ilişkileri ve koordinasyonu kim/kimler sağladı? Bilinmiyor.
Cemaat’in örgütsel yapısına dair her gün gazetelerde yayımlanan bilgilere, şemalara veya Cemaat imamları gibi medyada yansıtılanlara bakıldığında, ciddiyetten yoksun oldukları görülür. Bunların ezici bir çoğunluğu gerçeği yansıtmıyor. Bu durum aynı zamanda ciddi bir tehlikeyi barındırıyor. Gülen Cemaati’nin öyle kolay pes etmeyeceği çok açıktır. Özellikle suikastlerin gündeme gelme olasılığı her zaman dikkate alınmalıdır, asla küçümsenmemelidir. Bu bakımdan Cemaat için süreç bitmiş değil, tersine yeni ve etkileyici hamleler yapabilir. Devlet içerisinde örgütlenmiş ve halen deşifre olmamış çok sayıda kadrosunun var olması, saldırı riskini artırabilir.
Darbe girişimi çok güçlü ve yıkılmaz görünen sistemin ne kadar zayıf olduğunu gösterdi. Sistemin stratejik kurumlarının çok büyük bir kısmı işlevsiz duruma geldi. Ordu, Yargı, Polis, Bakanlıklar, ekonomik merkezler, TRT, belediyeler gibi devletin stratejik merkezlerine yönelik kesintisizce devam eden operasyonlar, sistemin sürekliliğini var eden kurumların çöktüğünü gösteriyor. Sistem kurumlarına ve yöneticilerine hâkim olan korku psikolojisi çözülmenin en önemli karakteristik özelliklerinden biridir. Devletin tepe noktasından en alt kademesine kadar ciddi bir yılgınlık ve telaşın egemen olduğu herkesin gözlemleyebildiği bir durumudur. Devletin yönetilmez noktaya gelmiş olması aynı zamanda politik yönelimlere ve ilişkilere de doğrudan yansımaktadır. Türkiye’de iktidar gücü olan AKP’den CHP ve MHP’ye kadar sistemin politik güçlerinin süreci tek başına örgütleyecek kuvvetten yoksun olduklarını söylemek abartı olmaz. Bu nedenle sistemin varlık nedeni olan AKP-CHP-MHP üçlüsünün birbirine kopmaz bir şekilde sarılmalarının nedenlerinden biri devletin bütün olanaklarına rağmen kendilerine güven duymamalarından kaynaklanıyor.
Devlet kurumlarındaki tasfiye hareketinin stratejik bir planlama dâhilinde yapılmadığı görülüyor. Temizlik hareketine daha çok iktidarın telaşı ve korkusu yansıyor. Mesele Cemaat’in sistem içerisindeki stratejik örgütlenmesini ortaya çıkartıp tasfiye etmenin ötesinde şu veya bu biçimde Cemaat’e bulaşan, selam veren, Cemaat’in olanaklarında yararlanan herkes hedef tahtasına alındı. Bu tersen çok daha ciddi sorunlara yol açacaktır.
Cemaat’le şu veya bu düzeyde ilişki içinde olan sayıları on binlerle ifade edilen herkesin hedef alınması, tersten Cemaat’e yeni bir toplumsal taban oluşturmaya yol açar. Devam eden operasyonlarda 200 bin kişinin etkilenmesinin tepkisel karşılığı yaklaşık olarak 4-5 milyon kişi olarak yansır. Politik ortamın sakinleşmesine bağlı olarak darbeci Cemaat’in, mağdurlar cemaatine dönüşmesi ve kendisine yeni bir toplumsal taban oluşturmasına zemin hazırlayacaktır. Cemaat’in dershanelerine, özel kolejlerine, liselerine, üniversitelerine giden öğrenci sayısı 2 milyonun üzerindedir. Politikacılar, bakanlar, başbakanlar, milletvekilleri, bürokratlar, memurlar, iş adamları, akademisyenler, sanatçılar, Sünniler, Aleviler, demokrat-ilerici olduğunu iddia edenler, çocuklarını Cemaat’in ‘ayrıcalıklı’ okullarına gönderdiler. Bir politik plan dâhilinde yürütülmeyen operasyonlarda ciddi bir sonuç alınmayacağı çok açıktır. Bu bakımdan mevcut operasyonların merkezinde Gülen Cemaati’nin stratejik örgütlenmesinin tasfiyesinin bulunmadığını anlamak çok zor değil.
Cemaat merkezli darbe girişimi Türkiye’nin iç politik dengelerinde ittifak güçlerini de önemli oranda değiştirdi. Irkçı ve milliyetçi politikalarla sisteme hâkim olan ve Türk-İslamcı geleneğini temsil eden ‘yeni’ tipte Ergenekon ekibi, sistemin arka plan iktidar gücü olmaya başladı. Örgütsel yapısı yeniden şekillendirilen Ergenekon’un gücü ve etki alanının genişlemesi tamamen iç dengelerin yeniden şekillenmesiyle bağlantılıdır. Ancak bugünkü kaos ortamında AKP-CHP-MHP merkezli geliştirilmek istenen yeni ittifak, sürecin eskisi gibi olmayacağını çok net olarak ortaya koyuyor. Bu ittifakın sistem için stratejik bir evreye doğru evirilmesinin de oldukça zor olacağı, yaratılmak istenen ‘bahar’ havasının da uzun erimli olmayacağı açıktır.
Dün birbirine küfür edenlerin bugün kol kola tutuşmalarının esas nedeni, devleti yeniden organize etmeye çalışılan stratejik ekibin bu sürece yön vermeye başlamasıdır. Ergenekon ve Balyoz davalarında yargılanmış subayların yeniden ordunun stratejik yerlerine getirilmiş olması, genelkurmayın politik süreçte etkisizleştirilmeyeceğini gösteriyor. Bugün HDP’nin hedef tahtasına oturtulup, yok hükmünde sayılması ve tasfiye sürecine dahil edilmek istenmesinin nedeni Erdoğan’dan çok, arka planda yeniden iktidar gücü olanların belirlediği ve dikte ettirdiği bir politikadır. Bu yönelim tersine mevcut krizlerin çok daha fazla derinleşmesine yol açacaktır.
Cemaat’in darbe girişimi ekonomik güç dengelerini de önemli oranda etkileyecektir. Türkiye’nin ekonomisini elinde bulunduran İstanbul sermayesine karşı Cemaat merkezli gelişen, AKP tarafından desteklenen ve önemli bir güç haline İslamcı geleneği temsil eden sermaye önemli bir darbe aldı denebilir. İktidar ilişkilerinde inisiyatif yeniden İstanbul sermayesine döndü. Doğan grubunun, darbe girişimine karşı çok aktif bir tarzda hükümetin yanında yer alması, Doğan grubu şahsında esasen İstanbul tekelci sermayenin bir kararıydı. AKP iktidarı bundan sonra İstanbul sermayesinin taleplerine ve uyarılarına karşı çok daha hassas olacaktır. Artık TÜSİAD’ı hedef alan bir cumhurbaşkanı olmayacaktır. Bu bakımdan ekonomik gücünü çok önemli oranda elinde tutan İstanbul sermayesi siyasetin yönlendirilmesinde daha aktif rol üstlenecektir. Özellikle AKP’nin politikaları üzerindeki ağırlığı çok daha fazla hissedilecektir.
Önümüzdeki bir yıl içerisinde genelkurmay, MİT ve emniyet başta olmak üzere stratejik kurumların reorganizasyonu çok daha yoğun olarak gündeme gelecektir. Darbe girişimi, kurumların iç dengelerini önemli oranda sarstı. Bunun yansımaları önümüzdeki süreçte çok daha belirgin olarak hissedilecektir. Hakan Fidan’ın MİT müsteşarlığını yürütecek inisiyatifinin ve psikolojik havasının kalmadığı çok açıktır. Prestiji sarsılmış, kendi kurumu içinde dahi etkinliği kalmamış Fidan tasfiye sürecine girdi. Fidan’ın yerine kim gelecektir? Bu soruya verilecek yanıt birçok yönden önemlidir. Yeni atanacak MİT müsteşarı, iç dengeler gözetilerek atanacaktır. Erdoğan, sır küpü olarak gördüğü Fidan’ı zorunlu olarak sürecin dışında tutacaktır. Erdoğan, Fidan’ı bir başka ülkeye büyükelçi olarak atanmasına izin vermeyecektir ve etkisiz bir biçimde yanı başında tutacaktır. Çünkü sırların dışarıya satılıp satılamayacağı konusunda Fidan’a hiç güveni yoktur.
Yaveri tarafından darbelenen Genelkurmay Başkanı’nın görevinde kalması sadece geçiş sürecinin özgünlüğünden kaynaklanıyor. Akar’ın da ordu içerisinde hiçbir etkinliği kalmadığı gibi politikacıların elinde bir figüran haline geldi. Darbecilerin duruşmalarında mağdur ve tanık sıfatıyla mahkemeler de boy gösterecektir. Gülen merkezli darbeye tavır alan 1. Ordu Komutanı Ümit Dündar’ın Genelkurmay 2. Başkanlığına atanması, önümüzdeki dönemin genelkurmay başkanı olacağını çok net olarak ortaya koyuyor. Bu bakımdan Dündar’ın özellikle NATO ve Amerika ile olan ilişkileri çok daha önem kazanacaktır. Önümüzdeki süreçte Dündar’ın Pentagon’a davet edilmesi sürpriz sayılmamalıdır. ABD, Türkiye’nin iç dinamiklerine yapılması gereken müdahaleyi yaptı ve bundan sonrasında bu krizi de kendi ihtiyaçlarına göre yönlendirecektir. Pentagon, Genelkurmay merkezinden vazgeçmez ve yapacağı iç dizaynda bu güçlere yeni görevler vereceğinden kimsenin şüphesi olmasın.
İki ay önce “AKP için bir Dönemin Sonu” makalemde AKP’nin sanıldığı gibi güçlü olmadığını ve iktidar gücünü kaybetmeye başladığını yazmıştım. Cemaat’e güç veren, sistem içerisinde örgütlenmesine hizmet eden, her türlü desteği koşulsuz sunan AKP, en zayıf dönemine girdi denebilir. Kendileri tarafından devletin bütün olanaklarıyla desteklenen Cemaat’in, yine AKP’ye karşı darbe girişiminde bulunmuş olmasının politik yansımaları önümüzdeki süreçte çok daha ciddi ve sarsıcı bir şekilde karşılarına çıkacaktır. Bugünkü toplumsal dinamiklerdeki hareketliliği bir yana bırakırsak, AKP’nin karşı karşıya kalacağı sorunlar çok daha ciddi bir politik krize yol açacaktır. Cemaat’in politik ve ekonomik bir güç olmasını sağlayan AKP’nin “biz saftık, bizi kandırlar” gibi söylemlerle sorunun çözülemeyeceği çok açıktır. Cumhurbaşkanının “ne istedin de vermedim” veya “Ergenekon’un savcısıyım” söylemleri yarın çok daha fazla gündeme gelecektir.
AKP’nin Cemaat ile hesaplaşmasının en zorlu halkası kendi içerisinde olacaktır. Cemaat’in iktidar partisi içerisinde tahmin edilenden çok daha fazla örgütlü bir yapıya sahip olduğunu hemen herkes farkına varmış durumda. Erdoğan’ın sır küpü Hakan Fidan’ın kardeşi Mustafa Fidan, Gülen’e yakın bir kasabada yaşıyor. AKP’nin Genel Başkan Yardımcısı Şaban Dişli’nin kardeşi tümgeneral Mehmet Dişli darbeci olarak tutuklandı. İstanbul İl Başkanı Selim Temurci’nin kardeşi Ömer Temurci gözaltına alındı. AKP yöneticileriyle Gülen Cemaati arasındaki ilişki ağı yerellerde çok daha yaygın ve etkilidir.
Bir avukatın “FETÖ Silahlı Terör Örgütü Yöneticisi Olmak” iddiasıyla B. Arınç, H. Çelik, S. Kılıç ve S. Engin hakkında yapmış oldu suç duyurusunun İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından kabul edilmesi, AKP içerisinde yeni bir sürecin başlayacağını gösteriyor. Böylesi bir sürecin başlaması esasen AKP’nin bütünüyle sorgulanması anlamına gelecektir ve dengeler bütünüyle değişecektir.
Erdoğan’ın Gülen Cemaati’ne yönelik operasyonu AKP’nin Genel Merkez dâhil olmak üzere iller ve ilçelere kadar yayılan yönetim merkezlerini dâhil edebilecek mi? Eski ve yeni milletvekilleri, belediye başkanları operasyon sürecine dâhil edebilecek mi? Erdoğan, AKP içerisinde çok ciddi bir grup oluşturan ve dün F. Gülen’e toz kondurmayanların bugün bir anda Gülen karşıtı olmaları dikkate almadan, sürdürülen operasyona dahil edecek mi? Bakan, milletvekili, belediye başkanı, parti yöneticisi olup da Gülen ile yakın ilişki içinde olanlara, çocuklarını Gülen okullarında okutanlara, Cemaat’e ekonomik olarak aktif destek sunan AKP’li yöneticilere yönelik bir operasyon yapacak mıdır? Bütün bunlardan çok daha önemli olan Erdoğan, Saray’da örgütlenen Gülen ekibine karşı operasyon yapma gücüne sahip olacak mıdır? Gülen Cemaati’nin en iyi organize olduğu ve örgütlendiği merkezlerden birinin de Saray olduğu hesaba katılıyor mu? Erdoğan için en ciddi tehlikenin Saray’da en yakınında olanlardan geleceği hesaplanıyor mu? Bu bakımdan bu süreç AKP için son derece zorlu geçecektir. AKP’de hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır. Politik yönelimlerinden örgütsel durumuna kadar AKP’yi etkileyecek bir süreç başlayacaktır. AKP, tahmin edilenden daha kapsamlı sorunlarla karşı karşıyadır. Güçlü görünmenin arkasında ciddi bir çöküş yaşanması kimse için sürpriz olmamalıdır.
Cemaat’in MHP ve CHP içerisinde de örgütleme ağları oluşturduğu biliniyor. Darbeyi lanetleyen Bahçeli ve Kılıçdaroğlu, kendi içlerinde Cemaat’in tasfiyesine yönelik ne gibi somut adımlar atacaklardır. Cemaat’in bu iki parti içerisinde örgütsel/kurumsal yapısını tasfiye etmek için daha somut adımlar atmak zorundadırlar. Devletin yeniden yapılandırmasının en somutlaşmış biçimlerinden biri söz konusu politik partilerin içyapısının sistemin ihtiyaçlarına göre yeniden dizayn edilmesidir. Bu bakımdan sistem partileri içerisinde Cemaat’in tasfiyesi zorunlu olarak gündeme gelecektir.
Cumhurbaşkanı’nın ve Başbakan’ın ve hatta bakanların uçak savar silahlarla korunmaya alındığı bir ortamda güvenlik riskinin boyutu ve ciddiyetini ortaya koyuyor. Erdoğan’ın kişisel güvenliğine yönelik tehlike kendisine en yakın duranlardan gelme olasılığı oldukça yüksektir. Politik istikrarsızlık devam ettiği sürece, güvenlik riski her zaman üst boyutta devam edecektir. Güvenliğin sağlanmasının en önemli halkası toplumsal uzlaşıyı sağlamaktır.
Uluslararası ve bölgesel ilişkilerde önemli oranda izole olan Erdoğan’ın politik geleceği çok yönlü olarak risk altındadır. Birincisi, cumhurbaşkanının, başbakanın hatta bakanların uçak savar silahlarla korunmaya alındığı bir ortam, güvenlik riskinin boyutu ve ciddiyeti bakımından bir fikir veriyor. Erdoğan’ın kişisel güvenliğine yönelik tehlikenin kendisine en yakın duranlardan gelme olasılığı oldukça yüksektir. Politik istikrarsızlık devam ettiği sürece, güvenlik riski her zaman üst boyutta devam edecektir. İkincisi, bütünüyle devletin geleneksel politikalarına dönen Erdoğan merkezli AKP’nin 12 yıllık politik stratejisi sadece bölgesel ve uluslararası alanda çökmedi aynı zamanda içte çöküş yaşıyor. İslamcılık politikası iflas eden AKP, bu kez Mustafa Kemal’e sarıldı. AKP’ye hakim olan politikasızlık aynı zamanda politik yönelimlerini de etkiliyor. Sistemin arka plan gücü haline gelmeye başlayan ‘yeni’ Ergenekon, Erdoğan şahsında AKP’ye yönelik politik operasyon yapmaya başladı. Bunun en somut örneği de HDP’nin politik ilişkilerin dışına iterek tasfiye politikasını derinleştirmeye başlamalarıdır. Darbecilere karşı bütünlüklü irade göstermesi gerekirken HDP’nin çok bilinçli olarak dışlanması, önümüzdeki süreçte Kürtlere yönelik saldırıların boyutu bakımından bir fikir veriyor. HDP olmaksızın, Cemaat’e karşı yapılan eylemlerin ve kitlesel gösterilerin uluslararası alanda bir karşılığı olmayacaktır. Farklı bir politik çizgiye sahip olan HDP’nin varlığı uluslararası meşruiyeti arttırır. AKP-MHP-CHP birbirine benzeyen partilerin uluslararası alanda güçlü bir politik etki yaratmayacaktır. HDP, hem içte hem de uluslararası alanda ciddi bir etki gücü yaratacaktır. Darbe girişimine karşı toplumsal uzlaşının sağlanması, demokratik çözüm için yeni bir fırsatın yaratılması bakımından atılması geren adımların olduğu bilinmesine rağmen AKP şahsında HDP’nin izole edilmeye karar verilmiş olması, ‘yeni’ bir konsept olarak karşımız çıkıyor. Gülen Cemaati’yle paralel olarak HDP’ye yönelik tecrit ve tasfiye politikası Erdoğan’ı güçlendirmeyecek tersine çok daha ciddi olarak zayıflatacaktır. Darbeye karşı demokrasi ve Kürt sorununun demokratik çözümünün ön plana çıkartılması, darbeye karşı çok daha geniş bir toplumsal ittifakın oluşmasını sağlayacaktır. Bu yönelimin küresel ilişkilerde mutlak bir karşılığı olacaktır.
Sistemin merkezi kuvvetleri artık tek merkezde yönetilmeye başladılar. Aralarında bir kısım çelişkiler ortaya çıksa da stratejik düşünsel yapıları esasen aynı olacaklardır. Bu bakımdan toplumsal muhalefetin somutlaşacağı parti HDP çok daha fazla ön plana çıkacaktır. Darbecilerle bugünkü politik aktörlerin Kürt sorununda aynı kulvarda yer almaları da bir tesadüf değildir.
HDP, politik insiyatifi iyi kullanır, darbe girişimine karşı kararlı tutumunu sürdürür, tek muhalefet gücü olarak toplumsal muhalefeti arkasına alırsa beklenilenden çok daha ciddi bir güç haline gelir. Darbe girişiminin yarattığı saflaşma, darbeye ve tek yönetimli dikta rejimine karşı tam demokrasi merkezli politik yönelim HDP’yi güçlendirir. HDP bu sürecin olanaklarında yararlanacak geniş katılımlı ittifaklar ve güçlü örgütsel mekanizmalar yaratmalıdır. HDP, darbelere/darbe girişimine karşı çok daha etkili ve pratik yansımaları olan bir politik süreci örgütlemesi gerekir. Edilgen kalmak, usulen tutum belirlemek demokrasi güçleri olumsuz yönde etkiler. Oluşturulan yeni konseptin HDP şahsında demokrasi güçlerine yönelik saldırılarını boşa çıkartmanın yolu, şimdiden sokakta aktif politik bir güç olmaktır. Bunun yolu “darbelere karşı demokrasi” ilkesinin sokakta aktifleştirilmesidir.
HDP’nin örgütsel yapısı, kadro gücü ve niteliği, politika oluşturma düzeyi, bu rolü üstlenmede ciddi soru işaretleri oluşturuyor. Tarihsel fırsatlar bazen bir kez gelir. Değerlendirilirse, toplumsal-politik dengeleri bütünüyle değişir/değiştirilir.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.