Çin’in Sincan Bölgesine verdiği yerel parlamento ve kendi kendini yönetim hakkı dahil olmak üzere özerkliği Kürtler için savunursanız ve Sincan bölgesinde iki resmi dilli eğitimi Kürtler için kabul ederseniz Türkiye’nin temel sorunu çözülmüş olacaktır Çin’in Sincan Uygur Özerk Bölgesi’nde, Müslüman Türklere yönelik bir kısım saldırıların ve baskıların yapıldığı iddiasıyla MHP ve BBP gençlik örgütleri protesto […]
Çin’in Sincan Bölgesine verdiği yerel parlamento ve kendi kendini yönetim hakkı dahil olmak üzere özerkliği Kürtler için savunursanız ve Sincan bölgesinde iki resmi dilli eğitimi Kürtler için kabul ederseniz Türkiye’nin temel sorunu çözülmüş olacaktır
Çin’in Sincan Uygur Özerk Bölgesi’nde, Müslüman Türklere yönelik bir kısım saldırıların ve baskıların yapıldığı iddiasıyla MHP ve BBP gençlik örgütleri protesto eylemleri yapıyor. Öyle ki, bu tepki İstanbul’da turistlere yönelik saldırı eylemlerine dönüştü. Devlet Bahçeli, “Ha Koreli, ha Çinli ne fark eder. Her ikisi de çekik gözlü” açıklamasıyla saldırıları meşru göstermeye çalıştı.
Çin hükümetinin özellikle Sincan Özerk Bölgesi’nde Müslümanların oruç tutmasını yasakladığı ve işkence yaptığı iddia edildi. Buna dair hiçbir somut veri ortaya konulmamasına rağmen, internet ortamında Uygur Türklerine yönelik işkence yapıldığı iddiasıyla yayımlanan resimlerin bir kısmının filmlerde temsili olarak çekildiği, bir kısmının resim olarak yayımlandığı ve bazılarının da Çin’in başka bölgelerinde polisin eylemcilere yönelik yaptığı saldırılarda çekilen resimler olduğu anlaşıldı. Ayrıca Çin’in Sincan bölgesinde oruç tutmanın yasaklandığına dair hiçbir somut belge ve bilgi yok.
Çin devletinin son 20 yıldır, Çin sınırları içerisindeki yaşayan azınlıklara yönelik baskıları artırdığı biliniyor. Antidemokratik uygulamaların ve baskıların hem etnik gruplara, hem de sosyal gruplara yönelik gerçekleştirildiğine dair uluslararası alanda paylaşılan çok sayıda bilgi ve belge söz konusu. Bu bakımdan Sincan Bölgesi’ne yönelik politikaların sertleştiğini söylemek yanlış olmayacaktır. Özellikle Sincan Bölgesi’nin nüfus yapısının Han Çinliler lehine değiştirilerek Uygur nüfusunun giderek azınlığa düştüğünü gösteren birçok veri bulunuyor. Bu bakımdan Çin yönetimi kendisini hangi politik kimlikle tanımlarsa tanımlasın uyguladığı asimilasyoncu politikaları eleştirmek bir sorumluluktur.
Ancak İç Moğolistan ve Sincan Bölgesi’ndeki mevcut durumu bilmeden yorumlar yapmak da gerçekçi değildir. MHP ve BBP kökenli milliyetçi gruplar, Çin’in Sincan Özerk Bölgesi’nin gerçek durumunu ya bilmiyorlar ya da çok bilinçli olarak çarpıtıyorlar.
1949’da gerçekleştirilen Çin Devrimi’yle birlikte ülke sınırları içerisinde yaşayan farklı etnik gruplara sahip halkların statüleri yasal güvenceye alındı. Farklı azınlıkların yaşadığı bölgelerin tarihsel, sosyal, kültürel yapısı dikkate alınarak ‘Özerk’ bölgeler oluşturuldu. Bugün hala her bölgenin kendi parlamentosu ve yönetim organı bulunmaktadır.
Çin’in nüfus yoğunluğu ve coğrafik büyüklüğü esas alınarak yapılan idare düzenlemeye göre 23 eyalet, 5 özerk bölge, merkeze doğrudan bağlı 4 şehir ve 2 özel idari bölge olmak üzere eyalet düzeyinde 34 idari bölge bulunmaktadır.
Tablo-10: Çin’deki 5 özerk bölge
Eyaletler | Yüz ölcüm km² | Nüfus | Başkent | Yönetici | Yönetim Yapısı |
Guangxi Zhuang Bölgesi | 236.700
|
48.890.000 | Nanning | Lu Bing
|
Özerk Bölge |
Ningxia Huizu Bölgesi | 66.000 | 9.880.000 | Yınchuan | Chen Jianguo | Özerk Bölge |
Sincan Uygur Bölgesi | 1.828.418 | 19.630.000 | Urumçi | Nur Bekri | Özerk Bölge |
Tibet Bölgesi | 66.000 | 5.880.000 | Özerk Bölge | ||
İç Moğolistan | 1.183.000 | 23.840.000 | Hohhot | Özerk Bölge |
Han Çinliler ülke nüfusunun yüzde 92’sini, geriye kalan azınlık etnik gruplar ise nüfusun yüzde 8’ini oluşturuyor. Yaklaşık 1,1 milyarlık Han ulusu, Çin’de bulunan 56 etnik grubu arasında en kalabalık nüfusa sahip olandır.
Zhuang etnik grubu, Çin’deki azınlık etnik grupları içerisinde 49 milyon nüfusla en büyük potansiyeli oluşturuyor. Çin’in güneyindeki ‘Zhuang’ Özerk Bölgesi’nde yaşıyorlar. Nüfusu 9,8 milyon olan Hui’ler, Ningxia Hui Özerk Bölgesi’nde yoğunluklu olarak yaşarlar.
1,1 milyon m2 yüzölçümü ile dünyanın onlarca ülkesinden büyük bir alana sahip olan İç Moğolistan Özerk Bölgesi’nin nüfusu 24 milyondur.
Moğolların yaşadığı alan İç Moğolistan Özerk Bölgesi olarak tanımlandı. Bu bölge nüfusunun % 79’unu yani 18,5 milyon kişiyi Han ulusu, % 17’sini yani yaklaşık 4 milyonunu Moğollar, % 2’sini yani 500 binini Mancur azınlığı, % 0,9’unu yani 210 binini Hui azınlığı, %0,33’ünü Daur, % 0,11’ini Evnak, % 0,09’nu Koreliler ve % 0,02’sini ise Ruslar oluşturmaktadır. Bölgesel özerklik belirlenirken, ulusların veya etnik azınlıkların nüfus yoğunluğu değil, esas olarak o bölgede yaşayan yerel halkların tarihsel kökeni/durumu esas alınmaktadır.
Çin sınırları içerisinde özerk yapıya sahip olan Tibet ve İç Moğolistan hem iç politikada hem de uluslararası ilişkilerde oldukça gündemde olan bölgelerdir. Bu iki bölgenin iç politik yapısı, dahası yönetimsel sistemi bu bakımdan merak konusu olan bir durumdur.
Sincan Uygur Özerk Bölgesi ise Güneyde Tibet Özerk Bölgesi, güneydoğuda Çinghay ve Gansu eyaletleri, doğuda Moğolistan, kuzeyde Rusya, kuzeybatıda Kazakistan ve batıda Kırgızistan, Tacikistan, Afganistan, Pakistan ve Hindistan kontrolündeki Keşmir bölgesiyle komşudur. 1.646.700 km² yüzölçümü ile Çin Halk Cumhuriyeti’nin en geniş yönetim yeri Sincan Uygur Özerk Bölgesi’dir. 1949 Devrimi’nden sonra, Mao Zedung önderliğinde kurulan Çin Halk Cumhuriyeti‘ne bağlı Sincan Uygur Özerk Bölgesi’ne ‘özerklik’ verilmiş olup başkenti Urumçi’dir.
Sincan Uygur Özerk Bölgesi’nin nüfus yapısı da oldukça değişkendir. Yaklaşık olarak 20 milyon nüfusunun % 45’i yani 8,5 milyonu Uygur, % 40’ı yani 7,5 milyonu Han Çinliler, geriye kalan nüfusun % 15’ini de Kazaklar, Huiler, Kırgızlar, Oyratlar, Tungşanlar, Tacikler, Şibeler, Mançular, Tuçailer, Ruslar, Miaolar, Tibetler, Çunaglar, Tatarlar, Salarlar gibi azınlıklar oluşturmaktadır. Yani Sincan Uygur Özerk Bölgesi sadece Uygurlardan oluşmuyor. Uygurlar ile Han Çinlilerin nüfusu birbirine yakındır. Genel olarak da 20 etnik grup yaşamaktadır. Nüfus yoğunluğu dikkate alındığında, Sincan Uygur Özerk Bölgesi’nin resmi dilleri Uygurca ve standart Çince olup diğer azınlıklar da kendi dillerini kullanmaktadırlar. Eğitim dili Çince ve Uygurcadır.
Çin Halk Cumhuriyeti’nin Özerk Bölge yasasında, “Azınlık öğrencileri okutmayı esas amaç yapan okullar (sınıflar) ve diğer buna şartları uygunluk gösteren eğitim kurumlarında azınlıkların dillerinde eğitim yapılmalıdır” diye yasal güvence vardır. Bu yasa bir kısım sorunlara rağmen fiilen uygulanmaktadır. Ayrıca Uygurların yaşadığı bölgelerde dağ, ırmak, ova, il, ilçe, köy isimleri iki dilde birden kullanılmaktadır. Uygur Türkleri kendi okullarında, ana dilleriyle eğitim yapmaktadır. İlkokuldan başlamak üzere bu uygulama vardır ve uygulanmaktadır.
Sincan Uygur Özerk Bölgesi’nin ayrı bir parlamentosu ve hükümeti bulunuyor. Bölgeye ilişkin birçok kararlar doğrudan hükümet parlamentosunda alınmaktadır. Bütün etnik azınlıkların parlamentoda temsilcileri bulunmaktadır. Ayrıca kendi içerisinde 8 otonom bölgesi bulunuyor. Çin devriminden sonra, bölgedeki etnik azınlıkların özgürce yaşayabilmesi ‘özerlikler’ anayasal güvenceye alındı. Örneğin Uygurların kimliklerinde Çinlidir yazılmaz, tersine Uygur olduğu yazılıdır.
Gündelik yaşamda ön plana çıkan sorunlardan biri etnik diliyle eğitim yapan öğrencilerin iş bulmada zorlanmalarıdır. Örneğin eğitim dili Uygurca olan üniversitelerde mezun olan öğrencilerin iş bulmasında ciddi sıkıntılar yaşamalarıdır. Geçmişten farklı olan Çin yönetimi, diğer etnik dillerden eğitim yapan gençler için iş olanaklarını sınırlamaktadır. Böylelikle etnik kökenleri farklı olan öğrenciler, bir bakıma, büyük şehirlerdeki Çin merkezli üniversitelere yönelmeye zorlanmaktadırlar.
Sincan sorunu sanıldığı gibi Çin-Türkiye çatışmasına yol açmaz.
Çin bölgesel değil, küresel bir güçtür. Türkiye’nin ne uluslararası ilişkiler ne de Asya ve özellikle Ortaya Asya kapsamında bölgesel ilişkilerde Çin’e karşı bir tutum alma şansı vardır. Çin, aynı zamanda küresel ekonomik bir güç olarak Türkiye’nin uluslararası ilişkilerini ve denklemini belirlemede söz sahibidir. Çin mallarının boykot edilmesi gibi pratik hiçbir değeri olmayan, sadece Türkiye’nin uluslararası ve bölgesel ilişkilerine zarar veren yönelimler politikasızlığın bir örneğidir. Çin mallarını boykot etmek, küresel şirketleri boykotla eşdeğerdir. Bugün elektronikten tekstile kadar yüzlerce uluslararası şirketin mallarının üretim merkezi Çin’dir. Çin’in Türkiye’de önemli yatırımları bulunuyor ve orta ölçekli birçok banka Çin hükümeti tarafından satın alınıyor. Peki, Türkiye’nin Çin’i ekonomik olarak protesto etme gücü ve potansiyeli var mı? Olmadığını sokaktaki herkes biliyor. Bu bakımdan, İstanbul sokaklarında gezen birkaç turiste saldırmak sadece basit, politik hiçbir değeri olmayan, ülkücülüğün sokak serseriliğini yansıtmaktan bir başka anlam ifade etmiyor.
Sincan Uygur Özerk Bölgesi’nin özerkliği Kürt sorunun çözümüne örnek olabilir.
Sorunun bir başka yönü de şu; Çin’in bu özerk bölgesindeki Uygurların ekonomik, politik ve toplumsal sorunlarına sahip çıkma iddiasında olanlar, Türkiye’de toplumun farklı etnik ve sosyal gruplarının talepleri karşısında ırkçı-milliyetçi bir çizgide duruyorlar. Çin yönetiminin baskıcı politikalarına karşı çıkarken, tersten Kürtlere yönelik saldırıları desteklemenin anlamı nedir? Uygurları Türk olarak savunurlarken, Kürtleri neden yok sayarlar.
Türkiye’de savaşın ana kaynağı, devletin Kürtlerin ve diğer etnik gruplara yönelik uyguladığı asimilasyon politikalarıdır. Sorunun çözümü de çok basit. Çin yönetiminin Sincan Bölgesi’ne vermiş olduğu idari yönetim dâhil olmak üzere politik ve toplumsal hakların tamamı Kürtlere verildiğinde savaşın bütün gerekçeleri ortadan kalkacaktır.
Çin’in Sincan Bölgesine verdiği yerel parlamento ve kendi kendini yönetim hakkı dahil olmak üzere özerkliği Kürtler için savunursanız ve Sincan bölgesinde iki resmi dilli eğitimi Kürtler için kabul ederseniz Türkiye’nin temel sorunu çözülmüş olacaktır.
Çin devletinin Uygurlara yönelik her türlü baskı politikalarına karşı çıkmak bir sorumluluktur ve bu sorumluluğu göstermeliyiz. Aynı şekilde Türk devletinin Kürtlere ve diğer etnik gruplara yönelik uyguladığı asimilasyoncu ve baskı politikalarına karşı çıkmak da bir sorumluluktur.
Sincan’daki Uygur Türkleri’ni savunup, kendi ülkenizde Kürtleri yok sayarsanız, kimse sizi ciddiye almaz ve kaybetmeniz kaçınılmaz olur.
Ayrıca Sincan Uygur Özerk Bölgesi’nin yoğunluklu olarak ön plana çıkartılması ve Çinlilere yönelik saldırıların gündemleştirilmesi, MHP’nin iç politikada kırılmaya başlayan etkisini toparlamaya yönelik bir taktiktir. İç politik ilişkilerde pek etkili olma şansı bulunmayan bu plan, MHP’nin gerilemesini ve güç kaybetmesini engelleyemez.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.