Hapishanelerde baskıların sürmesi normalmiş gibi gelebilir. “Kanayan bir yaradır” der beriki bunun için. Bu hapishaneler farklı. Eskiler bilmez buraları. İlk hapishanemiz İstanbul Topkapı’da 2. Matbaacılar Sitesi. Bu sitenin mimari planı Metris Hapishanesi ile aynı. İçeri girdiğinizde insanı basan bir havası var. Belki de hapishane mimarisi olduğu içindir. Binanın tepesinde “Türkiye’nin en büyük matbaası” yazıyor. 6 […]
Hapishanelerde baskıların sürmesi normalmiş gibi gelebilir. “Kanayan bir yaradır” der beriki bunun için. Bu hapishaneler farklı. Eskiler bilmez buraları.
İlk hapishanemiz İstanbul Topkapı’da 2. Matbaacılar Sitesi. Bu sitenin mimari planı Metris Hapishanesi ile aynı. İçeri girdiğinizde insanı basan bir havası var. Belki de hapishane mimarisi olduğu içindir. Binanın tepesinde “Türkiye’nin en büyük matbaası” yazıyor. 6 katlı 6 bloktan 5 avludan oluşan bu yapının içinde 500’den fazla matbaa var. Üstelik bu dev yapının üstü kapalı. Nedeni, aşağıda biriken işlerin (ürünlerin) yağmurda zarar görmemesi. İçinde en az 2 bin işçinin çalıştığı bu dev yapının ne bir yangın çıkışı ne de bir acil çıkışı var. Burada bazı dükkanların ruhsatı var bazılarının yok, ilginç olan yangın çıkışı nedeniyle ruhsatları yok. Ürünlerin zarar görmemesinin, işçilerin zarar görmemesinden daha önemli olduğu bu işyerinde her türlü “baskı” var; kağıda, beze, metale, insana, işçiye, çocuğa, hayvana…
Mesleği baskı olan baskı ustaları burada her gün iş yetiştirme telaşındayken, çocuklar ve gençler kağıtları taşıyor ya da bindikleri manuel transpaletlerle birbirleriyle yarışıyor. Grafikerler matbaa adı altındaki 25 metrekarelik dükkanların 5 metrekarelik bölümlerinde bilgisayarın başında yıkama talimatı, broşür, dergi, davetiye vs. tasarımları yapıyor.
Dükkanların içerisinden yükselen tiner, solvent, solüsyon kokuları insanların gözlerini yaşartıyor. İnsanlar çalışırken ciğerleri tükeniyor. Çocuklar, çıraklar sürekli hakarete maruz kalıyor. Gerek matbaa makinelerinin çalışması gerek transpaletlerin geçişi sürekli bir gürültü halinin olduğu 2. Matbaacılar Sitesi’nin biraz ilerisinde Emintaş var. Burası da Matbaacılar Sitesi’ne benziyor. Tek farkı var, bu binanın üstü açık ancak burada da içerisinde arabaların geçtiği yollar, dolayısıyla bol egzoz gazı mevcut. Yani yıllar önce kurşun zehrinden dolayı vazgeçilen tipo baskının yerini egzoz gazı almış.
Umut verici gelişmeler de yok değil. Yıllar önce Almanya’da fotokopi makinesi olarak tasarlanan gestetner Türkiye’deki baskı ustaları tarafından baskı makinesine çevrilir. Almanya bu değişimi görüp gestetneri baskı makinesi olarak değiştirir. Gestetnerin uğradığı değişimi gerçekleştiren baskı ustaları, hapishane olarak tasarlanan, her tür baskının olduğu bu koşulları da değiştirecek güce sahip. Bu güç, baskı ustaları, kalfalar ve işçilerinin örgütlü mücadelesi ile mümkün.
Üyesi olduğum DİSK Basın-İş olarak işkolumuzdaki meslek hastalıklarını tespit etmek için matbaacılara akciğer taraması yaptırmaya başladık. Çünkü ölümlü iş kazalarının yoğun olarak yaşanmadığı bir işkolu olmasına rağmen maruz kalınan kimyasallar nedeniyle baskı ustaları çalışırken ağır ağır sağlıklarını kaybediyor. Matbaalarda yaşanan baskıları, baskı ustaları örgütlü bir mücadele ile tersine çevirirse Kutlu Doğum Haftaları’nda gül dağıtmayı akıl eden matbaacılar site yönetimleri yoğurt dağıtmak, işçi sağlığı önlemlerini almak, havalandırmaları düzgün şekilde yapmak zorunda kalacak.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.