Öcalan’ın önerdiği 10 madde üzerine AKP herhangi bir somut adım atmayacaktır. Seçimler öncesi ve sonrası aynı durum geçerlidir. Yani Öcalan ile resmi müzakereler başlamayacaktır. Peki, Öcalan, AKP müzakerelere dair somut adımlar atmadan KCK’nin silahsızlanmasını isteyecek midir? Kürt sorununa ilişkin tartışmaların yoğunlaştığı bu dönemde, AKP ile İmralı Heyetleri arasında gerçekleştirilen görüşme sonucu yapılan ortak açıklama, sadece […]
Öcalan’ın önerdiği 10 madde üzerine AKP herhangi bir somut adım atmayacaktır. Seçimler öncesi ve sonrası aynı durum geçerlidir. Yani Öcalan ile resmi müzakereler başlamayacaktır. Peki, Öcalan, AKP müzakerelere dair somut adımlar atmadan KCK’nin silahsızlanmasını isteyecek midir?
Kürt sorununa ilişkin tartışmaların yoğunlaştığı bu dönemde, AKP ile İmralı Heyetleri arasında gerçekleştirilen görüşme sonucu yapılan ortak açıklama, sadece seçim sonuçlarını değil, aynı zamanda Türkiye’nin iç politik denklemini de çok ciddi ölçüde etkiyecek bir kısım sonuçlar ortaya çıkacaktır.
AKP hükümeti ilk kez ortak bir açıklamayı kabul etmiş bulunuyor. Öcalan’ın yaptığı çağrı çerçevesinde AKP’yi temsil eden İçişleri Bakanı Efkan Ala ve Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan ile HDP Grup Başkanvekilleri Pervin Buldan, İdris Baluken ve HDP İstanbul Milletvekili Sırrı Süreyya Önder arasında yapılan görüşmeler sonucu ortak bir açıklamanın yapılmış olması, özellikle hükümet tarafından yeni bir durumu ifade ediyor.
Devletin ‘milli’ olarak tanımladığı çözümsüzlüğe paralel olarak uluslararası çözümün hızla gündemleşmesi bir bakıma kaçınılmaz hale geliyor. Bölgesel ilişkileri zayıflayan, uluslararası alanda prestiji önemli oranda sarsılan AKP iktidarı, iç politikada da çok daha ciddi sorunlarla karşılaşacağının farkındadır.
Mevcut gelişmeler dikkatle analiz edildiğinde AKP, Kürt sorununun çözümünde sanıldığı gibi stratejik bir yönelim içerisine girmiş değil, tersine geçmişten beri izlediği politikaları yeni araçlarla sürdürmeye ihtiyacı var. Yani zamana yayarak çözümsüzlüğe yeni bir elbise giydirmeye çalışıyor. Bu yönelim sadece AKP’nin değil esasen devletin izlediği çok yönlü tasfiye politikasının bir parçası olarak işlev görüyor.
AKP iktidarı cephesinde birkaç nokta ön plana çıkıyor:
Birincisi, AKP’nin özellikle son iki yıldır Kürt sorununda sürdürdüğü oyalama politikası, Kürt coğrafyasında ciddi bir tepki yaratmış durumda. Geçmişte AKP’ye oy veren Kürt kitlesinden HDP’ye doğru ciddi bir yönelim var. Bunun özellikle İstanbul gibi büyük kentlere yansıması durumunda HDP’nin oy oranında ciddi bir yükselişe yol açacağı tahmin ediliyor. AKP, bu sürecin önünü kesmek için “çözüm” sürecini devam ettirdiği konusunda özellikle Kürt kamuoyunu ikna etmeye çalışıyor. Böylelikle, hem HDP’nin baraj altına kalması için çok yönlü planlar yapıyor, hem de çözüm sürecini “müzakereye dönüştürdüğünü ve seçimlerden sonra bunun devam ettirileceğini” ima ederek, Kürt coğrafyasındaki oylarını arttırmayı hedefliyor.
Türk halkına da Kürt tarafının ileri sürdüğü hiçbir politik talebin kabul edilmeden PKK’ye silah bıraktırılarak bütünüyle tasfiye sürecine dahil edildiği mesajını vermek istiyor. Milliyetçiliğin etkin olduğu bölgelerde özellikle İç Anadolu’da MHP’nin eksini kırmayı hedefliyor. Bu planlar ne kadar tutar bilinmez ama AKP’nin bir taşla birkaç kuş vurmak istediği açıktır.
İkincisi, AKP içerisinde iç politik rekabetin artmaya başladığına dair çok sayıda veri ortaya çıkmış bulunuyor. Davutoğlu mevcut yumuşak geçiş sürecinin devamından yana bir politika belirlerken, Cumhurbaşkanı Erdoğan ise tersine savaş politikasını esas alıyor. Davutoğlu, Öcalan ile yakın bir iletişimi olan Hakan Fidan’ı yanına alarak, sürecin devam ettirilmesinden yana olduğu mesajını verdi. Çözüm sürecine ilişkin hükümet heyetiyle İmralı heyeti birlikte ortak basın toplantısı yaparken, Erdoğan ise tersten IŞİD gibi PKK’nin de ‘terörist’ olduğunu açıklıyordu. Kobanê’ye bakış açısında da Davutoğlu-Erdoğan arasında bir kısım farklılıkların oluşması, AKP içerisinde şekillenmeye başlayan politik dengelerle ilişkilidir.
Bu durum Davutoğlu’nun iyi polis, Erdoğan’ın kötü polis rolü üstlenmesinin dışında, özellikle seçimlerden sonra AKP’nin iç dengelerindeki olası politik değişikliklerle ilgili bir sürecin ilk adımları olarak değerlendirilebilir. AK Saray’da yalnızlaştırılan Erdoğan, iç politikada etkin olmanın öncelikli yolunun milliyetçi politikaları geliştirmek, sistem içerisinde ise generallerin istemlerine yanıt vermekten geçtiğinin farkındadır.
Kürt tarafında çözüm sürecine ilişkin yapılan değerlendirmeler, kaygı ve umut iç içe geçmiş durumda. Burada birkaç nokta ön plana çıkıyor:
Birincisi Öcalan, Kürt sorununun çözümünün devletle anlaşmaktan geçtiğine inanıyor. Bu nedenle, Oslo sürecinden bu yana politik taleplerini minimum düzeye çekerek uzlaşmada ısrar ediyor. Devlet adına görüşmeye gelenler, sistematik olarak çözüme ilişkin taleplerin minimum düzeye çekilmesi için Öcalan’a öneriler sunuyorlar. Kitaplaştırılan görüşme notlarına bakıldığında bunu görmek çok zor olmazsa gerek. Peki, Öcalan bütün bunları neden yapıyor; Kürt sorunun çözümüne ilişkin talepleri minimum düzeye çekerek hem hükümetin elindeki gerekçeleri sıfırlamak istiyor, hem de kendisinin sürecin tek “resmi” muhatabı olduğunu kabul ettirmeye çalışıyor.
Öcalan, devletle kapalı kapılar ardında yürüttüğü görüşmeleri kamuoyu önünde yaparak, süreci müzakereye dönüştürüp resmiyet kazandırmaya çalışıyor. Bu nedenle Kürtlerin politik, kültürel ve sosyal taleplerini daha genel bir talepler dizisine indirgeyerek kendisine hareket alanı yaratmaya çalışıyor. Özerklik, anadilde eğitim, kültürel haklar gibi stratejik istemlerin yerine herkes tarafından kabul edilebilir “makul” talepler öneriyor. Örneğin Öcalan’ın önerdiği 10 maddeye bakıldığında Kürtlerin somut taleplerinden çok, AKP ile uzlaşı içerisinde hazırlanan bir taslak olduğu görülür. “Demokratik cumhuriyet, ortak vatan ve milletin demokratik ölçütlerle tanımlanması, çoğulcu demokratik sistem içerisinde yasal ve anayasal güvencelere kavuşturulması” gibi tanımlamalar taleplerin genelleştirilmesi ve sistem içinde çözüm arayışlarının esas alındığı anlamına geliyor.
İkincisi, Öcalan’ın kararlarının arkasında duran Kandil’in ise süreci çok daha ihtiyatlı okuduğu ve temkinli refleks verdiği anlaşılıyor. KCK’nin yapmış olduğu açıklamada şöyle deniliyor: “Sürecin sağlıklı yürümesi açısından hükümetin sorumlu davranıp yeni durum karşısında sorumluluklarının gereğini yerine getirmesi durumunda biz de sorumluluklarımızı yerine getireceğimizi kamuoyuna açıkça deklere ediyoruz.” Tek taraflı adım atılamayacağına dikkat çeken KCK, “İç Güvenlik Paketi’nin derhal geri çekilmesi, Öcalan ile Kandil yönetiminin doğrudan görüştürülmesi, müzakere ve izleme heyetlerinin hemen oluşturulması, zaman geçirmeksizin müzakereye başlanması” gerektiğini belirtti.
Bahar aylarında toplanacak Kongre, Öcalan’ın almış olduğu karara destek verildiğini bir kez daha teyit edecektir. Ancak hükümet somut adımlar atmadan, silahların bırakılmasına ilişkin somut bir karar çıkmayacağı, çıksa dahi bunun şartlı olacağı anlaşılıyor. Kandil, Öcalan’ın kararlarına destek verirken, koşulsuz kabul etmek yerine olası bütün politik gelişmeleri hesaplayarak karar veriyor.
AKP’yi İmralı Heyeti ile ortak açıklama yapmaya zorlayan tek güç KCK yönetiminin göstermiş olduğu kararlılıktır. Bundan sonra da, hükümetin süreci resimleştiren ve yasallaştıran adımlar atmasını zorlayacaktır. KCK, AKP’nin oyalama politikalarını da dikkate alarak “Önder Apo’nun yarattığı zemin ve fırsatın yine bir seçim malzemesi olarak kullanılması sorumsuzluğu ortaya çıkmış olacaktır” uyarısı yapma ihtiyacı duyuyor. AKP hükümeti, çözüme dair söz konusu edilen adımları atmadığı sürece, KCK’den, beklenilen somut karar çıkmayacaktır. Bu nedenle AKP-KCK arasındaki çatışma, Kürt sorunu gerçek bir çözüme kavuşana kadar çok yönlü devam edecektir.
Üçüncüsü, Kürt kurumları süreci aktif olarak desteklemelerine rağmen, güvensizliklerini de dile getiriyorlar. HDP Eş Başkanı olarak açıklama yapan Demirtaş şunları söyledi: “Müzakerelerin başlaması, özgürlüklerin genişlemesi konusunda kritik bir sürece gelinmiş oldu. Hükümetin somut adımlar atması, PKK’nin de silahsızlanma konusunda hazırlığını yapması gerekir. Parlamentoda görüşülen iç güvenlik tasarısının gözden geçirilmesi gerekir, barış getirecek bir yasa tasarısı değildir… Güvenlik paketini göreceğiz, izleyeceğiz. Hükümet üzerine düşen görevleri, topluma verdiği sözleri yerine getirecek adımlarla ilerlemedi.”
Demokratik Toplum Kongresi (DTK) Eş Başkanı Selma Irmak, şöyle konuştu: “Müzakere süreci gerçekten toplumun ve kamuoyunun beklediği biçimde gelişecek ve müzakerelere dönüşecek mi? Yoksa yeniden bir tıkanma süreci mi yaşanacak? Hep birlikte göreceğiz… Güvenlik Paketi’nin hızla geri çekilmesi onun yerine demokrasi, hak ve özgürlükleri genişleten paketin Meclis gündemine getirilmesi daha uygun ve atılan adıma denk gelecektir…”
İmralı ve hükümet ile yapılan görüşmelerde aktif görev alan HDP, sürecin önemli aktörlerinden biridir. Son yaşananlar, özellikle seçimler politikasını da doğrudan etkileyebilecek bir süreç olarak değerlendirilebilir. Kürt sorununun çözümünü barış ve demokrasi mücadelesinin bir parçası haline getirme mücadelesi içerisinde olan HDP, çok yönlü bir rol üstlenebilir.
– Öcalan’ın çağrısının toplumun bütün kesimleriyle çok yönlü paylaşılması başarılmalı, toplumun önemli bir kısmından oluşan önyargıların kırılması için bu süreç çok yönlü değerlendirilmeli ve toplumsal bir desteğe dönüştürülmesi sağlanmalıdır.
– Kürt sorununun çözümü ile Türkiye’nin demokratikleştirilmesi arasında doğrudan bir bağın olduğu, bu iki politik durumun kopmaz bir biçimde iç içe geçtiği kamuoyuna iyi anlatmalıdır.
– AKP’nin politik olarak test edilmesinin en somut örneği ‘İç Güvenlik Yasasının’ geri çekmesidir. Bu yasayı geri çekmeyen bir AKP, süreci yasallaştırmak için ne parlamentoda yasalar çıkartır ne de müzakerelere başlar.
– Yapılan ortak açıklamaya rağmen AKP somut bir adım atmadan süreci kendi politik çıkarları için kullanacaktır. Sürecin muhataplarından biri olan HDP ise, hükümetin bu tür oyunlarına izin vermemeli ve gerekli politik duyarlılığı göstermelidir.
– HDP’yi destekleme potansiyeline sahip olan bir kısım politik ve sosyal grupların, çözüm sürecinin AKP ile HDP arasında gizli bir anlaşmaya dönüştüğüne dair kaygıları bulunuyor. Bu tür kaygılar giderilmeli, Kürt sorunun çözümünün Türkiye’nin demokratikleşmesinin önemli bir halkası olduğu anlatılmalıdır.
– HDP, bugünkü süreci doğru analiz eder ve etkili politik sonuçlar çıkartmayı başarırsa seçim sonuçlarını değiştirecek çok önemli bir potansiyeli yakalayabilir.
Dikkat edilmesi gereken noktalar, yanıt bekleyen sorular…
AKP, mevcut süreci doğrudan “müzakereye” dönüştürmeyecektir. Parlamentoda herhangi bir yasa çıkartması oldukça güçtür. “Güvenlik Yasası”nı geri çekmesi oldukça zordur.
AKP, Kürt tarafının illeri sürdüğü hiçbir talebi bugüne kadar karşılamadı ve tersine kendi politikasını dayattı, kabul ettirdi. Bugün de söz konusu edilen 10 madde üzerinde herhangi somut bir adım atmadan PKK’yi silah bırakmaya zorlayacaktır.
Öcalan’ın çözüm için talepleri minimum düzeye indirgemesi, aynı zamanda AKP’nin çok açık bir zorlamasıdır. AKP böylelikle Kürt tarafı ile müzakere ederek sorunu çözmek yerine kendi taleplerini Kürtlere dayatıyor. Sürecin bütünü dikkatle incelendiğinde bu reel durumu görmek mümkündür.
KCK, sürecin seçimlere heba edilmemesi gerektiğine dikkat çekti. AKP ise tersine seçimlere kadar hiçbir somut adım atmayacaktır. Devletin seçimlere endeksli çözüm politikasına karşı KCK gerçekten politik bir tutum alacak mıdır? Yoksa sadece bilinen açıklamalarla mı yetinecektir.
Öcalan’ın önerdiği 10 madde üzerine AKP herhangi bir somut adım atmayacaktır. Seçimler öncesi ve sonrası aynı durum geçerlidir. Yani Öcalan ile resmi müzakereler başlamayacaktır. Peki, Öcalan, AKP müzakerelere dair somut adımlar atmadan KCK’nin silahsızlanmasını isteyecek midir?
Bu sorulara verilecek doğru yanıtlar aynı zamanda çözüm sürecinin gerçek rotasını belirleyecektir.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.