HDP’nin genel seçime parti olarak girme kararı, AKP’nin rejim değişikliğine yönelik parlamento aritmetiği hesaplarına hizmet edebilir 2015 yılına girilirken Türkiye’nin çok daha ciddi sosyal, politik ve ekonomik krizlerle karşı karşıya kalacağına dair önemli veriler bulunuyor. Bölgesel ve uluslararası ilişkilerde önemli sorunlar yaşayan Türkiye’nin iç politik dengeleri çok yönlü değişecektir. Türkiye’nin en stratejik sorunu olan Kürt […]
HDP’nin genel seçime parti olarak girme kararı, AKP’nin rejim değişikliğine yönelik parlamento aritmetiği hesaplarına hizmet edebilir
2015 yılına girilirken Türkiye’nin çok daha ciddi sosyal, politik ve ekonomik krizlerle karşı karşıya kalacağına dair önemli veriler bulunuyor. Bölgesel ve uluslararası ilişkilerde önemli sorunlar yaşayan Türkiye’nin iç politik dengeleri çok yönlü değişecektir. Türkiye’nin en stratejik sorunu olan Kürt meselesine dair tartışmalar politik gündemin ilk sıralarında yer almaya devam edecektir. Devletle Kürt Hareketi arasında yapılan görüşmelerin “müzakerelere” evirileceğine dair beklentinin nasıl bir sonuç ortaya çıkartacağı henüz netleşmiş değil. Bu soruya olumlu bir yanıt vermek oldukça zor görünüyor. AKP’nin temel yaklaşımı Kürt sorununu politik bir mesele olarak ele alıp çözmek yerine zamana yayarak kendi iktidarını güçlendirmenin bir aracı haline getirmek.
Özellikle Cemaat’le iktidar rekabetine girişen AKP, Kürt sorununu zamana yaymanın kendi politik çıkarları için çok daha uygun olacağını düşünüyor. Hem Kürt Hareketiyle hem de Cemaat’le eş zamanlı bir çatışmanın kendisi için ciddi sorunlar yaratacağının farkında. Haziran 2015 tarihinde yapılacak olan seçimler Türkiye’nin iktidar dengeleri bakımından son derece önemseniyor. Özellikle Cumhurbaşkanı Erdoğan politik geleceğini garantiye almak için Haziran 2015 seçimlerinde alacağı sonuçları tahmin edilenden çok fazla önemsiyor.
Bugünkü politik rekabete dair toplumsal algı da değişmeye başladı. Hükümetin çok kapsamlı uygulamaya koyduğu anti-demokratik uygulamaların esas nedeni, AKP’nin kendi politik gücüne olan güvensizliğinin artmasıdır. Özellikle 17-25 Aralık 2013 tarihinde gerçekleştirilen ‘rüşvet ve yolsuzluk’ operasyonu AKP’yi çok ciddi oranda etkileyecek gibi görünüyor. Operasyonda ismi geçen dört bakanın yüce divanda yargılanmasına ilişkin tartışmalar AKP’yi ciddi oranda sarsacaktır.
Başkanlık rejimi hedefi zorda
Ayrıca Erdoğan’ın gölgesinde kalan Davutoğlu’nun politik liderlik sorunu yaşaması ve gelişme eğilimi içinde olan ekonomik krizin toplumun günlük yaşamında hissedilmeye başlaması AKP’ye duyulan güvende belli bir kırılmaya yol açacaktır. Bugünkü veriler dikkate alındığında AKP’nin oy oranının düşme eğilimi içinde olduğu anlaşılıyor. AKP’nin elde edeceği milletvekili sayısının 330’un altına düşmesi, Erdoğan’ın kafasında tasarladığı başkanlık rejiminin yaşama geçmesini engelleyecektir. Ayrıca Cemaat-AKP çatışmasının olumsuz etkilerinin 2015 yılında daha belirgin olarak hissedileceğinin farkında olan AKP, iç politikada bir kısım politik manevralara yönelecektir.
AKP’nin önünde duran ve kendisini en çok zorlayacak olan Kürt sorununa ilişki uygulamaya koyacağı politikalar oldukça önemlidir. Stratejik çözümden çok özellikle 2015 yılı seçimlerine endeksli taktik politikaları yaşama geçirmeyi hesaplıyor. Bugün ortaya çıkan politik tablo, Haziran 2015 yılı seçimlerine kadar herhangi bir ciddi somut adımın atılmayacağını gösteriyor.
AKP’nin Anayasa hesapları HDP üzerinden
AKP, önümüzdeki genel seçimlerde bugünkü gücünü koruyup 330 veya 367 milletvekili elde ederek anayasayı en azından referanduma götürecek sayıya ulaşmayı hesaplıyor. Bu planını da HDP üzerinden yaşama geçirmeye çalışıyor. Haziran 2015’te yapılacak olan seçimlerde HDP’nin sahip olduğu milletvekillerini kendi hanesine geçirmek için yeni manevralara ihtiyaç duyuyor. Öncelikli hamle HDP’nin yüzde 10 barajı üzerinde seçime girmesini sağlamaktır.
AKP’nin bu manevrasının politik arka planı ne olursa olsun, HDP’nin yüzde 10 seçim barajını aşma hedefiyle, parti olarak seçime girmesi son derece tehlikeli sonuçlara yol açabilir. HDP yöneticilerinin politik olarak kendilerine güven duymaları gayet doğaldır. Kazanma arzusu içerisinde olmaları da bir o kadar ciddi ve önemlidir. HDP’nin cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Demirtaş’ın yüzde 9.8 civarında oy almış olmasını baz aldığı anlaşılıyor. Cumhurbaşkanlığı seçimleri kendisine özgü bir politik ortamda gerçekleşti. Özellikle CHP tabanında oluşan tepkinin Demirtaş’ın liderlik karizmasıyla bütünleşmesi ve özgün bir seçim süreci olması nedeniyle HDP oy oranını % 10 civarına çıkartabildi.
AKP’nin isteği
Politikanın stratejisi ve taktiği duygularla, istemlerle, ajitasyonlarla yapılmaz; güç ilişkilerine, dengelere, toplumsal gelişmelere, ortaya çıkan veya çıkabilecek sonuçlara göre belirlenir. Örneğin, Demirtaş’ın “Hırsızlar yüzde 50’yi hedefliyor, biz mi yüzde 10’u hedeflemeyeceğiz” gibi kulağa hoş gelen ve sadece seçmenin duygularına hitap eden söylemleri doğru ama reel politik yaşamın içerisinde ciddi bir anlam ifade etmez.
Seçim barajından bir değişiklik olmadan HDP’nin parti olarak seçimlere girmesinin olası sonuçları nelerdir?
Birincisi AKP, HDP’nin parti olarak seçimlere girmesini ciddi olarak önemsiyor ve yönlendiriyor. AKP, HDP’nin % 10 seçim barajını aşamayacağını hesaplayarak, Haziran 2015 seçimlerinde, en azından 330 milletvekili çıkartarak devletin siyasal yapısını değiştirecek anayasa değişikliğini referanduma götürmeyi hedefliyor.
İkincisi, AKP’nin, Kürt sorununun çözümünde ciddi politik bir perspektife sahip olmadığı biliniyor. Bugün HDP, parlamentoda grubu bulunan bir parti olarak içte ve uluslararası alanda Kürt sorununda doğrudan muhataptır. AKP, ‘çözüm’ olarak tanımlanan süreci tek başına yürütmek ve istediği kararları alabilmek için HDP’nin sürecin dışında kalmasını istiyor. Parlamento dışına düşmüş HDP, sorunun çözümünde muhatap olamayacaktır ve politik etki gücü önemli oranda zayıflayacaktır.
AKP bildiği gibi hareket eder
Üçüncüsü, AKP, ne Öcalan’ın önerdiği çözüm projesini kabul edebilecektir ne de Kürtlerin politik ve toplumsal taleplerine yönelik ciddi bir adım atacaktır. Seçimleri kaybetmiş bir HDP, kamuoyunda meşruluğu tartışmalı duruma geleceğinden, AKP kendi politikalarını ‘çözüm’ olarak kamuoyuna dayatacaktır. Bu da devletle Öcalan arasında yürütülen görüşmelerin bütünüyle durdurulmasına yol açacaktır.
Dördüncüsü, seçimlerde ortaya çıkacağı sonuçlara paralel olarak başkanlık sistemine geçişte, Kürt sorunun çözümünde askeri politikaların yeniden çok daha güçlü bir şekilde yaşama geçirilmesi gündeme gelebilir. Erdoğan’ın Cemaat’le savaşında sessiz kalan Genelkurmay, PKK’ye karşı sonuçlarının çok daha ağır olacağı kapsamlı bir savaşa yönelmek için önemli bir inisiyatif almaya hazırlanıyor. Bir başka ifadeyle savaş politikaları daha güçlü bir şekilde ön plana çıkabilir.
Beşincisi, HDP’nin parlamento dışına düşmesi, muhataplık sorununu yeniden gündemleştirecektir. Devletin Öcalan ile yürüttüğü görüşmelerin kopması, politik ve askeri tasfiye sürecinin yeniden gündemleştirilmesi, Kandil’in politikalarında radikal değişikliklere yol açabilir. Böylelikle Kürt savaşının bölgesel savaşın merkezine oturması kaçınılmaz hale gelir. Böylesi bir durumun ortaya çıkartacağı politik sonuçlar, tahmin edilenden çok daha derin olacaktır.
HDP barajı aşarsa
Peki, HDP seçimlerde büyük bir sürpriz yapar yüzde 10 barajını aşarsa ne gibi politik sonuçlar doğurur. Sistemin politik krizi derinleşir, demokratik güçler ve özellikle Kürtler politik dengeleri bütünüyle belirler, hükümeti kim kurarsa kursun, Kürt Hareketi olmaksızın hiçbir ‘çözüm’ politikası yaşam bulmaz.
Seçim sonuçları üzerinde mutlak bir tahminde bulunmak elbette ki doğru değil. Ancak Türkiye’nin politik-toplumsal gerçeği dikkate alındığında HDP’nin yüzde 10 barajını aşması zor görünüyor. Bu bakımdan HDP yöneticilerinin parti olarak seçime girime kararı almış olmaları çok ciddi politik riskler taşıyor. Politika aynı zamanda ‘risk alma sanatı’ denebilir ama mevcut olgular değerlendirilmeden bu yaklaşım üzerinde karar almanın çok daha ciddi olumsuz sonuçlara yol açabileceği de hesaplanmalıdır.
HDP seçimlere parti olarak girme kararı aldı. Bu bir bakıma kararlılık ama aynı zamanda risk alma olarak tanımlanabilir. Bir başka ifadeyle alınan karar politik bir kumardır. Ortaya çıkaracağı negatif ve pozitif sonuçlar, iç politik ilişkileri bütünüyle yeniden şekillendirecektir. HDP’nin, bütün olumsuz ve zor koşullara rağmen ‘bağımsız’ adaylarla girdiği seçimlerde elde ettiği sonuçların politik yansımaları bugün çok net olarak görülüyor.
Karar gözden geçirilmeli
2015 Genel Seçim sonuçları, Türkiye’nin politik geleceği bakımından son derece önemlidir. Bu sürecin içinde olmak Kürtler ve demokratik güçler için de zorunlu ve gereklidir. HDP’nin çok yönlü bir analiz yaparak, seçime parti olarak girme kararını gözden geçirmesi ve bağımsızlarla girme taktiğini yeniden gündeme alması küçümsenmemelidir. “Bağımsız” olarak girmek, geçmişte olduğu gibi bugün de kesinlikle “gücüne güvensizlik” veya “tasfiyecilik” olarak değerlendirilemez.
Türkiye’nin bugünkü politik tablosu dikkate alındığında toplumsal muhalefeti örgütleyecek önemli bir potansiyel bulunuyor. Ancak sistemle çatışmalı olan demokratik muhalefetin genel eğilimi dikkate alındığında ve bugünkü somut gerçeklik değerlendirildiğinde; demokratik, ilerici ve devrimci muhalefetin oy oranının yüzde 7-8 civarında olduğu tahmin ediliyor. Bunun yetersiz olması ve eleştirel bir tarzda ele alınması sorunu ile mevcut toplumsal gerçekliğin doğru analiz edilmesi birbirine karıştırılmamalıdır.
Türkiye gibi bir ülkede demokratik muhalefetin çok daha güçlü bir potansiyele sahip olması gerçeğinden bağımsız olarak mevcut politik durumu objektif analiz ettiğimizde, önümüzdeki seçimlerde farklı demokratik eğilimlere sahip toplumsal güçler birleşik bir güç olarak seçimlere girmedikleri takdirde yüzde 10 barajının aşılması oldukça zordur.
Baraja karşı
Parti olarak seçime girme kararını veren HDP, yüzde 10 barajını aşmak istiyorsa, sisteme muhalif bütün politik-toplumsal güçlerle ittifak yapmalıdır. Bu konuda gerekli politik esnekliğe sahip olmalıdır. Güçlü bir ittifakın sağlanması için karşı tarafları eleştirmekten çok, bu ittifakın geliştirilmesi için gerekli esnekliğe ve duyarlılığa sahip olması ve seçim politikasını bu realiteye göre belirlemesi gerekir.
Üzerinde durulması gereken bir başka önemli nokta, öncelikli olarak darbeci generallerin yasası olan “seçim barajının” bütünüyle kaldırılması veya en azından yüzde 3 sınırına çekilmesi için güçlü bir toplumsal tepkinin örgütlenmesidir. Yüzde 10 barajına ilişkin değişiklik önerisi Anayasa Mahkemesi’nin gündeminde bulunuyor. Toplumsal baskıyı arttırmak için farklı politik kesimleri bir araya getirecek politikalar oluşturulmalı ve yaşama geçirilmedir. Örgütlenmek ve dinamik bir gücü oluşturmak için HDP gerekli sorumluluğu ve duyarlılığı göstermelidir. Yüzde 10 barajına karşı yürütülecek çok kapsamlı bir kampanya aynı zamanda Haziran 2015 seçimlerine hazırlık bakımından da gereklidir.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.