Kobane’de IŞİD’in kaybetmesi doğrudan devletin ve AKP’nin yani Erdoğan’ın kaybetmesi olacaktır Ortadoğu savaşı Kobane üzerinden yürüyor. Kobane halkı ve savaşçıları yaklaşık bir aydır IŞİD’in saldırılarına karşı direniyor. Bölgedeki dengeleri belirlemede tarihsel bir rol üstlenen Kobane, sadece 2 bin kişilik silahlı birliğin değil, esasen bir halkın direnişi olduğu için ayaktadır. Kobane’de oluşturulan ‘Halk Savunması’ Suriye ve […]
Kobane’de IŞİD’in kaybetmesi doğrudan devletin ve AKP’nin yani Erdoğan’ın kaybetmesi olacaktır
Ortadoğu savaşı Kobane üzerinden yürüyor. Kobane halkı ve savaşçıları yaklaşık bir aydır IŞİD’in saldırılarına karşı direniyor. Bölgedeki dengeleri belirlemede tarihsel bir rol üstlenen Kobane, sadece 2 bin kişilik silahlı birliğin değil, esasen bir halkın direnişi olduğu için ayaktadır. Kobane’de oluşturulan ‘Halk Savunması’ Suriye ve Irak’ta yarattığı kaosla politik dengeleri değiştirmede etkili olan IŞİD’in bir yenilgisidir. 3 günde Musul’u ele geçiren IŞİD, bütün askeri gücüyle saldırdığı Kobane’de duvara çarptı.
Radikal İslamcı güçlerin Kobane’ye yönelik başlattıkları ‘İslamcı Haçlı Seferi’, bölgesel bir savaşın başlaması anlamına geliyor. Bu bakımdan IŞİD gibi politik istikrarsızlığı ve kaos yaratmayı esas alan bir hareketin stratejisi; Kürtlerin, Kürdistan topraklarından sürülmesi ve tasfiye edilmesidir.
Kobane saldırısı bölgenin tamamına yayılacak olan bir savaşın tetiklenmesidir. Bundan böyle iki tercih vardır: Ya Kobane’de İslamcı barbarlara karşı direnen halkın ya da IŞİD’in yanındasın. Ya Kürtleri destekleyeceksin ya da IŞİD’e karşı olacaksın. Başka üçüncü alternatif bir yol bulunmuyor.
ABD’nin önceliği petrol
Bölgede kaos yaratan IŞİD, ABD’nin Ortadoğu stratejisi için de önemli bir işlev görüyor. Küresel güçler, yaklaşık olarak bir aydır Kobane’yi kuşatmaya alan IŞİD’e karşı harekete geçmedi. Öldürücü darbeler vurmuyor, hava operasyonlarıyla belli bir noktada durdurmaya çalışıyor. IŞİD’in Kobane’ye girmesinden yana değil, ama kuşatmada tutulmasını tercih ediyor. Böylelikle Kürtlere karşı bir tehdit unsuru olarak kullanmayı planlıyor. ABD Dışişleri sözcüsü, “Kobane’nin IŞİD’in eline geçmesine üzülürüz ama önceliğimiz petrol bölgelerini kontrol altına almaktır” dedi. ABD’nin temel politik yaklaşımı, Kobane’de binlerce insanın katledilmesini engellemek değil, petrol bölgelerinin güvenliğini sağlamaktır. ABD Dışişleri Bakanı, IŞİD merkezli olarak Ortadoğu’yu kapsayan savaşın “uzun yıllara yayılabileceğini” söylerken, IŞİD’i askeri olarak tasfiye etmekten çok, kontrol altına aldığı alanları nispeten sınırlayarak, kendi politik çıkarları için çok daha uzun süreli kullanılacağının mesajını verdi. Ortadoğu halklarına “IŞİD saldırılarıyla yaşamaya devam edin” diyen ABD, Kobane’de olası bir katliamın doğrudan suç ortağı olacaktır.
AKP’nin tek umudu IŞİD
Ortadoğu devletlerinin IŞİD politikasında çıkar ilişkilerine göre değişiklikler yaşanıyor. Türkiye’nin politikası ise başından itibaren aynıdır. Bugüne kadar aktif olarak desteklediği IŞİD’in bölgesel bir güç olmasını arzuluyor. Sünni kökenli radikal İslamcı güçleri çok aktif olarak destekleyen devlet, askeri ve politik olarak IŞİD’in önemli müttefiki haline gelmiş bulunuyor. Kürtlerin bölgede artan politik ve toplumsal gücünü kıramayan Türkiye, IŞİD üzerinde bunu başarmak istiyor. IŞİD bir bakıma AKP’nin tek umudu olmuş durumda. Suriye’de askeri müdahale için parlamentoda kabul edilen ‘tezkere’nin esası IŞİD’in Rojava bölgesinde etkili olmasına ‘yasal’ bir zemin hazırlamaktır. Kara harekatı, Rojava’da oluşan ve giderek kabul gören Özerk-Kanton bölgelerinin tasfiye edilmesini içerdiği için AKP-MHP ittifakıyla kabul edildi. Tampon bölge, ne Esad rejimini ne de IŞİD’i hedefliyor. Bütünüyle toplumsal ve politik bir güç haline gelen Özerk Rojava’nın tasfiyesini sağlamaktır.
Ortadoğu stratejisi çöken ve bölgede izole olan Türkiye, Kobane’nin IŞİD’in eline geçmesi için bütün olanaklarını kullanıyor, çok aleni olarak destekliyor. Böylelikle, devletin stratejik politikası olarak ön plana çıkan hem Rojava’nın tasfiyesi gerçekleşmiş olacak hem de pazarlık masasında elini güçlendirerek Suriye denkleminde yeniden yer alacak. Bu nedenle Erdoğan, ‘Kobane düştü, düşecek’ beklentisini sürdürüyor. Kobane direndikçe, IŞİD ağır darbeler aldıkça, Erdoğan-Davutoğlu ikilisinin saldırganlıkları çok daha fazla artıyor. Ankara’daki hesap Kobane’de bozuluyor. Kobane’yi bataklığa çevirmek isteyen Ankara’nın kendisi bütünüyle bataklığın içinde debeleniyor. Attıkları her şuursuz adım, Türkiye’nin iç ve bölgesel politikalarını kökünden dinamitliyor.
‘Suriye bizim iç sorunumuzdur’ diye Erdoğan, ‘Kobane’nin Kürtler için varlık/yokluk sorunu olduğunu bir türlü düşünemedi. Kobane üzerinden Kürtlere savaş açan hükümet, bu savaşın Türkiye’nin her yerini kapsayacağını hesaplayamadı. Kobane’nin IŞİD’in eline geçmesi için askeri, lojistik, ekonomik ve politik olarak aktif destek vermesinin Rojava başta olmak üzere dört parça Kürdistan’a savaş açmak olduğunu hesaba katmıyorlar. Kobane Kantonu’nda Kürtleri bir katliamla karşı karşıya bırakmanın, Türkiye’de bir karşılığı olacağını hesaplamayacak kadar basit düşünen bir hükümet gerçeği var.
Kürtlere karşı derin ittifak
Kuzey Kürdistan bölgesi başta olmak üzere Türkiye’nin her yerinde iç savaş gerçeğini yansıtan saldırıların olması, Türkiye’nin Kürt politikasının çok açık bir dışa vurumudur. Onlarca insanın öldüğü, yüzlercesinin yaralandığı saldırılar, Türkiye’nin bölgesel denklem içinde toplumsal bir kaosa doğru sürüklendiğini ortaya koyuyor. Devletin derin aklı, Kürtlere ve onları destekleyen demokratik güçlere yönelik saldırıların arttırılması gerektiğine karar vermiş bulunuyor. Sokaklarda katliamlar yaşanıyor. Bu katliamlar Türkiye’nin arka plan politik stratejisinin, ittifakının ne kadar derin olduğunu gösteriyor. Devlet kurumlarını ele geçirmek, iktidar gücü olmak için birbirleriyle yarış içinde olan AKP, MHP, Gülen Cemaati, Ulusalcılar ve Silivri ekibinin Kürtler karşısında tek bir güç haline gelmeleri, bunların Kürt politikasının bütünüyle aynı olduğunu ortaya koyuyor. Kürtlerin Ortadoğu’da bir güç olmasını engellemek için askeri saldırılar başta olmak üzere her türlü yöntemin kullanılması konusunda anlaşmış bunuyorlar.
Devletin derin aklı bu politik stratejiyi geçmişte olduğu gibi bugün de çok yönlü kullanıyor. Müzakere denen süreç de, Kobane’nin IŞİD’in eline geçilmesini sağlamak ve ortada bir toplu katliam yaratmak da aynı stratejinin bir parçasıdır. Erdoğan’ın “IŞİD’in eylemleri için ayağa kalkıyorsunuz ama PKK’nin eylemleri için sesiniz çıkmıyor. IŞİD neyse PKK de odur” söylemi, devletin Kürtlere yönelik izlediği stratejinin küçük bir yansımasıdır. Devletin Kürt algısı hiçbir şekilde değişmiyor, değişmesi de beklenemez. Kürtlerin tasfiyesi ve inkarı üzerine kurulmuş devletin bu algısı stratejiktir. Yapılan her hesap, atılan her politik adım, yapılan her görüşmenin arka planında devletin temel stratejisini korumak ve güçlendirmektir. Devletle yapılan en küçük bir görüşmede dahi bu realite her zaman dikkate alınmalı ve hesaplanmalıdır.
Dışta Erdoğan-Davutoğlu ikilisine güven dipte
Erdoğan’ın başında bulunduğu derin akıl yürütücüleri, bu kez uluslararası askeri güçlerle Kürtler askeri güçlerini karşı karşıya getirmeye çalışıyorlar. Öyle ki IŞİD pazarlığının politik arka planında yeni bir tasfiye planı bulunuyor. Bu planı ısrarla masanın üzerinde tutup gerçekleştirebilir bir duruma getirmek için özel bir çaba içerisindedirler. Ancak fark ettikleri ama kabullenmedikleri bir realite var: PKK-HPG’nin ve PYD-YPG’nin, IŞİD’in Irak’ta gerçekleştirmeye çalıştığı katliamların durdurulması ve Ezidilerin, Türkmenlerin, Alevilerin, Kürtlerin ve hatta Arapların koruması için gösterdiği askeri başarı uluslararası kamuoyunda büyük bir ilgi uyandırdı. Ayrıca küresel güçlerin özellikle PYD-YPG’ye saldırmasının hiçbir gerekçesi bulunmuyor ve böyle bir saldırıya girişemeyeceği de biliniyor. Tersine Türkiye’nin müttefiki olan IŞİD, girdiği her yerde katliam yapıyor ve bunların sorumlusu olarak Türkiye gösteriliyor. Bu bakımdan ne Erdoğan-Davutoğlu ikilisinin PKK’yi IŞİD ile aynılaştırması, ne de Genelkurmayın PYD-YPG’yi ‘terörist’ ilanı, uluslararası toplum hatta en çok güvendikleri ABD tarafından, Suriye denklemi içerisinde ciddiye alınıyor.
Bölgesel politikaları çöken, uluslararası ilişkilerde dibe vuran, Kürtlerin bölgesel tasfiyesine yönelik attığı her adımı başarısızlıkla sonuçlanan Erdoğan-Davutoğlu ikilisi, çareyi içte başta Kürtler olmak üzere bütün muhalif güçlere saldırmakta buluyor. İç dinamikleri zayıflamaya başlayan ve özellikle ekonomide gelen kötü sinyaller Türkiye’nin gelecekte çok daha ciddi sorunlarla karşı karşıya kalacağını gösteriyor. Çanlar iktidar için çalmaya başlarken, fiilen bir savaşa dönüştürecek bir politika izleyerek toplumun farklı katmanları arasındaki çelişkileri silahlı güç dahil olmak üzere derinleştirmek istiyor. Bu devletin hemen her dönem izlediği bir politikadır. Devletin stratejik çıkarlar, sistemin sürekliliği için halklar arasındaki çatışmalar dönemsel olarak yoğunlaştırılır. Böylelikle çatışmanın merkezine devlet ve sistem kurumları yerine, sokakta farklı politik eğilimlere sahip gruplar konur.
IŞİD’in kaybetmesi Erdoğan’ın kaybetmesidir
Kürdistan’da fiilen oluşan halk ayaklanması ve Batı’da artan destek doğru ve sonuç alıcı politikalarla desteklendiğinde önemli sonuçlar alınır. Özellikle uluslararası alanda da kabul gören Kürtlerin haklı ve meşru eylemlerini sabote edecek pratiklerden kaçınılması önemlidir. Kürt Hareketi ve politik temsilcileri, devletin bu tür oyunları konusunda gerekli deneyim ve tecrübeye sahiptirler.
Kobane direnişi, hem bölgesel dengeleri hem de Türkiye’nin iç politik yapısını önemli oranda etkileyecektir. Kobane’de şuursuzca saldıran IŞİD’in kaybetmesi doğrudan devletin ve AKP’nin yani Erdoğan’ın kaybetmesi olacaktır. Bu bakımdan protestoların merkezine Kobane’nin konulması son derece önemlidir.
Devlet, Kobane’deki olası yenilgiyi, içte halklar arasındaki çatışmayı yoğunlaştırarak kapatmaya çalışıyor. Buna hiçbir şekilde izin vermeden, protestoların merkezine, devletin tasfiye politikalarını koymak gerekiyor.
Kobane, Kürtler için özgürlüğe açılan kapıdır. Kobane direnişinin başarıyla sonuçlanması,Türkiye’nin Ortadoğu denkleminden bütünüyle tasfiyesi ve Kürtlerin bölgede artan rolünün kabul edilmesidir. Bu bakımdan, politik talebin merkezine Kobane konulmalıdır.
Kobane ve çözüm
Türkiye’nin IŞİD’e verdiği desteği kestiği ve ittifak gücü olmaktan çıkardığını ilan etmesi, bunun pratik yansıması olarak da Kobane savaşıcılarına destek verilmesi içinde gerekli jeografik olanakların çok acilen yaratılarak gerekli pratik adımların hemen atılması sağlatılmalıdır. Bu nedenle halk ayaklanmasının ve yükselen protestoların merkezine sokaklarda sivil faşistlerle çatışmayı koymamaya dikkat etmek, onlardan gelen bir avuç devlet destekli faşiste karşı gerekli savunmayı yapmak ama esasen devletin stratejik politikalarına yönelmek ve kurumlarını işlevsizleştirmek daha etkili bir tercih olacaktır.
AKP devletinin izlediği Kürtleri tasfiye politikası çöktü. Kürt sorununun ister bölgesel, ister tek tek ülkelerde Kürt sorunun çözümünde Kürt politik güçleri önemli avantajlar elde etmiş bulunuyor. Özellikle Türkiye’de inisiyatif Kürt politik aktörlerin elinde. Kobane merkezli gelişen süreç doğru kullanıldığında, Kürt sorunu, tahmin edilenden daha hızla çözülmeye başlar.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.